
Hale, “ince battaniye bulamadım,” dedi üzgün bir ifadeyle.
Sıla merakla, “O nasıl bir şey?”
Hale, “Çok güzel bir şey; ne terletiyor ne de üşütüyor, mucizevi bir şey,” dedi hayranlıkla.
Sıla şaşkın bir ifadeyle, “Enteresan,” diye mırıldandı.
Bu sırada garson masaya yaklaştı. Hasan, masa üzerindekileri çantasına koymaya başladı. Garson tatlıları masaya bırakıp uzaklaşınca, Hale heyecanla yemeye başladı. Onun iştahla tatlı yemesi, Sıla’yı gülümsetti.
Sıla, Turan’a dönüp, “Çok tatlı birisi,” dedi gülerek.
Turan, Hale’ye bakıp, “Doğumda bir de bu tatlılığı gör,”
Hale kahkaha atarak, “Çok kötüsün! O an acıdan ne yapayım?”
Turan, şakayla, “Üç yılda bir yavruluyor bu tatlı şey,"
Sıla, kaşlarını kaldırarak Turan’a döndü. “Yavruluyor mu? Tavşandan bahseder gibi,” dedi hafif alaycı bir tonla.
Hale, ciddi bir ifadeyle, “Siz de yavrulayın da görün bakalım!”
Ancak söylediği sözün farkına varıp bir an duraksadı ve Turan’a dönerek, “Özür dilerim,” dedi mahcup bir şekilde.
Turan gülümseyerek, “Saçmalama,” dedi ve Hale’ye göz kırptı.
Sohbet neşeli bir şekilde devam etti. Herkes tatlılarını yerken masada kahkahalar yükseldi. Bu sırada Hasan’ın telefonuna bir mesaj geldi. Mesajı okuyup masadakilere dönerek, “Kalksak mı? Evde gazilere onur madalyası takma vakti geldi,” dedi şakayla.
Turan hesabı ödemek için masadan kalktığında, Hale kabanını giyerken Sıla’ya dönüp, “Çok tatlısınız siz,”
Sıla oturduğu yerden kabanını alıp giyinirken gülümsedi. Bu sırada Turan geri dönüp, “Gidelim mi?”
Sıla hafif bir tebessümle, “Yok, üşüdüm,"
Turan, “Tamam,” diyerek tatlıcıdan çıkmalarını sağladı ve mağazanın ortasına doğru yürümeye başladılar.
Hale, vedalaşmak için Turan’a yaklaşıp yanaklarından öptü. “Kendinize iyi bakın,” dedi. Sonra Sıla’ya dönüp ona da sarılarak, “Dikkat et, bu ruhsuza,” diyerek gülümsedi.
Hale ve Hasan uzaklaşınca, Sıla bakışlarını Turan’a çevirerek, “Bizi sevgili sanıyorlar,”
Turan, hafifçe gülümseyerek, “Ondan mı karnını saklıyorsun?"
Sıla, kabanını çıkartırken, “Fark ederse peşimizi bırakmaz.”
Turan kabanın kenarından tutup hafifçe çekerek, “Bırak o zaman öyle sansınlar,"
Sıla aniden döndü, “Saçmalama."dedi gözlerini devirip. Sonra etrafına bakarak, "Masada neden özür diledi senden?”
Turan, Sıla’nın önüne döndü bakışlarını ona indirip sakin bir sesle, “Bizi kastetti,”
Sıla şaşkınca bakıp, “Emin misin?”
Turan gülerek, “Sence ne kastetti?” dedi alaycı bir ifadeyle.
Sıla, “Bilmem,” dedi ve etrafına bakarak konuyu değiştirdi. Vitrindeki bir mağazayı işaret ederek, “Hadi buraya bakalım,” diyerek Turan’ın yanından uzaklaştı.
Mağazanın vitrinine bakarken, Turan yanına geldi. “Beğendiğin bir şey varsa söyle,”
Sıla, “Yok, sadece dikkatimi çekti,”
Turan ilerideki mağazaları işaret ederek, “Sana birşeyler falan alalım, gel,”
Sıla, “Neden?”
Turan gülümseyerek, “Elbise falan, kullanacağın bir şey alalım,” diyerek Sıla’nın elinden tuttu ve onu başka bir mağazaya yönlendirdi.
Mağazada gezip beğendiğini alıp çıktılar. Biraz daha gezdikten sonra, Sıla, “Ben acıktım,”
Turan, “Ben acıktım, sen geç bile kaldın,” diye yanıtladı. Telefonunu çıkarıp birini aradı:
“Abi, nasılsın? Sağ ol. Abi, Serhat orada mı? Tamam, benim masayı ayarlasana. Sana zahmet,” dedikten sonra telefonu kapattı.
Sıla merakla, “Serhat’ı neden sordun?”
Turan, “Oradaysa gitmeyecektik,”
Sıla, “Hâlâ mı kızgınsın?"
Turan, “Evet. Sana karşı terbiyesizlik yaptı. Sınırını bilmeden davrandı. O yüzden bir süre görüşmeyi düşünmüyorum,” dedi ve yürüyen merdivenlerden inerken, Sıla’nın beline hafifçe dokunarak çıkışa yönlendirdi.
Sıla, “Dur, kabanımı giyeyim,” diyerek durdu ve kabanını giyindikten sonra döner kapıdan çıkıp arabaya doğru yürüdüler.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |