
Sıla tedirgindi ama söyleyecek bir şey bulamıyordu. Bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. “Peki, tamam,” dedi, dudaklarının kenarına zoraki bir gülümseme yerleştirerek.
Turan, Sıla’nın sessizliğini fırsat bilerek ona yaklaştı. Yüzündeki sert ifade bir nebze yumuşamıştı. Yavaşça başını Sıla’nın başına dayadı. Gözleri bir an için boşluğa dalıp gitti, ne düşüneceğini, ne yapacağını bilmiyordu.
Turan, sessizliği bozarak alçak bir sesle, “Bana güvenmelisin,” dedi. Sıla, yutkundu ama cevap vermedi. Kalbinin hızla attığını hissedebiliyordu.
Sıla, bir süre kendi düşüncelerine daldı. Yüzünde, içinde bulunduğu karmaşayı ele veren bir ifade vardı. Sonunda, “Kahve yapacağım,” dedi, sanki sessizliği bozmaya çalışıyormuş gibi. Turan'ın başını kaldırması için elini hafifçe itti, bu hareketi ne çok sertti ne de çok nazik. Yerinden kalkarken, Turan düşük bir sesle, “Tamam,” dedi, ancak sesinde hafif bir sitem vardı.
Sıla mutfağa doğru yürürken adımlarının hızlandığını hissetti. Makinenin önünde durup kahveyi hazırlarken dalgın bir şekilde boşluğa bakıyordu. Zihni, söylemek istedikleriyle suskunluğu arasında sıkışıp kalmıştı.
Turan, bir süre oturduktan sonra arkasından geldi. Mutfakta Sıla’nın hareketsiz durduğunu görünce, hafif bir sabırsızlıkla, “Bardaklara dökersen içeriz,” dedi, masaya doğru yürüyerek.
Sıla, onun sözlerini duyar duymaz kendine geldi. Kahveyi bardaklara dökerken ellerinin hafifçe titrediğini fark etti. Masaya oturup kahveleri Turan’ın önüne koyduğunda, gözleri farkında olmadan yere indi. Ona bakmaktan kaçınıyordu, ama Turan’ın gözleri onun üzerindeydi.
Turan, bir yudum alırken sessizliği bozacak bir şeyler söylemek istedi, ancak ne söyleyeceğini bilemedi. Aralarındaki hava, kelimelerin yetersiz kaldığı bir ağırlıkla doluydu.
Turan, ortamın gergin havasını dağıtmak ister gibi, “Bu fincanlara neden hep çiçek resmi yaparlar ki?” dedi, muzip bir sesle. Hafifçe gülümseyerek Sıla’nın tepkisini bekledi.
Sıla, bir an için şaşkınca ona baktı, sonra bakışlarını fincana çevirdi. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm belirdi. “Bence çok hoşlar,” dedi, gülümsemesi biraz daha belirginleşirken.
Turan, Sıla’nın gerginliğinin biraz dağıldığını hissederek, göz ucuyla pencere kenarındaki çiçeğe baktı. “Sence tüm çiçekler hoş!” diye dedi, hafif bir merakla.
Sıla da bakışlarını pencereye çevirdi. Çiçeğe dikkatle baktıktan sonra, “O bir başka güzel,” dedi, dudaklarında ince, nazik bir gülümsemeyle.
Turan, Sıla’nın çiçeğe duyduğu hayranlığa bakarken onun yüzündeki ifadenin değiştiğini fark etti. Sıla, çiçeğin açmış yapraklarına hayranlıkla bakarken, “Çok güzel renkleri var, baksana,” dedi. Sesi, içten bir heyecanla doluydu.
Turan, çiçeğe değil, Sıla’ya baktı. Onun bu kadar küçük bir şeye böylesine hayranlık duyması garip bir şekilde içini ısıttı. Hafifçe gülümsedi, “Evet, gerçekten çok güzel,” dedi. Ama çiçekten ziyade Sıla’ya söylüyordu.
Sıla, çiçeğe dönüp gülümseyerek, “Çiçekleri seviyorum,” dedi. Sesinde hem bir heves hem de saklamaya çalıştığı bir çocukça mutluluk vardı. “Böyle küçük küçük, renkli renkli olmaları daha da güzel. Onların çiçek açtığını gördükçe çok mutlu oluyorum. Onları çiçek açtırmayı başarmış olmanın gururunu yaşıyorum,” diye ekledi, gözleri çiçeğin yapraklarına takılmış halde.
Turan, onun bu heyecanını sessizce izledi. Sıla, bir an duraksayıp bakışlarını Turan’a çevirdi. Yüzü hafifçe kızarmıştı. “Sence çok saçma, değil mi?” diye sordu, sesi utangaç bir tona bürünmüştü.
Turan, bu soruya içten bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Hayır, hiç saçma değil,” dedi, gözleri Sıla’nın yüzündeki masum ifadeye odaklanmıştı. “Küçük şeylerle bile hayata tutunabilmek… Bu, gerçekten başka bir güzellik,” diye ekledi, sesi alçak ve samimiydi.
Sıla, onun sözleriyle biraz rahatladı. Gözleri tekrar çiçeğe kayarken dudaklarında ince bir tebessüm belirdi. Turan ise onun bu halini izlemeye devam etti. Sıla’nın küçük bir çiçekten aldığı bu saf mutluluk, Turan’ın gözünde onu daha da özel kılıyordu.
Turan gülümseyerek, “iki-üç yıl önce evi aldığımda da oradaydı. Hiç çiçek açmamıştı ki çiçek açtığını dahi bilmiyordum,” dedi ve Sıla’ya dönerek ekledi, “Sanırım sen onu da mutlu ettin.”
Sıla, Turan’a bakıp hafifçe gülümsedi. “Biraz uzansam iyi olacak, yorgun hissediyorum,” diyerek yerinden kıpırdandı.
Turan, “Tabii,” diyerek yerinden kalkıp arka odaya yönelirken, Sıla da kendi odasına çekildi.
Akşam geç saatlere kadar Sıla odasından çıkmadı. Bu durum Turan’ı meraklandırdı ve kontrol etmek için yukarıya, Sıla’nın odasına gitti. Kapıyı sertçe tıklattı, ancak yalnızca hafif bir hareket ettiğini gördü. Turan, kapıyı aralayıp yanına yaklaştı ve usulca, “Sıla?” diye seslendi. Sıla tepki vermeyince yatağın ucuna oturdu ve yeniden seslendi. Bu kez hafifçe koluna dokundu.
Sıla gözlerini araladı, ancak hemen ardından geri kapattı. “Uyumak istiyorum,” diye mırıldandı yorgun bir sesle.
Turan ayağa kalktı ve Sıla’nın yüzüne doğru eğilerek, endişeyle, “İyi misin?”
Sıla, “Sadece çok uykum var,” diye cevap verdi ve gözlerini örtüyle kapattı.
Turan, “Tamam, ama bir şeyler yemelisin,” diye ısrar etti. Sıla hafifçe serzenişte bulunarak Turan’ın elini itti ve gözlerini tekrar kapadı.
Turan, gülümseyerek, “Tamam, gidiyorum,” dedi ve odadan çıkıp kendi odasına yöneldi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |