
Gece boyunca herkes doyasıya eğlenmiş, keyifli anlar yaşamıştı. Eğlence sona erdiğinde, davetliler mutlu bir şekilde ayrılmışlardı. Geriye sadece birkaç kişi kalmıştı. Sandalyelere oturup sohbet ederlerken, Eflin Hanım ayağa kalktı.
"Biz gidelim artık," dedi, ardından Alparslan’ın mızmızlanmaya başladığını ekledi.
Sıla, oğlunu almak için ona doğru uzandığında, annesine heyecanla ona sarıldı. Sıla, sıcak kucaklamasını özlemle karşılık verdi. Bir süre Alparslan’la oynadı, ancak mızmızlanması artınca, Eflin Hanım nazikçe gülümsedi.
"Ver sen, ben uyuturum onu," diyerek Alparslan’ı kucağına aldı.
Sıla, Eflin hanım'ın bu sevgisini ve desteğini görmekten mutlu oldu. Ona sarılarak, "Çok teşekkür ederim,"
Eflin Hanım, sevgiyle Sıla’nın saçlarını okşadı. "Sen benim oğlumun yüzünü güldürdün kızım,"
Eve dönmek için eşyalarını toparlayıp dışarı çıktılar. Geriye yalnızca birkaç yakın arkadaşları kalmıştı. Onlar da ayrılmak üzere kendi aralarında konuşuyorlardı ki, Turan gülümseyerek araya girdi.
"Gitmiyorsunuz, bizim eğlence daha bitmedi,"
Ardından Sıla’ya dönerek, "Üzerimizi değiştirelim, siz toparlanın, ben size konum atacağım," dedi ve birlikte odalarına gittiler.
Kıyafetlerini değiştirdikten sonra arabaya binip, Turan’ın ayarladığı mekana doğru yola çıktılar. Orada da sabaha kadar eğlenerek geceyi noktaladılar.
Sabah olmak üzereyken eve döndüler. İçeri girdiklerinde evin sessizliği onları karşıladı. Yorgunluktan bitkin halde odalarına geçtiler. Turan kendini yatağa bırakırken, Sıla da yanına uzanıp ona sarıldı. Bir süre sonra ikisi de derin bir uykuya daldılar.
Sıla gözlerini açtığında güneş çoktan tepeyi geçmişti. Perdeden sızan ışık odanın içinde sıcak bir yumuşaklık yaratıyordu. Ağır bir uykudan uyanmış gibi hissetse de yataktan kalktı, banyoya girip yüzünü yıkadı. Aynadaki yorgun ifadesine bakıp derin bir nefes aldı, sonra üzerini değiştirerek aşağı indi.
Mutfağa yaklaştığında içeriden Eflin Hanım’la Haldun Bey’in sohbeti geliyordu. Konuşmalarına kulak kabartmadan kapıya yöneldi ve içeri girerken nazikçe, "Kolay gelsin," diye seslendi.
Haldun Bey ona doğru dönüp sıcak bir gülümsemeyle, "Sağ ol kızım. Dinlendin mi?"
Sıla hafifçe başını sallayarak, "Evet, dinlendim," dedi. Gözleri mutfağın içinde gezinirken dayanamayarak ekledi: "Alparslan nerede? Uyuyor mu?"
Tam bu sırada Eflin Hanım kaşlarını hafifçe kaldırıp gülümseyerek, "Kocan da yok, hemen oğlunu soruyorsun," diye takıldı.
Sıla hafifçe gülümsedi ama cevap vermedi. O anda dış kapının açıldığını duydu.
Eflin Hanım, kapıya doğru başıyla işaret ederek "Hah, geldi seninkiler," deyince, Sıla adımlarını mutfağın kapısına doğru yöneltti.
Sıla, içindeki heyecanla kapıya yöneldi. Tam açıldığında Turan ve Alparslan’ı neşeyle içeri girerken gördü. Küçük oğlunun kahkahaları, evin içinde yankılanıyordu.
Turan, Sıla’nın hafifçe şişmiş yüzüne bakıp alaycı bir ifadeyle, "Günaydın hayatım, uyanmışsın."
Sıla hafifçe gülümsedi. "Evet," diye yanıtladı ama gözleri çoktan Alparslan’a kilitlenmişti. Ona doğru uzandığında, küçük çocuk heyecanla kıpırdanmaya başladı.
Turan kahkaha atarak, "Benden ne ara sıkıldın? Anneyi görünce hemen sattın beni," dedi muzipçe.
Sıla oğlunu kucağına alıp sıkıca sarılırken, "İlk aşk annedir," diye fısıldadı sevgiyle.
Turan, bu cevaba gülerek başını iki yana salladı. "Başka aşklar bulunca unutulursun," dedi yanağını hafifçe öperek. "Benim gibi," diye ekledi göz kırparak.
Sıla hafifçe gülümseyip başını sallarken, içini sıcak bir huzur kapladı. "O zamana kadar bana ait."
Turan yukarı çıkarken Sıla arkasından seslendi:
"Nereye gittiniz?"
Turan kapıyı açıp arkasına bakmadan cevap verdi: "Oğlumla gezmeye gittik. Sıkıldık, sen de uyanmayınca biraz dolaşıp gelelim dedik." Sonra odasına girdi.
Sıla, Alparslan’ı kucağına alıp sıkıştırırken dudak büktü. "Ben sensiz nasıl uyudum?" diye söylendi.
Turan, üzerini değiştirirken muzipçe güldü. "Öyle güzel uyudun ki… Bir ara horlarken beni korkuttun,"
Sıla gözlerini büyüterek şaşkınlıkla ona döndü. "Cidden mi? Horladım mı?"
Turan gülerek, "Açılan ağzının derinliklerinde kayboldum," dedi sevgiyle alay eder gibi.
Sıla kızmış gibi yaparak yastığı ona doğru attı. "Gıcıksın ya!" diye güldü.
Turan banyoya yönelirken daha ciddi bir ses tonuyla, "Cidden, uzun zamandır böyle rahat uyumuyordun. Muhtemelen yorgunluktan,"
Sıla, Alparslan’la yatağın üstünde oynarken Turan yanlarına oturdu. Bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak, "Yarın işe başlamam gerekiyor,"
Sıla şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Yeni hastane mi?"
Turan başını iki yana salladı. "Hayır, aynı hastaneye devam ediyorum."
Sıla hafifçe tebessüm etti. "Osman Hoca'yla ne konuştun?"
Turan başını sallayıp kısa bir cevap verdi. "Benden uzak duracak."
Sıla merakla kaşlarını çattı. "Ama dün gece gelmesine müsaade etmişsin?"
Turan omuz silkerek, "Herkesin anlamaması için biraz öyle yapmak zorundaydım,"
Sıla yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "İyi yapmışsın," deyip gülümsedi.
Alparslan’ın neşeli sesiyle bir süre daha oynadıktan sonra Turan birden kaşlarını çattı. "Sen yemek yemedin yine, değil mi?" diye sorgulayıcı bir sesle sordu.
Sıla yüzünü buruşturarak, "Evet ama midem bulanıyor zaten,"
Turan sert bir sesle, "Olmaz öyle şey. Hadi kalk, bir şeyler ye," diyerek yataktan kalktı ve Alparslan’ı kucağına alıp odadan çıktı.
Sıla da peşinden inerken mutfaktan gelen yemek kokularını fark etti. O an midesi iyice bulandı, tiksintiyle burnunu kapatıp geri döndü.
Turan mutfakta babasıyla konuşurken Sıla’nın geri döndüğünü fark etmedi. Birkaç dakika sonra Sıla’nın hâlâ ortada olmadığını fark edipce bulantısının arttığını düşünerek ona ilaç vermek için yukarı çıkmaya niyetlendi. O sırada kapı çaldı.
Turan yukarı çıkmadan önce kapıyı açtığında karşısında Hale’yi buldu. Hale üzgün ama yorgun görünüyordu.
"İçeri girebilir miyim? Aramadım ama… ne yapacağımı bilemedim," dedi sesi titreyerek.
Turan şaşkınlıkla geri çekilip kapıyı açtı. "Tabii ki, gel," diyerek içeri davet etti.
Hale salona geçip koltuğa oturduğunda ellerini ovuşturuyor, panikle dudaklarını ısırıyordu. Gözleri dolmuştu ama öfkesini bastırmaya çalışıyordu.
"Kusura bakma, siz de yorgunsunuz ama… bunu bir tek size anlatabilirim," dedi derin bir nefes alarak.
Sıla banyodan çıkıp salona geldiğinde, Hale’nin artık titrediğini, gözyaşlarını tutamadığını görünce endişeyle duraksadı.
Hale, panikle ellerini sıkıp başını iki yana salladı. "Çok sarhoştum..." diye hışımla konuştu.
Turan şaşkınlıkla ona bakarken Hale sesini kontrol edemez duruma geldi. "Ağzımdan kaçırdım!"
Sıla endişeyle Turan’a baktı. Salondaki hava gerginleşmişti ve Hale daha da kötüleşiyor gibiydi…
Turan merakla, "Ne yaptın Hale?"
Hale heyecanla, "Kardeşini..." dedi, sonra devam etti: "Sarhoştum, bir anlık gafletle ağzımdan kaçtı, söyledim."
Sıla, sinirle ve alaycı bir şekilde, "Ağzından mı kaçtı?" diyerek güldü.
Hale'nin yüzü gerildi, sesini yükselterek, "Alay mı ediyorsun Sıla? Benim evliliğim bitti, sen hâlâ gülüyorsun!"
Sıla'nın yüzündeki gülümseme aniden kayboldu. Sinirle, "Zaten bitmişti Hale! Direnen sen değildin ki... Fırsat kolluyordun, annesine söylemek için zamanını bekliyordun. Bunu kabul et!"
Hale, öfkeyle ayağa kalktı, "Yok öyle bir şey!" diye bağırarak kendini savunmaya çalıştı.
Sıla, kollarını bağlayarak soğuk bir ifadeyle, "Peki, öyle olsun o zaman," dedi. Hale'nin kendini savunma çabaları bir kulağından girip öbüründen çıkıyordu. Onu dinlerken midesinin bulanmaya başladığını hissetti. Tiksintiyle yüzünü buruşturdu.
Hale, bu tepkiyi üzerine alınarak, "Bana öyle bakma!" dedi sertçe.
Sıla, midesini bastırarak hızla ayağa kalktı ve banyoya yöneldi.
Turan, olanları şaşkınlıkla izledikten sonra Hale'ye dönerek, "Her şeyi üstüne alma, kız zaten rahatsız. Bunun seninle ne ilgisi var?" diyerek çıkıştı.
Hale alınganca, "Ben gitsem daha iyi," dedi ve toparlanmaya başladı.
Turan ısrar etmedi, "Sen bilirsin," demekle yetindi.
Bu tavır Hale’yi daha da kırdı. Suratını asarak evden çıktı.
Turan, banyodan çıkan Sıla'yı görünce endişeyle sordu: "İyi misin?"
Sıla yorgun bir gülümsemeyle, "İdare eder,"
Sonra kısa bir duraksamadan sonra, "Ben Hasan’la konuşmaya gitsem, sen idare edebilir misin?" diye sordu sessizce.
Başıyla onayladı Sıla, "Zaten annenler de burada," diyerek Turan’ın arkasından kapıya yürüdü.
Turan evden çıkıp Hasan’ın yanına gitti. Akşam eve döndüğünde gergindi, yüzünden belliydi. Sessizce mutfağa geçip bir bardak su doldurdu. Sıla da arkasından mutfağa girip yanına yaklaştı.
"Ne oldu?" diye sordu endişeyle.
Turan, birkaç yudum daha içip bardağı tezgaha bıraktı. Sonra Sıla’ya dönerek, "Annesi nerede bilmiyorlar... Babasıyla Hasan arasında büyük bir kavga çıkmış." dedi. Derin bir nefes aldı, ellerini tezgaha dayadı.
"Hasan, Hale’yi asla affetmez artık. Neyse ki kızın haberi yok şu an... Bir de o duyarsa, seyreyle tantanayı."
Kafasını iki yana sallayıp, öfkeyle devam etti:
"Hasan, bilerek yaptığını söylüyor. Sarhoş da değilmiş, içmemiş gece. Yani haklısın... Bu kız nasıl bir anda değişti böyle? İçine başka biri kaçmış gibi davranıyor artık."
Sinirle tekrar bardağını doldurdu, dudaklarını sıkarak suyu yudumladı.
Sıla onu sakince dinledi. Sonra yavaşça, "Haleyi bir psikiyatra gitmeye ikna etmeyi düşünseniz mi? Belki hâlâ bir yerlerde... Hasan’ın yalan söylediğine inanıyor olabilir," dedi.
Turan, duyduklarına şaşırarak başını kaldırdı. "Yani… o kadar şeyi Hasan’a inanmadığı için mi yaptı diyorsun?"
Sıla gözlerini kaçırmadan, sessizce cevapladı:
"Evet... Hâlâ o kızın Hasan’ın kardeşi olduğuna inanmıyor olabilir."
Turan, alaycı bir ifadeyle, "O zaman neden annesine söylemekle tehdit etti?"
Sıla omuzlarını hafifçe silkip, "Belki de Hasan 'Git söyle, umrumda değil' diyecek diye beklemiştir. Yani… sürekli onu denemiş olabilir. Ama sonunda Hasan’ın tepkisinden emin olamayınca, kendini ikna edemeyip gidip kayınvalidesine söyledi,"
Turan yüzünü buruşturarak, "Mantıklı gelmiyor açıkçası," deyip mutfaktan çıktı.
Sıla, arkasından bir şey demeden baktı. Sonra dolaba yönelip sessizce bir şeyler atıştırmaya başladı.
Gece, beklenenden sakin geçmişti. Sabah uyandıklarında, Eflin Hanım ve Haldun Bey eşyalarını toplamış, kapının önüne bırakmışlardı. Turan işe gitmek için hazırlanıp evden çıkarken, anne ve babasını kapıda beklerken görünce vedalaştı. Ardından hızlıca evden çıktı.
Sıla, onları yolcu ettikten sonra Alparslan’ın yanına çıkıp tekrar uzandı, gözlerini dinlendirmek istedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |