101. Bölüm

94. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Alparslan’ın neşeli kahkahalarıyla uyandı Sıla. Gözlerini araladığında Osman Bey’in kucağında hoplayarak sesler çıkardığını gördü küçük çocuğun.

 

Sıla hafifçe doğrulup yatağın başına yaslandı, hâlâ uykunun etkisi yüzünde vardı.

"Turan gelmeden gidin, lütfen," dedi kısık ama uyarıcı bir sesle.

 

Osman Bey, Sıla’ya bakıp hafifçe gülümsedi. "Bana mesaj attı. Artık sorun yapmayacakmış."

 

Sıla kaşlarını çattı, tam anlayamamıştı. "Nasıl yani?"

 

Osman Bey, Alparslan’ı güldürmeye devam ederken göz ucuyla Sıla’ya baktı.

"O varken gelmemem şartıyla... sizi görmeme izin verdi," dedi sakince.

 

Sıla bir an durakladı. Usulca başını arkalığa yasladı, derin bir nefes aldı.

"İyi... ilerleme kat ediyor," dedi kendi kendine, yarı gülümseyerek. Sesinde hafif bir umut vardı. Belki de her şey gerçekten değişiyordu.

 

Alparslan bir çığlık daha atıp kahkahalarla gülünce, Sıla istemsizce o yöne baktı.

Küçük çocuğun mutluluğu, odanın havasını yumuşatmıştı. Bir anlığına her şey olması gerektiği gibi görünüyordu.

 

Turan, hastane koridorunda yürürken birden durdu. Osman Bey’in sesi açık kapıdan süzülüp kulağına ulaşmıştı. İçeri girmedi. Sadece geri döndü ve kapının yakınlarında ağır adımlarla dolaşmaya başladı.

 

Bir süre sonra cebindeki telefonu çıkardı, Sıla’yı aradı. Oda içinde çalan telefon sesiyle gözlerini yeniden araladı Sıla. Ekrana baktı, derin bir nefes aldı.

“Efendim?” dedi yorgun bir sesle.

 

Karşıdan gelen ses kapının diğer yanında yankılanıyordu.

“İyi misin?” diye sordu Turan, kapının hemen önünden.

 

Sıla yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Kapıya yaklaştığında Turan’la aralarında sadece ince bir tahta vardı.

“İyiyim... toparlanabilirim. İşin bittiyse çıkalım,” dedi durgun ama kararlı bir sesle.

 

“Bitti,” dedi Turan. “Alparslan’ı getir bana, bekliyorum.”

 

Odada Osman Bey de Turan’ın sözlerini duymuştu. Usulca ayağa kalktı ve Sıla’ya döndü.

Sıla kolunu gösterip:

“Damar yolunu çıkarmayacak mısın?”

 

Turan, bankoya doğru yürüdü.

“Gel, burada çıkarayım.”

 

Hemşirelerden birkaç malzeme aldı. Sıla da usulca yaklaştı. Turan dikkatle damar yolunu çıkardı, pamukla bastırdı. Bu an, aralarında kırılgan bir sükunet taşıyordu.

 

Sıla çantasını aldı, Osman Bey’e doğru yürüdü. Osman Bey, torununu uzatırken Sıla’nın kolunu nazikçe tuttu.

“Teşekkür ederim,” dedi sevgiyle .Sıla sadece başını sallayıp gülümsedi.

 

Koridora çıktığında Turan hâlâ oradaydı. Sıla, Alparslan’ı ona doğru uzattı. Turan bir koluyla oğlunu aldı, diğer eliyle Sıla’nın kolunu hafifçe tutarak yürümeye başladı.

 

Tam o sırada Turan’ın gözleri, arkalarından bakan Osman Bey’e takıldı. Bir an durdu. Göz göze gelmediler ama orada olduğu hissediliyordu.

 

Turan hiçbir şey demedi. Sadece beraber, sessizce uzaklaştılar koridorun ucuna doğru.

 

Araba sessizce ilerliyordu. Sıla, arka koltukta ama gözleri dikiz aynasındaydı. Bir süre Turan’a baktı, sonra hafifçe gülümsedi.

“Teşekkür ederim,” dedi yumuşak bir sesle.

 

Turan aynadan gözlerini kaçırmadan kısa bir an baktı ona.

“Neden?” diye sordu sade ama dikkatli bir tonla.

 

Sıla, gözlerini ayırmadan konuştu:

“Babana... yani Osman Bey’e anlayış göstermeye başladığın için.”

 

Turan’ın yüzü sertleşti bir an. Gözlerini yoldan ayırmadan çenesini sıvazladı.

“O benim babam değil. Benim bir babam var.” dedi kararlı bir tonda.

 

Sıla başını ona çevirdi, gözlerinde bir sakinlik vardı.

“Biliyorum. Haldun Baba çok iyi, çok güzel bir insan. Seni de kendi gibi büyütmüş zaten... ama Osman Baba da öyle. Sadece... bence ona da bir şans vermelisin.”

 

Turan dikiz aynasından bir kez daha baktı Sıla’ya. Bu kez bakışlarında keskin bir çizgi vardı.

“Fazla zorlamanın bir anlamı yok hayatım. Anlayış istedin, tamam. Ama beni kendimle ilgili bazı şeylerde zorlama.”

 

Sıla başını öne eğdi.

“Tamam,” dedi ama sesindeki ince ima, gülümsemesinde daha belirgindi. O, Turan’ın bir gün yumuşayacağını biliyordu.

 

Arabanın içinde birkaç saniyelik sessizlik oldu. Sonra Turan aynadan bir kez daha baktı ona, bu kez gözlerinde alaycı bir sıcaklık vardı.

“Bayağı toparladın ha… Maşallah, rengin falan yerine gelmiş,” dedi, sesi hafif bir imayla yumuşadı.

 

Sıla gözlerini devirip hafifçe güldü.

“İltifat mı ediyorsun yoksa kendini mi affettirmeye çalışıyorsun, anlayamadım?”

 

Turan hafifçe gülümsedi, ama cevap vermedi.

Arabanın içinde o an, kelimelerden çok bakışlar konuşuyordu artık.

 

Eve girip, her akşam yaptıkları gibi yemek yediler ve Alparslan’la vakit geçirdiler. Turan, artık Sıla’nın gönlünü almaya başlamıştı; bu yüzden o gece gergin geçmedi.

 

Zaman hızla ilerlemiş, aylar geçmişti. Sıla’nın gebeliği 34. haftaya girmiş, Alparslan’ın doğum günü de yaklaşmıştı.

 

Turan, doğum günü için birkaç yerle görüşmüştü ama Sıla ısrarla evde kutlamak istiyordu. Sonunda kazanan Turan oldu. Bir mekanla anlaşıp doğum günü için gerekli düzenlemeleri yaptı. Sıla ise karşılık olarak Osman Bey’in de davetli olmasını kabul ettirmişti. Eflin Hanım ve Haldun Bey’den de bu konuda izin alınmıştı. Doğum günü hafta sonu yapılacaktı gelen misafirler için.

 

Alparslan'ın doğum gününde Osman Bey, her zaman olduğu gibi Alparslan’ı sevmek için eve gelmişti. Sıla, onların oynadığı sırada birkaç işini halletmek için yukarı çıkmıştı. Öğle arası olduğu için Turan’ın eve geleceğini hiç düşünmemişti.

 

Ancak Turan eve girip, salonda Osman Bey ve Alparslan’ı beraber oynarken görünce bir anda gerildi. Osman Bey, onu görünce gülümseyerek:

“Hoş geldin oğlum,"

 

Turan ise onun yüzüne bile bakmadan mutfağa doğru ilerledi. Osman Bey, ardından seslendi:

“Konuşalım mı biraz?”

 

Turan, arkasını dönmeden ve sesi sertleşerek sadece:

“Hayır,” dedi.

 

Sıla, aşağıdan gelen sesleri duyunca irkildi. Merdivenlere doğru yöneldiğinde, yükselen bir sesle olduğu yerde duraksadı. Turan, “Kes sesini!” diye bağırıyordu. Osman Bey onu sakinleştirmeye çalıştıkça, Turan’ın sesi daha da yükselmişti.

 

Sıla, seslerin yükselmesiyle hızlı hareket etti ama aniden gelen bir kasılmayla dizlerinin üzerine çöktü. Yukarıdan Sıla’nın sesini duyan olmamıştı. Dişlerini sıkarak ayağa kalkmaya çalıştı ama acıyla büküldü. Biraz zor da olsa toparlanıp merdivenlere oturdu ve dişlerini sıkarak:

“Turan!” diye seslendi.

 

Turan, acıyla gelen bu sesi duyunca yukarı doğru koştu. Sıla’nın merdivende oturduğunu görünce yanına eğildi.

“İyi misin?” diyerek koluna girdi ve onu odaya götürdü.

 

Sıla, derin bir nefes alarak,

“İyiyim... Lütfen artık bağırmadan konuşun,” dedi yorgunca.

 

Turan, Sıla’yı yatağa yatırırken içini çekerek:

“Üzerime geliyor,”

 

Sıla anlayışla bakarak:

“Biraz sakin ol... Sana ulaşmaya çalışıyor, lütfen,”

 

Turan, sinirle:

“Her gün burada ama,” dedi. Sesindeki ima açıkça hissediliyordu.

 

Sıla, zoraki bir gülümsemeyle:

“Her gün seni de özlüyor,”

 

Turan alayla:

“Çok komik,” diyerek ayağa kalktı ve odada dolanmaya başladı.

 

“Annemler gelecek, gönder gitsin,” diye çıkıştı.

 

Sıla derin bir nefes aldı. “Peki,” diyerek yataktan kalktı. Merdivenlerden inerken kapı çaldı. Kapıyı açtığında karşısında Eflin Hanım vardı.

 

Osman Bey, Eflin Hanım’ın sesini duyunca ayağa kalktı. Turan da merdivenlerden inip kapıda duran anne ve babasını görünce Osman Bey’e sinirle baktı.

 

Eflin Hanım, olan bitenden habersiz, elindeki çantalarla içeri girerken:

“Benim yakışıklı torunum nerede?” diye salona döndü. O sırada Osman Bey’i gördü.

 

Haldun Bey de salona bakıp şaşkınlıkla:

“Merhaba,” dedi Osman Bey’e.

 

Osman Bey, zoraki bir gülümsemeyle:

“Merhaba,” diye cevap verdi.

 

Turan, Osman Bey’e sinirle:

“Artık gitme zamanınız geldi,”

 

Osman Bey, Turan’a bakıp yavaşça:

“Peki oğlum,” dedi ve Alparslan’ı yere bıraktı. Kapıya yönelmişti ki Haldun Bey:

“Aslında, oturup konuşma vakti gelmiştir belki de oğlum,” dedi ve Turan’a baktı.

 

Sıla, Turan’ın vereceği tepkiyi merakla izliyordu. Turan, içini çekerek:

“Medeniyet dediğin şey bende pek yok baba... Siz konuşmak istiyorsanız konuşun,” dedi ve kapıya yürüdü.

 

Sıla, kapının kolunu tutarak:

“Lütfen Turan, dinlesen ne kaybedersin?”

 

Turan, dişlerini sıkarak:

“Mesela, kendimi kaybedebilirim,” diye fısıldadı adeta.

 

Sıla, sesi yalvarır gibi:

“Gitme,”

 

Ama Turan onu dinlemedi. Kapıyı açtı ve çıktı.

Osman Bey arkasını dönüp kapıya yöneldi.

Sıla, arkasından seslendi:

“Lütfen zorlamayın artık, çok üstüne gittik... Bugün'ü mahvetmeyin.”

 

Osman Bey hafifçe gülümseyerek, “Görüşürüz kızım,” dedi ve evden çıktı.

 

Sıla yavaşça salona geçip koltuğa oturdu. O sırada Alparslan, yavaş adımlarla Haldun Bey’e doğru yürüyordu. Herkes onun tatlı yürüyüşüne odaklanmış, gülümseyerek izliyor, ortamda sakin bir sohbet başlamıştı.

Fakat Sıla hafif bir sancı hissediyordu.

 

Eflin Hanım, Alparslan’ı severken, “Benim oğlumun doğum günüymüş bugün,” dedi gülümseyerek.

 

Bölüm : 25.04.2025 13:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...