
Aradan dört hafta kadar geçmiş, akşam yemeğinin sıcak atmosferi Turan’ın telefonunun çalmasıyla bölündü. Telefonun diğer ucunda Hasan vardı; sesi telaşlı ama bir o kadar da heyecanlıydı. Turan telefonu kapatırken gülümsedi ve “Tamam, geliyorum,” dedi. Ardından masadan kalkarak, “Halenin doğumu başlamış,” diye açıkladı.
Sıla, merakla gözlerini Turan’a dikti. “Ben de geleyim mi?”
Turan, hafifçe gülümseyerek başını iki yana salladı. “Bence gelme. Yarın ziyarete gideriz,”
Sıla, “Tamam,” diye mırıldandı. Ancak Turan’a göz kulak olmak istercesine onu kapıya kadar takip etti.
Kapının önünde ayakkabılarını giyen Turan, yüzünde hala o neşeli ifadeyle, “Uzun sürmez, merak etme. Birkaç saate dönerim. Yavrulaması kısa sürüyor,” dedi ve gülerek evden çıktı.
Turan, dediği gibi iki saat kadar sonra eve döndü. Sıla, salonda kanepeye uzanmış, elindeki kitabı okuyordu. Turan içeri girdiğinde onu görünce gülümseyerek yanına oturdu.
Sıla, merakla, “Nasıllar?”
Turan yüzünde geniş bir gülümsemeyle, “İyiler,” dedi. Ardından alaycı bir tonla ekledi: “Kızı kokoşluğa ilk adımını attı.”
Sıla kahkaha atarak, “Rahat bırak kızı, zevk alıyor demek,”
Turan, bir an durup Sıla’ya baktı ve hafifçe gülerek, “Kızım olursa Hale’yle alışveriş yapacağım.”
Sıla, onun bu sözleri üzerine sıcak bir şekilde gülümsedi. Turan’ın bu kadar keyifli oluşu, aralarındaki mesafeyi biraz daha kapatıyordu sanki.
Turan, Sıla’nın elindeki kitaba uzandı. “Adı neymiş bakayım?” diyerek kitabı aldı. Kitabın kapağına bakınca kaşlarını hafifçe kaldırıp, “Enteresan,” dedi. Turan, kitabın sayfalarını karıştırırken omuz silkti. “Fena görünmüyor,” dedi ve ardından göz ucuyla Sıla’ya bakarak.
Sıla, gülerek elini kitabına uzattı. “Bence güzel konusu var,”
Turan kitabı ona geri verirken, “Pekâlâ, sen sevdiysen güzeldir, bana da anlatırsın o zaman” diye şakayla ekledi.
Sıla gülümseyerek, “Oku kendin, anlatamam hiç,” diyerek kitabı Turan’ın elinden çekip aldı. Turan, onun bu hareketine gülümseyerek karşılık verdi ve ayağa kalktı. “Ben yatıyorum,” dedi.
O sırada Sıla bir şey söylemek için ağzını açtı. “Şey...” dedi, ama ardından fikrini değiştirip, “Neyse, boş ver. İyi geceler,” diye ekledi ve tekrar kitabına döndü.
Turan, bir an Sıla’yı merakla izledi, ardından omuz silkerek, “Sen bilirsin,” dedi ve yürümeye başladı. Kapıya yaklaşırken hafif bir muziplikle arkasını dönüp, “Ne zaman bir limana ihtiyacın olursa, gelebilirsin,” diye ekledi.
Sıla, hafif bir gülümsemeyle, “Teşekkürler,” dedi ve gözlerini tekrar kitabına çevirdi.
Turan, yukarı çıkarak duş aldı ve yatağına uzandı. Sessizlik eve yayıldı. Sıla, kitabını okumaya devam ederken, oturduğu yerde yavaşça uyuyakaldı. Kitap ellerinin arasında gevşekçe duruyordu; yüzünde ise belli belirsiz bir huzur ifadesi vardı.
Turan aşağı indiğinde, oyun oynamak için odasına geçecekti. Ancak salonda Sıla’nın uyuduğunu fark etti. Bir an duraksadı, sonra içeriden bir battaniye alıp üzerini örttü. Hafifçe gülümsedi ve arkasını dönüp odasına doğru yürüdü.
Birkaç saat sonra Sıla gözlerini açtı. Üzerindeki battaniyeyi fark edince Turan’ın hala uyumadığını düşündü. Merakla arka tarafa doğru yürüdü. Hafif bir ışık yansıması gözüne çarpınca kapıyı araladı. Uykulu bir sesle, “Ne yapıyorsun?”
Turan bir an Sıla’ya baktı, ardından ekrana dönerek, “Geç oldu. Uyumana devam et sen,” dedi ve oyununa odaklanmaya devam etti.
Sıla içeri girip koltuğa oturdu. Başını eliyle ovuşturarak, “Senin için de geç değil mi o vakit?” diye sordu, sesinde hafif bir serzenişle.
Turan, oyunu duraklatmadan, “Haklısın, kafa dağıtıyorum,” dedi ve bir an ona dönerek ekledi: “Sen neden uyanıksın?”
Sıla hafifçe omuz silkti. “Belim ağrımış. Battaniyeyi fark ettim. Uyuyorsun sanmıştım, meğer oyun oynuyormuşsun,” dedi, gözlerinde hala uykunun izleriyle.
Turan hafifçe güldü. “Biraz zaman geçirmek istedim,” dedi. Sonra bir an durup, “Gel, ister misin beraber oynayalım?” diye sordu, gözlerinde bir meydan okuma parıltısıyla.
Sıla, bu beklenmedik teklif karşısında şaşkın bir şekilde gülümsedi. “Oynayalım ama uykum var muhtemelen yenileceğim” dedi ve yanına oturdu.
Turan hınzır şekilde gülümseyerek "Uyanıkken de yenemiyorsun," dedi.
Sıla sinirli bir yüzle "Komik şey," deyip omuzunu itti Turan'ın.
Turan gülümseyerek, “Hadi, sana insaf edeceğim. Yen beni, yeeenn!” diye neşeyle Sıla’ya kumandayı uzattı.
Sıla, hafifçe gülerek, “Deli misin?”
Turan, gözlerinde şakacı bir ışıltıyla, “Deliyim! Seninle daha da deli olurum, ne olacak?” diyerek Sıla’nın omzuna hafifçe itti.
Bu neşeli atmosfer bir anda yerini bir sessizliğe bıraktı. Sıla, aniden ciddileşerek Turan’a baktı. Gözlerinde hafif bir korku vardı ve sesi titreyerek, “Korkuyorum,”
Turan’ın yüzü anında yumuşadı. Sevgi dolu bir bakışla Sıla’ya baktı ve elini sırtına koyarak, yavaşça sıvazladı. “Bu çok normal,” dedi, sesi sakin ve teselli ediciydi.
Sıla, daha fazla dayanamayarak başını onun omzuna yasladı. Derin bir nefes alırken omuzlarının biraz gevşediği hissediliyordu.
Turan, onun bu halini hissederek kollarını sıkıca Sıla’nın etrafına doladı. Yumuşak bir sesle, “Yanındayım. Her zaman da yanında olacağım,” dedi.
Sıla, bu sözler karşısında gözlerini kapatarak hafifçe gülümsedi. Turan’ın kollarında kendini güvende hissettiği o an, ikisi için de zaman durmuş gibiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |