82. Bölüm

82. Bölüm

Emine Ekin Yavuz
okurveyazarolankiz

Elbisenin altına tayt mı giymiştim.

Aptaldım.

O kadar beynim doluydu ki ne yaptığımı bile bilemiyordum.

Elbise de giymedim.

Tamam. Bu idealdi.

Elimdeki kılıç ejderha nefesiyle yapılmıştı.

Hafif dokunsalar bile öldürebilirdi.

Savaş daha başlamamıştı. Ama bizim askerler hazırdaydı.

Kapıda duruyorlardı.

En zayıf nokta.

En zayıf nok...

Toplantı salonunun bir alt katı. Resim odasındaki Tiago,Arthur,Louis,ejderhalarım ve çocuklarımla çekindiğim fotoğraflar.

En zayıf noktam buydu.

Çocuklarımın mezar odasında zaten birbüyü yoktu.

Ama resim odasında vardı.

Koşarak resim odasına gittim.

Geldiğim gibi her resmi döktüm.

Ve çocuklarımın resminin arkasında bir kablo gördüm.

Kabloyu çekmeye başladığımda elime bir bomba geldi.

Dokunduğum gibi 1 saatten geri sayım başladı.

Yere oturdum.

Tanrım bu ne?

Bir çok kablo vardı ve hepsi rengarenkti.

-Tiago-

Her şey birbirine girmişti.

Her yerde bir kargaşa vardı.

Ve neredeyse herkesin şuan Valenciayı istediğine emindim.

Kılıçla bir adamı keserken savaş kapıya kadar ulaşmıştı.

Saray merdivenine çıktım ve gelen adama bir tekme attım.

" Sikeyim!" Diye bağırdım.

Valencia neredeydi?

" Valencia!" Diye bağırdım.

Yoktu.

" Devam edin siz. " Dedim ve koşarak revire girdim.

Herkes bağırıyordu.

Ameliyat yapılmıyordu. O kadar karma karışıktık.

Ameliyathane eşyaları köşelere konulmuştu.

" Yeter!" Diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

Sessizlik oluşurken büyüyle her hastayı soldaki tekerlekli sandalyelere oturttum.

Ağır yaralı olanları sedyeye yatırdım.

Bir çok hemşireyi hafif yarası olanların başına koyarken doktorları ağır yaralı olanların yanına bıraktım.

Louis buradaydı.

Uyanmış ellerine silah alıyordu.

" Louis odana git dinlen. " Dedim.

" Valenciaya bir şey yaptın demi lan! " Dedi bana bağırarak.

" Sırası mı bunun!" Dedim.

" Sence! Nerde Valencia! Niye burda değil sence!" Diye bağırdığında sustum.

Savaşın 1. Saati dolmak üzereydi.

Ve bu savaş 5 saat sürebilirdi.

Valencia gerekiyordu.

Birden bire bastığım yer az çöktü.

İleriye bir adım attım.

Bir daha çöktü.

Ve ciddi ciddi zemin çöktü.

Minik dar bir çukur oluşurken Valenciayı gördüm.

Koyduğu merdivenle buraya çıktı. Ter içindeydi ve boynuna dolanmış bir çok kablo vardı.

Yere oturup çukuru geri tuğlayla eski haline getirdi.

" Hangisi!" Dedi bana bakarak.

8 renk kablo vardı.

Bir an durdu.

" Kain. Her şey ters. " Dedi.

Durdu.

Bombanın son 30 saniyesi kalmıştı.

" Kes birini!" Dedi Lancelot.

" Hayır. Asıl kesersem patlayacağız! " Dedi ve ayaklanıp alnındaki teri sildi.

" Makas ver bana. " Dedi.

Eline makas verdiğimde pencereye gitti.

Ve vakit kaybetmeden bir kablo kesip fırlattı bombayı.

Öyle yüksek bir patlama oldu ki. Sarsıldık.

Valencia " Dragons!" Diye bağırdığında saniyesinde ejderhalar etrafa uçuştu.

Askerleri alevleri ile yaktılar.

Karşı taraf " Çekiliyoruz!" Diye bağırınca Valencia rahat bir nefes verdi.

Çok terlemişti.

Gözleri zar zor açılıyordu.

Sanki bu bombayı buraya getirebilmek için. Bir şey yapmıştı.

Tam o anda fark ettim.

Abelin dediği olay.

Valencia anlatmıştı.

Bir ara Abel, Valencianın göğsüne bir şey dikmişti.

Şiş göğsü.

" Göğsünün şişme sebebi yeme bozukluğun değildi. Abel göğsüne... Bombanın. Bombanın metaryelini göğsüne dikmişti. O meteryal olmasaydı. O bomba evreni bile patlatırdı. Meteryal olunca sadece tek bir bölgeyi patlattı. Sen... Sırf... Sen sırf hepimizi korumak için o göğsündeki meteryali mı çıkarttın. Sen kendine anastesiz ameliyat mı yaptın. " Dedim.

Sessizlik.

Ama Valencia zor ayakta duruyordu.

Hatta bacakları titriyor nefesi daralıyor gibiydi.

Yutkundu.

" Pastayı... Ameliyathanenin oraya koyup gitme sebebim... Belki hediyemi beğenmezsin diyeydi. Utanmıştım. Saçımı kesme nedenim.. çok uzundu ve artık dolanıyordu. " Dedi.

Elini pencerenin kenarına koydu.

Elindeki kılıç yere düşerken bedeni de düştü.

Son anda tuttum minik bedenini.

Hemen giydiği k8yafetin üst kısmını çıkarttım.

Kahverengi sütyeniyle kalırken sol göğsünde bir kesik vardı.

Göğsünden kanlar akıyordu.

Ayaklanıp onu sedyeye yatırdım.

Louis buraya gelirken göğsündeki kesiğe baktım.

Kendine bakabilmişti. Sadece dikiş yoktu.

Önce göğsünü temizledim.

Sonra ise dikişini attım.

Üzerini giydirdim.

Onu kucakladım.

Pencereden bir ejderha baktı.

Meleys dediği buydu.

" Ona ne oldu? " Dedi bana bakarak.

" Yoksa. Meteryal. " Dedi.

Başımı salladım.

" Şimdi söyleyeceklerimden dolayı bana kızabilir. Ama bir kaç saat haraket ettirme. Konuşmasın. Duygu belirtisi hiç yaşamasın. Kalbine zarar. Ama en az 1 saat. Uyanınca bizi çağırmasını söyle. Ve. Şu kavga olayınız. Sana kırık değil. Hatta bunu bir kavga diye de görmüyor. " Dedi.

Uçarak gidince başı kolumda olan kadına baktım.

Kendi güçlü ama ruhu zayıf kadına.

" Özür dilerim. " Dedim.

Onu odasına götürdüm.

Yanından ayrılmak istedim. Ama yapamadım.

Yanında durdum.

Ben koltukta otururken başını kucağıma aldım.

Uyanmasını bekledim.

Ama bu akşam 9 a kadar sürdü.

Hafif hafif uyandı.

Bana baktı.

Sonra da saate.

Yutkundu.

Ağzını acacakken " Konuşma. Kalbine zararmış. Ama sadece bir kaç saatlik. " Dedim.

Nefesini verdi.

" Özür dilerim. Ameliyata sinirlenmiştim. Sana değil. Ama...ben gerçekten özür dilerim. " Dedim.

Gözlerini kapattı.

Konuşmak istemiyordu.

Ellerini kaldırıp işaret dili ile konuştu.

Pastayı beğendin mı?

" Yiyemedim. Ama dolapta şuan. Birlikte yiyelim. Tabi önce bir kaç saat geçsin?" Dedim.

Ama o neden yemedin dedi.

" Birlikte yeriz diye düşünmüştüm. " Dedim kırgınlıkla.

Sen ye diye yapmıştım. Dedi.

Sustum.

Gözlerini kapattı.

Aklıma eski bir anımız geldi.

-Geçmişte-

Ameliyatları sonunda bitirebilmiştim.

Ve saat akşam 9 olmuştu.

Biraz dinlenmek istiyordum.

Valencianın yanında.

Minik çocuk bu ölümcül hastalığa hala dayanıyordu.

Onun evine gittim.

Anahtarı zaten bendeydi.

Girdiğimde yatağında ağlıyordu.

Karanlık korkusundan ışık acıktı.

Yatağında ağlamaya devam ederken eli kırık bacağında değildi.

Bacağına ağlamıyordu.

Yanına oturdum.

Kafasını kendime çevirdim.

" Ne oldu?" Diye sorduğumda yeşil gözlerini bana dikti.

YAnağına yapışan kızıl saçı düzelttim.

" Bana niye doğum günü pastandan vermedin. Ben pasta severim. Sen bana niye getirmedim pasta. " Dedi.

Burukça gülümsedim.

" Ben sana pasta ayırdım ki. Hatta dolabına koydum. Yine ilaçlarını içmedin değil mi?" Dedim.

​​​Ayaklandı.

KIrık ayağına basmadan dolabı açtı.

Sonra da gülümseyip pastayı aldı.

Sandalyeye oturup yemeğe başladı.

-Şimdiki Zaman-

"Ben hemen geleceğim. " Dedim ve ayaklandım.

Odadan hemen ćıktım.

Ve büyük balkona gittim.

Geldiğimde Louis birden beni trabzalara yasladı.

Yakamdan tutuyorken beni salladı.

" Bana bak! İki saattir sizi gözetliyorum! Ne yaptın lan kardeşime yine! Yine mi dövdün lan onu! Ne yaptın bu sefer! Ne yaptın da yıktın onu!" Diye bağırdı bana.

Elime bir bıçak ışınladım ve onun eline verdim.

Elini tutup boynuma yasladığımda " Ne yapıyorsun be. " Dedi.

Gözlerim dolmuştu.

Ben şuana kadar Valencia ve bir kaç kişi dışında kimseye gözlerimin dolduğunu belli etmemiştim.

Ama şimdi o kadar Kral.

O kadar prenses.

Tutamamıştım.

" Eskiden pastayı çok severdi ya. Pasta olmadığında da ağlardı. Ben de dün verdiği pastayı yemedim. Ona ayırdım. Şimdi geldi dedi ki neden yemedin pastayı sana ben yaptım. Abi ben bazen anlayamıyorum ya. Ne yapıcam bazen bilemiyorum arada kalıyorum. Sonra diyorum kendi kendime. Eski Tiagoya mı dönüyorum ben. Ama diyorum yok. Ben eskiye dönemem. Bazen aklım o konudada karışıyor. Neden dönemeyesin oluyorum. Her şey olabilir diyorum. " Dedim.

Burnumu çektim ve akan göz yaşını hemen sildim.

" Ayrılayım diyorum. Artık seviliyor. Daha iyi biri bulabilir diyorum. Ama sonra... " Dedim.

Louisin ve beni dinleyenlerin gözleri doluydu.

" Ya yine intahar ederse diye korkuyorum. Buraya geldiğinden beri kendine 7 tane sakinleştirici vermiş. Benden bile gizlemiş ya benden. Ya tekrar intahar ederse. Ya daha önce kaybettiğim gibi yine kaybedersem onu. " Dedim.

Yutkundum.

" Öyle bir çıkmazın içindeyim işte. Bazen eskisi gibi oluyor bazen başka biri. Ben geleceği göremem ki nasıl davranayım. " Dedim burukça gülümserken.

Louis " Ağlatcan lan beni sus!" Diye bağırdı ve bıçağı attı.

Bana sertçe sarılınca ona sarıldım.

Ve ben o an ilk defa dokundum bir erkeğe.

Başka birine.

Buraya gelirken sinirle eldivenlerini çıkartmıştım.

Ve şuan ben Louise temas ediyordum.

" Lan!" Dedi ve geri çekildi.

" Lan sen dokundun mu!" Diye bağırdı ve gelip tekrar sarıldı.

Samuelin kızına baktım.

" Gel buraya canavar. " Dedim.

Louis benden uzaklaşırken kızını kucakladım.

Yanağını öptüm.

" Tiago abi! " Diye bağırdı kollarını boynuma sararken.

-Valencia-

Daha yeni balkona gelmiştim.

Ve Tiagonun kucağındaki kız. ...

Tiagoya baba olmak çok yakışıyordu.

Gerçekten ayrı bir güzel oluyordu.

Onu izlerken gülümsedim.

Sonra da yanına gitmeye karar verdim.

Ama durdum.

" Sence Valenciayla ayrılmalı mıyım?" Dedi kıza.

Kız " Hayır. Sen onunla çok yakışıyorsun. " Derken kalbim durmuştu.

Bir kaç saniye durdum öyle.

Sonra da " Dragons. " Dedim.

Lordum. Dedi Meleys.

Arka bahçeye gel. Dedim ve ağlamamaya çalışarak koşarak arka bahçeye gittim.

Meleys yerdeydi.

Yanına gelirken dayanamadan ağlamaya başladım.

Sırtına oturdum ve ellerimi doladım.

Uçup eve gitmeye başladı.

... 

Koskoca bir ormandaydık.

Boş bir arazide.

Ben yerde oturuyordum ve etrafımda 8 ejderham yerde yataıyorlardı.

" Artık ağlamasan mı?" Dedi Meleys.

" Tiago. Benden ayrılmak istiyormuş!" Dedim ve daha çok ağlamaya başladım.

" Yanlız. O konu öyle değil. " Dedi Eragon.

... 

- Tiago-

" Valencia yok! Nerde! Savaş 2. Kata kadar geldi! " Diye bağırdı John.

Sandalyede oturmaktan başka bir şey yapmıyordum.

" Tiago! Bir şeyler yapsana!" Diye bağırdı Alex.

Sessiz durmaya devam ettim.

" Zemin katta yangın!" Diye öksürerek revire girdi muhafız.

Ben yine haraket etmedim.

Bekle. Bekle bekle. Geliyor geliyor geliyor.

Aklımdan gelen bu ses neydi.

GEldi.

" Yangın! " Dedi başka bir muhafız.

Öksürdü.

" Mezar odasına ilerliyor!" Diye bağırdığında hemen ayaklandım.

Ben kendimden sonra sana çocuklarımı emanet ediyorum doktor. Beni kaybet ama çocuklarımı kaybetme. Beni öldür ama çocuklarımı yaşat.

" Çekil. " Dedim ve koşarak yangına gittim.

Mezar odasına geldim.

Tablo ve duvar yanıyordu.

Tablo düşünce kapınında yandığını fark ettim.

Hemen bir omuz attım.

Tam bu sırada Valencianın sesini duydum.

" Geriye!" Diye bağırmıştı.

Durdum.

Tam önümde kılıçla savaşıyordu.

Adamın karnına bıçağı saplayınca adam yere yığıldı.

Bana baktı.

Göz altlarına makyaj yapmış morlukları kapatmış dudağına hafif kırmızı ruj sürmüştü.

Ağlamıştı.

Sakince yanıma geldi.

" Ayrıldık mı yani! Bitti mi her şey!" Diye bagırdı.

Başımı olumsuzca salladım.

" Ben seni seviyorum! Ya sevmek bile suç mu benim hayatımda ya!" Diye bagırdı.

" Lütfen. Valencia sonra konuşalım. " Dedim.

" Odanın içi yanmıyor. Merak etme. Kamera kayıtlarına baktım. " Dedi.

Duvara da yangın söndürme tüpünden gazı sıktı.

Bana " Revire git. Ve... " Dedi.

Parmak uçlarına yükselip dudağımı öptü.

Geri çekildi.

" Özür dilerim. " Dedim.

Başını olumsuzca salladı.

" Kendinden korktun. Kendinle bir savaş verdin. Kendinle kavga ettin. Benim için ... Yine benim için. Doktor ben senin yanında güvende hisediyorum ya. Anla! Aşığım. " Dedi.

" Lan bende lan!" Diye yükseldim.

" Kendimden çok seviyorum lan kadın seni! Yeminim olsun bu hafta içinde evlencem lan seninle! Rüyamda evlencem lan! Bak o da adım!" Dedim.

Kahkaha attı.

Sonra da sustu.

" Revire git. " Dedi.

Başımı salladım.

" Dikkat et. " Diyip koşarak revire geldim.

Buhar makineleri dolu doluydu.

Katarinaya baktım.

" Ben savaşa gidiyorum! Arthur!" Diye bağırdı.

-Valencia-

Koridorda koşarak ileri gittim.

Büyülü sözcükleri bagırarak söylediğimde koca koridorda bir ejderhaya dönüştüm.

Hemen ağzımdan alev püskürtüp düşmanları yaktım.

Hepsi yanarken ilerledim.

Zemin kata kadar indim.

Ordakilere de alev püskürttüm.

Sonra da bizim askerlere baktım.

" Haydi!" Diye bağırdım.

Tamam sesim biraz ejderhaca çıkmış olabilirdi.

Onlar koşarak saraydan çıktı.

Gelen düşmanları kapıya kadar uzaklaştırmıştım.

Ben bu sırada koşarak revire gittim.

Kanatlarımı çok açmıyordum.

Revire girdiğimde herkes bana baktı.

" Valencia!" Dedi Tiago.

Hemen yere kıvrıldım ve tekrardan büyülü kelimeler söyledim.

Yine Valenciaya dönüşünce ayaklanıp üzerimi silkeledim.

Elime kılıcı geri aldım.

" Efendim sevgilim. " Dedim Tiagoya.

" Savaştayız! Sen hala cilveli cilveli konuşuyon!" Dedi.

" Sus lan! " Dedim.

Güldü.

Dürbün aldım.

Hemen uzak noktaları incelerken durdum.

Dağın tepesinde 3 kişi.

Natho,Abel ve Rosalie.

Ellerinde kılıç vardı.

Vampir algılarımı kullanarak konuştuklarını işitmeyi denedim.

Biraz dinledim.

 

​​

 

 

Bölüm : 04.12.2024 23:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...