
Sıla yatağa uzandığında içini bir pişmanlık kaplamıştı. Keşke daha sakin davransaydım... diye düşünerek yerinden kalktı. Odanın kapısını sessizce açıp yavaş adımlarla aşağı indi. Mutfakta bir süre sessizce durup ne yapacağını düşündü. İçeride Turan vardı ve onun orada olduğunu fark etmişti. Turan, Sıla’nın geldiğini görünce hızla yerinden kalktı ve kapıya yöneldi. Ancak Sıla, onu durdurmak istercesine kapının önüne geçti.
“Özür dilerim...” diye mırıldandı.
Turan, onun yanından geçmeye çalışırken hiddetle konuştu: “Korkuyorum diyorum, anlamak bu kadar mı zor?”
Bu sözler Turan’nın içinde derin bir yara gibi yankılandı. Eliyle Turan’ın kolunu tutup durdurmaya çalıştı. Ancak sesi titrek ve güçsüzdü.
“Korkman normal... Yanındayım diyorum, daha ne yapmamı istiyorsun?” diye ekledi Turan, hem kırgın hem de öfkeyle.
Sıla’nın boğazı düğümlendi, kelimeler bir türlü dudaklarından dökülemiyordu. Yorgun ve acıyla dolu bir ifade yüzüne yayıldı. Gözlerini kaçırarak başını önüne eğdi. “Haklısın...” diye fısıldadı. Ardından, yavaşça Turan’ın önünden çekildi.
Turan, derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapadı. İçindeki öfke ve hayal kırıklığını bastırmak istercesine hızlı adımlarla mutfaktan çıktı. Merdivenlere doğru ilerledi, basamaklardan birine oturdu ve elleriyle başını tutup sakinleşmeye çalıştı.
Aralarındaki bu kırılgan sessizlik, iki tarafı da susturamayacak kadar doluydu.
Sıla, tezgaha yaslanıp derin nefesler alarak düşüncelerine daldı. İçindeki pişmanlık ve karışıklık bir düğüm gibi boğazını sıkıyordu. O sırada, Turan kalktı ve mutfak kapısında durarak kısa bir an sessizce bekledi.
“Kahvaltını yap, hazırlan, çıkarız,” dedi sert bir tonla ve odasına doğru yürüdü.
Sıla, arkasından bakarak “Tamam,” diyebildi. Ancak yeme iştahı yoktu; mutfaktan çıkıp doğrudan odasına geçti. Üzerini değiştirirken kafasında Turan’ın söyledikleri yankılanıyordu. İçindeki karışık duyguların ağırlığı, düşüncelerine netlik kazandırmasını engelliyordu.
Merdivenlere doğru yöneldiğinde Turan’ın hızla aşağı indiğini gördü. İstemsizce durdu ve ardından yavaşça inmeye devam etti. Odasına çıkıp hazırlanıp aşağı indiğinde, Turan mutfaktan çıktı ve soğuk bir sesle, “Hazır mısın?” diye sordu.
Sıla, yalnızca başıyla onayladı. Ardından ikisi birlikte evden çıkıp arabaya bindiler. Turan, arabayı her zamanki gibi hızlı ve odaklı bir şekilde kullanıyordu.
Yol boyunca sessizlik vardı, ancak Sıla, bu sessizliği bozmak için cesaretini topladı. “Markete girelim mi?” diye sordu.
Turan, gözlerini yoldan ayırmadan, sabırsız bir tonla cevap verdi:
“Neden sabah sabah? Ne alacaksın?”
Sıla, yutkunarak yanıtladı. “Hale’ye ziyarete gideceğiz ya... Çıkana kadar yiyecek bir şeyler alalım, diye düşündüm.”
Turan hafifçe iç çekti ve kısa bir an düşündü. “Gidince zaten çıkış vereceğim. Eve giderken almak daha mantıklı değil mi?” dedi, biraz daha yumuşamış bir sesle.
Sıla, hafif bir zorlamayla gülümsedi. “Tamam, eve ziyarete giderken alırız,” dedi. Ancak içindeki huzursuzluk dinmemişti. Aralarındaki sessizlik, tekrar arabanın içine yayıldı.
Hastaneye vardıklarında doğrudan Hale’nin yanına gittiler. Odaya girdiklerinde karşılaştıkları manzara, Sıla’yı gülmemek için zorlar hale getirdi. Hale, bir yandan bebeği kucağında sakinleştirmeye çalışıyor, bir yandan da Hasan’a çantayı karıştırması için talimatlar veriyordu. Hasan, çaresizlikle çantadaki eşyaları çıkarıp geri yerleştirirken Hale sürekli konuşuyordu.
Turan, duvara yaslanarak bu sahneyi izlerken hafifçe gülümsedi. “Rahat bırak şu adamı,” dedi Hale’ye.
Hale, Turan’a bakıp sinirle, “Unutmuş,”
Turan, şaşkınlıkla sordu, “Neyi?”
Hale, Hasan’a dönerek sinirle, “Emziği,”
Turan, kahkaha atarak, “Bebek, emziksiz geçen ilk gecesinde eziyet mi etti sana?” diye takıldı.
Hale, bebeğine sevgiyle bakıp, “Emzik emen bebek seviyorum. Emecek benim küçüğüm,” dedi ve ardından Hasan’a, “Neyse, bırak artık, gel buraya,”
Turan, alayla, “Kölesini azat eden efendi gibi konuşuyorsun,” dedi gülerek.
Hale, gözlerini devirdi. “Aman, uyuz şey! Gel, Sıla. Orada ne dikiliyorsun? Korkma, sana eziyet etmem. Senin ayrıcalığın var; köle onlar,” diye espri yaptı.
Sıla, birkaç adım atarak, “Merhaba,” dedi. Hale’nin yanına yaklaşarak sırtını sıvazladı ve tebessümle, “Gözün aydın,” dedi.
Hale, gülerek, “Darısı başına,” dedi ve bebeği Sıla’ya doğru uzattı.
Sıla, tereddütle, “Yok, birşey falan olur,” diyerek almak istemedi.
Hale ısrarcıydı. “Ne olabilir ki? En kötü ne olacak? Al işte!” diye bebeği uzattı.
Sıla, tedirgin bir şekilde bebeği kucağına aldı ve şaşkınlıkla, “Bu çok küçük bir şey,”
Turan, gülümseyerek, “Kokoş tulumuna bak asıl,” diye alay etti.
Sıla, Turan’ın sözlerini duymazdan gelip bebeği dikkatlice tutarak yatağın yanındaki koltuğa oturdu.
Turan, hemşire çağırmak için Hasan’a işaret ederek, “Siz çıkın da bir kontrol edelim,”
Sıla, bebeği yatağa koymaya yeltenince Hale, “Dursun kucağında. Alışırsın, az kaldı zaten,” diyerek bebeği götürmesini istemedi.
Sıla, isteksizce bebeği kucağında tutarak Hasan’la birlikte odadan çıktı. Koridora vardıklarında Hasan’a dönüp, bebeği uzattı:“Alır mısın?”
Hasan gülerek, “Korkuyor musun?” diye takıldı.
Sıla, gergin bir sesle, “İyi hissetmiyorum, al,” diyerek bebeği ısrarla uzattı. Sonrasında hemşirelerin bankosuna doğru yürüyüp oraya yaslandı.
O sırada Hasan, odanın kapısında durarak, “Turan, Sıla’ya baksan iyi olacak,”
Turan hızla kapıdan çıkarken, “Ne oldu?” diye sorup Sıla’yı görünce yanına gitti. “İyi misin?”
Sıla, zoraki bir gülümsemeyle, “Bir şeyim yok, işini hallet sen,”
Turan, derin bir nefes alıp, “İki dakika sabret, geliyorum,” diyerek odaya geri döndü. İşini hallettikten sonra tekrar Sıla’nın yanına gelip, “Aşağı inelim,” dedi ve Sıla’nın kolundan tutup hızla çekmeye başladı.
Sıla, Turan’ın kolundan sertçe asılmasıyla sendeledi. “Yavaş!” diye sitem etti.
Turan, asansör kapısında beklerken, “Ne oldu?”
Sıla, yüzünü buruşturarak, “Koku...” dedi tiksintiyle.
Turan, sinirle başını salladı. Açılan asansöre girerken, “En iyisi seni eve götüreyim,”
Sıla, sessizce, “Tamam,” dedi.
Turan, ona bakarak öfkeyle, güldü “Hâlâ kontrol olmamak için kaçmaya mı çalışıyorsun? Geldin buraya, iki kan verip gideceksin! Niye bu kadar büyütüyorsun, anlamıyorum,” diye bağırdı.
Sıla, korkmuş bir şekilde, “Tamam,” diyebildi sadece.
Turan, derin bir nefes alıp geri adım attı. Asansörden inip odaya doğru yürürken Sıla’yı belinden sertçe iterek yönlendirdi.
Odaya girdiklerinde Turan, kabanını çıkarıp masaya attı. Sıla’yı yan odaya götürdü. Sıla, sessizce itaat ediyordu; içindeki korku ve çekingenlik, her hareketinde hissediliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |