
Asude’nin ağlamasıyla Sıla yerinden kalktı. Haldun Bey de gülümseyerek,
"Azıcık da ben oynayayım, çok heves ettim," diyerek Sıla'nın yerine geçti.
Sıla, Haldun Bey’in omzuna dokunup,
"Teşekkür ederim babacığım," dedi ve Asude’yi almak için Osman Bey’in yanına yöneldi.
Ağlayan kızını kucağına alırken, sevgiyle,
"Kız değil mi, nazlı oluyor... Ağlayışı bile bir başka nazlı," dedi.
Sonra oğullarına bakıp,
"Oğlanlar öyle mi, onlar haykırırdı," diyerek gülümsedi, kızının yanağını okşadı.
Merdivenlerden yukarı çıkıp Asude’yi emzirmek ve uyutmak için odasına geçti.
Aşağıda Haldun Bey, Osman Bey’e dönüp şakayla,
"Azıcık yardımcı ol Osman, yaşlandım, tek başıma idare edemiyorum," dedi.
İkisi de gülüştü.
Bu sırada Turan, Kaanhan’ı giydirmeye çalışıyordu. Ama Kaanhan heyecandan zıplıyor,
"Baba, oyuncak! Baba, oyuncak!" diye bağırıyordu.
Turan bir türlü oğlunun tişörtünü giydiremeyince
Emine Hanım gülümseyerek yaklaştı:
"Ben yardım edeyim istersen oğlum," dedi şefkatle.
Turan bir an şaşkınlıkla bakıp sonra gülümsedi ve tişörtü uzatarak,
"Tabii, sağ olun," dedi.
Emine Hanım, Kaanhan’ın tişörtünü nazikçe giydirip onu yere oturttu. Çoraplarını giydirirken ise küçük oyunlar yaparak Kaanhan’ın dikkatini dağıttı.
Kaanhan gülerek onu izliyor, Emine Hanım da aynı şefkatle onun çoraplarını giydiriyordu.
Kaanhan sonra kalkıp abisinin yanına geçti ve oyuncaklarla oynamaya başladı.
Masada oturan Güral ve Musa Bey onları izliyordu. Eflin Hanım ise mutfağa geçmiş, ortalığı toplamaya başlamıştı. Bir süre sonra Emine Hanım da kalkıp onun yanına gitti. İlk başta ikisi de sessizdi.
Sonra Emine Hanım, yumuşak bir sesle,
"Biz düşman değiliz. Geçmiş bizim aramıza girmesin," dedi.
Eflin Hanım hafifçe gülümsedi,
"Haklısın," diyerek karşılık verdi.
İkisi de, kelimelere gerek kalmadan, yavaş yavaş kaynamaya başladı.
Aradan iki ay geçmişti. Hayat sakin bir düzene girmişti. O gece çocuklar erkenden uyumuştu. Evin içinde hafif bir sessizlik hâkimdi. Sıla, terasta kurulmuş küçük masaya iki fincan kahve getirip Turan'ın yanına oturdu. Turan, hafifçe kollarını açtı, Sıla da kahvesinden bir yudum alıp huzurla başını Turan’ın omzuna yasladı.
Turan, kahvesinden bir yudum alırken diğer eliyle Sıla'nın elini tuttu. İkisi de bir süre sessizce yıldızlara baktı. İçlerindeki huzur, dışarıdaki serin geceye karışıyordu. Sıla gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Ne güzel böyle," dedi fısıltıyla.
Turan, başını eğip Sıla'nın saçlarına küçük bir öpücük kondurdu.
"Seninle her şey güzel," diye karşılık verdi yumuşak bir sesle.
Sıla gülümseyerek kahvesinden bir yudum daha aldı, sonra Turan’ın kalbine yakın eliyle hafifçe küçük daireler çizdi. Bu küçük dokunuş, ikisinin arasında kelimelere ihtiyaç duymadan söylenen bir teşekkür gibiydi.
Terasta o gece sadece kahve kokusu, yıldızlar ve birbirlerine olan sevgi vardı.
Turan, Sıla'nın parmaklarıyla göğsünde daireler çizdiğini fark edince muzipçe,
"Acaba bir şey mi demek istiyorsun?" diye sordu.
Sıla gülümseyerek, "Olabilir," dedi ve yanağına minik bir öpücük kondurdu.
Turan kahvesinden bir yudum alıp gözlerini kısarak,
"İki ay geçti... Ne dersin?" diye şakayla karışık sordu.
Sıla kahkahayı patlattı.
"Hayatım, kaldıramam! Birkaç sene sonra belki... Ama seneye olmaz!" dedi gülerek.
Turan da kahkaha atıp,
"Tamam, çocuk yapmayız biz de," deyip Sıla'nın dudaklarına eğildi. Tam öpecekken Turan'ın telefonu çaldı.
Turan sinirle telefonu eline alırken,
"Bir gün atacağım bu telefonu aşağıya!" dedi.
Sıla gülerek,
"Allah'tan olmadık zamanda çalıyor... Çalmasa odalardan çocuk fışkıracak!" diye takıldı, kahvesinden bir yudum aldı.
Turan göz kırpıp,
"Kapatmam da bir seçenek hayatım," dedi şakacı bir ifadeyle.
Sıla kocaman gülümseyip yanağını sıktı.
Tam o anda telefondan gelen sesle Turan'ın yüzü ciddileşti. Hızla ayağa kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Sıla telaşla fincanını bırakıp onun peşinden gitti. Merdivenlerden inerken Turan boğuk bir sesle,
"Babam... kalp krizi geçirmiş," dedi.
Sıla gözleri büyüyerek,
"Kim? Ne oldu?" diye sordu.
Turan, hızlıca ayakkabılarını giyerken,
"Babam hastanede nöbetçiydi... Kalp krizi geçirmiş. Emine teyze arıyor..." dedi.
Evin huzurlu havası bir anda kaybolmuş, içlerini yoğun bir endişe kaplamıştı.
Turan kapıyı kapatırken, dalgın bir şekilde,
"Osman baba mı..." diye mırıldandı.
Sıla hemen yukarı çıktı, önce oğlanların odasını kontrol etti. İkisinin de mışıl mışıl uyuduğunu görünce içi biraz rahatladı. Sessizce kendi odasına geçip Asude'ye baktı. Küçük kız da huzurla uyuyordu.
Yavaşça yatağa uzandı. Ancak kısa bir süre sonra Asude uyanmıştı. Sıla, onu kucağına alıp emzirmeye başladı. Bebeği kucağında uyurken kendisi de yavaşça uykuya daldı. Bir ara uyanıp baktığında Asude hâlâ hafif hafif emiyordu. Şefkatle saçlarını okşadı, karnı doyan Asude’yi nazikçe yatağına yatırdı. Sabahın ilk ışıkları odayı hafifçe aydınlatırken Sıla yorgun bir şekilde yeniden uzandı.
Turan’ın tıkırtısıyla gözlerini açtı. Turan duştan çıkmış, sessizce üstünü giyinmeye çalışıyordu. Sıla yatakta doğrulup, endişeyle,
"Hayatım, iyi misin?" diye sordu.
Turan, üzerini giymeden yatağa oturdu. Bir an için sessizce başını eğdi, eliyle saçlarını karıştırdıktan sonra,
"İyiyim... Atlattı," dedi. Ardından tişörtünü geçirip, derin bir nefes aldı.
"Artık tüm hastane babam olduğunu biliyor," diye ekledi buruk bir tebessümle.
Sıla yanına yaklaşıp başını Turan’ın omzuna dayadı.
"Baban iyi ya... Bırak herkes bilsin, boşver," dedi yumuşak bir sesle.
Turan da başını Sıla’nın başına yaslayarak, fısıldar gibi,
"Zaten... sorun o değil..." dedi, içinde biriken duyguları sessizce bastırmaya çalışarak.
"Sorun ne peki?" diye sordu Sıla, sessizce.
Turan başını salladı, gözlerini kaçırarak,
"Bilmiyorum... Sorun ne, bir bilsem..." dedi ve yavaşça uzanıp başını Sıla'nın dizlerine koydu.
"Yorgunum," diye fısıldadı gözlerini kapatırken.
Sıla, usulca Turan’ın saçlarıyla oynamaya başladı. Sessizlik içinde geçen birkaç saniyeden sonra,
"Giderken ‘babam’ dedin," dedi hafif bir tebessümle.
Turan gözlerini açıp başını hafifçe kaldırdı.
"Ne dedim?" diye sordu şaşkınca.
"‘Babam kalp krizi geçirmiş’ dedin," diye tekrar etti Sıla sevgiyle.
"Baba dedin... Farkında mısın?"
Turan hafifçe gülümsedi,
"Öyle mi? Farkında değildim..." dedi, sesi yorgun ve dalgındı.
Sıla, başını okşayarak,
"Baba demek hoşuna gitmiş olabilir," dedi nazikçe.
"Belki de bilinçli bile söylemelisin."
Turan derin bir iç çekti, gözlerini kapatarak,
"Boşver... Biraz uyusam... Belki toparlarım," dedi kısık bir sesle.
Sıla yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
"Uyuyun baba-kız," dedi şefkatle.
"Ben de oğullarıma bakayım," diyerek sessizce kalktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |