
Yol boyunca sessizlik hâkimdi. Aslı, başını pencereye yaslamış, dışarıdaki manzarayı izliyordu. Kimi zaman ağaçların hızla geride kalışına, kimi zaman gökyüzünün ağır bulutlarına takılıp gidiyordu. Gözleri uzak bir noktaya dalmıştı, düşünceleri ise çok daha uzaklarda.
Murat, direksiyona odaklanmıştı. Arada bir Aslı’ya kısa bakışlar atsa da, onun sessizliğinin sebebini sorgulamaya gerek görmemişti. Sessizlik ikisine de tanıdık geliyordu artık. Ama bu kez Aslı’nın içine kapanmasının altında bir alınganlık yatıyordu; Murat ise bunu fark etmemiş gibiydi.
Köy yoluna döndüklerinde, Murat hafifçe gülümsedi ve direksiyon başında yan gözle Aslı’ya bakarak, “Geldik işte,” dedi, sanki bu geliş bir dönüm noktasıymış gibi.
Aslı dışarıdaki manzaraya gözlerini dikmiş, bir anlık tereddütten sonra kısık bir sesle, “Güzel,” diye cevap verdi. Sesinde ne hayranlık ne de heyecan vardı, sadece düz bir ifade.
Murat, bu tepkisizliğin farkına vardı. Direksiyonu biraz gevşeterek başını Aslı’ya çevirdi. Kaşlarını hafifçe kaldırdı, yüzünde alaycı ama bir o kadar da meraklı bir ifadeyle, “Hayırdır? Bir şey mi oldu?” diye sordu.
Aslı derin bir nefes aldı ve bakışlarını ondan kaçırarak, “Hiçbir şey yok,” dedi. Sesi sakin ama mesafeliydi. İçinde birikenleri söylememek için çaba sarf ettiği belliydi.
Murat, direksiyona tekrar odaklanmış gibi yaptı ama göz ucuyla Aslı’yı süzmeye devam etti. İçinde bir rahatsızlık oluşmuştu; Aslı’nın bu halinin bir sebebi olduğunu biliyordu. Ancak konuyu deşmek yerine, bir süre daha sessiz kalmayı tercih etti.
Eve geldiklerinde Murat arabayı park etti ve eşyaları toparlamaya koyuldu. Aslı ise onu beklemeden arabadan indi, bir an bile duraksamadan eve doğru yürümeye başladı. Ayakları yere hafifçe vuruyor, adımları huzursuzluğunu ele veriyordu.
Murat, arabadan inip ellerine birkaç parça eşya aldıktan sonra Aslı’nın arkasından seslenmek yerine hızlı adımlarla ona yetişti. Onu daha fazla görmezden gelmesine izin vermeyecekti. Yanına vardığında elini yavaşça Aslı’nın omzuna koydu. Sesi sakin, ama alttan alta merak doluydu.
“Neye küstün?” diye sordu, gözleriyle Aslı’nın yüzünü anlamaya çalışarak.
Aslı kısa bir an durdu, Murat’ın elini hissetmesine rağmen başını çevirmedi. “Küsmedim. Bir şey yok,” diye cevap verdi, sesi soğuk ve kesin bir tondaydı. Ama ne kadar çabalasa da, o mesafeli tavrının altında saklanmaya çalışan kırgınlık fark ediliyordu.
Murat, birkaç adım ileri gidip karşısına geçti, gözlerini Aslı’nın gözlerine dikti. “Gidemeyiz dedim diye mi kızdın?” diye sordu, bir yanıt beklercesine. Sesi bu sefer daha yumuşaktı, ama içinde ufak bir sitem vardı.
Aslı yüzünü buruşturdu, yine kaçamak bir bakışla gözlerini kaçırarak, “Yok bir şey,” dedi. Ardından Murat’ın omzundaki elini iterek, mesafesini korudu. Hareketi sert değildi ama kesin bir mesaj veriyordu.
Murat, eli boşta kalmış gibi bir an durakladı. Kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı. Onunla bu şekilde konuşmanın zor olduğunu biliyordu, ama inatçı tavrı Murat’ın sabrını sınıyordu. “Aslı,” dedi kısık bir sesle, ama devam etmedi. Sözlerini tartarken bir adım geri çekildi.
Sessizlik tekrar ikisinin arasına yerleşti, ama bu sessizlik içinde pek çok duyguyu barındırıyordu: kırgınlık, inat ve dile gelmeyen düşünceler. Eve doğru yürümeye devam ettiklerinde, ikisi de bu sessizliğin bir şeylerin çözülmesine yetmeyeceğini hissediyordu.
Aslı eve girer girmez koltuğa oturdu. Ayaklarını altına alıp televizyonu açtı ama gözleri ekrana odaklanamıyordu. Düşünceleri başka bir yerdeydi. Murat ise hiçbir şey söylemeden yukarı çıkmış, yatak odasında uzanarak bir süre yalnız kalmayı tercih etmişti. Bir süre sonra aşağı indi, sert adımlarla salona geçti ve Aslı’nın yanına oturdu.
Gün sessizce sona ermişti. Baharın yeşillikleri her yeri sarmış, doğa yeni bir yaşamı kucaklamış gibiydi. Köyde okulun kapanışına az kalmıştı; Aslı’nın karnı iyiden iyiye büyümüş, hamileliği yirmi üçüncü haftayı geçmişti. Bebek, içinde hareket ettikçe hissettirdiği hafif dokunuşlarla Aslı’ya hem bir huzur hem de bir tedirginlik veriyordu.
Cinsiyetini hâlâ öğrenmemişler, birkaç hafta daha beklemeyi tercih etmişler; sanki bebeğin kimliğini hemen bilmek, sabırsızlıklarını ele verecekmiş gibi. Aslı ise bu sessiz bekleyişin altında Murat’ın ne hissettiğini çözmeye çalışıyordu, ama onun suskunluğu duvar gibiydi. Baharın dinginliği etraflarında ne kadar huzur yaratsa da, içlerinde başka fırtınalar kopuyordu.
Murat, okuldan çıkıp eve geldiğinde Aslı’yı hastaneye gitmek için hazırlanmış buldu. Birlikte arabaya binip şehir merkezine doğru yola çıktılar. İkindi vaktinde doktor muayenesi sona erdi. Dönüş yoluna geçmeden önce birkaç eksik eşyayı almak için kısa bir mola verdiler. Arabada keyifli bir sessizlik hâkimdi, her ikisi de sakin bir gün geçirmenin huzurunu hissediyordu.
Köye dönüş yolunda, Murat’ın telefonu çaldı. İlk başta açmak istemedi; reddedip telefonu kapının gözüne koydu. Ancak telefon tekrar çaldı. Bu sefer de reddetti. Derken bir mesaj geldi. Arabayı durdurup mesajı okudu. Mesajı okuduktan sonra nefes alışlarını değişti telefonu hızla kapatıp kapının bölmesine koydu ve hiçbir şey söylemeden tekrar yola koyuldu.
Aslı, merakla ne olduğunu sormak istedi, ama Murat’ın yüzündeki gerilim onu caydırdı. Köye varmadan Murat aniden arabayı durdurdu. Derin bir nefes alıp arabadan indi. Yolun kenarında birkaç adım attı, sonra ellerini saçlarına götürerek sinirle dolandı. Aniden arabaya yaklaşıp kaputa dayandı. Başını yukarı kaldırdı ve Aslı’ya baktı. Gözlerinde karmaşık bir öfke ve çaresizlik vardı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Bir anda arkasını dönüp sinirle tekrar kaputa vurdu. Her vuruşunda, Aslı’nın korkusu biraz daha arttı.
Murat sonunda tekrar arabaya bindi. İçeri girdiğinde, nefes alıp vermesi hızlı ve düzensizdi. Aslı ise korkudan ona bakamıyor, titreyerek nefes almaya çalışıyordu. Sessizlik, ikisi için de boğucu bir hâl almıştı.
Eve vardıklarında, Aslı hemen arabadan indi. Ayakları titrerken adımlarını hızlandırdı ve salona geçti. Koltuğa oturup titreyerek derin nefesler aldı. Murat da peşinden eve girdi. O da başka bir koltuğa çöktü, ama hâlâ durulmamış gibiydi.
Aslı, bir süre sakinleşmeye çalıştıktan sonra cesaretini toplayıp, titrek bir sesle, “Ne oldu?” diye sordu.
Murat, bir süre sessiz kaldı. Sonra eliyle çenesini sıvazladı, ardından alnını ovaladı. Dudakları sıkılmış, gözleri boş bir noktaya bakıyordu. Ama hâlâ konuşmuyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.6k Okunma |
2.06k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |