2. Bölüm

2. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Turan, önden hızlı adımlarla yürümeye başladı. Sıla, arkasından yetişme çabası göstermeden ağır adımlarla ilerledi. İkisi de konuşmadan hastanenin kapısından çıktılar.

 

Turan, arabasını hastaneden uzakta bir park alanına bırakmıştı, bu yüzden bir süre sessizce yürüdüler. Sıla, başını hafifçe öne eğmiş, aralarındaki mesafeyi koruyarak ilerliyordu. Yol boyunca ne bir soru sordu ne de Turan’ın yüzüne baktı.

 

Metalik gri bir dağ arabasına yaklaştıklarında, Turan bir an durakladı. Arabanın kapısını açıp arkasını döndü ve Sıla’ya baktı. Sıla, birkaç adım gerisinde durmuş, tereddütle arabaya bakıyordu.

 

“Hadi, bin,” dedi Turan, sakin bir ses tonuyla.

 

Sıla, kısa bir an daha duraksadı. Yüzüne belirsiz bir ifade yerleşmişti; ne bir güven vardı ne de bir itiraz. Derin bir nefes alarak adımlarını hızlandırdı ve arabaya yaklaştı. Turan’ın açtığı kapının önünde durup arabaya bindi.

 

Turan kapıyı kapattıktan sonra, hiçbir şey söylemeden direksiyonun başına geçti. Motorun çalışmasıyla birlikte, arabanın içindeki sessizlik bir an için bozuldu ama konuşulmamış kelimeler havada asılı kalmaya devam etti.

 

Bir süre boyunca arabanın içinde sessizlik hakimdi. Sadece motorun hafif uğultusu ve lastiklerin yola değdiğinde çıkardığı ses duyuluyordu. Ancak sessizlik, Turan’ın bir anda sertçe konuşmasıyla bozuldu:

 

“Fazla mı cesaretlisin, yoksa aptal mı, bilemedim,” dedi.

 

Sıla, gözlerini yoldan ayırmadan sakin bir şekilde cevap verdi. “Neden?”

 

Turan, direksiyonu sıkıca kavrayarak kısa bir kahkaha attı. “Nasıl güvenip bu arabaya binebildiğini merak ediyorum,” dedi, sesinde hem şaşkınlık hem de bir tür sorgulama vardı.

 

Sıla omuzlarını silkti. “Kaybedecek bir şeyim yok,” dedi, sesinde hiçbir duygu kırıntısı olmadan. Bir an duraksadı, ardından ekledi: “En fazla ölürüm. Ama zaten kaçacak gücüm de kalmadı.”

 

Bu sözler Turan’ın dikkatini çekti. Göz ucuyla Sıla’ya baktı ve biraz daha yavaşladı. “Kimden kaçıyorsun?” diye sordu, tonunda hem merak hem de sorgulayıcı bir keskinlik vardı.

 

Sıla başını çevirmedi, hala yola bakıyordu. “Kimseden,” dedi kısaca. Ardından alçak bir sesle ekledi: “Sadece ölmekten kaçıyordum. Ama artık ondan da kaçamayacağım, sanırım.”

 

Bu sözlerin ağırlığı arabaya çökmüş gibiydi. Turan bir an direksiyonu bırakıp derin bir nefes aldı. Ardından, hafifçe gülümseyerek, “Seni Öldürmeyeceğim, korkma,” dedi. “Sadece deniyorum seni.”

 

Sıla, neredeyse fısıltıyla, “Artık öldürsen de önemi yok,” dedi. Sesi o kadar boğuktu ki, kelimeler zar zor duyuluyordu.

 

Turan, bir an Sıla’ya baktı. Yorgun ve tükenmiş bu kadının, görünüşünün ardında ne kadar büyük bir mücadele verdiğini anlayabiliyordu. Gözlerinde beliren acıma ve merhamet duygusunu gizleyemedi.

 

“Bu kadar kötü durumda olduğunu tahmin etmemiştim,” dedi sessizce, gözlerini tekrar yola çevirerek.

 

Turan, büyük bir sitenin içerisine girip binanın sol yan tarafına arabayı park etti. “Geldik, hadi,” diyerek hızlıca arabadan indi. Sıla, kısa bir tereddütten sonra arabadan inip Turan’ın peşinden yürümeye başladı. Turan, kısa bir bakış attı Sıla’ya, ardından binanın girişine doğru ilerledi. Kapıda apartman görevlisi kapıyı siliyordu. Turan, görevliye selam verip binaya girdi.

 

Asansör kapısında beklerken Sıla etrafa göz gezdiriyordu. Asansör geldiğinde Turan, kapıyı açıp eliyle “Buyur,” dedi. Sıla sessizce içeri girdi, Turan da ardından. En üst kata bastıktan sonra arkasına yaslanıp, Sıla’ya bakmadan, “Ev biraz büyük,” dedi.

 

Sıla sessizliğini koruyordu. Asansör durup kapılar açıldığında ikisi de dışarı çıktı. Koridorun sol tarafındaki dairenin önüne geldiler. Turan, “Geldik,” diyerek anahtarı kilide yerleştirip çevirdi. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Sıla, kapının önünde bir süre içeriyi inceledi. Ardından adımını attı.

 

Dar ve uzun bir antre vardı. Sol tarafında beyaz uzun bir portmanto, sağ tarafında ise geniş bir salonun girişi yer alıyordu. Birkaç adım sonra salon tamamen görünüyordu. Oldukça ferah ve geniş bir alandı. U şeklinde, köşeli beyaz bir spor koltuk, ortada cam ve ahşap ayaklı oval bir sehpa vardı. Girişin solunda yine beyaz sandalyeler ve geniş cam bir yemek masası yer alıyordu.

 

Antrede, kapının tam karşısında dar ama uzun, ahşap trabzanlı bir merdiven dikkat çekiyordu. Merdivenin solunda lavabo, hemen yanında ise geniş bir mutfak yer alıyordu.

 

Turan, antre boyunca yürüyüp en sondaki odaya yöneldi. “Buradan başlayalım,” diyerek kapıyı açtı. Oda, salonun yarısı büyüklüğündeydi ama oldukça düzenli ve temizdi. Odanın ortasında büyük bir koltuk, kapı arkasında bir oyun konsolu vardı. Karşı duvarda büyük bir masa, masa üzerinde bir bilgisayar ve çalışma sandalyesi bulunuyordu. Tavanda ise bir projeksiyon cihazı asılıydı.

 

“Burası benim odam. İşten gelince genelde burada olurum,” dedi Turan, ardından ekledi, “Bir de temizlik ve düzeni severim.”

 

Odadan çıkıp antrede tam karşıdaki boşluğun kapısını açtı. Burası banyoydu. “Burası misafirler için,” dedi. Dolabı işaret ederek, “Deterjanlar ve temizlik bezleri burada,” diye ekledi. Buzlu camlı duşu gösterip, “Burada da kova ve diğer temizlik malzemeleri var,” dedi. Kapıyı kapatıp mutfağa doğru yürüdü.

 

Mutfak geniş ve ferah bir alandı. Portmanto ile aynı renkte dolaplar vardı. Sol tarafta, pencere önünde uzun bir tezgah yer alıyordu. Pencereden dışarı bakınca, en üst kattan geniş bir manzara görünüyor, yüksekliğin verdiği bir hisle şehir ayaklarının altındaymış gibi görünüyordu. Turan, pencerenin jaluzilerine dokunarak, “Bunlar tek tek siliniyor,” dedi ve ardından Sıla’ya dönüp, “Benim işim değil,” diyerek hafifçe gülümsedi.

 

Pencerenin önündeki üç farklı kahve makinesinden birine yaklaşıp, “Sabah kahvaltı yapmam ama kahve severim. Ayrılmaz bir parçam diyebiliriz,” dedi. Makineyi işaret ederek, “Nasıl çalıştığını biliyor musun?” diye sordu. Sıla, gözlerini kaçırarak kısa bir şekilde, “Biliyorum,” dedi.

 

Turan memnuniyetle başını salladı. “Güzel. Dolapları karıştırıp bulursun. Akşam yemeklerini dışarıda yemem pek, her gün yemek yaparsın. Dolapları kendine göre düzenlersin, uymazsa değiştirirsin,” dedi ve mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldi.

 

Merdivenlerden çıkarken trabzanların detaylarına dokunarak, “Buralar çok tozlanır, sık sık silinmesi lazım,” dedi. Üst kata çıktıklarında, aşağıdaki antreye benzer bir düzen vardı. Merdivenin solunda yemek odasının üstüne denk gelen yerde boş bir oda yer alıyordu. Ardından, salonun üstüne denk gelen kapıdan içeri girdi.

 

“Burası yatak odası,” dedi. Odaya adım attığında, duvarda geniş bir gardırop, ortada açık gri başlıklı bir yatak ve yanlarda komodinler bulunuyordu. Gardırobun yanındaki kapıyı açıp, “Banyosu burada,” dedi. Pencereye yaklaşıp jaluzileri araladı ve dışarı baktı. Ardından Sıla’nın yanından geçerek odayı terk etti.

 

Boş oda ile yatak odası arasındaki camın önüne geldi. Kapalı terası işaret edip, “Erindiğim için temizlemedim ama bir ara halletmek lazım,” dedi. Ardından antrede ilerlemeye devam etti.

 

Üst katta, mutfağın üzerine denk gelen bir bölümde çamaşır teli, ütü masası ve ayaklı askılık yer alıyordu. Bir köşede çamaşır ve kurutma makineleri ile büyük bir dolap vardı. “Bilmiyorsan makineleri gösteririm,” dedi kısa bir şekilde.

 

Son olarak, aşağıdaki odasına denk gelen bir kapıyı açıp, “Burası da misafir odası,” dedi. Odada kısa bir süre durduktan sonra geri döndü ve sessiz bir şekilde Sıla’ya baktı. Turan'ın gözlerinde hem kontrolcü bir bakış hem de garip bir sakinlik vardı.

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.12.2024 12:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...