
<3°°°
Denemekten vazgeçmedim hiç
Günahların doruklarında
En umutsuz hâlimde bile ben
İsyan etmedim Yaradan'ıma
Utanmadım, sıkılmadım, rap
Tek zanaatım ellerimde bak
Yazdım yine en derininden
Her gönülde bir tahtım var
Bi' gün sen de duyarsın elbet
Bir yerlerde rastlayacaksın
Kurşundan beter bu sözler
Ciğerlerine saplanacaktır
Kulaklarına pamuklar tıka
Bedenini yerlerin dibine göm
Yasin'den kaçarak gittin
Narkoz'dan kurtulamazsın
Farkın var mı ki sürtükten?
Çok geldi bana bu küslükler
Sen gibi kaç tane unuttum
Mazi denen çöplükte (yeah)
Git karıştır etrafı
Sağ buldukların
Gül yüzlüm, oğlun uyandı gafletin uykularından
Sana karşı gelirsem bilirim
Allah cehennemine koymaz
Sen bir hanım ağa gibi otur
Bu gönlümün saraylarında
Hangi kurşun isabetlidir?
Duaların karşılarında
Hangisi bana diz çöktürecek
Ruhum Hakk'ın semalarında
Çıkmazsan rüyalarımdan
Kâbusların olurum bir gün
Çok gece uykularımı böldün
Çatladım, lan, hırsımdan
Sana değmez
Ben de bilirdim canımlı, cicimli konuşmayı
Ama boş ver
Tatlı bi' tecrübe saydım kendime, bu da benim payım
Her şeye yemin eden insanların
Bıktım, lan, yalanlarından
Gözlerimde kinler vardır
Sözlerimde imalar
Sen kendini kurnazdan sayma
Tilkiden büyük filler var
Bi' gün ormanın kralı maymun olur
Tabii aslan kafeste tutsaksa
Yalan bi' dünya içinde ben
Tüm gerçeklere hayranım
Tüm gerçeklerim de bur'da
Altı yıldır anlattım
Beni bundan başkası kesmez
Rap benim kronik hastalığım
Canım isterse değil, yanarsa yazdım
Bahar görmedim, kışlarım arsız
Geri dönemeyeceğim bu yoldan
Herkes bi' gün ölmeyecek mi?
Hakk'ın rahmeti bitmez lakin
Kafirler görmeyecektir
Sabırla beklediğim şeyler
Sükûnetle son bulur bi' gün
Ömrümden çalan herkesi ben
Son durakta bekleyecektim
Yaptıkları marifet değil
Şunları düzgün yetiştirin
Yeni neslin tarifi yok
Beynini Android geliştirir
Baban ekmek derdine düşmüş
Sen kopuyo'n kankalarınla
Umarım doğru yolu bulursun
Dinlediğin bu satırlarda
Hani ner'de benim çocukluğum?
Ner'de benim misketlerim, ah?
Saklambaçlar oynanırdı
Mahallenin tam ortasında
Değdiğinde yakardı toplar
Tutarsan bi' can kazanırdın
Bölüşürdük yarım ekmeği biz
Kimse de kimseyi satmazdı
Bu ne biçim rezalet böyle?
Doğduğuna pişman olur insan
Dünya denilen kerhanede
Kim şerefli, kim güzel insan
Menfaatini yüzünde gördüm
Kahpeliğini damarlarında
Namustan bahsedemezsin sen
Daha dün çıktın yatağımdan
Ben birini vurmak istersem
Ne silah gerekir ne de kurşun
Ne kahpelikle hile yaptım
Ne de birisini sırttan vurdum
Kalemlerim hiç hedef şaşırmaz
Sözler yine deli dumrul
Bunu beynine iyicene yerleştir
Katilin benim, hayırlı olsun
Yeah
Katilin benim, hayırlı olsun (hayırlı olsun)
Hayırlı olsun (hayırlı olsun)
Yeah, yeah
Yeah, yeah
Yeah, yeah
Katilin benim, hayırlı olsun
(Hayırlı olsun, hayırlı olsun, hayırlı olsun, hayırlı olsun)...
...
...
...
BU KİTAPTA GEÇEN OLAYLAR HAYAL KURGUSUDUR... GERÇEK HAYATTAN BAĞIMSIZDIR...
...
İyi okumalar...
°°°°°
"Anne şu Giray abimi bi evlendirin be!" diye isyan etti Ediz.
"Ne diyorsun lan?" diye bağırdı Giray.
"Ne diyorum ki? Evlen de senden kurtulalım!"
"Tek derdin bu mu lan?!" kızgın sesle sordu Giray.
"Hayır tabii ki. Sen evlenince sıranı sıvıyorsun bana geliyor." dedi Ediz.
"Beni niye bekliyorsun lan evleneceksen evlen bana ne amına koyım!"
"Olur mu canım abim? Sırayla üsülu ile evlenelim. " dedi Ediz.
"Siktir lan başlıyacağım senin üsulüne falan! "
ARSAL ailesi bu ikisinin didişmelerini gülmekten karınları ağrıyordu.
Ediz Giray abisini aylardır evlendirmeye çalışıyordu. İki abisini de o evlendirdiği için Giray abisini de evlendirmeyi düşünüyordu. Hatta bir kaç kız bulmuştu. Abisi ile görüştürmüştü. Ama Giray bir yolunu bulup konuyu kapatmaya başarıyordu. Bütün kızlara abi gibi davranıyordu.
Ama ona talip olan bir sürü kız vardı ama işte görmüyordu...
Ediz ayağa kalkıp abisine ensesine şaplak atıp "Evde kalıp turşunu mu kuracağız? Ne demiş atalarımız enseyi açık bırakmayın!" diyerek yukarı odasına kaçtı.
Giray ayağa kalkıp "Hangi atalarımız acaba? Seni ben elinin ayarını!" diyerek Ediz'in arkasından gitti.
"Oğlum uğraşmayın birbirinizle!" dedi ikilinin arkasından Selen Hanım.
...
Yukarıda kıyamet kopuyordu ama ARSAL ailesinin devamı aşağıda gülmekten ölüyorlardı. En son avluda Ediz'in sesi yükseldi.
"Yaklaşma lan valla atarım kendimi!" diye bağırdı.
ARSAL ailesi avluya çıkıp Ediz'e bakmaya başladılar. Ediz'i öyle görünce dillerini yutmuşlardı.
Çünkü Ediz şuan odasının camından bir ayağını çıkartmış, elleri pencerenin çerçevelerini tutmuş içeriye bakıyordu.
Ediz abisinden kaçarken odasına girmiş kitlemiş, arkasını da sandalye koymuştu. Güvenli yerde olduğunu sanıyordu. Bir süre sonra Giray kapıya yumruk atmıştı. Ediz kapının açılmayacağını bildiği için rahattı. Ama aniden kapının içinden ayak çıkınca şoktan telefonunu düşürmüştü. Abisi Giray tekme ile kapıyı kırmıştı.
Ediz hemen açık pencereye koşmuştu. Ayağını çıkartarak abisini tehdit ediyordu.
"Bana ne amına koyım atlarsan atla hatta yardım edeyim. Senden çabuk kurtulurum." diyerek Ediz'e yaklaştı Giray.
"Lan gelmesene bak harbiden atlarım! "
ARSAL ailesi hem gülerek hem de şok içinde abi kardeşe bakıyordu. Selen Hanım korku ile "Oğlum delirdin mi sen? İnsene aşağıya! " dedi.
Ediz annesine bakarak "Annem, canım annem sen şu ayı abimi al öyle inerim. " diyerek abisine tekrar baktı.
"Ayı babandır!" bağırarak bir adım daha attı.
"Lan benim babam senin baban da oluyor! "
"Kim kime babasına laf ediyor! " diye sordu İshak Bey.
Ediz haylaz gülüşünü abisine armağan edip babasına döndü.
"Baba senin şu çocuğun bana 'Ayı babandır' dedi. Yani sana ayı dedi işte."
Giray kardeşine biraz daha yaklaşıp "Oğlum şimdi seni sikmedim mi? " diyerek bir adım daha attı.
İshak Bey tam ağzını açıp bir şey diyecek iken konağın kapısı çalmıştı. Gelen doktor Gökhan'dı. Nurcan abla Gökhan'ı avluya geçirmişti.
Gökhan 5 yaşında iken ailesini trafik kazasında kaybetmişti. Tek başına kalmıştı, hiçbir akrabası ise kabul etmemişti. Mecbur yurtta kalmıştı. Dersleri hep en iyiydi. Tek odağı dersleri olmuştu. Üniversite sınavına girmiş, kazanmış en sonunda hedefi olan mesleği kazanmıştı. Tabii İshak Bey'de Gökhan'da ki azmi, becerisi başarıyı görmüştü. Ona hep yardım etti. Daha da destek oldu. Gökhan ARSAL ailesi ile çok yakındır. ARSAL ailesi bir şey olduğunda hep Gökhan'a gider. Selen Hanım çocuğu gibi sayar sever. Ne zaman düğün eğlence olsa mutlaka Gökhan'da olurdu.
Gökhan hayatı boyunca hiçbir kıza bakmamış, aşık olmamıştı. 'Aşk ne demek?' sorusu hep cevapsız kalmıştı.
Gökhan avluya girince gözleri fal gibi açılmıştı. Bütün herkes burada ve Ediz pencereden atlamak üzereydi. Ediz doktorun geldiğini görünce gülümseyerek "İşte şimdi rahatlıkla atlayabilirim. Ne de olsa doktor var." diyerek abisine nispet yaptı.
Gökhan sersemce "Ediz abi ne yapıyorsun sen orada?" dedi.
"Bir şey yapmıyorum canım biraz hava alıyım dedim. Sende gelsene hem bir öbür tarafa bir uğrayıp geliriz belki!" dedi Ediz.
"Gevşek gevşek konuşma!" diyerek Gökhan'a döndü İshak Bey "Hoşgeldin oğlum. Erken geldin birşey mi oldu?" dedi.
Gökhan herkese tek tek bakıp derin nefes aldı. "Evet erken geldim ve birşey oldu ya da olabilir." dedi rahatsızca.
"Hayırdır oğlum ne oldu?" diye sordu Selen Hanım.
"İçeride konuşalım isterseniz." dedi Gökhan.
"Olur-" İshak Bey'in sözünü kesen Ediz oldu. "Baba burda konuşun ben şimdi içeriye geçemem tehlike var!" dedi.
Giray dişlerini sıkarak "O tehlikeyi götüne sokarım!" dedi kızgın sesle.
"Aaaa ben tehlike olarak senden bahsettim. Yani kendini benim götüme mi sokacaksın? Ayıp abi senden beklemezdim!" diyerek abisini daha da sinirlendirdi.
"Tamam burda konuşalım. Herkesin bilmesi gerek." dedi Gökhan.
"Söyle yavrum." dedi anne şefkati ile Selen Hanım.
Tüm herkes sadece Gökhan'ı duyuyor, odaklanmış. Gökhan derin nefes alıp söze başladı.
"Şimdi şöyle ki ben genelde sizden kan istiyorum, geçen de Hande'den istedim, kanı verdi. Bir kaç gün sonra sonuçlarına baktım temizdi bu arada ama gözüme bir şey çarptı." diyerek biraz soluklandı.
Hakan kaşlarını çatarak "Eee ne oldu yani?" diye merakla sordu.
Tüm herkes devamında ne anlatacağını merak ettikleri için ölüm sessizliği oluşmuştu. Hatta pencerede ki Ediz hareketsiz kalmış yanında da Giray vardı.
Gökhan bu sefer Hakan'a dönerek " Hande'nin kan grubu 'AB-', İshak babanın da '0+'. Tabii bunda ne var diyeceksiniz ama bu tıpta önemli bir mesele. Şimdi anne ya da babadan birinin kan grubu '0' ise 'AB' grubu çocuğu, eğer ikisinden birinin kan grubu 'AB' ise '0' grubu çocuğu olamaz." dedi tek nefeste.
"Nasıl yani?" diye sordu Tuğra.
"Yani Türkçe meali oğlum Hande bizim kızımız olmayabilirmiş." dedi sakinlikle Selen Hanım. Bir süre sonra durumu anlayınca gözleri fal gibi açılıp "Nasıl yani bizim Hande bizim kızımız değil yani öyle mi?!" diye sordu.
"Öyle olabilir Selen anne." dedi Gökhan.
Bir süre sessizlik olmuştu. Sessizliği bozan Ediz oldu.
"Bir dakika dakika doktor! Şimdi Hande kardeşimiz değil öyle? Ben böyle anladım çünkü!" diyerek bağırdı Ediz.
Giray kafasına vurarak "Çocuk kaz kez tekrarlayacak mal! Olabilir dedi ya!" dedi.
"ALLAH! ŞİMDİ BAŞLASIN EĞLENCE!" diyerek telefonundan 'Şemmame' açtı. Tüm herkes sadece Ediz'i izliyordu. Sonra iki elti de Ediz'e katılarak halay çekmeye başladılar.
Ediz pencerede hareket edebildiği kadar oynuyordu. Giray yukarıdan ailesini izliyor. Eltilerin halayına İlay'da katılmış. Selen Hanım ve İshak Bey'de birbirlerine bakıyorlardı. Gökhan da konuşma fırsatı arıyordu. En son dayanamayarak "Ya bir durun konuşmama izin verin!" diye bağırdı.
Ediz saçma sapan hareketler yaparak "Söyle doktor civanım söyle!" dedi.
Gökhan bıkkın nefes vererek "Ya daha emin değiliz ki! Hem hastanede aynı gün doğan bir kız daha varmış. Ona ulaşarak DNA yaparız." dedi.
Ediz hiç takmayarak "Ara civanım ara kim olursa olsun sen ara!" hem konuşuyordu hem de şarkıya eşlik ediyordu.
"Şemmame şemmame şemmame buke.
Dotmame dotmame dotmame buke..."
İshak Bey oğlunu aldırış etmeden Gökhan'a döndü. "Tamam oğlum. Sen gerekeni yap, kızı bul. Bizde Hande'yi bulup anlatalım. Allah bilir nerededir." dedi.
Birden düşme sesi geldi. Herkes yerde telefonunda hala 'Şemmame' çalan ama hala oynayan Ediz'e bakıyordu. Giray yukarıdan sırıtarak izleyip kayda alıyordu.
Selen Hanım ve iki elti Ediz'in yanına koştu.
"Oğlum iyi misin?" diye sordu annesi.
"İyi misin Edizcan?" diye aynı anda sordu iki elti. İki gelin de genelde kayınçolarını sinir etmek için böyle seslenirlerdi.
"İyiyim iyiyim sadece kolum gitmiş olabilir." abisi Giray'a dönerek "Seni çok seviyorum canım abiciğim!" diyerek sessiz şekilde el hareketleri ile küfür etmeye başladı.
Bütün herkes bu ikilinin abi kardeşliğine gülmekten gözlerinden yaşlar geliyordu.
Ama yine de öğrendikleri habere rağmen gülüyorlar, eğleniyorlardı.
O kız yüzünden geçmişleri zaten yanmıştı bari gelecekleri iyi olsun istiyorlardı.
Bazen yedirdiğiniz, içirdiğiniz, koruduğunuz... kişiler hep arkanızdan vurur...
...
...
..
•••••
Affediyor muydum?..
Affetmeli miydim?..
Ne yapmalıyım ki?..
...
Sessizlik...
Şuan arkamda birisi şakağıma silah dayamış, karşımda da Hakan o itin kafasına silah dayamış ve birbirimize bakıyorduk. Az önce sorduğu soruyu kendi içimde pas diyerek atladım.
Bu durumdan sıkıldığım için oflayarak Hakan'a "Canım sıkıldı hadi işini yap da gidelim." dedim rahatlıkla.
Hakan da sıkıldığını belli ederek "Benim de canım sıkıldı zaten uzatmayalım." diyerek hiç tereddüt etmeden kafasına silah dayadığı adamın boğazından vurdu. Ben ise böyle hamle beklemiyordum. Bunu yaptığı için arkamdaki it de beni vuracaktı.
Arkamdaki it tetiğe bastığında gözlerimi dahi kapatmadım. Şuan kendimi bedenimden çıkmış kendime bakan ruh gibi olup Azrail'in beni almasını bekliyordum. Ama olmadı. İt bir daha tetiğe bastı ama yine birşey olmadı. Sürekli tetiğe basıyordu ama hep silahın boş olduğunu gösteren ses çıkıyordu.
Şaşkınlıkla adamın bana tuttuğu silahtan uzaklaşıp arkama baktım. Omzumun üzerinden ite baktığımda oda bana şaşkınlıkla bakıyordu. İte alay dolu bir gülümse yolladım. Arkamızdan Hakan'ın da alay dolu kahkasını duydum. Daha arkama bakmadan omzumun üzerinden bir mermi geçip önümdeki varlıksının alnının ortasını delip geçmişti.
Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Bu abisi varlığın işi gücü şov yapmaktı. Eteğim dövüşürken yukarı doğru kıvrıldığı için düzelttim. Üzerimi de düzelttikten sonra arkama döndüm. Hakan silahın kabzasına kan bulaştığı için silmek ile meşguldü.
Biraz daha iyi baktığımda silahına baya bir odaklanmıştı. Önem verdiği belliydi. Özel yada en sevdiği bir silahtı galiba. Aynı benim MPT-76MH'e önem verdiğim gibi. Hatta kardeşim, çocuğum gibi. 2 yıl dağda kaldığımda da MPT-76MH ile devam etmiştim.
İzlemeyi bırakıp time doğru yürüdüm. Time baktığımda yine birbirlerine bulaşıyorlardı.
"Adam dediğin karısına laf geçirecek, hanımcı olmayacak, sözünü dinletecek. Yarın bir gün evleneceksiniz, siz hırtopozlar kesin hanımcı olacaksınız ama bu başınıza bela olacak size söyliyim." sanki ciddi birşey anlatıyormuş gibi kaşlarını çatarak anlatıyordu Miran abi.
Yağız, Akın'ın omzuna elini atarak "Bize niye böyle öneriler sunuyorsunuz komutanım? Yoksa bunları yaşadınız mı?" diye merakla sordu.
"Ne yaşayacağım onları! Çok yakın bir arkadaşım yaşamıştı. Yazık adama." dedi Miran abi.
"Neler yaşadı ki komutanım?" diye sordu Baran.
Miran abi yüzünü daha da sert konumuna getirip "Neler yaşamadı ki." dedi.
Bunu demesi ile Baran, Tamer ve
Aydın birbirlerine baktılar. Baran ikisinden biraz geriye gidip "Siz ikiniz benim sözümden çıkın bakın bacaklarınız nasıl kırıyorum." dedi ciddi ciddi.
Tamer Baran'a yaklaşarak "Beyim ben yaparım da şu kumam kesin yapmaz boşan onunla." dedi Aydın'a sinsi gülüş yollayarak.
"Aaa pis yalancı! Asıl sen yapmazsın. Beyim sen boşa onu." dedi Aydın.
"Kim kimin kocası ne diyorsunuz oğlum siz!" dedi alayla Yağız.
Baran iki yanına Tamer ve Aydın'ı 'Hanım hanım bunlar benim çocuklarım' dermişsine alarak "Ben iki yavrusu olan bekar bir insanım." dedi.
"Lan hani karılarındı!" diye yükseldi Armina.
Tamer ve Aydın aynı anda "Karısı da oluruz, çocukları da!" diyerek sanki saçları varmış gibi savurdular.
"Birşey demiyorum." dedi sadece Akın.
"Oğlum sikiceğim şimdi sizi adam akıllı olun lan!" diye yükseldi Miran abi.
Baran göğsünü kabartarak "Bak abi nasıl yola getirdim benim karıları." dedi.
"Oğlum öyle mi olur lan? Beni örnek al-" Miran abinin telefon sesi cümlesini kesmişti.
Miran abi telefonuna bakarak "Karım arıyor." diyerek telefonunu açtı. Sert yüzünü yumuşatıp dudaklarına bir gülümseme koydu. "Alo karıcığım nasılsın?" tatlı tatlı sordu.
Ben dahi bütün tim şaşkınlıkla bakıyorduk. Az önce üç buçuk atan Miran abi şuan adeta kediye dönmüştü.
"Görevdeyim kokum. Tamam alırım. Hadi görüşürüz." diyerek telefonu kapattı. Kapanan telefona hala aşık aşık bakıyordu.
Kimse de çıt dahi yoktu. Bir süre öyle baktık sadece.
"Hanımcı Miran'a bak." aniden arkamdan gelen ses ile arkama dönerek "Ananı sikerim!" dedim.
Tabii arkamdaki şahıs abisi varlık Hakan'dı. Hakan kaşlarını çatarak "Yalnız benim annem senin annen de oluyor." dedi.
Bende kaşlarımı çatarak "Arkamda zebani gibi niye duruyorsun? Öyle gelirsen sülalemize bile söverim!" dedim.
"Sülalemiz. Kabullendik ha. Beğendim." dedi.
Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Dönmez olaydım. Çünkü bütün tim bize alık alık bakıyordu. Tabii bunlar bilmiyordu bizim olayı. "Sonra anlatırım." diyerek konuyu değiştirdim.
Konu benden saptanınca Miran abiye dönüldü bakışlar. Miran abi gözlerini büyüterek "Ne oldu lan niye bakıyorsunuz?" dedi.
Yağız çenesini ovuşturarak "Abi kesin haklısın. Eşlerimize sözümüzü dinletmeliyiz. Yoksa kedi gibi olanlarda var." dedi alayla.
"Ne diyorsun oğlum. Niye sözünü dinleteceksin ki? Her zaman hanımcı olacaksınız. Eşinize önem verin." dedi Miran abi.
Az önce burada esip gürleyen o değilmiş gibi şimdi konudan sıyırıyordu. Vay Miran abi. İyi taktik ha.
"Abi az önce sen değil miydin hava atan? Ne oldu şimdi?" dedi Armina.
Miran abi daha da sinirlenip "Sus bacım. Kim burada hava atıyor ki? Ben sabahtan beri diyorum; Eşinize sevgi, önem verin diye. Sizde bir sorun var. Bunadınız iyice!" dedi.
Baran, Tamer ve Aydın kol kola girerek "Hanımcılık kazanacak! Hanımcı Miran komutan!" diyerek Miran abiye tekrar sataşmaya başladılar.
Dudaklarımda tebessüm ile "Tim! Buraya ekip gönderin temizlesinler. Sonra karargaha!" diyerek binadan çıktım.
Arkamdan Hakan geliyordu. Gece gibi simsiyah olan Transporter arabanın önünde timi bekledim. Hakan da yanımda durdu. Bir kelime bile konuşmadık. Sadece önümüze bakıyorduk. Tim geldiğinde hepimiz arabaya bindik.
Şoför koltuğunda oturan asker arabayı çalıştırarak karargaha sürdü. Yol boyunca üçlü şaklaban yine birilerine laf atıp sinir ediyordu. En son Akın baya sinirlendiği için üçünü tek tek boğmaya çalıştı. Üçü de göt korkusu ile kafalarına deve kuşları gibi birbirlerine gömüp bir daha da konuşmadılar.
Yol boyunca tek şey düşündüm. Affetmek... Tek bunu düşündüm. Benden bunu istiyorlardı ama kolay mıydı ki affetmek? Kolay olsaydı çevremde ki herkesi affederim. Ama öyle de olmuyordu işte...
Karargaha geldiğimiz de asker aracı park etmişti. İndiğimizde karşımızda Albay vardı. Sağ omzunda üç yıldız olan üniformasını iri yapılı vücuduna tam oturmuş, ayağında postallar vardı. Hafif kırışmış olan yüzünde uykusuzluk akıyordu. Göz altları mor halka ile doluydu. Yüzünde aynı sert ve ciddi ile karşımızda dimdik duruyordu.
Hepimiz esas duruşa geçip selam verdik. Ben bir adım öne çıkarak "1 Kıdemli Üsteğmen, 1 Üsteğmen, 1 Teğmen, 3 Astsubay, 1 Astsubay Kıdemli Başçavuş, 1 Astsubay Başçavuş ve 1 PÖH ile görev başarılı geçmiştir Komutanım!" diye tek nefeste söyleyerek yerime geçtim.
Albay hepimize göz gezdirerek "Aferin asker! Hepinize 2 gün izin. PÖH Hakan ve Kıdemli Üsteğmen Gecem bana raporları getirip gidebilirsiniz." diyerek içeriye geçti.
Hepimiz derin nefes alıp verdik. Timdekiler içeriye geçti. Ben ve Hakan da oyalanmadan binaya girdik. Odama doğru ilerlerken Hakan'a dönüp bile bakmadım.
Hazır değildim...
Odama girip kapıyı kapatır iken Hakan'ın başka odaya girdiğini gördüm. Muhtemelen Albay ayarlamıştır. Odaya girer girmez banyoya koştum. Bu kıyafetlerden kurtulmak lazım. Hızlıca duşumu alıp üniformamı giydim. Saçlarımı havlu ile üstün körü kurutarak at kuyruğu yaptım. Masamın üzerinde ki dosyaları dağınık görünce toplayıp bir tarafa koydum.
Tam sandalyeme oturduğum an kapı tıklandı. Düzgün oturarak "Gel" dedim. Kapı açıldığında gelen Hakan'dı. Hiç birşey söylemeden masamın önündeki deri koltuklara oturdu. Oda benim gibi duş almış, saçlarını daha da düzeltmişti.
Rapor hazırlarken bir kaç defa konuşmaya çalışmıştı ama ben konuşmayınca üzerine daha da gitmedi. Raporu hazırladıktan sonra Albay'a verip çıktık. Şuan karargahın koridorlarında yan yana yürüyorduk. Binadan çıkıp arabalarımızın yanına gittik. Range Rover arabamın anahtarını çıkarıp arabayı açtım. Tam binecek iken Hakan'nın sesi durdurdu.
"Mona'm..." dedi.
Arabamın kapısını kapatarak ona dönerek "Efendim" dedim.
Oda tamamen bana dönerek "Biliyorum, affetmek kolay değil... Hiç değil. Ama yinede bir şans verilir değil mi? Evet çok pişmanım ki Allah beni kahretsin. Çok pişmanız Mona'm... Haklısın ama bize bir şans versen..." diyerek biraz soluklandı.
Gözlerinde yıkım, üzgünlük en önemlisi pişmanlık vardı...
"Şöyle yapalım. Hem izin günümüz var, sen bize yarın gelsen yani evine geri gelsen? Hem daha da iyi tanırız birbirimizi." diyerek gözlerimin içine baktı.
Bir süre sessizlik olduktan sonra "Annemiz için..." demişti.
Ne diyeceğimi hiç bilmiyordum. Annemiz... Annemiz ya. Hakan'a tekrar baktığımda benden cevap istiyordu. Nefesimi verip "Şuan hiç iyi düşünmüyorum ama sana akşam haber veririm." dedim.
Gözlerinde bir umut pırıltılı geçmişti. Yanıma gelerek "Tamam o zaman ben sana numaramı veriyim. Yazarsın bana." dedi.
Telefonumu çıkartıp abisi varlığa uzattım. Hakan telefonumu alıp numarasını yazmaya başladı. Sonra kendini çaldırıp bana geri verdi. Telefonu alarak arabama bindim. Kemerini taktıktan sonra gaza basarak yola çıktım. Gözüm bazen yan koltukta olan telefonuma kayıyordu.
Acaba ne diye kaydetti???
Eve geldiğimde kızlar evde yoktu. Ama masada yemek vardı. İşte ziyafet budur. Hemen üzerimi değiştirip, ellerimi yıkayarak sofraya oturdum. Odağım yenem olduğu için aklıma hiç birşey getirmeden rahatlıkla yedim. Yemeğimi yedikten sonra sofrayı kaldırıp mutfağı temizlemeye başladım. Aslında keyfime göre temizlerdim ama nedense bugün temizleyim dedim.
Mutfağı temizlemem bittiğinde kızlar da eve gelmişti. Baya alışveriş yapmışlardı. Aldıklarını göstererek yerleştirdiler. Bugün fazla yorgun olduğum için erkenden yatmaya karar verdim.
Odama geçip eşofmanımı giydim. Tam yatmak üzere iken aklıma numara geldi. Gelip gelmeyeceğimi yazmaya unutmuştum. Unutursam ne olacak?
Ben ne yazacağım???
Telefonumu alıp mesajlara girdim. En son arayanlara baktığımda ekrana bir süre öyle baktım. Çünkü kendisini 'Abiciğim' diye kaydetmişti. Tabii ben durur muyum?
Kişiyi düzenleye girerek adını 'Abisi Varlık' yaptım. Böyle daha iyi oldu. Mesaj kısmına girdim. Ve emin şekilde yazmaya başladım.
18 Nisan
"Karar verdim. Geleceğim evime :)"
"Yarın evine bekleniyor olacaksın ;)"
"Zıkkım uykular :]"
"Sana da ZIKKIM UYKULAR MONA'M ;]"
...
Kafamda bir şeyler çalıyor ama ne? Sanki şuan birinin kanına boyanmış gibi gökyüzü olan ve her yer cehennem ateşi gibi bir uçuruma gidiyordum. O uçurumun başında birisi vardı... Ama kim?
Küçük adımlar atarak uçurumun başında olan kişinin yanına gidiyordum. Her adım daha attığımda önümdeki silüet daha da belirginleşiyordu. Simsiyah, uzunluğu dizlerinin hafif altında olan, uzun kollu bir elbise giymişti. Hafif dalgalı, siyah olan saçı beline gelerek uçuşuyordu.
Yürürken arkasına baktıktan sonra kendi üzerime baktım. Benim üzerimde omuzumda iki yıldız olan, içimde beyaz gömlek, siyah ceket ve pantolon asker üniforması ve siyah ayakkabı vardı. Saçlarım topuz, ve asker şapkası vardı.
Kendime bakarak hala yürümeye devam ediyordum. Tekrardan o kişiye baktım. Hala aşağıya bakıyordu. Az mesafe kalmıştı. Aramızda 5-10 adımlık mesafe olunca durdum. Hiç bir şey demeden sadece onun dimdik olan sırtına bakıyordum.
Nefes alış verişlerimiz bile aynıydı. En sonunda önümde ki o kişi derin nefes alarak yavaşça bana dönmeye başladı. Ama o bana döndüğünde ilk defa ayakta durmak için zorlandım.
Karşımda çocukluğu ele alınmış, berbat bir hayat yaşamış olan birisi vardı...
Gecem Mona Bozuk...
Ben...
Benim karşımda kendim vardı.
Bana hafif gülümseyerek "Başardık mı?" dedi. Anlayamamıştım. Neyi başardık ki?
Tekrardan "Ayakta durmayı başardık mı?" diye sordu.
Kafamı hafif sallayarak onayladım.
"Ya o aileden kurtulduk mu?"
Tekrar kafamı sallayarak onayladım.
"Soyadımızı değiştirdik mi?"
Onayladım...
"Vatanımızı, milletimizi korumak için asker olmak istiyorduk. Olduk mu?"
Hevesle onayladım.
"Her şeyi başardık değil mi Mona?" diye sordu bu sefer.
Daha da hevesle kafamı sallayarak "Her şeyi başardık! Her şeyi! " dedim.
"Sana güveniyorum! Daha da iyi yerlere geliceksin! "
Sadece gülümsüyordum. Ama birden karşımda ki kendim beni kollarımdan tutup arkama çevirdi. Aile vardı...
Ailem...
Beni seven bir ailem vardı...
O uçurumdan bende atlamak istedim ama ayaklarım istemsizce ileriye gitti. Daha da ilerledikçe karşımda beyaz, açık bir kapı vardı. Kapının kolunu tutanlar ise ailemdi...
Beni bekliyorlardı...
Bu sefer isteğim ile koşarak ailemin yanına gittim. Birlikte o kapıdan geçtik.
Geriye kötü geçen çocukluğumu bırakarak...
...
Gözlerimi hızla açarak yataktan doğruldum. Kendime gelmek için etrafıma baktım. Her yerim ter içindeydi. Siyah tişörtüm terlemekten bazı kısımları beyaz çizgiler oluşmuştu. Hızlı nefes alıp veriyordum.
Sahi ben ne görmüştüm?
Kabus mu rüya mı?
Gördüğüm şey nereden çıktı ki? Bana gerçek ailemi affetmemi mi işaret ediyordu? Daha neler Gecem.
Daha çok düşünmeden yatağımın yanında olan komedinin üstünde ki telefonumu aldım. Saate baktığımda 6'yı 20 geçiyordu. Erken kalkmışım bari kalkıyımda antrenman yapıyım. Hem sonra kızlara kahvaltı hazırlarım.
Yataktan çıkıp lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkayarak kuruttum. Havluyu rastgele bir yere fırlatarak çıktım. Eğer Şifacı o havluyu yerde görürse beni havlu gibi düzeltip asardı.
Dolabımı açarak giyeceğim parçaları çıkarttım. Üzerime siyah sporcu aletimi giydim. Altıma gri eşofmanlarımdan birisini giydim. Üzerime siyah kapüşonumu alarak mutfaktan soğuk suyu matarama doldurdum. Anahtarımı cebime koyarak siyah spor ayakkabımı giydim. Evden çıktığımda ilk öncelik havaya baktım. Güzel bir gün olacaktı.
Önce hafif tempoda lojmanın etrafında koştum. Sonra daha da hızlanarak lojmandan çıktım.
...
"90,91,92,93,94,95,96,97,98,99,100" diyerek şınav pozisyondan ayrılarak ayağa kalktım. Suyumdan kana kana içtim.
Yorulmuştum ama çok değildi. 50 tur koşu, 100 mekik ve 100 şınav çekmiştim. Allah'tan kulaklığımı getirmiştim. Şarkı dinleyerek daha da çok odaklanmıştım. Hiç bir şey düşünmeden.
Eşyalarımı toplayarak eve doğru ilerledim. Lojmandan çok uzaklaşmamıştım.
Aklıma birden o kabus ya da rüya gelince kulaklığımda çalan şarkıyı uyuşturmuştum.
"Hangi kurşun isabetlidir?
Duaların karşılarında
Hangisi bana diz çöktürecek
Ruhum Hakk'ın semalarında
Çıkmazsan rüyalarımdan
Kâbusların olurum bir gün
Çok gece uykularımı böldün
Çatladım, lan, hırsımdan
Sana değmez
Ben de bilirdim canımlı, cicimli konuşmayı
Ama boş ver
Tatlı bi' tecrübe saydım kendime, bu da benim payım..."
Bu şarkı ile eve gidiyordum. Ama ruhum başka yere gidiyordu...
Lojmana girdiğimde görevli abiye selam verip apartmana girdim. Anahtarı cebimden çıkartıp kapıyı sessizce açtım. Yolda gelirken aldığım ekmekleri mutfağa bıraktım. Kızlar uyanmamıştı. Hızla duş alıp siyah eşofmalarımı giydim. Saçlarıma kalpli renkli taç takarak mutfağa gittim.
Kettle su koyarak dolaptan kahvaltılıkları çıkarttım. Salatalık ve domatesde çıkartarak doğradım. Hepsini masaya yerleştirdim. Çatal ve bardakları da koyduğumda kızlar uyanmış teker teker geliyorlardı.
En son Şifacı mutfağa girince olduğu yerde dondu. Tam önünde durarak elimi gözünün önünde sallayarak "Şifacı iyi misin?" dedim.
Şifacı gözlerini ovuşturarak "Ben çok mu uyudum? Yoksa birisi ben kahvaltı hazırlamadan hazır mı etmiş?" diye şaşkınlıkla sordu.
Herkes aynı anda bana döndüler. Kafamı 'Ne oldu?' dercesine salladım. Birden hepsi beraber alkışlamaya başladılar. Dudaklarımı tiksinerek büzerek "Hayatınızda ilk defa mı kahvaltı görüyorsunuz?" dedim.
İğneci 32 diş sırıtarak "Yok gördük de sen yemek hazırlar mıydın?" dedi.
Kaşlarımı çatarak "Niye lan hazırlamaz mıyım?" diye sordum.
"Tamam boş yapmayın hadi tıkanın. Sonra işinize siktirin olun!" diyerek yerine oturdu Şifacı.
"Aaa resmen kovuluyoruz!" dedi teknolojici.
"Evet kovuyorum!"
"Tamam sakin." diyerek çayları doldurmaya başladım.
Nedense aklıma 'ÇAYLARRRRR!' geldi. Gülmemek için dudağımı dişleyerek yerime oturdum.
...
"Amınam niye kabul ettiysem!" söylenerek kendime kıyafet bakıyordum. Sanki düğüne gideceğim. Tövbe Yarabbi!
Neyse birşeyler giyerim artık. Askılıktan beyaz bir gömlek çıkartarak yatağın üzerine bıraktım. Sonra takım olan kahverengi, altı bol olan, üstü göğüslere kadar V şeklinde ceketi alarak gömleğin yanına koydum. Bir alıcı göz ile baktım. Valla çok güzel olmuştu. Birde benim güzelliğim eklenince... Çok iyi oldu.
Üstümdeki eşofmanı çıkarttım. İç çamaşırları ile kalmıştım. Önümde ayna vardı ve bakmamak için direniyordum. Çünkü vücuduma bakmak istemiyordum. Ama bir dürtü ile yavaşça aynaya döndüm.
Şuan karşımda fiziği ve ruhu parçalanmış biri görüyorum. Kollarımda sayısızca çizik, bıçak yarası, yanık yarası vardı. Kasıklarımın hafif istünde yine yanık izleri vardı. Göğüs çatalımdan karın boşluğuma kadar derin bir bıçak izi vardı. Parmaklarıma baktım. Tırnaklarım sökülmüştü, parmağımı kesmeye çalışmışlardı. Ama hiç bir şekilde izin vermemiştim. Çünkü askerliğime devam edemezdim.
Daha da bakmak istemediğim için hızla giyinmeye başladım. Kahverengi bol kumaş pantolonumu giydim. Beyaz gömleği giyerek pantolonumun içine soktum. Kahverengi ceketi de giyerek hazırlanmıştım. Hızla saçımı yapmaya başladım.
Siyah, hafif dalgalı, pek gür olmayan, omzumun altında olan saçımı düzleştirdim. Saçımı hallettikten sonra makyaja başladım.
Nemlendirici sürerek dağıtmaya başladım. Yüzümün nemi için serum kullandım. Fondöten kullanmayı sevmiyordum. Biraz da korku vardı. Bir ara fondöten alarken çalışana sormuştum. Kadın bir tane önermişti. Aldım.
Bir yere davete gideceğim. Hazırlandım saçımı yaptım. Ama makyajımı yaparken o kadına baya sövmüştüm. Kadın bana kendi ten rengimden bin ton açık renk vermişti. Sonra o günden sonra yüzüm berbat olmuştu. Sivilce falan ne varsa çıkmıştı. Doktora gidip tedavi olmuştum. Ama o kadına da öyle bir sövüyorum ki. Zaten o günden sonra bir daha da kullanmadım.
Göz makyajımda hafif renkler kullandım. Kıyafetime uygun yapmaya çalıştım. Kahverengin en açık olduğu tonu olarak far kullandım. Kirpiklerimi kıvararak maskara kullandım. Maskara sürdükten sonra tekrar kıvırdım. Kaşlarımı taradım. Dudağıma çokta koyu olmayan bordo rujumu sürdüm. Dudak kalemi ile rujun etrafına çerçeve yaptım. Allık olarak şeftali rengi olan allığımı fırça ile dağıttım.
Parfüm de sıktığımda hazırdım. Kendime son kez aynadan baktım.
Güzeldim. E zaten güzelim. Güzelliğime güzellik katmışım. Çokta mütevazıyımdır. Aynen aynen öyleyimdir.
Komedinin üstünde olan silahımı çantama koydum. Telefonum, anahtarım falan her şey içindeydi. Odadan çıktığımda karşımda kızları gördüm. Hepsi kollarını kavuşturmuş sanki beni bekliyorlardı. Evet beni bekliyorlardı.
Kaş göz işareti ile 'Ne oldu?' dercesine baktım. Şifacı kızlara dönerek "Tamam düzgün giyinmiş ve zarar verecek alet de yok." dedi.
"Ne alaka ya?" dedim.
Hoca salona giderek "Senin sağın solun belli olmuyor." dedi.
Teknolojici beni kapıya iterek "Hadi git sana güveniyoruz. Sen en iyisini yapıyorsun." diyerek sırtıma vurdu. Ayakkabı dolabından siyah, topuğu düşük olan, ucu hafif sivri olan topuklu ayakkabıyı uzattı. Elinden alarak giydim.
Giydiğim an tekrar sırtıma vurarak beni dışarı itti. Kızgınlıkla "Sanki Dünya Şampiyonluğuna çıkıyorum!" bağırarak arabama bindim. Arabayı çalıştırarak konağa doğru sürdüm.
Sanki heyecan basmıştı bana. Ay ne oluyor bana?
"Yok ben yapamayacağım. Olmayacak. Arayım erteleyim. Sonra giderim." diyerek tam telefonumu alacak iken Iğneci aramıştı.
Kaşlarımı çatarak çağrıyı cevaplandırdım.
"Ne oldu İğneci?" diye sordum.
"Sakin geri dönmüyorsun! Devam ediyorsun!" dedi.
"Ne diyorsun sen?" dedim.
"Vazgeçecektin, bizde bunu bildiğimiz için seni arayıp uyardık."
İğneci derin nefes alarak "Korkma Mona'm. Korkma. Yüzleş!" diyerek telefonu yüzüme kapattı.
Elim direksiyonda kaldı. Korkmayacağım...
Korkmayacağım...
Dikkatimi yola vererek daha da hızlandım. Tek düşündüğüm devam etmekti.
Geri dönmeyecektim...
...
...
...
♤♤♤♤♤
Merhaba canovvvlarımmm!
Bir aradan sonra tekrar buradayımmmm!
Bu arada naberrr???
Bölüm nasıldı???
Bu bölüm biraz uzun oldu diğerlerinden.
Bir kaç bölüm biraz sakin olacak. Az kaos falan olucak.
Artık bölümler 2 haftada 1 gelecek. Yetiştiremiyorum maalesef...
Ama uzun yapmaya çalışacağım...
'Kara
kterler' bölümünde ki Uğur'un özelliklerini biraz değiştirdim. Bence bakın. Çünkü okurken aklınız karışmasın.
Beklemekte olunnnn...
Kendinize iyi bakınnnnnn...
SİZLERİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM CANOVVVLARIMMM...
^o^
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |