
Osman Hoca, birkaç dakika dosyayı inceledikten sonra gözlerini Sıla’ya dikti. Sesi her zamankinden daha sakin, ama bir o kadar da uzak tınlıyordu.
“Nasıl hissediyorsun?”
Sıla, hafifçe gülümsedi. “İyiyim hocam, sağ olun.”
Osman Hoca zoraki bir gülümsemeyle başını salladı. “Güzel. Bu gece de kalın, yarın çıkış verelim.”
Sesi sanki aceleyle bitirmek ister gibiydi. Dosyayı yerine koyarken kısa bir “Görüşürüz,” dedi ve kapıya yöneldi.
Tam çıkmak üzereyken Turan, elinde kıkırdayan Alparslan’ı tutarak sordu:
“Sevmeyecek misiniz?”
Osman Hoca duraksadı, ama çocuğa dönüp bakmadı bile.
“İyi hissetmiyorum… Grip falan geçiyorumdur belki,” diyerek arkasını döndü ve hızla odadan çıktı.
Turan, arkasından bir süre baktı. Yüzüne hafif bir şüphe yerleşti. “Öyle olsun bakalım,” diye mırıldandı ve kucağındaki Alparslan’la kapıya yöneldi.
Birkaç dakika sonra tek başına geri döndü. Sıla, gözlerini kısarak ona baktı.
“Yine mi kızlara verdin çocuğu?” dedi gülerek.
Turan, alaycı bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. “Yok, bu sefer oğlanlar aldı,” diye cevap verdi. Sıla, gülünce, “Ne yapayım, gören istiyor,” dedi Turan ve onun elini tutarak yavaşça kaldırdı.
“Az yürü. Sonra dikişine pansuman yapalım,” diyerek Sıla’yı destekleyerek odadan çıkardı.
Koridorda ilerlerken Sıla, hemşirelerin kucağında keyifle gülüp kıkırdayan Alparslan’ı görünce duraksadı, kaşlarını çattı.
“Şuna bak, bana böyle gülmedi,” dedi kıskanmış gibi yaparak.
Turan, sinsice gülümseyerek, “Sana niye gülsün? Kızlara gülmek varken,” diye dalga geçti.
Sıla hızla ona döndü, kaşlarını kaldırarak tersçe baktı. “Hayırdır, sen de mi kızlara gülüyorsun da onu savunuyorsun?”
Turan, daha da sinsi bir şekilde gülerek başını yana eğdi. “Aaa, erkekliğin şanındandır kızlara bakacağım tabii.”
Sıla’nın gözleri büyüdü. “Bak sen! Neler duyuyorum?” dedi sinirle.
Turan, bu tepkiden keyif almış gibi güldü. “Şaka yapıyorum hayatım, merak etme. Bunlar benim tipim değil,” diyerek göz kırptı ve Sıla’nın sırtına hafifçe dokunarak yürümeye teşvik etti.
Bir süre sonra tekrar odaya döndüler. Sıla yatağa oturduğunda yüzünü buruşturdu.
“Sanırım zorladım. Acıyor.”
Turan kaşlarını çattı ve onu dikkatle süzdü. “İlacı azaltmak iyi olur. Bebeğe bir şey olmasını istemeyiz, değil mi?”
Sıla derin bir nefes alarak uzandı. Turan, onun üzerine örtüyü çekip saçlarını geriye attı. Pansuman yapmaya başladığı bakışlarında artık alay değil, ciddi bir bakış vardı.
Gece, Turan Alparslan’ı göndermemişti. Alparslan’ın uykuya dalmasıyla birlikte Turan, Sıla’nın yanına uzanıp ona sarıldı.
“Uykun var mı?” diye sordu yumuşak bir sesle.
Sıla başını hafifçe salladı. “Ağrım var, uyuyacağımı sanmıyorum,”
Turan, gözlerinde hafif bir parıltıyla “Muayene yarım kalmıştı, tamamlayalım mı?” diye sordu heyecanla.
Sıla aynı heyecanla “Olur,” dedi. Sonra hafifçe gülerek, “Hastaneden nefret edip gelmekten kaçan ben, hastaneyi mesken tuttum,”
Turan gülümseyerek başını iki yana salladı. “Alparslan da çok çektirdi bana,” diye takıldı. Ardından kapıdan çıkıp kısa bir süre sonra ultrason makinesiyle geri döndü.
İkisi de uzun bir süre hem gülerek hem de duygusal anlar yaşayarak ultrasonda geçirdiler. Ancak bir noktada Sıla hafif bir acıyla doğrulup, “Yeter artık,”
O sırada Alparslan’ın uyanmasıyla Turan, makineyi kenara çekti. Alparslan’ı doyurup onunla bir süre oynadı. Küçük bedeni tekrar uykuya dalınca, onu nazikçe yerine bıraktı.
Sıla bir süre sonra uykuya dalınca, Turan da gözlerini kapatıp dinlenmeye başladı. Sabah erken saatlerde, Osman Hoca kapıyı tıklattığında ikisi de uyandı.
Osman Hoca, Sıla’nın dikişlerine göz gezdirip başını olumlu anlamda salladı. “Çıkış yapabilirsin, gayet iyi görünüyor,” dedi ve bir adım geri çekildi.
Tam odadan çıkarken Turan, “Hocam, iyi misiniz?”
Osman Hoca kısa bir duraksamayla, “Hasta gibi hissediyorum kendimi,”
Turan hafif bir tebessümle, “Tamam hocam, geçmiş olsun,” dedi ve uyanan Alparslan’ı kucağına aldı. Osman Hoca, kısa bir süre onlara baktıktan sonra sessizce odadan çıktı.
Turan, Sıla’nın yanına oturup Alparslan’ı beslemeye başladı. Yaklaşık bir saat sonra, Eflin Hanım ve Haldun Bey odaya geldiler. Alparslan’ı kucaklarına alıp eve götürdüler.
Turan, Sıla’yı hazırladıktan sonra hastaneden çıkıp eve geldiler. Sıla içeri girer girmez salona yöneldi, koltuğu göstererek, “Biraz uzansam iyi olacak,” dedi ve yavaşça koltuğa geçti.
Eflin Hanım ve Haldun Bey de onunla birlikte salona geçip karşısına oturdular. Bu sırada Turan, eşyaları yukarı çıkarmak için odadan çıktı.
Sıla başını kaldırıp Eflin Hanım’a baktı. “Alparslan uyuyor mu?”
Eflin Hanım, hafifçe gülümsemeye çalışarak, “Evet, uyuyor, merak etme,”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |