
Murat alnını Aslı’nın solgun tenine yaslamış halde, içindeki fırtınayla başa çıkmaya çalışıyordu. Ellerini sıktı, onu bırakmak istemiyordu. Kalbinin derinliklerinden kopan kısık bir sesle, “Beni duyuyor musun, Aslı?” diye fısıldadı.
Yanıt gelmedi.
Gelemezdi de…
Aslı’nın göğsü, makinenin yardımıyla inip kalkıyor, ama Murat biliyordu… Bunun bir anlamı yoktu. Hemşirenin o kelimesi 'vedalaşın' kulağında yankılanıyordu.
Gözlerini kapattı, içinde yükselen çaresizlikle derin bir nefes aldı. Yutkunmak istiyor ama boğazındaki düğüm çözülmüyordu. Eli titreyerek Aslı’nın yüzüne uzandı. Soğuktu. Çok soğuk… Eskiden sıcak elleriyle saçlarını düzelten, gülümseyerek ona dokunan o kadın gitmişti sanki.
Bu onun son anları mıydı? Böyle mi bitiyordu?
Başını kaldırdığında kapının önünde sessizce bekleyen doktor, acı dolu bir ifadeyle ona bakıyordu. Murat ayağa kalkıp, içindeki öfkeyi dizginleyemeden sordu:
“Ne zaman… ne zamandır böyle?”
Doktor derin bir nefes aldı. “Dün akşam… Kalbi yine durdu.”
Dün akşam… O dışarıda beklerken…
Murat’ın içi ezildi. Saatlerdir bir kapının önünde, bilinmezliğin içinde beklerken, Aslı içerde yalnız başına, hayatla ölüm arasında gidip gelmişti. Ve kimse ona hiçbir şey söylememişti.
“Şimdi ne olacak?” diye sordu sesi titreyerek. Cevabı bilmesine rağmen bir umut bekliyordu.
Doktor gözlerini kaçırdı. “Şu an için makineler destek sağlıyor… Ama beyin fonksiyonları…” Duraksadı, Murat’ın yıkılmak üzere olduğunu görüyordu. “Geri dönüş çok zor, Murat Bey.”
“Zor mu?!” Murat’ın sesi yükseldi. “O benim karım! Bana ‘zor’ demeyin! Bir şey yapın! Çok genç o daha...”
Odaya bir sessizlik çöktü. Doktor, başını öne eğdi. Hemşireler bile bakmaya cesaret edemiyordu. Murat bir adım geri attı, başı döndü. Ellerini saçlarına götürdü, nefesi daraldı.
Aslı’nın eline tekrar uzandı, sıktı, sıktı… Ama karşılık alamadı.
İçi ezildi. Boğazı yandı.
O güçlü adam, herkese meydan okuyan Murat, oracıkta çöktü.
Bir an için, zaman donmuş gibiydi.
“Aslı…” diye fısıldadı. “Beni bırakma. Bizi bırakma. Oğlumuzu bırakma”
Ama Aslı artık onu duymuyordu.
Yoğun bakım sessizlikle yankılanıyordu. Sadece makinelerin mekanik sesi ve uzaklardan gelen ayak sesleri duyuluyordu. Murat, doktorun söylediklerini tam olarak idrak edememişti bile.
"Hazırlıklı olun…"
Ne kadar kolay söylemişti doktor bunu. Ama Murat’ın içi parçalanıyordu. Hazırlıklı olmak… Ölüm için nasıl hazırlanılırdı ki?
Hastabakıcılar kollarına girdiklerinde, ayakta duracak hali yoktu. Bacakları titredi, ama onu kaldırıp dışarı çıkardılar. Yoğun bakımın önündeki koltuğa yığıldığında, nefesi düzensizdi. Sanki içinde bir boşluk açılmıştı ve onu dolduracak hiçbir şey yoktu.
Bir hemşire önünde diz çöküp yumuşak bir sesle, "Ailenize haber verin… Geç kalmadan," dedi. Sonra ekledi: "İsterseniz biz de arayabiliriz."
Murat ona boş gözlerle baktı. Sanki söylediklerini duymamış gibiydi. Kendi kendine, "Kimi arayacağımı bile bilmiyorum," diye mırıldandı.
Bir süre öylece boşluğa baktı. Sonra cebinden telefonunu çıkardı. Parmakları titreyerek bir numara çevirdi. Telefonun çalması bile sonsuz bir bekleyiş gibi geldi ona.
Karşıdan bir "Alo?" sesi duyuldu.
Murat’ın nefesi kesildi. Boğazı düğümlendi. Sesi çıkmıyordu. Ama bir şekilde dudaklarından döküldü o kelime:
"Ölüyor."
Sessizlik.
Sonra fısıltıya yakın bir sesle ekledi:
"Kardeşin…"
Sadece bu kadar diyebildi. Daha fazlasını söyleyemedi. Çünkü içinde tuttuğu acı artık taşınamayacak kadar ağırdı. Dizlerinin bağı çözüldü, telefon elinden kayıp yere düştü. Ve Murat olduğu yere çöküp, herkesin içinde hıçkırarak ağlamaya başladı.
Etrafındaki hemşireler, hastabakıcılar, hasta yakınları ona yardım etmeye çalıştı. Ama Murat hiçbirini hissetmiyordu. Hiçbir şey, Aslı’nın kaybının acısını hafifletemezdi.
Çünkü o, artık gidiyordu. Ve Murat, hiçbir şey yapamıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 26.6k Okunma |
2.06k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |