
Merhabalarrr🎀
Umarım iyisinizdir.
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın🫶🏻
Keyifli okumalar🤍
Yıldızlar birer umuttu, gökyüzünün sunduğu bir hediye misaliydi benim için. Ben gökyüzünden birer yıldız dilemiştim. Oysa bana karanlığı sunmuştu. Yıldızları ev bilmiş biri için karanlık korkutucu ve ürkütücüydü. Gerçekliğin hapsolduğu karanlıktansa kalbimi çalan aldatıcı yıldızları tercih etmiştim. Buna inanmak daha kolay geliyordu. O yüzden bugün yaşanan her şeyi karanlığa gömecektim.
Melis’le evin yolunu tutarken ikimiz de sessizdik. İkimiz için de garip ve yorucu bir gün olduğunu biliyordum. Asansöre bindiğimizde Melis’e yandan bakış atmıştım. Düşünceli görünüyordu. “Gitmesi en iyisi,” dedim koluna girerek.
Gözleri beni bulunca tanıdık samimiyetle parlamıştı. İşte her şey şimdi normal haline dönecekti. “Haklısın, ama yine bir mucize yaşadığımıza inanamıyorum. Keşke onunla daha çok vakit geçirebilseydik,” demişti asansörden inerken.
“Kendi adına konuş. Evrenin en tehlikeli iblisiyle daha çok vakit geçirerek kendimi öldürtmek istemem.” Kıkırdadığımda ona gülmüştü. İkimiz de benim evime geldiğimizde ben mutfağa doğru gitmiştim.
“Ben atıştırmalık bir şeyler alacağım, sana ne getireyim?” Melis’e döndüğümde o da benim odama adımlamıştı. “Kahve olur, sabah evden nasıl fırladımsa kafein dozumu tam alamadım.” Melis tam bir kahve bağımlısıydı.
Ben pek sevmediğim için kendime meyve suyu almıştım. Aniden içerden gelen bağırma sesiyle elimdeki bardak yere düşerken cam kırıkları etrafa saçılmıştı. Melis’in sesiydi bu.
Bugün yaşananlardan sonra öyle telaşlanmıştım ki, koşar adımlarla odama gitmiştim. “Ne oldu Melis?” Hızla odaya gittiğimde kapıda dikilmiş Melis’in sırtına çarpmıştım. Geriye çekildiğimde gördüğüm manzarayla ben de şoka uğramıştım.
İkimiz de birbirimize baktığımızda kendimizi toplamamız biraz zaman almıştı. Eğer aklım bana oyun oynamıyorsa karşımda duran yine oydu. Gece kadar siyah saçlarını elini geçirerek gözlerini yere dikmişti.
Yatağımda oturan Loki’yi görmek yeniden içimde endişe karışık panik dalgalarında boğulmama neden oluyordu. Başını kaldırıp bize bakmamıştı bile. Şu an tüm bedeninin gerildiğini ve etrafa öfke saçtığını görebiliyordum.
Sabahki halinden eser yoktu. Gerçekten karanlıkla kaplanmış, nefretle parlayan gözlerini bize doğru kaldırması istediğim son şeydi. Ben sessizliğimi korurken Melis aniden ona doğru birkaç adım atarak konuşmuştu.
“Neden dönd-“ Melis daha sözünü tamamlamadan kömür siyahı gözlerini kaldırmıştı. Bize öyle bir bakış atmıştı ki Melis bile korkuyla yerinde dona kalmıştı. Ne olmuştu bu adama? Yataktan kalktığı an bize doğru adımlamasıyla ikimiz de birbirimize sokulmuştuk.
Ne olduğunu bilmiyordum ama şu an hiç sakin bir ruh halinde değildi. “Ne yaptınız bana?” dedi sert tonlamasıyla. İkimiz de sessizdik. Sessizliğimizi bozarak yeniden konuşmuştu.
Eğer doğruyu söylerseniz bunu unutacağım. Ve şu lanet evreninizde yaşamanıza izin vereceğim.” İkimiz de bunu yapmayacağını biliyorduk. Ama sorun şu ki biz ona bir şey yapmamıştık. Tabii kafasına kitap fırlatmaktan başka. “Hiçbir şey.” Sesim öyle kısık çıkmıştı ki duyduğundan bile emin değildim.
Aniden kahkaha atmasıyla Melis irkilmişti. Bu gülüş daha çok avını öldürmezden önce bir kötü karakterin atabileceği bir tonlamadaydı. İkimiz de bunun farkındaydık. “Şu lanet yerden gidemiyorum.” Dedi çenesini sıkarak.
“Her denememde bu boktan kâğıt yığınının içinde buluyorum kendimi.” Sesi yükselirken kitaplarıma attığı lafla sinirlenmiştim. “Kitaplarım hakkında doğru konuş.” Ona attığım tehditkâr bakışlar ne kadar etkili oldu bilmiyordum ama onun bakışları ölümcüldü.
“Senin şu lanet kitaplığın yüzünden ben burada olabilirim.” Dedi öfkeyle. “Benim kitaplığımla ne alakası var?” Dedim ben de aynı öfkeyle. İnanmazmış gibi gözleri alaycı bakışla beni süzmüştü. Onun kafasına fırlattığım kitabı yatağın üzerinden alarak yeniden hızlı adımlarla yanıma gelmişti.
“Bu ne o zaman?” Yeniden bağırmasıyla irkilmiştim. Şu an aklını kaçırmış gibi görünüyordu. “Bu kehanetin sende ne işi var? Benim fotoğrafımın sende ne işi var?” Üzerime doğru geldiğinde öfkem iyice artmıştı. “Kimsin?” Dedi kitabı göğsüme bastırarak.
Kitabı bastırmasıyla geriye doğru sendelemiştim. “Kes şunu.” Melis onu engellemeye çalışsa da ona uyarıcı bakışlar atarak yeniden bana dönmüştü. “Burada neler olduğunu hemen bana anlatmazsan seni—” daha fazla tehditlerine ve bağırmasına dayanamayarak ben de bağırmıştım.
“Yeter be. Kendine gel, karşında kölen yok. Burası bizim dünyamız ve burada böyle davranamazsın.” Nefes nefese kalırken yeniden ona döndüm.
“Eğer her şeyi öğrenmek istiyorsan, sakin ol ve beni dinle.” Gözlerimi bir saniye bile ondan ayırmazken aramıza sakinlik çökmüştü. Ellerini gece siyahı saçlarına geçirip arkaya doğru iterken odada sağa sola gezinmeye başladı. Bu hallerine göz devirerek koltuğa oturmuştum.
Melis de oturduğunda o hâlâ ortalıkta geziniyordu. Gerçekten endişeli olduğunu anlayabiliyordum, zaten her hâlinden bu belliydi ama biraz sakin olmalıydı. “Benim bile başım döndü, artık otur.” Bana kısa bir bakış attıktan sonra hâlâ dağınık olan yatağımın ucuna oturmuştu.
“Eğer sakinleşmezsen bir yere varamayız.” Dememle kaşlarını kaldırmış bize bakıyordu. “Gayet sakinim.” Dedi yine o tonlamasında.
“Goyot sokinim.” Dedim boğuk sesimle onu taklit ederek. Melis buna küçük bir kahkaha atsa da Loki’nin öldürücü bakışlarıyla karşılaşınca hızla susmuştu.
“Bu üç oldu ve seni uyardığımı hatırlıyorum.” Yine o ölümcül bakışlarından biriyle bana baksa da pek umursamamıştım. “Her kelimemi sen böyle sayarsan yakında delirirsin.” Dedim alayla.
“Bence zaten şu an deliriyor gibi görünüyor.” Melis’in kulağıma doğru fısıldamasıyla gülmemek için yüzümü sabit tutmaya çalışmıştım. “Haklı. Senden zeki olduğu kesin. Çünkü bu aptal evren beni gerçekten delirtiyor. Sen beni gerçekten delirtiyorsun.”
Loki, Melis’in dediklerini duymasıyla iyice sinirlenmişti. Saçımı geriye doğru atarak konuşmuştum.
“Erkekler üzerinde öyle bir etkim olduğu doğru.” Loki iç çeker gibi nefes verdiğinde artık asıl konuya geçmem gerektiğini anlamıştım.
“Hadi buraya nasıl geldiğini anlat.” Kaşları şaşkınlıkla kalksa da, bir süre bize baktıktan sonra dudaklarını araladı. Biraz duraksadıktan sonra devam etti.
“Neden size güveneyim?” Bir kaşını hafif kalkık şekilde bizi inceliyordu. “Keyfin bilir.” Dedim. Tam koltuktan kalkacaktım ama sesiyle durdum. Bu tavrıma şaşırmış olmalı ki, hızla ayağa fırlamıştı.
“Tamam.” Dedi yeniden duraksayarak. “Sana gerçekten yardım etmemizi istiyorsan ne için burada olduğunun sebebini bilmeliyiz.” Dememle başını olumlu anlamda salladı. Biz otursak da o hâlâ ayaktaydı.
Nereden başlayacağını düşünür gibi bir hali vardı. “Qrondalı tanıdığınız söylemiştiniz öyle değil mi?” İkimiz de başımızı salladık. “Son olayları peki biliyor musunuz? Arafa hapsolmam, kuzenim, babamla yaşadığım son olaylar?” Yeniden başımızı olumlu anlamda salladık.
Bu onu biraz şaşırtsa da devam etmişti. “Lucas’ı geri getirmek için Lidusa gitmeye çalışıyordum en son. Evrenler arası geçiş yalnız yedi takım yıldızının hizalandığı zaman açılıyor. O sıkıştığım yerden çıkmam imkansızdı, geleceğe gidemezdim ama kendi anılarımda geçmişe dönebilirdim.” Dedi duraksayarak.
Kollarını göğsünde birleştirerek bizim tepkimizi ölçüyordu. Melis’le ben ise pür dikkat onu dinliyorduk. “Ve ben de bunu yaptım. 400 yıl geriye döndüm, yani çocukluğuma. O gün yedi takım yıldızının hizalandığı yasaklanmış kehaneti okuyarak evrenler arası kapıları açtım.” Durduğunda hâlâ beklentiyle ona bakıyorduk.
“Ne? Sonrası yok. Hatırlamıyorum.” Demişti beni tersleyerek. “Hiçbir şey mi?” Sesimdeki hayal kırıklığını o da hissetmişti. Yani bu kadarcık mı? Daha heyecanlı bir şeyler bekliyordum galiba.
“Başımın üstünde attığın kulak batırıcı çığlıklara kadar hiçbir şey hatırlamıyorum.” Yeniden bana laf atmasıyla ona ters ters bakmıştım.
“O zaman kaç yaşındasın sen?” Melis’in o kadar şey arasında buna takılmasına nedensizce hiç şaşırmamıştım. “Önemli olan bu mu?” Loki inanmazcasına Melis’e bakıyordu. “Benim için evet.” Melis’in umursamaz sesiyle aklıma dün gece okuduğum kehanet gelmişti.
“Lucas kim? Neden onun yanına gitmeye çalışıyordun?” Demiştim merak dolu sesimle. Gözlerini benden kaçırarak kitap rafına dikmişti. “Çünkü o benim kardeşim.” Sesi buz gibi soğuktu. İşte bu ikimizi de fazlasıyla şaşırtmıştı.
“Ama o—” daha sözümü tamamlamadan beni tamamladı. “Öldü.” Sesinde acının kırıntılarını arasam da yoktu. Bunu o kadar duygusuzca söylemişti ki, içimde ona karşı olan nefreti boğmak için büyük bir çaba harcamıştım.
“Yani kardeşinin hâlâ yaşadığı bir evrene gidecektin. Ve onu geri getirecektin?” Melis’in tahminiyle şaşırarak ona bakmıştım. Loki’nin onu doğrulamasıyla daha da şaşırmıştım. Neler oluyordu burada.
“Gerçekten zeki.” Loki’nin Melis’e attığı onaylayıcı bakışlarla yerinde gururla kıpırdamıştı. Bu haline gülsem de hâlâ şaşkındım. “Ben hâlâ anlamadım.” Dedim çekingen bir sesle. “Hani Helblindi vardı ya, daha birinci kitapta ölen.” Hatırlamak için hafızamı zorlasam da Melis’in verdiği ipucuyla hatırlamıştım.
“Loki’den daha yakışıklı olan.” Melis’in bunu demesiyle Loki bozulsa da pek takılmamıştı. “İşte onu geri getirerek bir şeytan gibi aklına girmeyi planlıyordu. Kardeşi Ryan’dan intikamını alırken en büyük engelini aradan götürecekti.” Büyüyen gözlerimle hayran hayran
Melis’e bakıyordum. İki elimi omzuna koyarak konuştum. “Bu zekanın yüzde beşini derslerine verseydin, Nobel ödülü alırdın.”
İkimiz de gülerken Loki bizi izliyordu.
“Ama Lidus’ta olman gerekirken burada uyandın.” Sesim düşünceliydi. “Evet.” Dedi. “Peki sence sebebi ne?” Melis’in sorusuyla Loki siyah gözlerini bana dikmişti.
“Anlaşılan biri benimle aynı anda aynı takım yıldızının altında kehaneti okumuş.” Sesindeki tehlikeli tonla yaptığı imayı anlamıştım. Beni suçluyordu. Saçmalık bu.
“Gerçekten hayal gücün geniş, çünkü böyle bir şey neredeyse imkansız.” Sesim öfkeliydi. Aniden kendimi savunmaya geçmiştim. “Neredeyse.” Dedi kelimelerimin üzerine basarak.
“Yani olma ihtimali var.”
“Aynı takım yıldızı olduğunu nereden çıkarıyorsun? Kendi ağzınla söyledin, öyle kolay hizalanmaz.” Yeniden kendimi savunmaya çalışırken bu defa söyledikleriyle pes etmiştim.
“Eğer takvimindeki tarih doğruysa tam da dün 7 takım yıldızının hizalandığı gün.” Demişti arkamdaki takvimi göstererek. “Saçmalık. Aynı zamanda kaç kişi okumuştur o kitabı. O zaman yüzlerce yerde olman gerekiyordu.” Bir adım geri çekilerek gözlerimi takvimden kaçırmıştım.
“Ama buradayım.” Dedi bir adım bana yaklaşarak.
“Senin evreninde.” Bir adım daha.
“Senin dünyanda.” Bir adım daha.
“Senin yanında.” Attığı son adımda aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Gözlerim koyulaşan bakışlarına kaydığında nefesim kesilmişti.
Bu bakışları tanıyordum. Öfke, kızgınlık, endişe, umutsuzlukla mühürlenmişti. İkimizin neye sürüklendiğini anlamam birkaç saniyemi almıştı. Hatırladığım kelimelerin ağırlığı çökmüştü omuzlarıma.
Kehanete göre yıldızların en parlak olduğu gecede, gökyüzü bir sır fısıldar. Sırrı yalnız gökyüzüne ait olana gösterir kendisini. Evrenin iki ucunda birbirine bağlı olan ruhlar, tanrıların yasakladığı kehaneti okudukları ve yasaklananı arzuladıkları için lanetlenirler.
Lanetin birbirine bağladığı bu ruhlar, kalplerinin yok olduğundan habersiz, yasaklı olanın arzusu ile yanıp kavrulurlar. Ve sihirli kelimelerin söylenmesiyle evrenlerin güçleri eşitlenir. Tüm evrende yer değiştiren ruhlar, evrenler arası eşitliği getirse de, düzeni bozar.
İkimiz de o gece lanetli olanı arzulamıştık. O kendi hırslarının kurbanı olurken, ben de hayallerimin tutsağı olmuştum. İşte bizi birbirimize sonsuz bir lanet bağlıyordu.
✰𝑾𝒂𝒕𝒕𝒑𝒂𝒅: _𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠
✰𝒀𝒐𝒖𝒕𝒖𝒃𝒆: 𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |