
Turan, Sıla’nın arkasından olduğu yerde durdu. Hafif bir ses tonuyla, "O zaman bir kahve yapayım, terasta içeriz, ne dersin?"
Sıla, trabzanlara tutunarak durdu, ardından yüzünde rahat bir ifadeyle, "Önce bir duş alayım, sonra içeriz,"
Turan başını sallayarak, "Tamam, anlaştık. Sen çıkınca seslen, ben hazırlar getiririm," diyerek merdivenlerden geri indi.
Sıla odasına gidip bir süre kıyafetlerini ayarladıktan sonra duşun yolunu tuttu. Sıcak su tenini ısıtırken bebeği içeride hareketlenmeye başlamıştı. Karnına elini koyarak, küçük hareketlerin ritmine dalıp bir süre düşündü. İçinde bir hayatın büyüdüğünü hissetmek, ona aynı anda hem huzur hem de karmaşık bir heyecan veriyordu. Birkaç dakika bu hislerin içinde kaldıktan sonra işini bitirdi ve saçlarını bir havluya sararak aşağı indi.
Turan, mutfakta telefonla konuşuyordu. Sıla tezgaha yaslanıp bir bardak su içerken onu sessizce izlemeye başladı. "Söylerim, sen de söyle, tamam mı? Akşama görüşürüz," diyerek telefonu kapattı Turan. Ardından başını çevirip Sıla’yı fark etti ve hafifçe gülümsedi."Hani seslenecektin?"
Sıla, su bardağını tezgaha koyup gülümseyerek,.
"Kontrol etmek istedim," dedi hafif bir alayla.
Turan sandalyesinden kalkarken hafif bir gülümsemeyle, "Patron ben değil miydim? En son ne ara ipler senin eline geçti?" diyerek kahve yapmaya koyuldu.
Sıla, hafif bir alayla gülümseyip, "Günü tam olarak hatırlayamıyorum," dedi, gözlerinde hınzır bir ifade belirmişti.
Turan, arkasını dönerek Sıla’ya bakıp, "Şansını zorluyorsun, ama hamilesin, dua et,"
Bu sözle Sıla biraz sesli güldü. Turan, kahveleri hazırladıktan sonra fincanları göstererek, "Burada içelim. Sobayı yakmadım; biraz Hasan’la konuşmaya dalmışım,"
Sıla başını sallayarak, "Olur," dedi ve kahveleri alıp masaya doğru yürüdü, ardından oturdu.
Turan da masaya geçti ve otururken, "Hasan akşama çağırdı," dedi ve bir an Sıla’ya bakarak ekledi, "Gider miyiz?"
Sıla, kahvesinden bir yudum alırken Turan’a baktı. "Olur," diye cevap verdi, ardından biraz düşünceli bir şekilde, "Cuma günkü davete de katılacak mısın?
Turan, kaşlarını hafifçe çatarak dikkatlice Sıla’ya baktı. "Sen bunu nereden biliyorsun?" diye sorguladı.
Sıla, gayet sakin bir tavırla, "Osman Hoca’yla biraz muhabbet ettik," dedi ve bir yudum daha kahvesini aldı. Turan’ın gözlerinde hafif bir şaşkınlıkla karışık bir gülümseme belirdi, ama cevap vermek yerine kahvesine baktı. Sıla, biraz utanarak gözlerini kaçırdı, etrafına baktı ve derin bir nefes aldı. Ardından cesaretini toplayıp bakışlarını Turan’a çevirdi. "Bebeğin senin olduğunu düşünüyor," dedi, sesi hafifçe titreyerek. Ancak ardından eklemek ister gibi durdu, "Ama..." dedi, nasıl devam edeceğini bilemeden sustu.
Turan bir an sessiz kaldı, sonra sakin bir sesle, "Ama... Benim çocuğum olmuyor,"
Sıla utangaç ve şaşkın bir şekilde başını eğerek, "Bunu söylememişti aslında,"
Turan, kaşlarını çatarak bozulmuş bir ifadeyle, "Ne söyledi o zaman?"
Sıla, derin bir nefes alarak, "Evlenmemizi önerdi," dedi, sesi biraz çekingen çıkmıştı.
Turan, önce kısa bir duraksadı, ardından kahkaha atarak, "Şahidim olursan neden olmasın? Şahit bulamadığımız için evlenemiyoruz deseydin," dedi, alaycı bir ifadeyle.
Bu sırada Sıla’nın aklına Serhat’ın "Çocuğu olmuyordu," dediği sözler geldi ve bir anlık şokla, "Senin çocuğun mu olmuyor?" diye sordu, sesi şaşkınlıkla yükselmişti.
Turan hafifçe gülümseyerek, "Olmuyor değil," dedi, ama açıklama yapmadan sustu. Sıla, merakla onun yüzüne bakarken, Turan "Sonra mı konuşsak?"
Sıla, yüzündeki şaşkınlık ve endişeyi saklayamıyordu. Ellerini karnına sararak, "Akşam fark ettiklerinde ne diyeceğiz?" diye sordu. Sesinde, gizlenemeyen bir titreme vardı.
Turan sakin, ama kararlı bir şekilde cevap verdi: "Bir şey demek zorunda değiliz."
Bu cevap Sıla şaşkınlıkla sesini yükseltti: "Turan! Bu bebeğin senden olduğunu düşünmelerini mi istiyorsun?"
Turan, hiç tereddüt etmeden, "Evet,"
Sıla bir adım geri çekilerek şaşkınlıkla tekrar sordu: "Ne? Neden?"
Turan bir an sustu, ardından derin bir nefes alarak gözlerini Sıla'nın gözlerine dikti. "Sonra sana her şeyi anlatırım. Bırak herkes bebeğin benim olduğunu sansın. Kimsenin gerçekleri bilmesine gerek yok." dedi, sesinde keskin bir kararlılıkla.
Sıla dehşetle gözlerini büyüterek, "Hayır! Böyle bir şeyi asla kabul edemem!"
Turan, bir anda sinirle ona doğru bir adım attı. "O zaman babasının kim olduğunu açıkla!" diye bağırdı. Sesi odayı dolduruyordu. "Açıkla ki, senin ölmediğin ortaya çıksın ve o cehennemine geri dönmek zorunda kal!"
Sıla, Turan'ın bu çıkışıyla geriye doğru sendeledi. Gözlerindeki korku ve şaşkınlık birbirine karışmıştı. Bu sözlerin ağırlığı karşısında, ne söyleyeceğini bilemiyordu. Dudakları titredi, ama kelimeler çıkmadı.
Turan, öfkeden kontrolünü kaybetmiş gibi görünüyordu. Bir adım daha attı, Sıla’nın üzerine yürüdü. Bu tehditkâr hareket karşısında Sıla tezgâha yaslanmak zorunda kaldı. Korku içinde geri çekilmek istese de ayakları sanki yere çakılmış gibiydi.
Turan, Sıla'nın gözlerindeki korkuyu fark edince bir an durdu. Öfkesi yerini pişmanlık dolu bir sessizliğe bırakırken, ellerini saçlarına götürüp hırçınca karıştırdı. Derin bir nefes alarak geriye çekildi.
Sessizlik, odanın içinde bir süre asılı kaldı. Turan başını eğip gözlerini yere dikti, ardından masaya doğru yönelip ağır adımlarla yerine oturdu. Ellerini masanın kenarına dayadı, sanki bir şeyleri tutunarak dengelemeye çalışıyormuş gibi.
Sıla, ne yapacağını bilemez halde durduğu yerden kımıldayamıyordu. Gözlerini Turan’dan ayıramıyor, onun bu ani değişimini anlamaya çalışıyordu.
Turan, başını hafifçe kaldırdı ve mahcup bir sesle, "Üzerine fazla geldim… Özür dilerim," dedi. Gözleri hâlâ yerdeydi, elleri ise utangaçça masanın üzerinde birbirine kenetlenmişti.
Sıla, bu beklenmedik özrü duyunca, şaşkınlık ve tereddüt arasında bir yerde kaldı. Bir şey söylemek istedi, ama boğazındaki düğüm onu susturdu. Gözlerini Turan’ın suçluluk dolu hâlinden kaçırıp yere indirdi, sessizlik ikisi arasında bir kez daha ağır bir örtü gibi çöktü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |