112. Bölüm

105. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Yemek neşeyle yeniyordu; herkes birbirleriyle sohbet ediyor, kahkahalar salonu dolduruyordu.

 

Güral, Sıla'ya dönüp gülerek,

"Düğün yapacağım artık," dedi.

 

Sıla gülümseyerek,

"Evlen artık, ben de hala olmak istiyorum," diye karşılık verdi.

 

Güral kahkaha atarak oğlanlara baktı,

"Ben baba olana kadar sen bir daha doğurursun," dedi.

 

Sıla gözlerini kırpıştırıp gülümseyerek Turan’a baktı:

"Muhtemelen," dedi.

 

Turan da ona bakıp yumuşak bir gülümsemeyle,

"Sen istedikten sonra neden olmasın? Ama üçüne bakarken zorlanıyorsun, dördüncüye emin misin?" diye sordu.

 

Sıla, neşeyle,

"İşi bırakırsın ne yapayım," dedi gülerek.

"Ben anne olmayı çok sevdim," deyip başını Turan'ın omzuna yasladı.

 

Emine Hanım usulca,

"Mutluluğunuz daim olsun inşallah," dedi.

 

Sıla gülümseyerek,

"Hep birlikte," diye sevgiyle cevap verdi.

 

Bir süre sonra Sıla, Osman Bey’e takılarak,

"Osman Baba, Asude’yi pek sevmedi sanırım... Kız çocuğu sevmiyor musunuz?" dedi.

 

Turan kahkaha attı:

"Normalde çocuklardan hoşlanmazdı. Acile gelen çocuk hastaları da almak istemezdi," diye ekledi.

 

Osman Bey hafif bir acıyla gülümsedi:

"Çocuk severim aslında," dedi.

"Ama başkasının çocuklarına sevgi göstermekten hep uzak durmayı seçtim."

Sonra gözlerini Sıla'ya çevirip ekledi:

"Aksine kızım, Asude’yi o kadar çok seviyorum ki... Sadece incitmekten korkuyorum. O daha çok küçük, çok narin. Ellerim ona göre fazla kaba geliyor," dedi.

 

Sıla ayağa kalktı, Asude’yi kucağına aldı ve Osman Bey’in yanına giderek,

"Hiç de kaba değil elleriniz," dedi nazikçe.

"Siz onun dedesisiniz. İsteyerek onu incitmezsiniz."

Asude’yi onun kucağına verirken bir yandan da Haldun Bey’e döndü:

"Değil mi Haldun Baba?" diye anlayışla sordu.

 

Haldun Bey gülümseyerek,

"Haklısın kızım. Sevmekten çekinecek bir şey yok," dedi.

Sıla, rahatlamış bir şekilde tekrar yerine oturdu.

 

Osman Bey, kucağında kıpırdanan Asude'ye sevgiyle bakarak onu kokladı,

"Asude..." dedi kısık sesle.

"Sakinlik, huzur, dinginlik... Adı gibi. Bizlere huzur getirdin küçük şey," diye fısıldadı ve bebeğin minik ellerini öpüp sımsıkı sarıldı.

 

Sıla, Turan’ın kulağına eğilip fısıldadı:

"Biz çok güzel bir aile olduk," dedi ve yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

 

Turan, Sıla’nın göğsüne yaslanan elini sımsıkı tuttu:

"Senin sayende... Senin sabrın, sakinliğin ve sevgin sayesinde," diyerek Sıla’nın elini öpüp kalbinin üzerine koydu.

 

Güral, Sıla'ya dönüp omzunu sıvazladı,

"Sen ne güzel bir şeysin," diyerek yanağını şefkatle okşadı.

Sıla, Turan'ın kolunu bırakıp abisinin omzuna başını yasladı.

 

Turan, hafifçe sitem eder gibi Sıla'nın kolundan çekiştirip muzipçe,

"Benim omzuma yat," dedi.

 

Güral da gülerek, Sıla’nın kolunu tutup,

"Bırak biraz, azıcık ben sarılayım," diye şakalaştı.

Kardeşine sıkıca sarıldıktan sonra,

"İyi ki varsın," dedi Güral.

 

Sıla da başını kaldırıp gülümseyerek,

"Sen de abim, sen de iyi ki varsın," diye karşılık verdi.

Sonra elini Güral’ın kalbinin üzerine koyup,

"Orası hep bana ait, değil mi?" diye sordu.

 

Güral gözleri dolu dolu,

"Her an senin yerin," dedi.

Sıla, gülümseyerek abisine sıkıca sarıldı, ikisi de kalplerinin sıcaklığını birbirlerinde buldu.

 

Musa Bey, sessizliği bozarak hafif bir tebessümle konuştu:

"Sol bacağındaki dikiş izini hatırlıyorum da... Seni kucağında gizli saklı eve getirmişti Güral. Görmediğimi sanıyordu."

 

Güral gülerek,

"O gece ne ağlamıştın Sıla," dedi. Sesi bir an titredi.

 

Sıla abisine bakıp gülümsedi, gözleri dolmuştu.

"Annem..." deyip sustu.

 

Güral toparlanıp,

"Neyse, bugün geçmişi bir yana bırakıyoruz, önümüze bakıyoruz," dedi ve kimse görmeden kardeşinin yanağından akan tek damla yaşı sildi.

 

Sonra muzipçe,

"Sen ne çirkin makyaj yapmışsın kız," diyerek ortamı neşelendirmeye çalıştı.

 

Sıla gülümseyerek,

"Aman abi ya..." deyip başını önüne eğdi.

 

Bu sırada Alparslan yüksek sesle,

"Anneee!" diye seslendi.

 

Sıla masadan kalkıp çocukların yanına gitti.

Kaanhan’ın her yeri yemek içindeydi. Sıla gülerek onu temizlemeye çalışırken, Kaanhan ciddi bir ifadeyle,

"Saçlarım da acıkmış annecim," dedi.

 

Sıla kahkahayla karışık bir sevgiyle,

"Kulağın da mı acıkmış annecim?" diye sordu.

 

Kaanhan,

"Açım demedi ama açtır," diyerek saçlarına bulaşan yemekleri gösterdi.

 

Sıla kulağındaki yemek artıklarını dikkatlice temizlerken, bir yandan bluzuna siliyordu.

"Hayatım, bakar mısın?" dedi.

 

Turan Kaanhan'ı görünce şaşkınlıkla,

"Bu ne hal oğlum?" dedi.

 

Alparslan, ciddi bir tavırla,

"Saçları acıkmış baba," diye cevap verdi.

 

Turan gülerek,

"Senin saçların tok muymuş aslanım?" diye takıldı.

 

Alparslan başını sallayarak,

"Saçlar acıkmaz ki baba, saçmalamayın!" deyip yemeğine devam etti.

 

Turan gülümseyerek Alparslan’ın saçlarını karıştırdı,

"Akıllı oğlum benim, saçlar acıkmaz ki," diyerek onu öptü.

Sonra Kaanhan’ı kucaklayarak,

"Bu yıkanmadan temizlenmez hayatım. Hadi banyoda fırçalayalım bu canavarı," diyerek yukarı çıktı.

 

Sıla bir süre Alparslan'ı izledi. İçini sevgi ve huzur kaplamıştı. Yanına eğilip onu kocaman öptü.

"Ben gidiyorum anneciğim," dedi.

 

Alparslan,

"Tamam anne. Yemeğim bitince oyuncakla oynayacağım," dedi heyecanla.

Sonra başını kaldırıp,

"Dedemin getirdiği oyuncağı gördün mü anne? Çok güzel! Onunla harika şeyler yapacağım," dedi.

 

Sıla gülümseyerek,

"Ben de oynayabilir miyim peki?" diye sordu.

 

Alparslan büyük bir ciddiyetle,

"Tabii ki oynayabilirsin! Dayımla da oynadık ama dayım çok güzel oynayamıyor... Ama ona söyleme, üzülür," dedi.

 

Sıla kahkahayla,

"Tamam, söylemem," dedi.

"Sen ye, ben de yemeğimi bitireyim, sonra birlikte oynarız," diyerek tekrar masaya geçti.

 

Sıla tekrar masaya oturduğunda yüzünde sıcacık bir gülümseme vardı. Turan yukarıda Kaanhan'ı yıkamakla meşguldü, Güral bir yandan Sıla'yı keyifle izliyordu.

 

Bu sırada Alparslan tabaktaki son lokmasını ağzına atıp sandalyesinden hızlıca indi. Minik adımlarıyla koşup yeni oyuncağını aramaya başladı. Bir an sonra elinde parlak, renkli bir yapı setiyle döndü.

"Bak anne! Bu kuleyi dayım yapmaya çalıştı ama devrildi," dedi gözleri heyecanla parlayarak.

 

Sıla kahkaha attı:

"Demek dayın pek başarılı olamamış, hadi bakalım sıra bende," dedi.

Masadan kalkıp oğlunun yanına diz çöktü. İkisi birlikte renkli blokları üst üste koymaya başladılar. Alparslan her bir parçayı yerleştirirken büyük bir ciddiyetle,

"Şimdi dikkat et anne, eğer yamuk koyarsan kule yıkılır," diye öğütler veriyordu.

 

O sırada Turan banyodan, saçları ıslak ve üstü havluyla sarılı Kaanhan'ı taşıyarak indi. Küçük oğlan kıkır kıkır gülüyor,

"Baba kaşındııııııım!" diye çığlık atıyordu.

 

Turan, Kaanhan'ı dikkatlice yere bıraktı.

"İşte karşınızda pırıl pırıl bir Kaanhan canavarı!" dedi neşeyle.

 

Sıla başını kaldırıp oğluna baktı, sonra gülerek Turan'a döndü:

"Teşekkür ederim hayatım. Mis gibi olmuş bizim minik."

 

Kaanhan zıp zıp zıplarken, Alparslan büyük bir ciddiyetle,

"Anne, kuleyi devirecek ama!" diye uyardı.

 

Sıla kahkahasını tutamayarak,

"Panik yapmayalım, mühendis bey," dedi ve birlikte oyuna devam ettiler.

 

Evde sıcak, neşeli ve sevgi dolu bir hava vardı. Sanki geçmişte yaşanan tüm acılar, tüm eksikler o anda birer birer kapanıyor, yepyeni, sıcacık bir hayat doğuyordu.

 

Bölüm : 16.05.2025 16:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...