
Ufak bir dükkânın önüne geldiklerinde Turan arabayı park etti. Gerginliği yüzünden okunuyordu ama tek kelime etmiyordu. Sıla, onun bu hâlini izlerken içindeki huzursuzluğu bastırmaya çalıştı. Sessizce içeri girdiler, bir masaya oturdular ve yemeklerini sipariş ettiler.
Sıla, yemeğinden birkaç lokma aldıktan sonra göz ucuyla Turan’a baktı. O hâlâ dışarıyı izliyordu, çatalına bile dokunmamıştı. Sıla, yumuşak bir sesle fısıldadı: "Turan, biraz sakinleş artık."
Turan, gözlerini camdan ayırmadan kısık bir sesle cevap verdi: "Sakinim."
Sıla, kaşlarını çattı. Sitemle: "O yüzden mi yüzün böyle asık?"
Turan, iç çekerek ona döndü. Gözlerinde yorgun bir ifade vardı. "Sadece susabilir miyiz?" diye sordu, sesi neredeyse yalvarır gibiydi.
Sıla’nın içi burkuldu. O da artık konuşmak istemiyordu. Başını hafifçe eğerek "Tamam." dedi.
Bir süre sessizlik içinde yemeklerini yediler. Turan yemeğini bitirince, "Doyduysan kalkalım." dedi ve hızla masadan kalkıp hesabı ödedi. Sıla da sessizce peşinden gitti. Arabaya bindiklerinde, Turan henüz eve gitmek istemiyor gibiydi. Motoru çalıştırdı ve sokaklarda amaçsızca dolaşmaya başladı.
Sıla, onun sakinleşmesini beklerken başını cama yasladı. İçindeki sıkıntı büyüyordu ama bir şey söylemedi. Sonunda eve geldiklerinde Turan motoru durdurdu, ama arabadan inmedi.
"Annemle muhatap olma," dedi soğuk bir sesle. "Yanında da oturma."
Sıla, başını salladı. "Tamam."
Kapıyı açıp inmek üzereyken, Turan aniden kolundan tuttu. "Otursak biraz daha?" diye sordu, sesi bu kez daha yumuşaktı.
Sıla, derin bir nefes aldı. Kapıyı kapatıp geri döndü ama saatlerdir arabada oturmaktan beli ağrımıştı. Hafifçe kıpırdandı, rahatsız bir şekilde yerleşmeye çalıştı. Turan bunu fark etti ama bir şey söylemedi. Sessizce önüne bakmaya devam etti.
İkisi de konuşmuyordu ama bu sessizlik, kelimelerden daha ağırdı.
Arabanın içinde sessizlik ağır ağır çökmüştü. Dışarıda sokak lambalarının loş ışıkları titriyordu. Sıla, belindeki rahatsızlığı hafifletmek için azıcık kıpırdandı ama Turan hâlâ gözlerini ön camdan ayırmıyordu.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Sıla, sesini mümkün olduğunca yumuşak tutarak.
Turan başını arkaya yasladı, gözlerini kapadı. "Bilmiyorum." dedi sonunda.
"Sadece biraz daha burada kalalım istedim."
Sıla onun yüzüne dikkatlice baktı. Yorgunluk, öfke ve belki biraz da çaresizlik vardı bakışlarında. Turan’ın böyle anlarında hangi duygusunun ağır bastığını anlamak zordu. Genellikle hiçbir şey belli etmemeye çalışırdı. Ama bu gece, farklıydı.
"Peki," dedi Sıla.
Turan gözlerini açtı, hafifçe ona döndü. Sıla onun gözlerindeki boşluğu görünce içi burkuldu. Konuşmak istiyordu ama Turan konuşmaya hazır mıydı, emin olamıyordu. Bir süre daha sessizce oturdular. Arabaya dışarıdan bakıldığında, iki yabancı gibi görünüyorlardı. Aynı yerdeydiler ama birbirlerine ne kadar yakındılar, kimse bilemezdi.
Sonunda Turan derin bir nefes aldı, başını camdan dışarı çevirerek konuştu:
"Bazen… kendimi sıkışmış gibi hissediyorum."
Sıla kaşlarını hafifçe çattı. "Neden?"
Turan’ın sesi düşük ama netti: "Ne yaparsam yapayım, hiçbir şey değişmiyor gibi geliyor. Hep aynı döngü, aynı insanlar, aynı hatalar. Sanki çıkış yokmuş gibi."
Sıla, onun ne anlatmaya çalıştığını anlamıştı ama yanlış bir şey söylemekten çekindi. Turan’ı iyi tanıyordu. Yanlış bir kelime bile onu daha da içine kapatabilirdi.
"Bazen değişmesi için zorlamamak gerekir," dedi usulca. "Bazı şeyler kendiliğinden değişir."
Turan hafifçe güldü, ama içinde hüzün vardı. "Sence gerçekten öyle mi?"
Sıla da hafifçe gülümsedi. "Bilmiyorum. Ama denemeye değer."
Turan, uzun bir bakış attı ona. Sıla, onun içindeki fırtınayı gözlerinden okumaya çalıştı ama Turan hemen bakışlarını kaçırdı.
Bir süre daha arabada kaldılar. Sessizlik artık gergin değildi. Daha çok, iki kişinin yorgun bir günü bitirmeden önce nefes aldığı bir boşluk gibiydi.
Sonunda Turan "Hadi girelim," dedi sessizce.
Sıla başını salladı, ama inmeden önce Turan’a kısa bir an daha baktı. "Yanındayım," dedi sadece.
Turan hiçbir şey söylemedi. Ama gözleri, ilk kez biraz daha yumuşaktı.
Sakince apartmanın kapısından girip asansöre yöneldiler. Beklerken Turan’ın gözleri yere sabitlenmişti. Sessizlik, asansörün içinde daha da ağır hissediliyordu.
Evin kapısına geldiklerinde, Turan derin bir nefes alarak kapıyı açtı ve içeri girdikten sonra doğrudan odasına çıktı. Sıla, kapının önünde durup onun arkasından bir süre baktı. Turan’ın bu kadar içine kapanması canını sıkıyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.
Tam merdivenlere yönelmişti ki, salondan çıkan Haldun Bey Turan’ın arkasından baktıktan sonra umutla Sıla’ya döndü.
“Biraz daha iyi mi?” diye sordu, gözlerinde belirsiz bir beklentiyle.
Sıla, çekingen bir ifadeyle başını hafifçe iki yana salladı. “Bilmiyorum.”
Haldun Bey küçük bir tebessümle “İyi geceler.” dedi ve merdivenlere yöneldi. Yukarı çıkmak üzereyken duraksadı ve umutsuzca, “Konuşabilir miyiz?”
Sıla, tedirgin bir şekilde etrafına bakındı. “Tabii.”
Haldun Bey, “Sağ olasın.” diyerek mutfağa yöneldi. Sıla da onun peşinden yürüdü ama içinde bir huzursuzluk vardı. 'Eflin Hanım burada mı?' diye düşünmeden edemedi.
Bunu fark eden Haldun Bey alçak bir sesle, “Merak etme, odasına çekildi.” dedi.
Sıla hafifçe başını sallayarak mutfağa adım attı. Haldun Bey, masadaki sandalyeye oturdu ve yorgun bir ifadeyle elini saçlarının arasından geçirdi.
“Turan hiç bu kadar içine kapanmamıştı,” dedi gözlerini masaya sabitleyerek. “Eskiden de susardı ama… Şimdilerde tamamen duvar örmüş gibi.”
Sıla, ellerini birleştirerek karşısındaki sandalyeye oturdu. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Turan’ı anlatmak kolay değildi.
“Bazen konuşmak istemiyor,” dedi yavaşça. “Ama… sanırım en azından yanında birinin olduğunu bilmeye ihtiyacı var.”
Haldun Bey başını salladı. “Biliyorum ama yanında olduğumu hissettiremiyorum.” diye iç geçirdi. “Bana karşı çok mesafeli. Konuşmamı bile istemiyor.”
Sıla, Haldun Bey’in sesindeki üzüntüyü hissedince içi burkuldu. Birkaç saniye düşündükten sonra, “Size kızgın değil” diyebildi.
Haldun Bey acı bir tebessümle başını iki yana salladı. “Eğer kızgın olmasaydı, en azından bir tepki verirdi. Ama beni tamamen görmezden geliyor.”
Sıla derin bir nefes aldı. “Belki de sadece kendi içinde çözmeye çalışıyordur,” dedi usulca. “Turan bir şeyi çözmeden kimseyle paylaşmaz. Hatta bazen kendi bile çözemez.”
Haldun Bey’in gözleri hüzünle doldu. “O da öyleydi,” diye mırıldandı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |