96. Bölüm

89. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Sıla, gece çalan telefon sesiyle irkilerek uyandı. Tanımadığı bir numara arıyordu. Uykulu bir sesle telefonu açtı ama duyduğu haberle bir anda gözleri açıldı, şok içinde yataktan fırlayıp odadan çıktı. Haldun Bey ve Eflin Hanım'ı uyandırmak için odalarının kapısına gitti. Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı sertçe çaldı.

 

Kapıyı heyecanla açan Haldun Bey, endişeyle baktı. "Ne oldu kızım? Alparslan mı hastalandı?"

 

Sıla, panikle "Arabanıza ihtiyacım var,"

 

Haldun Bey kaşlarını çatıp "Ne için? Ne oldu?"

 

Sıla, "Biri aradı," dedi hızlıca. "Turan kavga etmiş, karakoldaymış."

 

Haldun Bey hemen, "Beraber gidelim," dedi ve odasına yöneldi.

 

Sıla hızla, "Siz Alparslan'la kalın, ben gidiyim,"

 

Eflin Hanım endişeyle, "Tek başına olmaz kızım. Alparslan'a ben bakarım, siz gidin,"

 

Sıla, "Turan, sizin gelmemenizi istememiş," diye cevap verdi ve ardından kendi kendine fısıldadı: "Arabayı nasıl kullanacağımı da bilmiyorum..."

 

Haldun Bey merakla, "Kimle kavga etmiş peki? Hasta yakınları falan mı?" diye sordu ve arabasının anahtarını uzattı.

 

Sıla anahtara bir süre baktıktan sonra, "Bilmiyorum," dedi ve içini çekerek, "İnşallah büyük bir olay çıkmamıştır," diye mırıldandı.

 

Odadan hızla çıkıp üzerini giyinirken, Alparslan'ın uyuyuşunu izledi. Hafifçe yanağından öpüp kokusunu içine çekti. Sonra bir tişörtünü çantasına koydu ve evden çıkıp arabaya bindi. Direksiyon başına geçerken elleri titriyordu.

 

Kazayı düşündü. O kazada arabayı kendisi kullanıyordu. Eğer yanlış yere bırakmasaydı, belki de o kaza hiç olmayacaktı. Suçlu hissediyordu. Şimdi ise direksiyon başına geçmek onu korkutuyordu. Derin bir nefes aldı, arabayı çalıştırdı ama bacakları hala titriyordu. Sakinleşmeye çalışarak yola odaklandı.

 

Yolda ilerlerken bir benzin istasyonunda durdu, deposunu doldurdu ve biraz yürüyerek sakinleşmeye çalıştı. Saatin ilerlediğini fark etti ama korkusunu hala tam olarak yenememişti. Yine de gitmek zorundaydı. Kendini toparlayarak arabaya bindi ve tekrar yola çıktı.

 

Şehre yaklaştığında derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Telefonunu çıkarıp onu arayan numarayı tekrar çevirdi. Karşı taraftaki kişi, gönderdiği konuma gelmesini söyledi.

 

Sıla, belirtilen adrese vardığında büyük, çiçeklerle dolu ahşap bir ev gördü. Yanlış geldiğini düşünerek tekrar aramak üzereyken kapı açıldı. Karşısındaki adam, elindeki telefonu göstererek, "Hoş geldiniz," dedi ve telefonu kapattı.

 

Sıla şaşkınlıkla, "Turan nerede?"

 

Adam elini uzatarak, "Benim adım Kemal,"

 

Sıla, elini sıkmadan önce tekrar sordu: "Turan nerede?"

 

Adam hafifçe gülümsedi. "İçeride sizi bekliyor," dedi ve eliyle içeriye buyur etti.

 

Sıla, adamın elini tutarak arabadan indi ve onu takip etti. İçeriye girdiklerinde, etrafta hızlı hareket eden insanları fark etti. Bir süre yürüdükten sonra bir odanın önünde durdular. Kemal kapıyı hafifçe çaldı.

 

İçeriden Turan'ın sesi duyuldu. "Girin."

 

Kapı açıldığında, Sıla şaşkınlıkla içeri baktı ve Turan’ı gördü. Adımını içeri attığında adam kapıyı kapattı. Sıla, kapının kapanma sesiyle ürperdi ve ardından hızla Turan’a döndü. "Neler oluyor?"

 

Turan gülümseyerek ona yaklaştı. "Evleniyoruz,"

 

Sıla, şok içinde, "Evleniyor muyuz?"

 

Turan, "Evet," dedi gülümseyerek.

 

Sıla öfkeyle, "Gecenin bir yarısı birine beni aratıp korkutup buraya getiriyorsun ve sonra ‘Evleniyoruz’ mu diyorsun?" diye çıkıştı.

 

Turan gülerek, "Evet, belki biraz sert oldu ama yoksa araba kullanmazdın, değil mi?"

 

Sıla sinirle omuzlarından iterek, "Gelene kadar öldüm öldüm dirildim, haberin var mı?" diye bağırdı.

 

Turan gülümseyerek ona sarıldı. "Biliyorum hayatım. Ama merak etme, seni yalnız bırakmadık. Babamlar da arkandan çıktılar, benzinlikte durduğunu, yolda nasıl ilerlediğini bile takip ettik,"

 

Sıla başını Turan’ın göğsüne yasladı. "Çok korktum," diye fısıldadı.

 

Turan, saçlarını okşayarak, "Biliyorum. Ama artık buradasın ve güvendesin,"

 

Sıla başını kaldırarak ona baktı. "Ne zaman ayarladın bunları?"

 

Turan gülümseyerek, "Ne önemi var? Hazırladım işte," dedi ve ona bir elbise gösterdi. "Senin de hazırlanman gerek."

 

Sıla elbiseye bakarak gülümsedi. "Çok güzel," dedi ve elbiseyi aldı. Ardından Turan’a dönerek, "O zaman çıkabilirsin," dedi muzipçe.

 

Turan kaşlarını kaldırarak, "Neden çıkıyorum şimdi?" diye itiraz etti.

 

Sıla gülerek, "Çünkü ben seni görmedim, sen de beni görmeyeceksin. Ödeşme zamanı!" dedi ve Turan’ı hafifçe iterek kapıya yönlendirdi.

 

Turan başını iki yana sallayarak, "Aman ya…" diye söylendi ve kapıya yürüdü.

 

Tam çıkarken Sıla arkasından, "Alparslan’ı getir ama!"

 

Turan kapıda durup döndü. "Olmaz! O gelirse ben de gelirim."

 

Sıla gülerek, "O gelebilir ama sen gelemezsin! Onunla yarışma,"

 

Turan, "Yok, getirmiyorum!" diyerek kapıyı kapattı.

 

Sıla bir süre arkasından gülümseyerek baktı ve kendi kendine, "Şapşal," diyerek banyoya geçti.

 

Sıla, hazırlanıp aynada kendine baktı. İçindeki huzur ve mutluluk yüzüne yansımış, dudaklarında hafif bir gülümseme belirmişti. Kapının çalmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve “Girin,” diyerek içeri davet etti.

 

Kapıyı aralayan genç, “Müsaitseniz gelebilir miyiz?” diye sordu. Sıla, hafifçe dönerek gülümsedi.

 

“Tabii, buyurun.”

 

Genç adam yaklaşarak elini uzattı. “Ben Cihangir,”

 

Sıla, elini sıkarak, “Memnun oldum,” diye karşılık verdi.

 

Duvarı tamamen kaplayan aynanın önündeki sandalyeyi işaret eden Cihangir, “Buyurun, oturun,” dedi. Sıla, yerine oturduğunda kalan hazırlıklar tamamlandı.

 

Birkaç saat sonra kapı yeniden çaldı. İçeri, kucağında Alparslan ile Turan girdi. Gruptaki bir kız, gülümseyerek, “Buraya giremezsiniz,”

 

Turan, “Ama ablası ağlıyor,” diyerek ilerledi.

 

Sıla, aynadan Alparslan’a bakarak gülümsedi. Turan yanına yaklaşıp hafif bir tebessümle, “İyi bir kozdu ama, değil mi?”

 

Sıla, gülümseyerek, “Çok kötüsün,” dedi ve ellerini uzatarak Alparslan’ı almak istedi.

 

Turan, Alparslan’ı Sıla’ya uzatırken, “Çok güzel olmuşsun,”

 

Sıla, oğlunu hasretle kucaklayıp kokladı, özlemle sarıldı. Onu sevgiyle öperken kuaför Cihangir aynadan son kez kontrol edip, “Bitti,”

 

Sıla, aynaya bakarak, “Teşekkür ederim, çok güzel oldu,” dedi ve memnuniyetle gülümsedi.

 

Herkes toparlanıp çıktığında, Turan Sıla'ya dönerek hayranlıkla baktı.

 

"Çok güzel olmuşsun," dedi ve ona sarılarak yanağına hafif bir öpücük kondurdu. Sonra tekrar bakarken gülümseyerek ekledi:

"Bana hep değer verdin ve," Alparslan’a dönerek, "dünyaları bahşettin."

 

Sesindeki sevgi, hissedilmeyecek gibi değildi.

 

Sıla, gözlerinde minnettarlıkla gülümsedi. "İyi ki tanımışım seni," diyerek Turan’a sarıldı.

 

Tam o sırada kapı çalındı. Sıla hızla geri çekilip Alparslan’ı kucağına alırken, Turan kapıya dönüp "Girin," diye seslendi.

 

Kapı aralığından Eflin Hanım neşeli bir sesle başını uzattı. "Gelebilir miyiz?" dedi, ardından arkasına dönüp, "Gelin kızlar!"

 

Peşinde Meral, Hale, Sevim ve Turan’ın hastaneden birkaç bayan arkadaşı vardı. İçeri girer girmez hepsi neşeyle konuşmaya başladılar.

 

Bir süre sonra Haldun Bey içeri girip Alparslan’ı kucağına aldı ve gülümseyerek, "Hadi artık, herkes sizi bekliyor,"

 

Bunun üzerine herkes, onun ardından kapıdan çıkıp gitti.

 

Turan, Sıla’nın koluna girmesi için kolunu açınca, Sıla hafifçe gülümseyerek, "Annenlerin bahçesinde hazırlık yaptırmıştım ben de," dedi.

 

Turan gülümseyerek, "Orada da yaparız," diye karşılık verdi ve birlikte odadan çıktılar.

 

Salona girdiklerinde masaların dolu olduğunu gören Sıla, Turan’a hafifçe dönerek merakla sordu:

"Ne ara bu kadar insanı ayarladın?"

 

Turan gülerek, "Herkes hazırda bekliyormuş zaten, birine söyledim, haber hemen yayıldı," dedi.

 

Bölüm : 18.04.2025 13:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...