110. Bölüm

103. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Kahvaltı yaparken mutfak neşe dolmuştu. Çocukların kahkahaları, büyüklerin sohbeti birbirine karışıyordu.

O sırada Asude'nin ağlama sesi yükseldi.

Sıla hızla ayağa kalktı, yukarı çıkıp bebeğini sevdi, onu kucağına alıp emzirirken söyledikleri mutfakta yankılandı.

Sıcak bir ana tanık oluyorlardı.

 

Turan oğullarının başından sevgiyle öpüp, sessiz adımlarla yukarı çıktı.

Sıla'yla kısa bir süre konuştuktan sonra önce küçük kızının alnına bir öpücük kondurdu, sonra Sıla'nın yanağına hafifçe dokundu ve evden çıktı.

 

Arabaya biner binmez Osman Bey'i aradı.

Kısa bir konuşmadan sonra ikisi de buluşmak üzere anlaştı.

 

Bir saat sonra, bir restoranda Osman Bey Turan’ı bekliyordu.

Turan derin bir nefes aldı ve yanına oturdu.

İkisi de bir süre sessizce çaylarını yudumladı.

Panel camdan dışarı bakan Turan düşüncelere dalmıştı.

 

Osman Bey sessizliği bozdu:

"Teşekkür ederim... Dinlemek istediğin için." dedi kısık bir sesle.

 

Turan başını çevirip Osman Bey'e baktı.

Karşısında acı çeken, kırgın bir adam duruyordu.

Ve ilk defa, bir yanı ona üzülmeye başlamıştı.

 

Osman Bey geçmişe dalıp, bir an gülümsedi:

"Çok gençtik..." dedi.

Çay bardağıyla oynuyor, Turan'a doğrudan bakamıyordu.

 

"Annen anlattı mı bilmiyorum." diye devam etti.

"Ben üçüncü sınıftaydım. Annen yeni gelmişti... O kadar güzeldi ki... Onu her gördüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi atardı." dedi, mahcup bir gülümsemeyle.

Turan’a bakıp hemen ardından utanarak gözlerini kaçırdı.

 

Fısıldadı:

"Hâlâ çok güzel... O günkü gibi..."

 

Turan bu sözler üzerine dudaklarını ısırdı, sessizce.

 

Osman Bey, sesi titreyerek ekledi:

"Sanırım hâlâ aşık olmak bu..."

Gözlerinde hafif bir umut ışığıyla Turan’ın gözlerine baktı.

 

Devam etti:

"Birlikte vakit geçirmekten, konuşmaktan, gezmekten tarifsiz bir zevk alırdık. Okulu bırakıp evlenmeyi, çocuklarımız olmasını hayal ederdik... Hayatımızı birlikte kuracaktık."

İç çekti.

 

"Ama öyle olmadı. Tatilde ailesinin yanına gittiğinde hamile olduğunu anlamış. Bilmiyordum, yemin ederim, bilseydim göndermezdim. Evlenirdik, çalışırdım, bakardım."

 

Sesi iyice kısıldı.

 

"Geri dönmedi... Ailesi yüzünü göstermedi bana. Benim ailem de peşini bırakmam için uğraştı. Eflin’in benden vazgeçtiğini düşündüm."

 

Başını eğdi.

Bir süre sustu.

 

Sonra, hüzünle fısıldadı:

"Yıllar geçti. Okul bitti. Artık kimseye muhtaç değildim. Aşkımın peşine düştüm... Gittim. Evlenmişti. Haldun'la..."

 

Derin bir acıyla göğsünü gösterdi:

"Kalbim kırıldı... Şurama saplandı sanki. Ve bir de çocuğu olmuştu..."

 

Gözleri doldu.

"Bizim hayallerimizi... başkasıyla yaşıyordu."

 

Sesi neredeyse duyulmaz hale geldi.

 

"Çok küçüktün... Parkta Haldun’la oynarken seni izlerdim. Bir gün annenle yakaladım seni... Haldun da oradaymış, ama onu fark etmemiştim."

Gözlerini yumdu, anıyı yaşar gibi.

 

"Sana yaklaştım. Dört yaşındaydın. Oysa anneni dört yıl önce kaybetmiştim zaten."

 

İç geçirerek devam etti:

"Eflin uzaktan gördü bizi. Anladım. O an her şeyi anladım. Sen bendin."

 

Dizlerini ovuşturdu, kelimeleri zorla çıkarıyordu:

 

"Annen alelacele Haldun'la evlenmiş... Hemen doğmuşsun. O günden sonra... hep arkandaydım."

 

"Okuduğun şehirde, kaldığın evi, okulunu, öğretmenlerini hep takip ettim. Kimse bilmeden... bir nefes kadar yakınında oldum."

 

Sesi titredi.

 

"Sonra... buraya tayin istediğini öğrendim. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Özellikle senin buraya gelmen için bakanlığa yazı yazdım."

 

Bir an gözleri parladı.

"Kabul edildi. Zaten burayı ikinci sıraya yazmışsın. Baban geldi... Haldun. Konuştuk. Söyleme dedi. Ben de kabul ettim."

 

Bir an durdu, derin bir nefes aldı:

 

"Yıllarca yanı başımdaydın... Canımın bir parçasıydın. Ama... hiç sarılamadım sana."

 

Turan olanı sessizce dinlerken, içinde parçalanan bir şeyler olduğunu fark ediyordu. Sıla haklıydı; bazen dinlemek, nefretinin ve kininin yükünü orada bırakma zamanıydı. Karşısında, tükenmiş ve yıllardır acı çeken bir adam vardı.

 

"Evlendin," dedi sessizce.

 

Osman Bey başını salladı.

"Her şeyi biliyor, anlattım," dedi. "Benim tek dert ortağım, sırdaşım o oldu."

 

Hiçbir zaman tam anlamıyla bir karı-koca olmadık, ama eşim bundan hiç şikayet etmemişti. "O hep beni sevdi," dedi Osman Bey, "ben de onun sükûnetini, sabrını, bana olan anlayışını sevdim. Bir çocuk sahibi olmak istedi hep... Ama ben istemedim. Çünkü sen vardın. Uzaktaydın, ama vardın. O da bunu anlayışla karşıladı... ya da mecbur kalıp sustu, bilmiyorum. Hiç konuşmadık bile," dedi acı bir gülümsemeyle.

 

Derin bir nefes aldı.

"Ama şimdi anlatmak... 45 yıldır taşıdığım yükü üstümden kaldırdı sanki," diye ekledi.

 

"Sana hasret geçen 45 yıl... Ne annenin hamile olduğunu görebildim, ne de senin doğumunu... Seni ilk kez, dört yaşındayken, parkta gördüm. Annenin arkasına saklanmış, Haldun’a koşmuş, ona 'baba' deyip sarılmıştın. O sahne, hep gözümün önünde," dedi.

 

Gözlerinden akan yaşları silmeye bile gerek görmeden, başını eğip ağladı.

 

Karşısında hüngür hüngür ağlayan bu adam, babasıydı.

Turan, onu dinleyince suçlu olmadığını hissetti. İçinde yavaş yavaş yumuşayan bir şeyler vardı. Elini Osman Bey'in elinin üstüne koydu.

 

"Bana zaman ver," dedi yumuşak bir sesle. "Bir anda sana gelemem. Ama seni hayatımda istemiyorum da diyemem."

 

Osman Bey başını kaldırıp, gözlerinden yaşlar süzülmüş yüzünde bir gülümsemeyle Turan’ın ellerini sıktı.

"Sağ ol oğlum," dedi. Sesinde gerçek bir mutluluk vardı.

 

Bölüm : 14.05.2025 12:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...