
Sıla, Turan yokken mutfakta televizyon açmış, yemek için bir şeyler hazırlarken iki saat geçmişti. Kapının açılma sesini ve ardından anahtarın portmantoya atılmasını duydu. Turan’ın geldiğini anladı ve kapıya yöneldi.
Turan’ın sinirli yüz ifadesini görünce hemen sordu: "Ne oldu?"
Turan sinirle mutfağa girip dolaptan meyve suyu doldurdu, bir yudum aldıktan sonra Sıla’ya dönerek alaycı bir şekilde konuştu:
"Saçma sapan apartman sorunları... Bisiklet parkı, arabaların yanlış yere park edilmesi, üst kat komşunun şikayetleri, alt katın çöp derdi," dedi ve bardağı tezgaha koyup omuzlarını silkti.
Sıla şaşkın bir ifadeyle Turan’a bakarken, o sinirle gülerek ekledi:
"Dayılar sıkılmış, bir şeylerden dertlenmek istemiş. Benim de boş iki saatim varmış..."
Sıla gülmemek için kendini zorladı ve alayla:
"Demek iki saatin bu önemli apartman sorunlarına gitti, katkın paha biçilemez apartman için," diye mırıldandı.
Turan, Sıla’nın alaycı tonuna karşılık kısa bir kahkaha attı ve mutfaktan çıkmadan önce:
"Özlemişim böyle saçmalıkları, demek ki. Sevdim de haa bu toplantı kavgalarını" diyerek omuz silkip odaya doğru yürüdü.
Sıla, Turan’ın yanına gidip "Bu oda dışında bir hayatın yok mu senin?"
Turan "Ne yapayım?" diye merakla cevap verdi.
Sıla heyecanla Turan'a bakıp "Şu terası toparlayalım. Harika bir yer. Akşamları orada Çay içer sohbet ederiz sobayı yakıp."
Turan oturduğu yerde uzanarak "Sonra yaparız, boşver. Hava soğuk üşürüz"
Sıla, Turan'ın cevabına hafif bir iç çekerek yukarı çıktı, odasına geçti ve üzerine kalın bir hırka giyip terasa çıktı. Soğuk hava yüzüne çarptığında bir an duraksadı, ama içeri dönmek yerine adımlarını hızlandırıp ortadaki modern sobaya doğru yürüdü. Sobanın üzerindeki tozları temizlerken kendi kendine mırıldandı:
"Burası gerçekten harika bir yer. "
Sobanın yakınında duran odunları kontrol etti ve yakacak bir şeylerin hazır olduğunu gördü. Bir süre daha etrafı toparladıktan sonra, sobayı yakmayı bilmediğini düşündü. Ellerini ovuşturup soğuktan korunmaya çalışırken içeriye doğru bir seslendi:
"Turan! Sobayı yakar mısın?"
Aşağıdan gelen cevap kısa ve netti:
"Üşeniyorum, sonra diyorum ya!"
Sıla başını iki yana sallayıp kendi kendine güldü. "Sen sonra diyorsun da, ben şimdi istiyorum," diye mırıldanarak odunları sobaya yerleştirdi ve ateşi yakmaya başladı. Alevlerin yaydığı sıcaklık terasa dolmaya başladığında hafifçe gülümsedi. "Pek te lazım değilmişsin" dedi kendi kendine Turan'a.
Bir süre sonra Turan’ın ayak seslerini duydu. Teras kapısında beliren Turan, ellerini ceplerine sokmuş, üşümüş bir ifadeyle duruyordu.
"Beni de mi üşümeye mahkum ettin?" diye sordu alaycı bir şekilde.
Sıla hafif bir gülümsemeyle sobanın yanında duran sandalyeye işaret etti:
"Mahkum değil, davet ettim. Ama gelmek için soğuğu hissetmen gerekiyordu anlaşılan."
Turan, omuz silkip içeri girdi ve kısa bir süre sonra ellerinde iki bardak çayla geri döndü. Bardaklardan birini Sıla'ya uzatarak:
"Bari üşümemize değsin," dedi ve sobanın yanındaki sandalyeye oturdu.
Sıla, sıcak çayı yudumlayarak:
"Burası gerçekten çok güzelmiş. "
Turan çayından bir yudum aldıktan sonra başını salladı.
"Haklısın. Ama sana hak verdiğimi kimseye söyleme."
Teras yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Turan, bardağını kapı kenarına bırakıp üst üste duran koltukları indirdi. Ardından çamaşır odasına gidip uzun bir hortum aldı ve çeşmeye taktı. Hortumu terasa uzatarak Sıla’ya doğru uzatıp, alaycı bir şekilde:
"Yapacağın tek iş bu," dedi. Çeşmeyi açtıktan sonra suyun ısınmasıyla koltukları yıkamaya başladı.
Turan, bir yandan koltukları düzenleyip diğer yandan suyla oynayan Sıla’yı izliyordu. Sıla elindeki hortumla suyu nazikçe duvarlara doğru yönlendirirken Turan'a aldırmadan gülümsüyordu.
Turan bir ara hortumu kapıp kendi başına işi bitirmek ister gibi yaklaştı, ancak Sıla ani bir hamleyle suyu Turan'ın bacaklarına sıçrattı. Turan gözlerini kısarak hafifçe gülümsedi, ama sesi tehditkar bir tona büründü:
"Şansını zorlama Sıla. Eğer bir daha üstüme gelirsen yere yatırıp seni baştan aşağı yıkarım, bak ona göre!"
Sıla kahkahasını bastırmaya çalışırken:
"Kimi? Beni mi?" diye cevap verdi.
Turan hortumu almak için hamle yaptığında Sıla hızlıca geri çekildi, ama ayağına gelen su birikintisi yüzünden sendeleyip neredeyse düşecekti. Turan hızla kolundan tutup düşmesini engelledi ve onu kendine doğru çekti.
"Sana demiştim, değil mi?" dedi, gözleri alaycı bir şekilde parlıyordu.
Sıla elindeki hortumu sıkıca tutarak, hafif bir sitemle:
"Sen de her fırsatta hortumu almaya çalışarak korkutmaya çalışma,"
Turan kahkaha atarak:
"Korkutmak değil, suyun tadını çıkartmanı sağlıyorum," dedi ve çeşmeyi kapatıp hortumu toplamaya başladı.
Son bir kontrol yaptıktan sonra, temizlenen terası göstererek:
"Burası akşam için hazır. Çayımı sobanın yanında içeceğim," dedi ve Sıla’ya göz kırparak ekledi:
"Ama sen suyla savaşmaya devam etmek istersen, haberim olsun."
Sıla hafifçe gülümseyip:
"Savaşı kazandım zaten, devam etmeme gerek yok," dedi ve sobanın yanında duran sandalyelerden birine oturdu.
Turan başını iki yana sallayarak:
"Kazandığını mı sanıyorsun? Neyse, tadını çıkar bakalım," diye mırıldanarak içeri yöneldi.
Sıla, keyifle terasa bakarak bir süre oturdu. Ardından yerleştirilmesi gereken döşemeleri toparlamaya başladı. Yerden bir minderi almak için eğildiği sırada, aniden keskin bir acıyla dizlerinin üzerine çöktü. Çığlığı, evin içinde yankılanmıştı.
Turan, o sıra mutfaktaydı. Yukarıdan gelen sesi duyunca panikle koşarak çıktı. Teras kapısına vardığında, Sıla’yı dizlerinin üzerinde acıyla kıvranırken buldu. Hemen yanına yaklaşıp endişeyle:
"Düştün mü? Ne oldu?" diye sordu.
Sıla, dişlerini sıkarak acısını bastırmaya çalıştı ve başını yavaşça iki yana salladı:
"Hayır, düşmedim. Minderi almak için eğildim… Aniden kramp girdi," dedi. Sesinin sakinleşmesine özen göstererek ekledi:
"İyiyim, geçti şimdi."
Ancak Turan, onun sözlerine pek inanmış gibi görünmüyordu. Hemen dizlerinin üzerine çökerek Sıla’nın yüzüne baktı:
"Gerçekten geçti mi? Hâlâ acıyor mu?" diye ısrarla sordu.
Sıla, hafif bir tebessümle:
"Geçti diyorum ya, bak kalkabiliyorum," diyerek yavaşça doğrulmaya çalıştı. Ancak hareket ettiğinde acının hâlâ hafif de olsa devam ettiğini hissetti.
Turan, onun kalkmaya çalıştığını görünce elini uzattı:
"Kendini fazla zorlama. Belli ki biraz dinlenmen gerekiyordur,"
Sıla, Turan’ın yardımını kabul ederek yerden kalktı ve sandalyesine doğru yöneldi. Turan, hâlâ endişeyle ona bakıyordu. Sıla sandalyesine oturunca, yumuşak bir sesle:
"Gerçekten iyiyim, merak etme. Sadece ani bir şeydi,"
Turan iç çekerek, sandalyesini onun yanına çekti ve karşısına oturdu:
"Sen böyle ‘iyiyim’ dedikçe daha çok endişeleniyorum. Belki biraz uzanmalısın, kalan işleri sonra hallederiz,"
Sıla hafifçe güldü ve onun endişesini hafifletmek için şaka yaptı:
"Eğer her çığlık attığımda böyle koşacaksan ve uzanacaksam, bunu kullanırım."
Turan, onun bu hafifletici tavrına karşılık gülümsedi ama ciddiyetini koruyarak:
"Ben hep koşarım, Sıla. Yeter ki kendine zarar verme,"
Sıla, onun bu sözleri karşısında bir an duraksadı ve sessizce başını eğdi. Ardından, derin bir nefes alarak:
"Tamam, haklısın. Ama gerçekten iyiyim," dedi ve sandalyesinde biraz daha rahat oturdu.
Turan, onun söylediklerini dikkate alarak konuyu uzatmadı, ama gözleri hâlâ dikkatle Sıla’yı izliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |