
Murat, Aslı’nın yüzündeki donuk ifadeyi izlerken, sakin bir sesle sordu: "Ne gördün rüyanda?"
Aslı, dikleşip oturdu, yutkundu. Bir süre nefesini tutmuş gibi sessiz kaldı, sonra uzun, derin ve titrek bir nefes aldı. Bakışlarını Murat’a çevirdi, ama o gözler hiçbir şey anlatmak istemiyor gibiydi. Dudakları gerildi, kelimeler dudaklarının arasında sıkışmış gibiydi. Sonunda, kendini toparlamaya çalışarak, "Boş ver," dedi kısık bir sesle.
Murat, tedirgin bir ifadeyle onun yüzüne baktı. "Aynı rüya mı?" diye sordu, sesi daha dikkatliydi bu sefer.
Aslı tereddüt etti, ama başını hafifçe evet anlamında salladı. Gözlerini kapadı, belli ki o anı zihninden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ancak o gözleri... O mavi gözleri unutamıyordu. Rüyasında yeniden karşısına çıkan Fatih’in gözleri, o korkunç anın her detayını hatırlatıyordu. Vurulduğu anda Fatih’in yanına düşmüştü; gözlerini, ağzından, burnundan püsküren kanı görmüş, sıcaklığı hissetmişti.
Bütün bunları hatırlamak, Aslı’nın midesini bulandırmaya başladı. Elleri istemsizce karnına gitti, yüzü solgunlaştı. Derin bir nefes almak istedi ama rüyanın ağırlığı hâlâ göğsüne çökmüş gibiydi.
"Aslı," dedi Murat, biraz daha nazik bir tonla. Ona dokunmak istedi ama tereddüt etti. "Bunları unutmak zorunda değilsin... Ama yalnız da değilsin artık," diye ekledi.
Aslı, onun bu sözleri karşısında sadece başını salladı. Gözlerini yeniden açtığında, bakışları cam gibiydi. "O gözleri, o anı... Hiçbirini..."
Murat, Aslı’nın tekrar bu rüyayı görmesinden rahatsız olmuştu. Alnını kaşıyarak bir an düşündü, sonra sessizliği bozdu: "Hastaneye gitmek istemediğine emin misin?" Sesinde hem kaygı hem de ısrar vardı.
Aslı, yüzüne yerleştirdiği hafif bir tebessümle cevap verdi. "İyiyim. Gerçekten. Artık hafifledi, gitmek istemiyorum," dedi, ses tonu nazik ama kararlıydı.
Murat, bu cevabı kabullenip başını salladı. "Peki o zaman," dedi biraz duraksayarak. "Kahvaltı için bir yerlere gidelim bari."
Aslı, başını yastığa yaslayıp tatlı bir gülümsemeyle "Daha çok erken, biraz daha uyuyalım," diye mırıldandı.
Murat gülerek yanına yaklaştı. "Sadece uyuyorsun! Biraz uyanık kalsan ne olur?" dedi. Onu beline sarılarak üzerine doğru döndü.
Aslı gözlerini kapatarak kıkırdadı. "Uyuyorum bile. Geç kaldın," dedi, başını yan çevirip gülümseyerek.
Murat, onu sustururcasına "Uyuman işime gelir," diyerek boynuna küçük bir öpücük kondurdu.
Aslı kahkahasını tutamadı, "Yapma, gıdıklama!" diyerek bacaklarını kendine çekti, hafifçe kıpırdanarak.
Murat başını kaldırıp onun gözlerine bakarak gülümseyen bir sesle, "Uyuyacak mısın hâlâ?" diye sordu.
Aslı pes etmiş bir edayla, "Uyumuyorum, tamam. Hadi gidelim," dedi gülerek.
Murat gözlerini kısarak hafif bir alayla "Yok, gitmiyoruz. Saat erken. Ama biraz eğlenelim, değil mi?" dedi ve Aslı’yı tekrar gıdıklamaya başladı.
Aslı kahkahalar arasında, "Çok kötüsün!" diyerek ellerini Murat’ın yanaklarına koydu, ellerinin içiyle hafifçe sıkarak yanağını çevirdi. Bir öpücük kondurduktan sonra, "Hadi kalkalım," diyerek diğer yanağına da bir öpücük verdi.
Murat, onun bu neşesine karşı koyamadı. "Tamam," diyerek kalktı ve Aslı’yı da hafifçe kolundan çekerek kaldırdı. "Ama bu neşeyi eve sakla, tamam mı?" diye ekledi, göz kırparak.
Eşyalarını alıp otelden çıktılar. Arabaya binip şehir merkezine indiler. Bir süre arabayla dolandılar, sonra Murat kenara çekip motoru durdurdu. Meydanın sakinliğine göz gezdirdi; bu sessizlik ona iyi gelmişti.
Aslı, Murat’a dönüp gülümseyerek, "Hadi, bir şarkı söyle," dedi.
Murat alaycı bir ifadeyle başını Aslı’ya çevirdi. "Sen bana bir mitolojik efsane anlat," diye karşılık verdi.
Aslı dudaklarını büzüp sitem eder gibi yaptı. "Anlatmam, küsüm sana," dedi muzip bir tavırla. "Efsanelerim bitti."
Murat gülerek ellerini havaya kaldırdı. "Beyaz bayrak çektim ama!"
Aslı, kahkahasını tutamayarak başını salladı. "Peki, mitolojik bir hikâye mi istiyorsun? Emin misin?"
Murat, Aslı’nın bu tavrına karşı dehşete kapılmış gibi bakarak, "Bu şekilde sorunca emin olamadım," dedi ve ardından ikisi de güldü. "Sen ne istersen anlat, ben dinlerim seni," diye ekledi gülümseyerek.
Aslı, Murat’a dönerek, "Tamam o zaman, sana bir mitolojik hikâye anlatacağım. Ama dikkat et, sonra sınav yaparım!" dedi, sesi alaycı bir tona bürünmüştü.
Aslı koltuğun arkasını biraz yatırdı, yüzündeki gülümsemeyle Murat’a döndü. "Peki, o zaman mitolojik bir hikâye anlatacağım," dedi, sesi şakacı bir tona bürünmüştü. "Ama dikkatli dinle, sonra sınav yaparım."
Murat, direksiyon başında biraz daha rahat bir pozisyona geçip alaycı bir şekilde, "Hazırım, hocam. Beni şaşırt," dedi.
Aslı, birkaç saniye düşündükten sonra, "Tamam, o zaman sana Medusa’yı anlatayım," dedi. "Medusa, Yunan mitolojisinde Gorgon kardeşlerden biri. Başında yılanlardan oluşan saçları olan bir kadın. Hani ona bakanların taşa dönüştüğü hikâyeyi duymuşsundur."
Murat hafif bir tebessümle, "Tabii, klasiklerden biri. Ama o kadar kötü bir kadın mıydı gerçekten?" diye sordu, sanki hikâyeye daha önce hiç bu açıdan yaklaşmamış gibi.
Aslı’nın yüzündeki muziplik yerini ciddiyete bıraktı. "Aslında hayır. Medusa bir zamanlar çok güzel bir kadınmış. Athena’nın tapınağında rahibe olarak görev yapıyormuş ve Athena’ya sonsuz bir bağlılık yemini etmiş. Ama Poseidon, Medusa’ya aşık olmuş ve onun peşini bırakmamış. Günün birinde Athena’nın tapınağında Medusa’ya zorla sahip olmuş. Bu yüzden Athena, Medusa’yı suçlamış ve onu cezalandırmış."
Murat kaşlarını çattı. "Yani Medusa’nın suçu yoktu ama yine de cezalandırıldı. Klasik bir hikâye."
Aslı başını salladı. "Aynen öyle. Athena, Medusa’nın güzelliğini elinden alarak onu yılan saçlı, korkutucu bir yaratığa dönüştürmüş. Sonra da ona bakan herkesi taşa çevirebilme gücü vermiş. Bir nevi kendini savunabilsin diye. Ama asıl trajedi, Medusa’nın hep yalnız kalması. İnsanlar onun güzelliğini göremeden korkudan kaçmış."
Murat bir süre sessiz kaldı, meydanın sakinliğine dalarak düşünüyor gibiydi. "Hikâyenin her zaman anlatılmayan tarafı bu demek. Bazen dışarıdan birine bakınca kötü görünür ama aslında yaşadığı şeyler onu o hale getirmiştir."
Aslı şaşkın bir ifadeyle Murat’a baktı. "Böyle derin bir çıkarım beklemiyordum senden."
Murat gülerek omuz silkti. "Sadece iyi bir dinleyiciyim, hepsi bu."
Aslı kahkahasını tutamadı. "Tamam, bu da benim beyaz bayrak çekişim olsun. Şimdi sıra sende, bir şarkı söyle."
Murat, gözlerini meydanın diğer tarafına çevirip bir süre düşündü. Ardından hafifçe mırıldanmaya başladı. Sesi alaycı bir şekilde yumuşaktı ama Aslı’nın yüzüne bir gülümseme yerleştirmek için yeterince samimiydi. "Tamam, ama güleceksen söylemem."
Aslı gülerek yanağına dokundu. "Söz, gülmeyeceğim!"
Murat derin bir nefes aldı ve melodik bir şekilde eski bir Türk sanat müziği şarkısının ilk birkaç satırını söyledi. Aslı elleriyle alkış yapar gibi tempo tuttu, yüzündeki gülümseme giderek büyüyordu.
"Fena değilsin, hayatım," dedi alaycı bir sesle. "Belki bir gün sahneye bile çıkarsın."
Murat, ona yan gözle bakıp hafifçe gülümsedi. "Belki bir gün..."
Arabada yankılanan kahkahaları meydanın sessizliğine karışırken, ikisi de kısa bir an için aralarındaki tüm karmaşayı unutmuş gibiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.6k Okunma |
2.06k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |