
Yola çıktıklarında Turan, “Aç mısın?”
Sıla tebessüm ederek, “Yeni kahvaltı yaptık, aç değilim,”
“O zaman biraz gezelim, acıkınca söylersin,”
Sıla başını sallayıp, “Tamam,” diyerek dışarıyı izlemeye devam etti.
Büyük bir alışveriş merkezine geldiklerinde, Turan arabayı otopark alanına bıraktı. Güvenlikten geçip içeri girdiklerinde, Sıla, “Sıcakmış içerisi,” diyerek kabanını çıkardı ve koluna aldı.
Turan, “Arabaya koyayım, ver,” dedi elini uzatarak.
Sıla gülümseyerek, “Yok, taşırım. Ağır değil, zaten küçük bir şey,”
Turan, “Sen bilirsin,” diyerek vitrinlerin önünden yürümeye devam etti.
Makyaj malzemesi satan bir mağazanın önüne geldiklerinde Sıla, “Birkaç ürün alabilir miyim?"
Turan, “Tabii ki, sormana gerek yok,” diyerek onu mağazaya girmesi için teşvik etti.
Sıla kabanını Turan’a vererek mağazaya yöneldi ve satış temsilcisiyle birkaç ürün bakmaya başladı. Sohbet ederek seçimini yaparken, Turan kapıda onu izliyordu.
Bu sırada bir ses duyuldu: “Kardeşim, naber?”
Turan başını çevirdi. Sesin sahibi Hasan’dı. Aynı anda Sıla da arkasına baktı ve yanına yaklaşan Hale’yi gördü.
Hale, “Tatlım, nasılsın?” diyerek Sıla’ya doğru eğildi.
Hafif şaşkın bir ifadeyle, “İyiyim Hale’cim, sen nasılsın?”
Hale, “İyiyim ben de,” deyip Hasan’ın elindeki poşeti gösterdi. “Bebek için alışveriş,” diye gülerek ekledi.
Sıla, “Çocuklar nerede?”
Hale kahkaha atarak, “Anneanne ve babaanne evine bıraktık. Her birine bir çocuk düştü. Onlar evde savaş verirken biz gezelim dedik,”
Sıla gülümseyerek, “İyi yapmışsınız,”
Hale, Sıla’nın elindekilere bakıp, “Ay, çok güzeller! Renkler harika,” dedi ve Sıla’ya hafifçe eğilip ekledi: “Senin gibi.”
Sıla, “Teşekkür ederim, canım. O senin güzelliğin,”
Bu sırada Turan yaklaşıp, “Tamamsa alıp çıkalım,” diyerek kredi kartını Sıla’ya uzattı.
Hale, kartı görünce bir an şaşkınlıkla bakıp gülümsedi. Sıla ürünleri kasadan alırken, Hale kapıya doğru ilerledi.
Sıla, aldığı çantayı karnına doğru tutarak yanlarına geldi. Hale, yan taraftaki tatlıcıyı işaret edip, “Sütlaç, supangle, trileçe, yaş pasta... Turta mı yesek?”
Hasan gülerek, “Hepsini mi yiyeceksin, hayatım?”
Hale, “Neden olmasın?” diyerek yürümeye başladı.
Sıla, Hale’ye bakıp, “Çok tatlı,” dedi gülerek.
Turan da, “Hamileyken öyle, ama sonrası için aynı şeyi söyleyemem,” dedi şakayla.
Hale ve Hasan bir masa seçip oturmaya hazırlanırken, Sıla Turan’ın elindeki kabanı almak için uzandı.
Turan, “Dursun, koyarız şimdi,”
Sıla durup Turan’a bakarak, “Kafan kadar karnım var!”
Turan gülerek, “Kabul ettin desene,”
Sıla, “Hah hah hah,” diyerek kızgın gibi yapıp kabanını koluna aldı ve karın bölgesini kapatmak için kullandı. Sonra masaya yürüyüp Hale’nin karşısına oturdu. Yanındaki boş sandalyeye kabanını yerleştirirken, Turan da onun yanına oturup kendi kabanını çıkardı.
Herkes siparişini verdikten sonra, Sıla merakla Hale’ye döndü:
“Neler aldın?”
Hale çantasını aldı ve heyecanla içindekileri masanın üzerine boşalttı. “Çok güzeller, değil mi?” dedi neşeyle.
Sıla gülümseyerek, “Çok küçükler,” dedi şaşkınlıkla.
Hasan küçük bir çorap alıp göstererek, “Daha bunlardan küçük doğacak,” dedi gülerek.
Sıla çorabı alıp Turan’a uzattı. “Çok küçük, bak!” dedi gülümseyerek.
Turan, çorabı Sıla’nın elinden aldı, kurdelesinden tutarak, “Kokoş annenin kokoş kızı desene,” dedi Hale’ye bakarak.
Hale, bir tulumu eline alıp kaldırdı. “Tabii ki!” diye neşeyle salladı tulumu.
Turan, tulumu görünce kahkaha atarak, “Bu ne kızım?”
Hale ona gözlerini devirip, “Sen ne anlarsın, ruhsuz!”
Sonra tulumu Sıla’ya uzatıp, “Çok güzel değil mi?”
Sıla tuluma bakarak gülümsedi ve, “Evet, çok güzel,”
Aralarındaki bu neşeli sohbet, masaya sıcak bir hava yaydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |