
Sıla, sobanın başında bir süre sessizce oturduktan sonra omuzlarını hafifçe silkti. Başını kaldırıp Turan’a baktı. "Sanırım yakmayı beceremiyorum," dedi, hafif bir mahcubiyetle sobayı işaret ederek.
Turan, dudaklarının köşesine bir gülümseme yerleştirip ona doğru yaklaştı. "Sorun değil," dedi. "Öğretirim sana. Zor değil."
Sıla, hafifçe üşüdüğünü belli eden bir titremeyle ellerini kollarına sardı. Gözlerinde bir parıltı belirdi ve küçük bir tebessümle ekledi: "Üşüdüm, hadi içeri girelim. Akşama sen yakarsın sobayı."
Turan, bu sözlere hafifçe başını sallayıp gülümsedi. "Tamam," dedi. "Birlikte yakacağız."
Sıla, tereddütle bir an ona baktı, sonra hafifçe başını salladı. "Tamam."
Sıla, Turan’ın ardından içeriye girerken merdivenlerde birkaç adım geride kaldı. Hafif bir ses tonuyla sordu: "Oyun mu oynayacaksın?"
Turan, o sırada birkaç basamak önde durmuş, eliyle trabzanı tutuyordu. Sıla’nın sorusuyla hafifçe arkasına dönüp ona baktı, dudaklarının köşesinde beliren bir gülümsemeyle: "Muhtemelen. Neden sordun?"
Sıla, bir an duraksadı ve gözlerini ona dikti. "Fazla oyun kolu var mı peki?" dedi, alaycı bir merakla.
Turan, bu kez tamamen döndü ve merdivenin başında durmuş ona dikkatle baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırıp hafif bir şaşkınlıkla:
"Oynayacak mısın?" diye sordu, sesinde hafif bir şaşkınlıkla karışık bir merak vardı.
Sıla, omuzlarını hafifçe kaldırarak belli belirsiz bir gülümsemeyle yanıtladı: "Yani... deneyim en azından." Ardından, söylediklerinin etkisinden kaçmak istercesine başını çevirip merdivenden inip odaya doğru yürümeye devam etti.
Turan, birkaç saniye olduğu yerde durup onun arkasından bakarken, yüzüne hem şaşkın hem de eğlenceli bir ifade yerleşti. "Bu ilginç olacak," diye mırıldanarak onun peşinden gitti.
Turan, Sıla’nın ardından odaya girip konsolu açtı. Ekrandaki ayarları hızla yaparken bir yandan da sessizce düşünüyordu. Koltukta oturan Sıla’ya dönüp oyun kolunu uzattı.
"Bak, şu tuşlar en temel olanlar," diyerek düğmeleri göstermeye başladı.
Sıla, gözlerini dikkatle oyun koluna dikti. Her söylediğini dinlerken yüzündeki merak ifadesi dikkat çekiyordu. Turan, onun bu odaklanmış haline bakıp bir süre duraksadıktan sonra sordu:
"Peki, hiç oynadın mı daha önce?"
Sıla, bir an ellerindeki kola bakmayı bırakıp başını kaldırdı. Gözleri Turan’ınkilerle buluşunca hafifçe kızardı ve arkasına yaslanarak kısık bir sesle, "Farklı türlerini oynamıştım. Ama… çok değil,"
Turan, gülümseyerek oyun kolunu kaldırdı. "Az da olsa biliyorsun yani," diye mırıldandı. Ardından Sıla’nın yanına oturup ekranı dikkatle izlemeye başladı. Ona doğru hafifçe yaslanarak ekledi:
"Tamam, rakip olmayalım. Önce birlikte oynayalım, olur mu?"
Ekranda oyun başladığında ikisi de oyuna hızla daldılar. Sıla’nın zaman zaman yaptığı komik hatalar, şaşkın tepkileriyle birleşiyor, odada kahkahalar yükseliyordu. Birbirlerini geçmek için uğraşırken zaman nasıl geçtiğini fark etmediler.
Sıla, sonunda ekrana bir kez daha baktı ve oyun kolunu usulca bırakıp ayağa kalktı.
"Yemek yapmalıyım. Saat geç oldu," dedi.
Turan, yüzünü ekrandan çevirip ona baktı, sesi biraz şaka yolluydu ama içinde bir parça ciddiyet vardı.
"Hayır, gel, yemek falan istemiyorum. Oynamaya devam edelim."
Sıla, başını iki yana salladı ve koltuğa dönerek gülümsedi.
"Ben istiyorum. Acıktım," dedi ve hızla odadan çıktı.
Turan, oyun kolunu bırakarak hafif bir iç çekti. Peşinden biraz bezgin bir şekilde, "Ama yapma ya," diye mırıldandı ve mutfağa doğru yürüdü.
Sıla, mutfakta önceden çıkarttığı eşyaların yanına bir şeyler daha çıkarmaya başlamıştı. Sebzeleri ve diğer malzemeleri tezgaha dizerken arkasında beliren Turan’ı fark etti. Turan, tezgaha yaslanıp ellerini ceplerine soktu. Gözlerini tezgaha koyulan malzemelere kaydırdı ve alaycı bir sesle konuştu:
"Bunları yemek istemiyorum."
Sıla, arkasını dönmeden malzemeleri doğramaya devam etti. Hafifçe gülümseyerek ona omuzunun üzerinden baktı.
"Pişince yemek isteyeceksin," dedi sakin bir sesle.
Turan, gözlerini Sıla’dan ayırmadan hafifçe yaklaştı ve sesini biraz daha sitemkar bir tona bürüyerek:
"Kandırılıyorum. Hep kandırılıyorum," dedi. Ancak bu sözlerin ardında bir gülümseme gizliydi.
Sıla, elindeki sebzeleri bir kenara bırakıp başını ona doğru çevirdi. Kaşlarını hafifçe kaldırarak, "O zaman aç kalabilirsin," dedi, gözlerinde şakayla karışık bir meydan okuma vardı.
Turan, kısa bir kahkaha atıp tezgaha tamamen yaslandı.
"Tamam, hadi bakalım. Göster hünerini," dedi ve mutfakta kalmaya devam etti.
Sıla, yemekleri ocağa koyup tencerenin kapağını kapattı. Yavaşça arkasını dönerek mutfakta oturan Turan’a baktı. Turan, sandalyeye yaslanmış, dikkatini tamamen telefonuna vermişti. Parmakları ekranın üzerinde hızlıca hareket ederken yüzünde hafif bir dalgınlık vardı.
Sıla, tezgaha doğru yürüdü. Ellerini hafifçe tezgaha dayayarak sordu:
"Meyve suyu içer misin?"
Turan, ekrandan başını kaldırmadan kısa bir duraksama yaptı. Ardından yüzünü ona çevirip:
"Yok, istemiyorum," dedi. Bakışları birkaç saniye Sıla’nın üzerinde durdu, sanki bir şey söylemek ister gibi. Ancak kısa bir sessizlikten sonra sorusunu ekledi:
"Bitti mi işin?"
Sıla, başını hafifçe salladı, ama Turan’ın dikkatini yeniden telefonuna çevirdiğini fark etti.
"Tamam o zaman," diye mırıldandı Turan, sesinde ne bir memnuniyet ne de hayal kırıklığı vardı. Parmakları ekranın üzerinde gezinmeye devam etti.
Sıla, durduğu yerde bir an ne yapacağını bilemez gibi kalakaldı. Elleriyle tezgahın kenarını tutup yüzünü başka tarafa çevirdi. Sonra yukarı çıkıp yapmasıngerekn işleri tamamladı. Merdivenleri inerken mutfaktan gelen hafif sessizliği fark etti. İçeri girdiğinde Turan’ın hâlâ masada oturduğunu gördü. Telefonuna dalmıştı ve yüzündeki gerginlik fark edilmesi güç değildi.
Sıla, bir an durdu ve ona baktı. Sonra ocağa gidip yemeklere göz attı. Her şeyin hazır olduğunu fark edince masaya yürüyüp oturdu. Turan’ın telefon ekranına bakarken çenesini sıktığını ve ifadesinin daha da sertleştiğini görünce, ne olduğunu merak ederek sordu:
"Sorun mu var?"
Turan, gözlerini ekrandan ayırmadan, kısa ve düz bir sesle cevap verdi:
"Yok, bir şey."
Sıla, yüzünde zoraki bir gülümsemeyle başını salladı. "Tamam," dedi yumuşak bir sesle, ardından ortamı biraz yumuşatmak için ekledi:
"Yemeği terasta yiyelim mi?"
Turan, derin bir nefes alarak telefonunu masaya bıraktı. Yüzünde bir an için hafif bir yorgunluk belirdi, ardından omuzlarını silkerek:
"Boşa iş çıkartma kendine," dedi. "Çay içeriz, boş ver."
Sıla, hafifçe başını eğerek kabul etti. "Tamam o zaman, öyle yapalım," dedi ve yerinden kalkmaya hazırlanırken Turan’ın telefonuna gelen bir mesajla dikkati yeniden ona döndü.
Turan, hızlı bir hareketle telefonu eline aldı. Mesajı okuyunca kaşlarını daha da çattı, ardından telefonu sinirle masaya bıraktı. Masadan gelen hafif ses, odadaki sessizliği bir an için bozdu.
Sıla, bu hareketi fark ederek dikkatle onu izledi. Sessizlik bir an sürdü, sonra gözlerini Turan’a dikti.
Turan, derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Yüzündeki gerginlik hâlâ geçmemişti. Gözlerini Sıla’ya dikerek:
"Serhat," dedi kısaca.
Sıla, merakla ona bakmayı sürdürdü. Turan’ın bu ismi telaffuz etmesindeki rahatsızlık, dikkatini daha çok çekmişti.
Turan, dudaklarını sıkıca bir araya getirip bir süre cevap vermedi. Sonunda yavaşça konuştu:
"Gece için özür diliyor," dedi, sesi alaycı bir tona bürünmüştü.
Sıla, bu sözler üzerine hafifçe kaşlarını çattı. Turan’ın o anki yüz ifadesinden dolayı sustu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |