
Turan, uykulu gözlerle merdivenlerden inip mutfağa girdi. Sıla, onun geldiğini fark etse de bakmadan işine devam etti. Turan masaya oturdu ve sesini alçak, ama sorgulayıcı bir tona ayarlayarak, “Kahvaltı yaptın mı?” diye sordu.
Sıla, kısa bir duraksamanın ardından, “Atıştırdım bir şeyler,” diye yanıtladı.
Turan, kaşlarını hafifçe kaldırıp, “Kahvaltı yapmadın yani,” diye karşılık verdi. Sıla, bu yorumu görmezden gelip işine odaklanmayı sürdürdü.
Aradan kısa bir sessizlik geçti. Turan, bir süre telefonunu masada çevirdikten sonra, “Akşam yemeğine ne yapacaksın?” diye sordu.
Sıla, yine başını kaldırmadan, “Henüz düşünmedim,” dedi ve oyalandığı işine devam etti. Turan, masanın üzerine eğilerek biraz daha bekledi, ama Sıla’nın ona pek aldırış etmediğini fark edince sessizce yerinde oturmaya devam etti.
"Acıktım," dedi Turan, masadan kalkmadan. Sıla, elindekileri bırakarak buzdolabını açtı ve dün akşam yapılmış ama yenmeyen yemekleri çıkardı.
“Onları akşam yeriz,” dedi Turan. “Dondurucuda birşeyler vardı, onu istiyorum.”
Sıla, “Tamam,” diyerek çıkardıklarını tekrar dolaba yerleştirdi ve dondurucuyu baktı ancak bulamadı. Bu sırada elindeki yara yeniden açılmış ve kanamaya başlamıştı, ama buna aldırmadan birkaç dondurulmuş yiyeceği çıkarıp dolaba baktı.
“istediğin şeyin olduğuna emin misin?” diye sordu.
Turan, “Orada olması gerek,” diyerek yerinden kalktı ve dolaba yaklaştı. Sıla’nın dolabın önünde dururken kanı görmesinden dolayı başının döndüğünü fark etti. Kolundan tutarak, “Bir de kan mı tutuyor seni?” dedi ve ona destek olup sandalyeye oturttu.
Turan, Sıla’nın elindeki bandı açarak yarayı inceledi. “Derin kesilmiş,” diye mırıldandı. Peçeteyle baskı yaparak, “Bunu dikelim, rahat edersin,” dedi.
Sıla hafif bir sesle, “Böyle kalsa kapanmaz mı?” diye sordu.
“Zor. Dikmezsek birkaç haftayı bulur iyileşmesi. Dikersek iki güne rahatlar,” dedi Turan. Arka odaya gidip büyük bir çanta getirdi. Çantayı açtıktan sonra Sıla’nın parmağına dikkatlice dikiş attı, ardından yarayı kapatıp çantayı yerine götürdü.
Mutfağa geri döndüğünde dolapta aradığını bulup hazırlamaya başladı.
Sıla, “Ben hallederim,” diyerek yerinden kalktı.
“Bugün suya değdirme dikişi,” dedi.
Sıla, dolaptan gıda eldiveni çıkarıp eline geçirdi. “Değmez artık,” dedi sakin bir şekilde.
Turan, bir an Sıla’ya bakıp, “Tamam,” dedi ve işini ona bırakarak masaya yürüdü. “Parmağın uyuşuk, çok zorlama. Bir saate uyuşukluk geçer, acısı başlar,” diye ekledi uyarıcı bir sesle.
Sıla hafifçe gülümsedi. "Teşekkür ederim," dedi, yemeği hazırlamaya başladı. Sofraya oturduktan bir süre sonra çatalını tabağın kenarına bırakarak. Ellerini bacaklarının üzerinde birleştirdi ve Turan'a dikkatle baktı. "Çok kibarsın," diye ekledi samimi bir şekilde. "Çok iyi birisin. İki gündür buradayım ve çok naif davranıyorsun."
Turan hafifçe gülümseyerek başını salladı.
Sıla bir an duraksadıktan sonra sordu: "Neden yardım ediyorsun bana? Beni tanımıyorsun bile. Belki sana zarar vereceğim?" dedi, cümlesinin sonuna alaycı bir hava katarak.
Turan, Sıla'ya dikkatle bakarak, "O gün de söyledim," dedi. "Hastanede o kadar çok hayat gördüm ki... İnsanların yüzlerinden artık ne halde olduklarını, nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını neredeyse anlayabiliyorum."
Sıla'nın gözlerine baktı ve sakin bir sesle devam etti: "Sen beni öldürebilecek biri değilsin." Ardından ellerini açarak hafif bir gülümsemeyle, "Bilmiyorum, belki de öldürebilirsin," dedi.
Sıla, Turan'ın söylediklerini dikkatle dinledi, yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. "Sen iyi birisin," dedi sessizce.
Turan, gözlerini tabağına indirerek yemeğine devam etti. Sıla bir süre ona baktıktan sonra, alaycı bir sesle, "İşten atılmadın değil mi?" diye sordu.
Turan, çatalını tabağın içinde yavaşça hareket ettirerek cevap verdi: "Yok, atılmadım." Ardından ekledi: "Birkaç gün izin aldım."
Sıla merakla sordu: "Geceki doğum ne oldu?"
Turan, bir an sustu, çatalını masaya bıraktı ve yutkunarak, "Öldü," dedi.
Sıla’nın yüzü endişeyle gerildi. "Bebek mi?" diye sordu sessizce.
Turan, başını kaldırıp gözlerini Sıla'ya dikti. "Anne de," diye cevap verdi. Ardından kısık bir sesle ekledi: "İkisi de öldü."
Sıla, bu sözlerle sarsılmış bir şekilde arkasına yaslandı.
Turan, zoraki bir şekilde, "Oluyor böyle," dedi.
Sıla ona dikkatle bakarak, "Sinirin bundan dolayı mıydı?" diye sordu.
Turan başıyla onayladı, ardından bardağından bir yudum aldı ve boğuk bir sesle konuşmaya başladı: "Bazen, ne kadar uğraşırsan uğraş, olmaz. Nefesi biter... Ama sen vicdanına anlatamazsın bunu."
Derin bir nefes aldı ve devam etti: "Yeni doğan bebeğin ağlayışı bize mutluluk veriyor. En azından ben öyle hissediyorum. O, ciğerleri yanarak ağlıyor, anne ise ona kavuşmanın mutluluğuyla ağlıyor. O mutluluk başka bir yerde yok." Hafifçe gülümsedi.
Sonra gözlerini indirdi ve kısık bir sesle ekledi: "Ama bazen biri ağlıyor, biri susuyor. Ama acıdan ağlıyor ağlayan..." sesi kısıldı. "Bazen ise iki ağlama da yok... Dışarıda sadece büyük bir ağıt."
Turan yutkunarak konuşmasına devam etti, sesi çatallaşmıştı: "Ama devam ediyoruz... Başka şansımız yok."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |