117. Bölüm

110. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Aradan yıllar geçmişti.

Alparslan da Kaanhan da büyümüş, ikisi de aynı yıl üniversiteye başlamıştı.

Adeta ikiz gibi büyümüşlerdi;

Alparslan tıp okuyordu, babası gibi doktor olmak istiyordu.

Kaanhan ise, hukuk okuyup avukat olacaktı.

Asude de büyümüş, liseye başlamıştı. Zarif bir genç kız olmuştu artık.

 

Turan ve Sıla, boylarını geçen üç evlada sahip olmanın huzurunu yaşıyorlardı.

Her akşam sofrada ayrı bir neşe, ayrı bir sohbet olurdu.

Kaanhan heyecanla derslerinden bahsederken, Sıla onu hep nazikçe yönlendirirdi:

“Emin misin? Ben sanki farklı bir şey okumuştum,” diyerek düşünmeye iterdi.

Alparslan ise daha sakindi. Tıp eğitimi onu daha da ağırbaşlı biri yapmıştı.

 

O gece, akşam yemeğinde Alparslan başını kaldırıp konuştu.

“Bugün derste kan uyumu konusunu daha derin inceledik,” dedi, Turan’a bakarak.

 

Sıla’nın eli titredi, su bardağını masaya bıraktı. Turan’la göz göze geldiler.

İçine yıllar önce gömdüğü bir şüphe, yeniden yükseliyordu.

Alparslan’ın gözleri geçmişi arıyordu.

 

“Babamla Kaanhan ve Asude’nin kanı uyuyor,” dedi. “Ama benimki... Kafamı karıştırdı.”

 

Sıla'nın sesi kısıldı. “Ne demek istiyorsun, oğlum?”

 

“Doğduğumda evli değildiniz,” dedi Alparslan, gözlerini kaçırmadan.

Sıla yavaşça başını salladı.

 

Turan hemen söze girdi, gülümsemeye çalışarak:

“Elime doğdun sen. Hastanede doğan tek çocuğumuz sensin, hepinizi ben doğurttum.”

 

Alparslan hafifçe tebessüm etti. “Biliyorum... En şanslılaro benim.” dedi kardeşlerine bakıp muzipçe. Bir süre sessizlik oldu. Sonra Alparslan derin bir nefes aldı:

“Sadece… merak ettim. Muhtemelen benim hatam.”

 

Sıla gözlerini kaçırdı. Kalbindeki düğüm çözülmedi, ama sesli de dökülmedi.

Turan'ın, Sıla’nın elini tuttuğunu görünce Alparslan, başını eğip yemeğine devam etti.

O gece, yemekte konuşmalar azaldı.

Ama kalpte çarpan bazı sorular… yankılanmaya devam etti.

 

Gece olmuş, herkes odasına çekilmişti.

Sıla, yatağın ucuna oturdu. Sessizce, “Alparslan’la konuşmalıyız,” dedi.

 

Turan başını salladı. “Biliyorum hayatım. Farkındayım.”

 

Tam o sırada kapı çaldı.

Alparslan’ın sesi geldi: “Gelebilir miyim?”

 

Turan yerinden kalktı, “Gel oğlum,” dedi.

Alparslan ağır adımlarla içeri girdi, odanın ortasında durdu.

 

“Baba…” dedi, sesi yumuşaktı.

Turan elini uzatıp yatağın ucuna oturmasını işaret etti. Yanına oturunca kolunu omzuna doladı, sıkıca sarıldı:

“Seni çok seviyorum oğlum.”

 

Alparslan babasına sarıldı, kelimeler boğazına düğümlense de fısıldadı:

“Ben de seni çok seviyorum… Babam.”

 

Sonra gözleri dolarak ekledi:

“Sen benim babamsın. Her zaman yanımda olan, düştüğümde elimi tutan, ağladığımda kucaklayan sendin.

Kanımız uymuş, uymamış… umurumda değil.”

 

Sıla, usulca yaklaştı, Alparslan’ın sırtına başını koydu.

“İlk göz ağrım…” dedi. “Seni çok seviyoruz.”

 

Alparslan annesinin beline sarılan elini sıktı.

“Ben de sizi çok seviyorum,” dedi. Sonra bir an sustu.

“Sadece… yaşıyorsa bir gün karşıma çıkarsa… onu tanıyamamak istemem,” dedi.

Gözlerini Turan’a çevirdi.

 

Turan derin bir nefes aldı.

“Maalesef oğlum,” dedi. “Annenle tanıştığımızda, yani sana hamileyken… baban çoktan vefat etmişti.”

 

Alparslan başını salladı.

Gülümsedi, içinde bir yük hafiflemiş gibiydi:

“En azından… bir gün çıkıp gelir mi diye korkmam artık.”

 

Sonra, bir kez daha Turan’a sarıldı.

“İyi ki varsın… Baba.”

 

Ertesi sabah, mutfaktan gelen kahkahalarla evin içi aydınlanmış gibiydi.

Alparslan yumurtaları dikkatle tavaya kırarken, Kaanhan ekmekleri kızartıyor, Asude ise kahvaltı masasını hazırlıyordu.

Turan mutfak kapısında durmuş, bir an hepsini izledi.

Sıla yanına gelip başını omzuna yasladı.

Sessizlik içinde bir gülümseme paylaştılar.

 

Hayat, zamanla her şeyin yerli yerine oturduğu bir resim gibi önlerinde duruyordu artık.

Kırgınlıklar onarmış, eksikler kabullenilmiş, geçmişle barışılmıştı.

Bu evde kimse kusursuz değildi belki ama herkes birbirine aitti.

 

Alparslan dönüp babasına baktı, “Günaydın baba,” dedi.

 

Turan içten bir tebessümle karşılık verdi:

“Günaydın aslan parçam.”

 

Ve o an, hiçbir kan bağı, bu sıcaklıktan daha güçlü değildi.

 

Sıla içinden geçirdi:

Aile, aynı kanı taşımak değil... Aynı yolda yürüyebilmektir.

 

Bir evin içinde üç çocuk, iki kalp, bir hikâye tamamlandı.

 

Ve artık her şey yerli yerindeydi.

 

 

Bölüm : 23.05.2025 10:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...