
<3°°°
Veda ediyorum hatıralara
Bu ayrılık seni ağlatır belki
Benim gibisini mum yak da ara
Bütün vefasızlar aynıyla baki
Bundan sonra bende adın
Ha yabancı ha yalancı
Benden sonra tek adresin
Ya bir falcı ya masalcı
Sadece hak edene verilmeli sevgiler
Kendini ele veren sonunda eve döner
Yasaksın artık bana, gerek yok utanmana
Gururlu kalbim sana hayırlı günler diler
Sadece hak edene verilmeli sevgiler
Kendini ele veren sonunda eve döner
Yasaksın artık bana, gerek yok utanmana
Gururlu kalbim sana hayırlı günler diler
Veda ediyorum hatıralara
Bu ayrılık seni ağlatır belki
Benim gibisini mum yak da ara
Bütün vefasızlar aynıyla baki
Bundan sonra bende adın
Ha yabancı ha yalancı
Benden sonra tek adresin
Ya bir falcı ya masalcı
Sadece hak edene verilmeli sevgiler
Kendini ele veren sonunda eve döner
Yasaksın artık bana, gerek yok utanmana
Gururlu kalbim sana hayırlı günler diler
Sadece hak edene verilmeli sevgiler
Kendini ele veren sonunda eve döner
Yasaksın artık bana, gerek yok utanmana
Gururlu kalbim sana hayırlı günler diler
Sadece hak edene verilmeli sevgiler
Kendini ele veren sonunda eve döner
Yasaksın artık bana, gerek yok utanmana
Gururlu kalbim sana hayırlı günler diler...
...
...
...
BU KİTAPTA GEÇEN OLAYLAR HAYAL KURGUSUDUR... GERÇEK HAYATTAN BAĞIMSIZDIR...
...
İyi okumalar...
°°°°°
Geçmiş;
Gecem yine odasında oturup kağıtlara içini döküyordu. Anlatamadığı ne varsa hepsini yazıyordu.
Ev yine sessizdi. Ama bu sessizlik bozulacaktı illa...
Bir süre daha yazmaya devam etti. Aniden dış kapının sertçe kapanma sesini duyduğunda istemsizce irkilmişti. Sert adım sesleri salona doğru gidiyordu. Bu adım sesleri babası varlıksınındı.
Takmayarak kağıtlarını topladı. Sıkıldığı için odasını tekrar toplamaya başladı. Birden abisinin bağırdığını duydu.
"Lan sen ne diyorsun?!" diye bağırdı abisi.
"Sesini alçat Uğur! Kendine gel!" diye karşılık verdi babası varlık.
"Niye kesiyorum sesimi?! Asıl sen kes sesi-" bir şey abisinin cümlesini kesmişti.
O kadar yüksek sesle konuşuyorlardı ki Gecem odasından her şeyi duyuyordu. Tekrar abisinin bağırdığını duydu.
"Bende kaldıramıyorum! Bende bilmiyordum!" diye bağırdı babası.
"Ben salağım! Ben nasıl anlamadım?! Sen pislik bir babasın! Hatta baba bile değilsin!" dedi.
"Sana bu lafları yedirmezsem ben neyim?!" diye bağırdı babası.
Dedikten sonra söylenmeye başladı. Gecem merak ediyordu. Acaba abisine ne yapıyordu? Odadan çıksa bu sefer ona bulaşacaktı. İçinde ki düşünceleri siktir edip odasının kapısını açıp seslerinin geldiği yöne gitti.
Sesler salondan geliyordu. Salona korkak adımla gitti. Tam kapının önünde durduğunda dilini yutmuş gibi yerinde kalakalmıştı.
Babası varlık, abisini yerden yere vurarak dövüyordu. Abisinin ağzı, burnu kanlar içerisindeydi. Gecem yerinde daha fazla duramayacak koltuğun yanındaki sehpaya doğru yürüdü. Sehpanın üzerinde ki mavi desenli vazoyu aldı. O vazo annesine hediye etmişlerdi. 'Umrumda bile değil' diye içinden geçirdi.
Tam babasının arkasında durarak omzunu hafif dürttü. Babası varlık ona dönünce biraz irkilmişti. Yüzünde sinir, öfke her ne ise vardı.
Babasına zorla gülümseyerek "Yetti! Bize çektirdiklerin! Cehenneme yolun var!" diyerek vazoyu tüm gücü ile babası varlığın kafasına geçirdi.
Babası varlığın kafasından yavaş yavaş kanlar gelmeye başladı. Sonra bilinci giderek yere düşmüştü. Gecem derin nefes alıp veriyordu.
Gözlerini abisine çevirdi. Yerde yüzü kanlar içerinde kardeşine şaşkınlıkla bakıyordu. Gecem hemen abisinin yanına giderek elleri ile yüzünü avuçladı. Gözünden bir damla yaş gelmişti. Abisinin bu halini görmek çok kötüydü.
"Abi iyi misin? Abi?" diyerek abisinin yüzündeki kanları silmeye çalıştı.
Uğur zorda olsa konuşmaya çalıştı. "Mona'm ne yaptın sen? Şimdi sana bela olacak." dedi kısık sesle.
"Olsun abi." diyerek ayağa kalkarak mutfaktan su getirdi.
Abisinin yanına tekrar diz çökerek, elleri ile kafasına kaldırarak su içmesine yardım etti. Kalan suyu eline dökerek abisinin yüzünü temizledi.
Abisinin kollarından tutarak "Abi hadi kalk yüzünü temizleyelim." dedi.
Zar zor lavaboya gittiler. Gecem musluğu açarak eline biraz soğuk su alarak abisinin boynuna döktü. Uğur soğuk su birden boynuna dökülünce irkilmişti. Gecem daha da soğuk su alarak abisini kendisine getirmeye çalıştı.
Uğur biraz daha oturduğunda hem konuşacak hem de yürüyecek haldeydi. Gecem de abisi dinlene kadar kendi kıyafetlerini değiştirmişti. Saçlarını özensizce toplayarak salona gitti. Babası varlık hala kanlar içinde yerde yatıyordu. Karnı şişip iniyordu.
Yani ölmemişti şerefsiz...
Gecem abisinin olduğu yere dönerek "Abi ölmemiş! Gidelim şu lanet evden." dedi titreyen sesi ile.
Uğur yerde yatan babasına baktı. Evet yaşıyordu. Yaşamamalıydı... Uyanınca kötü şeyler olacaktı. Onun yüzünden kardeşine zarar gelecekti.
Uğur hızla oturduğu yerden kalkarak mutfağa koştu. Eline rastgele bir bıçak aldı. Salona girdiğinde babasının yanına gitti. Tam bıçağı babasının kalbine saplacak iken bir el durdurdu.
Gecem ne yapacağını anladığında abisinin elini tutarak engel oldu.
"Abi bırak yapma değmez!" dedi korkarak.
Uğur bıçağı almak için direnerek "Bırak Gecem! Şu şerefsize her şey değer!" dedi.
"Abi! Katil mi olacaksın!"
"Evet şunu öldüreyim! Zaten beni bulurlar 18 yaşında da atarlar hapse!" diyerek daha da direndi.
"Sen hapse ya ben? Bana ne olacak? Beni tek mi bırakacaksın?!" diye sordu.
Gecem bunu sorduğunda Uğur'da direnmeyi bırakmıştı. Haklıydı... Zaten önce ki olaylar da yanında olamamıştı. Bari ömrü boyunca yanında olsaydı.
15 yaşında ki Uğur bugün babasının yaptığı pislikleri öğrenmişti. Sinir krizi geçirmişti. Hatta babasına el bile kaldırmıştı. Kardeşine yapılan pisliği hala kaldıramıyordu. Ama Uğur olayı başka şekilde biliyordu.
Babası ona 'Kardeşine leke sürdüler. Pis şeyler yapmışlar. Bende bugün yeni öğrendim.' demişti.
Oysaki yalandı...
Hepsi yalandı..
Uğur yaşlı gözlerle Mona'sına baktı. Onun da gözleri doluydu. Dayanamayarak sarıldı. Bu bir özürdü. Yanında olamadığı için.
Babalarının mırıltı sesini duyduklarına korku ile birbirlerine baktılar. Uğur kardeşinin elini tutarak kapıya koştular. Tam kapıyı açacak iken kapı başkası tarafından açıldı. Uğur elindeki bıçak ile geriye gitti.
Gelen annesiydi.
Annesinin elinde alışveriş poşetleri vardı. Yine bir sürü bişey almıştı. Annesi karşısında elinde bıçak olan çocuğunu görünce olduğu yerde kaldı. 'Ne yapıyordu bu çocuk?' diye geçirdi içinden.
Elindeki poşetleri yere bırakarak "Ne yapıyorsun Uğur? Ne oldu?" diye sordu.
Uğur elinde ki bıçağı daha da kaldırarak "Önümüzden çekilirsen bir şey olmayacak!" dedi acele ile.
"Ne yaptınız yine? Uğur ne böyle halin?!"
Gecem abisinin arkasından çekilerek "Abimi duydun! Çekil önümüzden!" dedi.
Annesi varlık alayla gülerek "Bak sen velete! Ne oldu da sesin fazla çıktı senin?!" dedi kızla sesle.
"Yanımda ben olunca istediğini yapar! Çok kurcalama sen!" dedi Uğur.
Macide birden salondan kocasının acılı iniltisini duydu. Duyduğu ses ile salona koştu. Gördüğü görüntü ile neredeyse dilini yutacaktı.
Hızla kocasının yanına çöktü. Yavaş yavaş ayılıyordu.
O sırada Uğur ve Gecem koşarak evden çıkmışlardı. Uğur çıkarken elinde ki bıçağı eve bırakmıştı.
İki kardeş sokaklarda koşarak evden uzaklaşıyorlardı.
Tenha bir sokağa girdiklerinde kaldırıma oturarak dinlediler.
Birden Gecem gülmeye başladı. Abisi kardeşine tip tip bakıyordu. Sonra o da gülmeye başladı.
Şu hallerine,
Yedikleri dayaklara,
Anne ve babalarına karşı gelmelerine,
Yaşadıkları her şeye güldüler.
Sadece güldüler...
...
...
...
•••••
Geri dönmeyecektim...
...
Hayat bazen gerçekten zor gidiyordu... Ama bazen de çok kolay gelebiliyor...
Bazen yaptığımız bir hata için saatlerce ağlarız...
Bazen zor şartlara rağmen savaşır, yaşarız...
Bazen de pes edip, savaşmayı bırakırız..
Ben bunların hepsini yaşadım. Yeri geldi zor şeyler çok yaşadım. Yeri geldi hayat birden kolaylaşmaya başladı. Yeri geldi bir hata için gizlice saatlerce ağladım. Yeri geldi her şeye rağmen savaştım. Yeri geldi pes edip savaşmayı da bıraktım.
Ama yine de hayattayım. Neler yaşanacaksa yaşansın ama yine de canlı duruyorduk. Ne dik ne eğik yine de canlıydık...
Yolun geri kalanına şarkı dinledim, trafikte ki kişilere sövdüm. Kızlar aradı onlara da sövüp yüzlerine kapatmıştım.
Konağa yaklaşınca hızımı biraz düşürdüm. Arabamı konağın yakınına park ettim. Yan koltukta çantamı alarak indim. Saçımı düzelterek konağa doğru gittim. Kapıda ki korumalar beni tanıdıkları için hemen kapıyı açmışlardı.
Bahçeye girip dış kapıya yürüdüm. Uzun, siyah, gold süslemeleri ile kapının önünde durdum. Derin nefes alıp verdikten sonra elimi kapıya vurmak için kaldırdım.
Tam kapıya vuracak iken kapı aniden açıldı. Karşımda geçen geldiğimde yine kapıyı açan Nurcan teyze vardı. Beni görünce yüzüne tatlı gülümsemesine koyarak "Oyyy, kızım gelmiştir!" diyerek bana sarıldı. Bende kollarımı Nurcan teyze sardım. Nedense bu kadına kanım hemen ısınmıştı.
Kollarını benden ayırıp yüzümü avuçladı. "Seni bu üzenler varya şimdi pişmanlar kızım." dedi.
Kapıyı tam açarak "Evine hoşgeldin güzel kızım!" dedi neşeli sesi ile.
Bende gülümseyerek "Hoşbuldum Nurcan teyze." dedim. Nurcan teyzeye 'Teyze' dediğimde gözlerinin içi parlamıştı.
İçeri geçerek kapıyı kapattım. Elimde sadece çantam vardı. Onu yanımdan ayırmayacağım için Nurcan teyze ile büyük salona geçtik.
Salona girdiğimde ağır bir hava karşıladı beni. Tüm kadro buradaydı. Selen anne beni görür görmez ayağa kalkarak sarıldı bana. Kokumu içine çekerek daha da sarıldı.
Yalan yok bende özlemiştim. Hemen kollarımı Selen anneye sardım. Selen anne benden ayrılıp yüzüme gülümseyerek elini sırtıma koyarak içeriye geçirdi.
Dik başımla İshak babanın yanına gittim. Bana karşı gülümsemesini eksik etmedi hiç. Normalde soğuk birisi gibi. Önüne geldiğimde eğilerek elini öperek alnıma koydum.
Yakın değildim ama saygıda kusur yapmam. İshak baba da alnımdan öperek baba sevgisini bana öğretti.
Selen anne kendi yerine oturarak "Kızım ayakta kaldın otursana." dedi neşeli sesi ile.
Bende hemen arkamdaki koltuğa oturdum. İlk geldiğimde evi pek incelememiştim. Şimdi daha dikkatli baktığımda benim tarzımda değildi ama hoşuma gitmişti.
Salon baya büyüktü. Evet kalabalık bir aile ama sanki fazla büyüktü.
Duvarlar grinin en açık tonu ile boyanmış, hemde ayrı bir hava katmıştı. Duvarlara asılan manzara tablolar ise daha da güzelleştirmişti. Salona yakışacak, biri yine gri tonlarında diğeri de beyaz olan büyük koltuk olan, iki tane de siyah küçük koltuk olan oturma takımı ile dekore edilmişti.
Tam ortada beyaz, dikdörtgen orta sehpa vardı. Sehpanın üzerinde süs eşyaları vardı. İki büyük koltuğun ortasında duran sehpanın üzerinde ev çiçekleri vardı. Ayağımın altında halı ise beyaz, gri desenleri ile fazla şıktı. Tavanda ki avize ise baya büyüktü. Acaba düşerse kimin kafasını yarardı? Ben olmasam daha iyi.
Salonu haddimden fazla ile incelemiştim. Aslında benim evim istediğim gibi de bakabilirdim.
Lan! Ne ara kabullendiysem...
Etrafa bakmaya bırakıp ARSAL ailesine döndüm. Tövbe Bismillah! Hepsi beni izliyordu. Tam küfür savuracak iken kendimi tutarak ağzımı kilitledim. Bende onlara aynı şekilde baktım.
Onların bakışlarında pişmanlık, üzgünlük ve özlem vardı...
Benim bakışlarımda ise hiç bir şey yoktu... Hiç bir duygu yoktu... Ama her an olabilirdi...
İshak baba boğazını temizleyerek sessizliği bozdu.
"Evet. İlk öncelikle evine tekrardan hoşgeldin kızım. İlk gelişinde kötü şeyler oldu. Kalbin kırıldı... Ama inan ki onlarda bin pişman." dedi otorite sesi ile.
Gözlerimi abisi varlıklara çevirerek "Aslında kalbimi kıramazlar ama bu lafları abilerim tarafından duyunca da bir koyuyor yani..." dedim net sesim ile.
Göktuğ annesinin kucağından zıplayarak küçük adımlarla bana yürüdü. Önüme geldiğinde kucağıma çıkmaya çalıştı. Onun bu haline gülerek kollarından tutarak kucağıma aldım.
Göktuğ bana dönerek "Hala, sen niye amcamlara öyle bakıyorsun?" diye tatlı tatlı sordu.
Ona gülümseyerek "Nasıl bakıyormuşum?" dedim.
Göktuğ küçük gözlerini daha da kısarak keskin bakışlar yaparak "Bak böyle bakıyorsun." dedi.
Birden herkes gülmeye başladı. Bende dahil. Çünkü yüzünde öyle bir ifade vardı ki tam yenilmelikti. Çokta yakışıklıydı.
Göktuğ kafasını göğsüme yaslayarak "Hala sen öyle bakma. Amcamlar seni seviyor. Yoksa sen sevmiyor musun?" diye sordu.
Birden abisi varlıkların hepsi bana baktı. Bende gözlerimi daha da açarak kafamı 'Ne bakıyorsunuz?' dercesine salladım. Hakan arkasına yaslayarak "Çocuk sana bir şey sordu ya. Cevap versene." dedi imalı sesi ile.
Hakan'a göz devirip kucağımda ki yeğenime bakarak "Yok, seviyorum da onlar biraz yaramazlık yaptılar. O yüzden öyle bakıyorum." dedim.
"Ama her yaramazlık affedilir ki." dedi annesinin kucağında ki Gökçen. Annesine dönerek "Değil mi anne?" diye sordu.
Annesi Erva, kızına gülümseyerek "Evet canım öyle. Ama yaramazlıklar affedilmeden önce ders verilmesi lazım." dedi tatlı tatlı.
Dediği gibi abisi varlıklar kafalarını eğmişti.
Valla çok haklıydı. Sevdim bu yengeyi. Tüh! Görümcelik görevimi bu yengemde yapamayacağım. Olsun illa bu evden uğraşacak birisini bulurum. Sıkıntı yok. Devam...
Nurcan teyze sanki gerginliği farketmiş gibi "Sofra hazır, hadi." diyerek geri gitmişti.
İshak baba dizlerine vurarak ayağa kalkarak "Hadi herkes sofraya." diyerek oda büyük salondan çıkmıştı. Arkasından Selen anne de gitmişti.
Göktuğ kucağımdan inerek annesine doğru koştu. Erva yengede oğlunu alarak çıktı. Doğa, Gökçen Hakan da peşlerinden gitmişti.
Büyük salonda sadece ben ve varlıksı kardeşler vardı.
Yine yaptığımız gibi tek tek birbirimize baktık. Evin küçüğü olan, boş olan Kuzey ayağa kalkarak bize döndü. "Hadi, babamı duydunuz." diyerek bana dönerek "Hadi sende... abla..." diyerek arkasına dönerek gitti.
Ben ise oturduğum yere daha da sindim. Tek kelime ile ayaklarımı yerden kesmişti. Bana 'Abla' demişti... Ben genelde duygu yaşamazdım. Sanki robot gibiydim... Hareketlerim bile kısıtlı. Ama tek kelime ile sanki en baştan yazılmıştım... Tek tek duyguları öğreniyordum sanki...
Gözümün önünde bir el geçip gidiyordu. Kendime gelerek elin sahibine baktım. İkizim olan Deniz'di.
"İyi misin ikiz?" dedi endişeli gözlerle.
Oturduğum yerde dikleşerek "İyiyim iyiyim, dalmışım öyle..." dedim.
Giray, 32 diş gülümseyerek "Kardeşi 'abla' dediği için dalmadı." dedi. Ediz de Fırat'a dönerek "Bence bizi affedicek." diyerek gülüp onlarda gitti. Ne diyorlar be bunlar? Kuzey 'abla' dedi diye dalmadım bir kere. Kuru iftira! Birde affetmiyeceğim ki! Nereden çıkartıyorlar be?! Hayal dünyasında kaybolmuşlar bunlar...
Ama ya haklılarsa... Acaba doğru mu söylüyorlar? Salak salak konuşma Gecem.
Deniz benim kolumdan tutarak "Hadi kalkta yemek yiyelim, acıktım valla." diyerek neredeyse beni sürüklüyordu. Tamam kardeşim bende acıktım da niye sürüklüyorsun?! Dayanamayarak ikizin kolundan tutarak geriye savurdum. Geri geri giderek ayağa takıldı. Tam yüz üstü düşecek iken ensesinden tutarak düşmesini engelledim.
Allah kahretmesin! Lan çocuk neredeyse düşecekti. Lan çocuk benim ikizimdi!
Şuan ikiz ile pozisyonumuz şöyleydi; Deniz'in sırtı bana dönük, bıraksam yere sülük gibi yapışacaktı. Bende ensesinden tutup hareket etmiyorduk. Deniz hiç hareket etmeden "Vay ikizime bak. Tekte savurmalar ve reflekslere kes!" diye bağırıyordu. Gözlerimi devirerek elimi ensesinden çektim. Böylelikle ikiz yüzüstü yere kapaklanmıştı. Yalandan endişe ile "Tüh tutamadım. Bak bu sefer reflekslerim çalışmadı." diyerek bende salondan çıktım.
Deniz umursamadan hala peşimden geliyordu. Aslında Deniz bir şey yapmamıştı. Hatta beni savunmuştu. İyi çocuktu vesselam. Eee ben niye buna böyle davranıyorum ki? Galiba abisi varlıklar yüzünden oluşan sinirim geçiyordu. Şuanlık bana ikiz, 1 numara kardeş ve 2 numara kardeşten zarar yoktu. Zaten tek sinirim abisi varlıklara özel.
Nereye gideceğimi bilmediğim için arkamda ki Deniz'e baktım. Deniz de anladığı için gülümseyerek eliyle koridorun solundaki odayı gösterdi. Hızlı adımlarla beyaz kapının önüne geldim. Derin nefes alıp verdikten sonra kapıyı açarak içeriye girdim. İçeriye girdiğimde nedense incelemek istedim. Tabii ki inceleceyeceğim!
Genelde kahverenginin ve beyazın tonları ile uyum vardı. Yemek masası kahverengi, hafif çizgili ve etrafında 12 tane sandalye vardı ve de baya uzundu. Tamam kalabalık bir aile ama bu masanın uzunluğu ne?! Tam da Halil İbrahim sofrasına çevirmelik ha. Ne diyorum ben be?! Açlık kafama vurdu. Dan diye!
Galiba fazla incelediğimden dolayı Deniz sırtımdan ittirerek masaya yöneltti. Herkes yerine oturmuştu. Sadece üç krem renginde ki sandalye boştu. Biri Deniz'in, biri de benim galiba... Eee diğeri kimin ki?
Deniz, Ediz'in yanında boş olan sandalyeye oturarak bana da kaş göz işareti yaptı. Gösterdiği yere baktığımda Hakan'ın yanıydı... Ne! Gerçekten mi? Tamam o kadar da nefret etmiyorum da... Bir kere ben hala kızgınım ve hala konuşmayı düşünmüyorum!
Dedikten sonra maalesef ayaklarım oraya yürüdü ve oturdu... İçimden saydırıyorum, sövüyorum ama dışımdan belli etmiyordum. Ne iyi ama!
Oturduktan sonra masadakilere baktım. Hepsi gülümsüyordu... Ve tek ben gülümsemiyordum. Şuan sanki ben herkes beyaz da ben siyahmışım gibi. Eee bari bende gülümseyim.
Dudaklarımı hafif yana kıvrayarak tebessüm ettim. Ve yine o meşhur sessizlik vardı. Tamam sessizliği severim ama aile ortamında insan bir geriliyor. Sanki yaramazlık yapmışımda büyüklerime hesap veriyormuş gibi.
İshak baba iç sesimi duymuş gibi eline kaşığını alarak "Herkese afiyet olsun." diyerek önünde ki çorbayı içmeye başladı. İshak baba dediği gibi herkes yemeklere dalmıştı. Bende durmayarak önümde ki sarmaya uzandım.
Sarma da en sevdiğim yemek. Yani yemek ayırmam da ama nedense sarmanın yeri ayrı. Sanki sarmayı sevdiğimi biliyorlar da önüme koymuşlardı. Diğer yemeklerden de tabağıma koyduktan sonra bende yemeye başladım. Diğer yemeklerden az koymuştum ama sarmayı biraz fazla koymuştum.
Şuan önümde ki tabak o kadar güzeldi ki saklayıp çeyizime koyasım vardı. Tövbe Yarabbi!Her zaman ki gibi hiç bir şey düşünmeden yemeğime daldım.
Çatalım ile sarmayı tam yediğimde Selen anne bana gülümseyerek "Galiba sarmayı biraz fazla seviyorsun." dediği gibi herkes bana dönmüştü.
Ne oluyor lan?! Ne bakıyorsunuz ya?! Sanki sarma yemek suç!
Ağzımda ki lokmayı yutarak "Aslında yemek ayırmam ama evet sarmayı biraz fazla seviyorum." dedim.
Gözüm yine o boş sandalyeye takıldığında kaşlarım çatılmıştı. Tabii ya! En büyük abimin olması lazım. Selen anne görevde olduğunu söylemişti. Jeton yeni düşmüştü.
Hakan elinde ki bardağı masaya bırakarak "Evet... şimdi biraz kız kardeşimizi tanıyalım değil mi?" diyerek bana döndü. Giray'da kolunu Ediz'in arkasında ki sandalyeye atarak "Bence de." diyerek bana gülümsedi.
Hayda! Ne tanıması ya? Ben ne diyorum? Tabii ki tanımak istiyecekler, hani bende bir ailenin ferdiyim ya... Aaa ne oluyor bana? Aileye kabullenmeler falan filan...
Herkes bana hevesle bakınca ne yapacağımı şaşırdım. İshak baba yemeğini yemeye devam ederek "Kızımı rahat bırakın. Yemeğini yesin. Sonra konuşuruz." dediğinde bilmeden tebessüm etmiştim.
Valla beni kurtarmıştı. Aslında sıkıntı etmezdim. 'Siktir et!' diyerek yemek yemeye devam ettim.
...
Şuan herkes yine büyük salonda ve tatlılarımız, çaylarımız da bize eşlik ediyorlardı. Ortamda normal sohbet dönüyordu tata ki konu yine bana döndü.
Elimde ki bardağı, sehpaya bırakıp "İşte biliyorsunuz, ismim Gecem Mona, soyadım Akar, yaşımı da biliyorsunuz..." dedim.
2 numaralı olan kardeş yani boş olan Kuzey "Eee biz ablamı tanıyoruz ya..." dedi.
İlay meraklı gözlerle bana bakıyordu. Sanki bir şey soracaktı ama yapamıyordu. Gözlerimde ki ifadeyi yumuşatarak 1 numaralı kardeşe baktım. İlaç'a birden öyle bakınca şaşırmıştı. Yerinde dikleşerek "Şey... abimler, asker olduğunu söylediler. Peki rütben ne?" diye tatlı tatlı sordu.
"Kıdemli Üsteğmen." diyerek sorusunu yanıtladım.
İlay yüzünde ki korkuyu silerek gururla bana bakmaya bakmaya başladı. Eee tabi bende olsam, bende bana gurarla bakardım.
Hakan ayağa kalkıp Selen anne ve İshak babaya dönüp "Biz kardeşler ile avlu da oturalım konuşalım." dedi. Selen anne bu fikirden memnun olmuş gibi gülümseyerek "Çok iyi olur, bizde babanızla bir kahve içelim." İshak babaya dönerek "Değil mi İshak?" diye sordu.
İshak baba, Selen annenin elini tutarak "Evet hadi keyfinize bakın." diyerek salondan çıktılar. Şunlara bak. Çifte kumrular resmen.
Herkes ayağa kalktığında bende kalkarak onları takip etmeye başladım. Avluya çıktığımızda oturmak için yer çok güzel yerdi. Çok cıvıl cıvıldı ama hoştu.
Erva yenge ve Doğa yenge çocuklarını yatırmaya götürmüşlerdi. İlkten normal sohbet başlamıştı. Ben sadece dinleyici olmuştum. Ama abisi varlıkların zoru ile sohbete katılmaya çalıştım. Giray ve Ediz birbirlerine sataşıyorlardı. İlay, Hakan abisinin yanına sinmiş sadece bize bakıyordu. Kuzey, fırsat buldukça İlay ile uğraşıyordu. Sonra sıkılınca telefondan birilerine yazıyordu. Hakan bana bakıyordu, bende ona bakıyordum. Yani böyle geçiyordu.
İlay, abisinden ayrılarak bana döndü. Dudakları bir şey söylemek için aralanıyordu ama geri kapatıyordu. Bende yumuşak sesim ile "Sor İlay... İstediğini sor." dedim.
"Ben şeyi merak ettim. Hani öbür aile varya onların soyadları 'BOZUK', ama senin soyadın ise 'AKAR'... Yani evlendin desem... Parmağında yüzük yok ve bize öyle bir şey söylemedin." dedi.
Çok güzel yerden sormuştu. Şimdi ben nasıl cevaplayacağım???
"Onlar benim için aile değil. Hem soyadları bana yakışmıyor." dedim. O varlıksılardan bahsedilince yüzümü buruşturmak istiyordum.
Ama merak ettiğim bir şey vardı... Doğrusu birisi vardı. Acaba Uğur yani üvey abim şuan nasıl?.. Evet bana sonda kötü davrandı ama herşeyden önce yanımdaydı... Niye birden babam kadar olmasada ona dönüştü... Niye???...
İlay daha fazla bu konu hakkında konuşmayacağımı anladığında arkasına yaslandı. 2 numaralı Kuzey yine sıkıldığı için telefonunu kapatarak ofladı. Şu çocukta bir rahat durmaz zaten. En son gözlerini bana çevirerek güldü.
Oturduğu yerden kalkıp benim yanıma oturdu. Allah bilir ne yapacak?
"Abla... Şimdi sen askersin ya..." dedi.
Bende gözlerimi kısarak "Eee, evet askerim." dedim.
"İşte, illa yanında silahın vardır. Verir misin? Bakacağım." dedi.
"Oğlum sana veriyoruz ya silah. Sanki her eve geldiğimizde bizden alan sen değilsin." diye lafa atladı Hakan.
Hakan'a boş boş bakıp yanımda ki çantayı aldım. İçinden silahımı alarak Kuzey'e döndüm. Kuzey tam elimden alacak iken silahı geri çektim. Silahın kabzasını çıkartıp mermileri aldım. Tedbir lazımdı. Yoksa bu Kuzey'in yapacağı belli olmaz. Kabzayı geri takıp Kuzey'e uzattım.
Kuzey elimden aldığı gibi ayağa kalktı. Sanki karşısında hedef varmış gibi doğrulttu. Sonra yavaş ve gizlice içeriye geçti. Bende elimde ki 8 mermiyi masaya dizdim. Bir süre sadece mermileri izledim.
Birden Hakan'a dönüp "Bu her merminin amacı var..." dedim. Hakan meraklı gözlerle devam etmemi istedi.
Önümde ki 8 merminin 3'üne dokunarak "Bu üç mermi... VATAN, VATAN, VATAN... için." dedim. Diğer üç mermiye de dokunarak "Bu üç mermi de... İNTİKAM, İNTİKAM, İNTİKAM... için." dedim. Geriye kalan 2 mermiyi de dokunarak "Bu 2 mermi ise sorgusuz, bilimsiz kafama göre... ama belki başka kişiler için de amacı olur." dedim net sesim ile.
"Umarım olur..." dedi kısık sesle.
Hakan gözlerini gözlerime çevirdi. Bana bir şey söylüyor gibiydi. 'Affet' diyordu. 'Özür dilerim' diyordu. Daha çok şey diyordu. Ama ben sadece bunları seçebildim. Ben ise 'Bilmiyorum' dedim. 'Gerçekten bilmiyorum...' dedim.
Hakan anlamış gibi kafasını eğmişti.
Saatin geç olduğunu farkettiğimde ayağa kalkarak "Ben artık gideyim. Geç oldu, hem kızlarda merak etmişlerdir." diyerek çantamı ve mermileri aldım.
İçeriden Selen anne çıkmıştı. Benim toparlandığımı görünce kaşları çatılmıştı. Yanımıza gelerek "Hayırdır çocuklar? Ne oldu?" diye sordu.
"Geç oldu artık. Ben gideyim." diye tekrarladım. Selen anne yüzünde ki gülümse silinmişti.
Ya ben şimdi bu kadını üzecek ne yaptım?
Selen anne yanıma gelerek "Kızım, bu akşam burada, evinde kalsan..." dedi.
Burada mı? Nasıl yani?
"Bilmiyorum ki." diye cevap verebildim.
"Yani seni sıkmak istemiyorum ama kızımı evinde, odasında görmek istiyorum. Ailesi ile vakit geçirmesini istiyorum. Beni kırmasan olur mu?" dedi Selen anne.
Eee ben şimdi bu kadını nasıl kırayım? Söylediği şeyler o kadar güzeldi ki... Ama bunlar belki imkansız belki de her şeye rağmen olabilirdi...
Dudaklarıma zar zor gülücük yerleştirerek "Peki." diyebildim sadece. Selen anne anne şefkati ile hemen sarıldı.
"Sen yorgunsundur, odan hazır zaten. İlay yardım etsin sana." dedi.
Bir şey demedim. Zaten ne diyecektim ki?
Kafamı sallayarak İlay'a döndüm. İlay önümden yürüyerek içeriye girdi. Bende arkasından takip ettim. Yukarıya çıktığımızda sağdan üçüncü odaya girmiştik. İlay kapıyı açıp bana yol verdi. Odaya girdiğimde gözlerim sevinçle parlamıştı. Resmen benim tarzımda döşenmiş. Siyah, gri tonlarında arada beyazlarda vardı. Ama çok güzeldi.
İlay'a baktığımda oda bana bakıyordu. Derin bir nefes alıp verdiğinde "Seninle konuşabilir miyiz...abla?" diye sordu.
İstemeden gülümseyerek "Olur. Konuşalım." dedim. İlay yatağa oturdu. Bende yanına geçip oturdum.
İlay tekrar derin nefes alıp verdikten sonra bana döndü.
"Şimdi sen, abimlere böyle davranmakta çok haklısın. Sonuna kadar... Ama seninde bilmediğin şeyler var. Abimlerin neden sana öyle davrandıklarını... Bilmiyorsun." dedi.
"Anlat da bilelim İlay." dedim çatık kaşlarımla.
"Hande, yani karıştırılan diğer kız, bir nevi de bize acılar yaşatan kişi. Ailemize travmalar yaşattı o kız. En çok Hakan abime yaşattı. Hakan abimde senin o kız gibi olacağını düşündü..." diyerek gözleri dolmaya başladı.
Elimi, elinin üzerine koyarak "Ne oldu da iyi değilsiniz? Anlat bana ablacığım." dedim şefkat dolu sesim ile.
"Zaten başlı başlıcısına belaydı bize. Doğa yengem Gökçen'den sonra tekrar hamile kalmıştı. Ama düşme olasılığı yüksekti. O yüzden en çok Hande'den uzak duruyordu. Hande durur mu? Fırsat buldukça sinir bozuyordu. Yine bir gün Doğa yengem bebek için alışveriş yapıyordu. Hande geldi sinir etti, stres ettirdi. Offff... Doğa yengem çocuğunu kaybetti ve bir daha da çocuğu olmayacağını öğrendi. Yıkıldı... Daha çok şeyler yaptı." diyerek ara verdi.
Bu Hande ne pis bir insanmış? Hakan bu kız yüzünden ne yaşamış? Şuan benim verdiğim tepki fazla olduğunu öğrendim.
"Sende düşün abla. Biz hiç abla sevgisi, merhameti görmedik. Hep bizi hor gördü, tersledi. Hep bir ablamla uyumak istedim. Ama o hiç bir isteğimi yapmadı, çabalamadı. Kuzey de öyle." diyerek anlatmaya devam etti.
Kaşlarını çatarak "Ben ne anlatıyorum. Sana eşofman getiriyim." diyerek ayağa kalktı. Tam gidecek iken elinden tuttum. İlay şaşkınlıkla bana döndüğünde ona gülümseyerek "Birlikte yatalım mı?" diye sordum.
Bunu sorduğumda donup kalmıştı. Gür kahkaha atarak "1 numaralı kardeş iyi misin?" diye sorduğumda oda benim gibi kahkaha atarak bana sarıldı. Bende bu hareketi ile donup kalmıştım. Kendime gelerek "Hadi eşofman getirde uyalım." dedim.
İlay koşarak odadan çıktı. Geri geldiğinde elinde bana göre eşofman vardı. Kendisi giyinmiş gelmişti zaten. Bende elindekileri alarak lavoboda giyindim. Odaya girdiğimde İlay yatakta oturmuş beni bekliyordu. Yanına gidip örtüyü açarak yatağa girdim. İlay'da yanıma kıvrıldı.
İlay kendi kendine gülerek "İyi ki geldin abla..." dedi.
Bende onun bu haline gülerek sarılarak uyudum...
...
...
...
•••••
Merhaba canovvvlariimm,
Nasılsınız???
Bölüm nasıldı???
Buzlar erimeye başladı...
Bu bölümler biraz daha aileye yöneliceğiz sonra tim, görev gibi şeylere geçeriz...
Bu arada bölüm için seçtiğim şarkılar bölüm ile alakalı değil. Kafama göre seçtim.
O zaman yeni bölümde görüşmek üzere...
SİZLERİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM CANOVVVLARİİMM...
^o^
..................................................
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |