104. Bölüm

97. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Misafirler gittikten sonra Sıla, abisinin yanına gelip,

“Annemin haberi var mı?” diye sordu, sesi titriyordu.

 

Güral, acı bir gülümsemeyle gözlerini kaçırarak,

“Maalesef söyleyemedim. Hâlâ yasını tutuyor. Yaşadığını öğrenirse yas biter… Babam bir şeylerden şüphelenebilir,”

 

Sıla, acı bir tebessümle, “Nişan fotoğraflarınızı gördüm,”

 

Güral muzipçe, “Nasıl çıkmışım peki?”

 

Sıla gülümseyerek, “Her zamanki gibi harikasın,” deyip yanağını sıktı.

“Yakışıklım…”

 

Güral, yeğenlerine bakıp, “Benden daha yakışıklılarına sahipsin artık,”

Sıla’nın yanağına dokunarak gülümsedi. “İyi ki kaçtın…”

 

Sıla bir an duraksadı. Merakla,

“Bir şey mi var?”

“Ne oldu?”

 

Güral, iç çekerek cevap verdi:

“Babam, sizin kazadan sonra çok daha kötü oldu… Hakan’ın babası duymuşsundur, kalp krizi geçirdi, oğlunun arkasından gitti. Ama bizimki daha bir nefret dolu adam oldu. Anlamadık…”

 

Turan yanlarına gelip oturdu.

“Hadi eve gidelim mi artık? Burada işimiz bitti,”

 

Sıla, Güral’a bakıp başını salladı.

“Gidelim hadi,” dedi ve ayağa kalktı. Sonra elini uzatıp, “Bizde kalıyorsun,” diye ekledi kararlı bir sesle.

 

Güral gülümsedi.

“O zaman yarın dönerim,” dedi ve Alparslan’ı kucağına aldı.

Alparslan, Güral’ın sakallarıyla oynamaya başladı. Bu, Güral’ın da hoşuna gitmişti.

 

Turan da Kaanhan’ı alıp mekandan ayrıldılar.

 

Eflin Hanım ve Haldun Bey çoktan eve varmışlardı. Güral, eve geçince yeğenleriyle oynarken bir yandan da Sıla’ya döndü:

“Alparslan bir yaşında değil mi? Bu üç günlük mü?” diye sordu merakla.

 

Sıla gülümsedi, sonra Turan’a baktı.

“Aynı gün doğdular,”

 

Güral kahkaha attı.

“Denk gelişe bak sen!” dedi şaşkınlıkla. Sonra Sıla’ya sevgiyle bakıp ekledi:

“Bir de kızın olsun… Sana benzeyen… Güzel, naif, tatlı mı tatlı bir kızın.”

 

Sıla abisinin yanına oturup ona sarıldı.

“Senin kadar iyi iki abisi olacak sonuçta, değil mi?” dedi duygulanarak.

 

Turan gülümseyerek, muzip bir ifadeyle araya girdi:

“Üç ay sonra haberini alırız inşallah… O da aynı gün doğsun da, bir arada kutlayalım, işte böyle!”

 

Sıla, Turan’a bakıp sessizce, “Çok ayıp,” dedi utanarak.

 

Güral kahkaha attı.

“Adam haklı valla… Üç ayrı doğum günü yapmaktansa, bir kerede üçünü aradan çıkarmak mantıklıymış,”

 

Sıla, abisine dönüp gözlerini büyüterek,

“Çok kötüsünüz siz ya!” dedi gülerek.

 

Sıla, sabaha kadar Güral ve Turan’la oturup sohbet etti. Gece boyunca Güral’ın nişanı, Sıla ile Turan’ın yaşadığı zorlu süreçler konuşuldu.

Bazen kahkahalar yükseldi odadan, bazen de gözlerdeki dolgunluk sessizliğe büründü.

Gülüp eğlendiler, hatıralarda kayboldular, zaman zaman hüzünlendiler ama bir arada olmanın verdiği sıcaklık hepsine iyi geldi.

 

Sabah, güneş doğarken birlikte kahvaltı sofrasına oturdular. Çaydan yükselen buhar, ekmek kokusu ve çocukların neşeli sesleri arasında kısa ama unutulmaz bir sabah yaşandı.

 

Güral gitmek için hazırlandığında Sıla’nın içi sıkıştı .Kapının önünde ona sıkıca sarıldı.

“Yine gel, olur mu?” dedi usulca.

 

Güral onun saçlarını okşayarak, gülümsedi.

“İlk fırsatta… söz,” dedi ama gözleri Sıla’nınkinden kaçtı.

Çünkü Sıla biliyordu; bu “ilk fırsat” belki de uzun bir zamana denk düşecekti.

Yine de onu uğurlarken yüzünde buruk ama anlayış dolu bir gülümseme vardı.

 

Sıla, kardeşinin arkasından el sallarken içinden geçen tek cümle:

“Kavuşmalar kısa, hasret uzun oluyordu hep…”

 

Sıla, hüzünle Turan’ın omzuna başını dayadı.

Sessizce sarıldı ona.

“Teşekkür ederim,” dedi fısıltıyla.

 

Sonra başını kaldırıp gözlerinin içine baktı.

“Nasıl ulaştın Güral’a?” diye sordu merakla.

 

Turan başını hafifçe salladı.

“Boşver,” dedi yumuşak bir sesle.

“Sen mutlu oldun ya… o bana yeter.”

Sözleriyle Sıla’nın beline sarıldı yeniden.

 

Aradan birkaç ay geçmişti.

Turan, Osman Bey’le daha fazla konuşur olmuştu. Her ne kadar hâlâ her konuda aynı fikirde olmasalar da, artık kavga etmek yerine dinlemeyi ve bazı şeyleri olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmişti.

 

Sıla’nın içindeki fırtına da yavaş yavaş dinmişti.

İki küçük bebekleriyle birlikte daha huzurlu, daha sakin bir hayat kurmuşlardı kendilerine.

 

Evde artık kahkahalar daha sık duyuluyor, uykusuz gecelerin yerini oyun dolu sabahlar alıyordu.

 

Turan ise tüm bu süreçte farklı bir adama dönüşmüştü. Daha sabırlı, daha anlayışlı ve daha sakin bir yapıya bürünmüştü. O da farkındaydı; bu huzur, onların yeniden birbirlerine tutunabilmeleri sayesinde olmuştu.

 

Turan, zamanla Osman Bey'le arasındaki mesafeyi kapatmıştı. Bir akşam oturup uzun uzun konuşmuşlar, Turan bu kez sadece dinlemişti.

Ne geçmişi değiştirmeye çalıştı ne de kendini savunmaya…

 

Olanları olduğu gibi kabul etti. Belki de ilk kez, karşısındakini anlamaya niyet etmişti. Bu bile büyük bir adımdı.

 

Güral ise ara ara Sıla’yı görüntülü arıyor, yeğenlerinin büyümesini ekrandan izliyor, Sıla’yla kısacık ama içten sohbetler ediyordu.

Ama ne o gelebiliyordu, ne de Sıla gidebiliyordu.

Hayat, onları başka yönlere sürüklemişti artık.

Kardeşlik bağları hâlâ kuvvetliydi belki, ama fiziksel mesafe büyümüştü.

 

Yine de Sıla için o anlar kıymetliydi.

Bir ekranın ucunda bile olsa, abisinin sesi ona güven veriyordu. Onun iyi olduğunu bilmek yetiyordu çoğu zaman.

 

Bölüm : 30.04.2025 12:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...