5. Bölüm
Okyanus / Hayalden Gerçeğe / 0.4

0.4

Okyanus
okyanuss_s

Merhabalarrr💚3

Umarım iyisinizdir.

Oylamayı ve yorum yapmayı

unutmayın🫶🏻

Keyifli okumalar🤍

 

İlk saniyelerde ne söylemek istediğime anlam veremeyerek kaşlarını çatsa da, daha sonra sert kahkaha atarak gülmüştü. Melis’le birbirimize şaşkın şaşkın bakıyorduk. Ay, bu da delirdi. Kahkahaları arasında konuşmaya çalışarak arkadaki rafa yaslanmıştı.

“Evet, artık eminim,” demişti. “Neden eminsin tam olarak?”

Meraklı sesimle bana dönmüştü.

“İki aklı kaçık Vondarlı olduğunuzdan. Evrenin tüm delileri orada olduğuna göre yanlış yere gelmişim,” demesiyle gergin bir nefes vermiştim. Melis’in yine garip sorusuyla tüm dikkatim dağılırken Loki de balkona doğru adımlıyordu.

“Kitapta Vondar diye bir yer olduğunu hatırlamıyorum.” Melis haklıydı, ben de öyle bir yer olduğunu hatırlamıyordum.

“Hatırlayamazsın,” dedi aşağı bakarken. “Çünkü çoklu evrenlerden kimsenin haberi yok.” İkimiz de Loki’nin sesiyle dikkatimizi ona vermiştik.

“Ne yapıyorsun sen?” diyerek hızla yanına adımlamıştım. “Bak, duyduğun gerçeklikler ağır gelmiş olabilir. Ama intihar hiçbir şeyin çözümü değil.” Kolundan tutup kenara çekmeye çalışırken Melis de yardımıma koşmuştu. İkimiz de kollarından tutarak onu odaya götürmeye çalışırken bize direnmemişti.

Daha çok şaşkınlıkla, ne yaptığımızı anlamaya çalışır gibi bakışlar atıyordu. Sonunda yatağa oturttuğumuzda rahat bir nefes almıştım. “İzin verirseniz gideceğim. Anlaşılan gerçekten yanlış bir evrene gelmişim.” Sakin sesinin aksine tüm kaslarının gerildiğini görebiliyordum. Ayağa kalkmasıyla göğsünden ittirerek oturmasını sağlamıştım.

“Nasıl yani yanlış bir evrene geldim. Nereye gitmeye çalışıyordun ki?” Gerçekten merak etmiştim. Aslında merak ettiğim o değildi. Bu söylediği bana kitapta olan son olayları hatırlatmıştı. Kitaba göre Loki son yaptıklarından sonra lanetlenerek karanlığa hapsolmuştu.

Ölmüş sayılmazdı, ama yaşıyor da diyemezdik. Yazıldığı evrenin hayal ve gerçekliği arasında sıkışıp kalmıştı. Kitabın sonu açık bitmesi ve son cümlesi nedensizce aklıma garip fikirler getiriyordu. “Ve yıldızların altında yeni bir çağ başladı.” Demek hapsolduğu yerde bile şeytanlık yaparak bir şeyler planlıyordu.

Melis’e döndüğümde bakışlarından onun da bir şeylerden şüphelendiğini anlamıştım.

“Bu seni hiç ilgilendirmez küçük hanım.” İşaret parmağıyla göğsümden ittirerek yeniden balkona doğru adımlamıştı. Küçük dokunuşu bile sendelememe neden olmuştu. Gerçekten ilahi bir güce mi sahipti?

“Nasıl yani beni ilgilendirmez. Gayet de ilgilendiriyor,” dedim ona diklenerek. “Şu an benim evrenimde, benim dünyamda, benim apartmanımda, benim odamda ve üstelik benim abimin tişörtünü giyiyorken yaptığın her şey en çok beni ilgilendirir.” Sabır diler gibi ters ters bana bakarken elleri tişörtüne gitmişti.1

O zaman ilk olarak abinin tişörtünü çıkararak senden kurtulmaya çalışabilirim.” Gözlerini kırpmadan tişörtü bir hışımla çıkararak yere fırlatmıştı. Çıplak göğsünü görmemle hızla gözlerimi kaçırırken o balkona çıkmıştı.

“Gerçekten Yunan tanrısı gibi.” Melis büyülenmiş bakışlarıyla arkasından koşarak balkona gitmişti. Gözlerini kapatıp ellerini yumruk yaparak derin nefesler alan adama bakarken Melis de ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.2

“Ne yapıyorsun?” Melis’in sorusunu cevaplasa da pozisyonunu bozmamış, gözlerini hala kapalı tutuyordu.

“Gitmeye çalışıyorum. Konsantrasyonumu bozmazsan tabii.” Sona doğru tehditkâr sesiyle Melis susarken ben de yaklaşmıştım.

“Gidersen git be. Bir de seninle mi uğraşacağız?” Öfkeyle nefes verirken gözlerini yavaşça aralamıştı. Beni bulan siyahlarıyla yutkunma ihtiyacı hissetmiştim. Çünkü yalnızca bakışları bile bir tehdit gibiydi. Ben göz temasını çekerken, bir süre üzerimde hissettiğim gözlerini sonunda kapatmıştı. Galiba gerçekten gidecekti. Melis’in arkasında dururken kulağına doğru fısıldamıştım.

“Şimdi sihir mi kullanacak?” Melis, heyecanla parlayan gözleriyle başını olumlu anlamda sallamıştı. Doğrusu ben de heyecanlanmaya başlamıştım. Eğer gerçekse şu an bedenlenme anına şahit olacaktık.

Heyecanla gözlerimi kırpıştırırken, o hala tüm gücünü kullanmaya çalışıyordu. Gözlerim boynundaki damarlara kayınca kendini fazlasıyla zorladığını anlayabiliyordum. Melis’le ikimiz de meraklı gözlerle sessizce onu izliyorduk.

“Hadi ama, gerçek Loki değil. Galiba fazla abarttık.” Dememle gözleri aniden açılarak beni bulmuştu. Ateş gibi parlayan gözleri gerçek bir tehdit gibi görünüyordu. Sonunda bedenini gevşeterek adımlarını bana doğru atmaya başlamıştı.

Attığı her adımla geriye giderken, sonunda belim kitap rafına çarptığında durmuştu. Aramızdaki mesafe azalırken karşımda ulaşılmaz bir dağ gibi duruyordu. Gözlerimin içine iyice bakmak, belki de gözlerindeki tehlikeyi görmem için bana doğru eğilmişti.2

“Bu iki oldu. Ve inan ki üçüncüde kendini uzay boşluğunda bulabilirsin.” Buz gibi soğuk sesinin aksine gözleri ateş gibi parlıyordu. Tehdidi karşısında yutkunurken neyin iki olduğunu anlamıştım. Ama yine de bunu sormak pek akıllıca gelmiyordu çünkü aramızdaki bu yakınlık benim için hiç iyi değildi.

Doğrulduğunda, ne zaman tuttuğumdan habersiz nefesimi vermiştim. Melis hiç korkmuşa benzemiyordu. Hala yüzündeki hayran gülümsemesiyle onu izliyordu. Loki etrafa kısa bir bakış attıktan sonra odadan çıkmak için kapıya adımlamıştı. Melis’e bakarken elimi hızla kalbimin üstüne götürmüştüm, deli gibi atıyordu.

“Beni öldürüyordu az kalsın.” Titreyen sesim karşısında Melis gözlerini devirmişti.

“Abartma kızım.” Demişti. Asıl durumu abartmayan Melis’ti. Yaşadığımız şu durum gayet de abartılacak bir durumdu. Loki’nin ne kadar tehlikeli biri olduğunu unutuyordu. Evet, belki bir kitap karakteri olabilirdi.

Ama bu dünya için o bir felaketti. Sahip olduğu güçlerle bırak bizi, tüm evreni yok edebilirdi. Bir an ona fırlattığım kitap aklıma gelmişti. Umarım intikam almayı düşünmez. Gözlerim odayı gezindiğinde Loki’nin çoktan gittiğini görmüştüm.

“Nereye gitti?” dedim telaşla. İkimiz de odadan çıkarken dış kapının açık olmasıyla telaşa kapılmıştım. Bu adam aklını kaçırmış olmalı. Merdivenden inen ayak seslerini duyunca biz de adımlarımızı hızlandırdık. Aşağıda duyduğum kadın çığlıklarıyla Melis’e yandan bakış atmıştım.

“Ay terbiyesiz adam!”

“Aklını kaçırmış bu.”

“Hikmet’in oğlu değil mi bu?”

“Kız yok, Hanife’nin kocası, delirdi diyorlardı. Doğruymuş?”

“Bekar mısın evladım?”

“Çocuğun var mı?”

“İşin peki?”

“Ya araba?”

“Yazlık?”

Sonunda ona yetişebildiğimizde, dört tane teyze tarafından köşeye sıkıştırılmıştı. Koskoca yüce Yunan tanrısı, dedikoducu dört teyzenin arasında savunmasız bir haldeydi.

Etrafa garip bakışlar atarken, onu elleyen teyzeden korunmak için yeniden elleriyle göğsünü kapatmıştı. Bu durum bana o kadar komik gelmişti ki gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım.

“Lütfen hanımefendi, elinizi çekin. Söylediğiniz şahısla hiçbir alakam yok.” Resmi cümleleriyle onlardan kurtulabileceğini sanarak aralarından geçmeye çalışsa da teyzeler onu geri itmişti.

Boyu uzun olduğu için teyzelerin bazıları kolunun yarısına kadar anca geliyordu. Yukarıdan aşağı attığı endişeli bakışları sonunda beni bulduğunda aniden parlamıştı. Yardım dileyen bakışlarına daha fazla dayanamayıp duruma el atmıştım.1

“Hanımlar, yine kimin peşindesiniz?” Sesimle bana dönen teyzelerin yüzü parlamıştı. Hepsini tanıyordum, onlar da beni. Tamam, dedikoducu biri olabilirdim ama bazen dozu bir tık kaçırabiliyordum.

En son Nermin teyzede toplandıklarında can sıkıntısından ben de aralarına katılmıştım. Ve ne yalan söyleyeyim, çok eğlenmiştim. Beni gören yüzler gülümserken bir anlığına da olsa Loki’yi unutmuşlardı.

“Hoş bulduk kızım.”

“Annenler dönmedi mi?” Sorular aniden bana yönelirken hızla konuyu başka yöne çekmeye çalıştım.

“Ay Nermin Sultan, bir bilsen neler oldu.” Eliyle vah vahlanmaya başlayınca hepsi aniden bana doğru gelmeye başladı. Loki rahat nefes alırken Melis hızla yanına giderek onu asansöre bindirmişti.

“Bu Hanife’nin kocası var ya, Hanife’yi Selena Gomez’le aldatmış diyorlar. Hamile haberleri düşmüş magazine.” Kendimden attığım bu aptalca konu teyzeler arasında öyle merakla karşılanmıştı ki neredeyse yalanıma ben bile inanmıştım.5

Bilmem kaç dakikadır teyzelerle olmayan bir dedikoduyu tartışıyorduk. Kendimi öyle kaptırmıştım ki neredeyse Loki’yi bile unutmuştum.

“Aman hanımlar, bize ne. Kendi kocası, kendi bilir. Bize bir şey söylemek düşmez.” Loki’yi hatırlayınca hızla konuyu kapatmaya çalışmıştım.1

“Tabii kızım, kendi hayatları.” Birbirlerine katılırken sanki tüm apartmanın dedikodusunu yapmamışız gibi böyle söylemeleri yok mu? Teyzelerden kurtularak aşağı indiğimde karşılaştığım iki bedenle rahatlamıştım. Loki’nin endişeli gözleri benim üzerimde gezinirken beni görmesiyle yaslandığı duvardan doğrulmuştu.1

“Gördün mü, sana iyi olduğunu söylemiştim?” Melis’in Loki’ye söyledikleriyle kaşlarım hafif çatılmıştı. “Ne oldu?” diye sordum.

“Loki, o teyzelerin sana zarar vereceğini düşünüyordu da,” dedi kıkırdayarak. Bunu duyunca ben de küçük bir kahkaha atmıştım. Teyzelerden galiba gerçekten korkmuştu. Adam bu evrenin kadınlarından şimdiden çekmeye başlamıştı. Bu ne ki, daha aslan parçası?2

“Merak etme, sadece biraz meraklılar.” Yüzümdeki gülümsemeyle onu rahatlatmaya çalışmıştım. Kasılmış bedeni gevşese de yüzü hâlâ endişeliydi.

“Çok garip varlıklar. Buranın Nordr olmadığına artık eminim,” dedi.

“Sana buranın dünya olduğunu söylemiştim.” Sesim umursamazca çıkmıştı.

“Beni açık havada sakin bir yere götürebilir misiniz? Artık gerçekten gitmem gerekiyor.” Bu söyledikleriyle Melis’in yüzü düşse de ben başımla onaylamıştım. Anlaşılan onu gerçek olmadığına ikna edebilmek imkansızdı. Burada kalmasıysa daha da imkansızdı. O yüzden geldiği evrene gitmesi en iyisiydi.

“Tamam,” dedim ve üzerimdeki salaş gömleğimin düğmelerini çözerek çıkarmıştım. Altında zaten crop olduğu için benim için sorun olmazdı. Ama o biraz daha böyle çıplak gezerse ya teyzelerin ya da Melis’in saldırısına kurban gidebilirdi. Bu defa gömleği ona uzattığımda hiç direnmemiş, hızla üstüne geçirmişti.

“Teşekkür ederim.” Loki’nin bakışlarını üzerimden çektiğinde, üçümüz de yakınlarda olan terk edilmiş mezarlığa doğru yürümüştük. Gözleri mezarlarda gezinirken dudağı yukarı doğru kıvrılmıştı.

“Harika seçim.” Mırıltılı sesiyle ben de sırıtmıştım.

“Yüce Lord Loki’ye umarım layıktır.”

“Fazlasıyla.” Demesiyle Melis’le ikimiz de geriye doğru adımlamıştık.

“Gerçekten gidecek misin?” Melis’in üzgün sesiyle ona döndü. “Evet. Ve siz de beni sonsuza kadar unutacaksınız.” Sözleri kulağa tehdit gibi gelse de hiç de öyle değildi. Daha çok bir emir gibi seslenmişti.

Gözleri bir süre ikimizin arasında gidip gelirken sonunda yeniden o pozisyonunu almıştı.

“Elveda hanımlar.” Gözleri beni bulduğunda bir süre daha benim üzerimde gezindirdiği siyahları sonunda kapanmıştı.

“Kitaptaki favori karakterimsin Loki. Ryan’ı boş ver, evrenin gerçek sahibi sensin.” Melis’in bu sözleriyle kaşları çatılmışsa da, birkaç saniye içinde görünüşü dalgalanırken bir göz kırpımıda buharlaşmıştı. İkimiz de daha ne olduğunu anlamadan yok olması bizi sarsmıştı.2

Doğruyu söylemek gerekirse tüylerim diken diken olmuştu. Belki de bu zamana kadar onun gerçek olmadığını dilimle söylesem de aklım kabullenmiyordu. Çünkü bu gerçekten mantık dışıydı.

Ama aniden yok olması gerçeklik algımı da yerinden sarsmıştı. Birkaç saat içinde yaşadığım bu saçma olayın burada bittiğini sanıyordum.

Oysa ki hayatımın nasıl yerle bir olacağından habersiz, aklımın derinliklerine kazınan onun yüzünün her bir çizgisini unutmaya çalıştım.

Nereden bilebilirdim ki, hayat benden habersiz planlarını kurarak yollarımızı kesiştirmek için evreni bile yerinden oynattığını.

 

✰𝑾𝒂𝒕𝒕𝒑𝒂𝒅: _𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠

✰𝒀𝒐𝒖𝒕𝒖𝒃𝒆: 𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠

Bölüm : 28.10.2024 17:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...