
Turan kahvaltısını bitirip geriye yaslandı. “Ben işe gidiyorum,” diyerek sandalyesinden kalktı ve kapıya yöneldi.
Sıla, onun arkasından seslendi:
“Akşama gidecek miyiz?”
Turan, durup ona döndü. “Nereye?” diye sordu, kaşlarını hafifçe kaldırarak.
Sıla, sakin bir sesle, “Unuttun mu? Cuma günkü davete bir şeyler almam gerek demiştim ya,”
Turan, hatırladığına dair bir ifade ile başını sallayarak, “Haaa, tamam, doğru ya. Unutmuşum,” dedi. “Gidelim. Geldiğimde hazır ol, hemen çıkarız.”
Sıla, ısrarcı bir şekilde ekledi:
“Yemek yiyip gidelim, dışarıda yemek istemiyorum.”
Turan hafifçe gülümseyerek, “Tamam, nasıl istersen,” diye cevap verdi. Ardından kapıyı açıp dışarı çıktı.
Sıla, Turan'ın gitmesiyle birlikte kahvaltısını bitirdi ve mutfağı toparlayarak evdeki günlük işlerine koyuldu. Evin içinde her şey sessizdi. Sıla, kendine bir kahve yapıp kısa bir mola vermek üzereyken kapı zili aniden çaldı.
Bir an durakladı. Gelenin kim olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. Kapıya yöneldiğinde, kapıyı açarken içini bir merak ve hafif bir endişe kapladı.
Turan dışında gelen herkes davetsiz misafirdi.
Akşam, mutfaktan yayılan yemek kokuları eve sıcak bir hava katıyordu. Sıla, yemeği hazırlamış, masayı özenle kurmuştu. Tezgâha yaslanmış, televizyonda akan programa dalmış gibi görünüyordu ama aklı başka yerdeydi. Kapının aralandığını duyduğunda Turan'ın neşeli sesi duyuldu:
"Ben geldim!"
Sıla, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirip seslendi: "Mutfaktayım."
Turan, elindeki eşyaları portmantoya bıraktıktan sonra mutfağa doğru yürüdü. Sıla, dönüp ona baktı ve yine bir tebessümle karşıladı:
"Hoş geldin."
"Hoş buldum," dedi Turan, alaycı bir tonla ekledi: "Bugünün menüsü nedir?"
Sıla, onun bu sözlerine gülümsemeye çalışarak, sakin bir şekilde, "Benim spesiyalim,"
Ancak bu sırada yüzündeki gülümsemenin ne kadar sahte olduğunu gizleyememişti. Turan, Sıla’nın ifadesine dikkatle baktı ve bir an duraksadı. Onun keyifsiz olduğunu anlamıştı. Fakat durumu şimdilik büyütmek istemediği için kısa bir "Tamam," diyerek masaya oturdu.
Yemeklerin kokusu güzel olsa da havada garip bir gerilim vardı. Turan, sessizliği bozmak için bir şeyler söylemek üzere ağzını açtı, ama Sıla’nın gözlerinde gördüğü uzaklık onu bir an susturdu. Ortada bir terslik olduğunu hissediyordu, ama bu konuyu nasıl açması gerektiğini bilmiyordu.
Sıla yemekleri tabaklara koyup Turan’ın önüne servis etti, ardından kendi yerine oturdu. Sessizce yemek yemeye başladı, ara ara televizyona bakıyor, Turan’la göz göze gelmekten kaçınıyordu. Turan birkaç lokma aldıktan sonra, rahat bir ses tonuyla konuştu:
“Yemekten sonra giyinirim, hemen çıkarız.”
Sıla, gözlerini televizyondan ayırmadan, soğuk bir sesle cevap verdi: “İstemiyorum, gitmeyelim.”
Turan bir an afalladı. Kaşığı elinde kalakaldı.
“Neden?” diye sordu, şaşkın ve biraz meraklı bir ifadeyle.
“Gitmekten vazgeçtim,” dedi Sıla, sesi titriyordu.
Turan, kaşlarını çatarak hafifçe öne eğildi.
“Kendi kendine mi verdin bu kararı?”
Sıla’nın sesi bu kez daha netti ama yine titriyordu:
“Evet,” dedi ve bakışlarını televizyondan ayırmadı.
Turan’ın sesi bu kez daha sert çıktı:
“Bana bak.”
Sıla, bir an için Turan’a baktı ama hemen ardından gözlerini tekrar çevirdi. Turan, daha da meraklanmıştı. “Ne oldu?"
“Yok bir şey,” diye karşılık verdi Sıla, ancak sesindeki titreme her şeyi ele veriyordu.
Turan bu yanıta sinirlenmişti. Kaşığı sertçe masaya bıraktı. “Ne için trip attığını söylemezsen bilemem, Sılacığım,” dedi, sabırlı bir tonla.
“Trip atmıyorum,” dedi Sıla, ama dudaklarını ısırıyor ve yutkunuyordu. Sesindeki titreme iyice belirginleşmişti.
Turan sandalyesine yaslandı, Sıla’yı dikkatle süzdü. “Ne olduğunu söyler misin?” diye üsteledi, bu kez daha sakin bir sesle.
Sıla, artık sesini kontrol edemiyordu. Yutkundu ve titreyen bir sesle, “İstemiyorum, bu kadar,” dedi, yine gözlerini kaçırarak.
Turan iyice gerilmişti. “Yüzüme bak,” dedi, bu kez sert bir tonda.
Sıla, bir an Turan’a baktı, sonra hızla tabağına çevirdi gözlerini. Turan derin bir nefes alıp sinirle elleriyle saçlarını karıştırdı. Ardından cebinden telefonunu çıkarıp bir numara çevirdi. Telefonu hoparlöre alıp masanın üzerine koydu.
“Efendim?” dedi karşıdan bir ses.
Turan, soğuk ve kontrolsüz bir öfkeyle konuştu:
“H blok 44 numaradan arıyorum.”
Karşıdaki ses hemen tanımıştı: “Buyurun, Turan Bey.”
Turan kısa ve net bir soru sordu: “Bugün ziyarete gelen oldu mu beni?”
Sıla sol kolunu masaya koyup, başını avuçlarının içine aldı. Gözlerini kapattı. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissediyordu. Karşıdaki ses kısa bir süre duraksadıktan sonra cevap verdi: “Evet efendim, Yaren Aydan ziyarete gelmiş.”
Bu cevapla birlikte Sıla derin bir nefes aldı ve sandalyesine yaslandı. Ancak yüzündeki gerginlik hâlâ geçmemişti.
Turan, Sıla’ya sert bir bakış attı, ardından tekrar telefona döndü. “Ne kadar süre kalmış?” diye sordu, sesi daha da sertleşmişti.
“İki saat kadar efendim,” diye cevap verdi karşıdaki kişi.
Turan, dişlerini sıkarak, “Teşekkür ederim,” dedi ve telefonu kapattı. Bakışlarını Sıla’ya dikti. Odadaki sessizlik artık neredeyse dayanılmaz bir hâl almıştı.
Turan sinirle, “Dinliyorum,” dedi. Gözleri, sessizce tabağıyla oynayan Sıla’ya dikilmişti. Sıla, sadece dudaklarını ısırıyor, kaşığıyla tabağını itip çekerek sessiz kalmaya çalışıyordu.
Turan, sabrını kaybetmiş bir şekilde, “Yaren’i mi arayayım?” diye çıkıştı.
Bu sözle birlikte Sıla, dişlerini sıkarak gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve yavaşça Turan’a baktı. Sesi titriyordu ama konuşmaya başladı:
“Cuma günkü davete gitmememi öğütledi.”
Turan sinirle gülerek masaya vurdu. “Ve sen de dinlemeye mi karar verdin?” dedi öfkeyle.
Sıla, Turan’ın masaya vurmasıyla irkildi, gözlerini korkuyla ona dikti. Turan, bu kez daha sert bir tonla devam etti: “Sen onun sözlerini dinleyip beni ortada mı bırakıyorsun?”
Sıla, zorlanarak konuştu: “Gitmeyi istemiyordun zaten,” dedi, sesi titriyordu ama dik durmaya çalışıyordu.
Turan sinirle tabağını itti, oturduğu yerde hışımla geriye yaslandı. “Sabah hevesle akşamı ayarlıyorsun, sonra akşam vazgeçiyorsun! Bir de üstüne ‘sen de istemiyorsun’ diye üste çıkmaya çalışıyorsun!” diye bağırdı.
Sıla, Turan’ın bağırmasına alınmıştı. İçinde bir düğüm oluştu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu ama gözyaşlarını kontrol edemedi; bir damla yaş yanaklarından süzüldü.
Turan, bu anı fark edince derin bir nefes aldı. Kendini toparlamaya çalışarak daha sakin bir tonla, “Ne söyledi?” diye sordu. Sesindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyor ama yine de belli ediyordu.
Sıla, gözlerini yere indirerek sessiz kaldı. Dudaklarını ısırarak ağlamasını bastırmaya çalışıyordu. Turan, bir an sessizce bekledi, sonra öne eğilerek ısrar etti: “Ne söyledi, Sıla? Cevap ver!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |