7. Bölüm
Okyanus / Hayalden Gerçeğe / 0.6

0.6

Okyanus
okyanuss_s

Oylamayı ve yorum yapmayı

unutmayın🫶🏻

Keyifli okumalar🤎

 

Olanlara anlam vermek benim için gittikçe zorlaşıyordu. Onun gözlerindeki karanlığa çekilmekten rahatsızdım. Ve Loki’nin aramıza mesafe koyarak benden uzaklaştığı için minnettardım.

Melis şaşkın bakışlarıyla bize bakarken bu defa olayları o anlamamıştı. “Yani Beilz yüzünden mi buradasın?” Melis’in sesiyle düşünmek istemediğim sözcükleri sesli duymak rahatsızlığımı daha da artırmıştı.

Loki’nin gözleri kısa süreliğine üzerimde gezinse de yeniden Melis’e dönmüştü. “Tek sebebin bu olduğunu sanmıyorum.” Düşünceli sesiyle Melis’in daha çok sorusunu cevaplaması gerektiğinden habersizdi.

“Peki şimdi ne yapacaksın? Güçlerini burada kullanamıyorsun bile?” Loki iç çeker gibi nefes verdiğinde omuzları düşmüştü. “Neden güçlerini kullanamıyorsun ki?” Aklımdaki soruyu sesli söylediğimi daha yeni farkına varmıştım ki Loki beni cevapladı.

“Çünkü bu evrende canlı bir kopyam yok.” Demişti yerdeki karakter kartına bakarak. Bu da demek oluyordu ki Loki mevcut olan yüzlerce evrende farklı formlarda vardı.

Ama bu yine de onun bu evrende bir kitap karakteri olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. “Kendimi tanımam gerek,” dedi yerdeki kitabı alarak. Sayfalarını çevirirken endişeli görünüyordu.

“Bu neyi değiştirecek?” Sorumla parmakları sayfaların üzerinde durmuştu. “Gitmemi.” Dedi duraksayarak. Yani gide bilirdi. Gözlerim heyecanla büyürken hızla kitap rafına doğru adımlamıştım.

Bu serinin son kitabı olduğu için burada başlaması pek iyi olmazdı. Aslında eminim ki kendi evreninde bunları yaşadığı için aşinadır. Ama yine de 5 kalın kitabı ve iki novellayı güçlükle kollarımın arasına alarak ona doğru dönmüştüm.

Kitapları kollarına bırakırken çenesine kadar gelmişti. Benim zorlukla taşıdığım kitapları bir tüy gibi kollarında tutarken bana şaşkın bakışlar atıyordu. “Ne?” Dedim kirpiklerimi kırpıştırarak.

“Kendini tanımak istiyorsan bunları okuman gerek.”

“Bunların hepsi benim hakkımda mı?” Sorusuyla sırıtmıştım. “Tabii ki de hayır. Sen bu hikayenin ana karakteri değilsin. En azından benim evrenimde değilsin.” Dedim her bir kelimenin üzerine basarak.

Koyulaşan delici bakışlarını görmezden gelerek devam ettim. “Ana karakter Ryan, yani sevgili kuzenin. Her kitapta senden de bahsediyor tabii. Ama nasıl bir şeytan olduğunu öğrenmek istiyorsan üçüncü kitabı özellikle okumalısın.”

Melis kolumdan dürterek susmam için uyarsa da ben yine önemsememiştim. Kitapları aniden elinden yere büyük gürültüyle bıraktığında irkilmiştim. Uyuyan devi uyandırmak pek akıllıca değildi.

“Umarım şu an o şeytanla konuştuğunun farkındasındır.” Tehditkâr sesiyle bakışlarımı hızla ondan kaçırmıştım. Tamam, biraz ayarsız konuşmuş olabilirdim ama bu ondan gerçekten korkmadığım anlamına gelmiyordu.1

Üzerimde olan bakışlarının gittiğini hissettiğimde yerde oturduğunu görmüştüm. Yere saçılan kitapları kontrol ederek ilk kitabı bulmaya çalışıyordu. İlk kitabın ayağımın altında olduğunu görünce yavaşça alarak ona uzattım. Yüzüme bile bakmadan kitabı alırken Melis’le ikimiz de kenara çekilip onu izliyorduk.

Bir saatten fazlaydı ki okuyordu. Gerçekten çok yavaş ilerliyordu. Daha 36. Sayfadaydı. Birinci kitabın bitmesineyse daha 673 sayfa vardı. Öyle okumaya odaklanmıştı ki bizim burada olduğumuzu bile unuttuğuna emindim. Okuduğu zaman bazen yüzünü ekşitiyor, kaşlarını çatıyordu. Okuduğu şeyden pek memnun olmadığı belliydi.

“Daha ne kadar burada bekleyeceğiz?” Melis’in fısıltılı sesiyle ona döndüm. “Bilmiyorum.” Dedim. “Bu hızla giderse bir haftaya seriyi zor bitirir.” Demişti yine zayıf sesiyle. “Bir hafta bile az buna.”

Aniden dediğim kelimeler kafama dank edince gözlerim irileşmişti. Bu adam burada kalmayı düşünmüyordu değil mi? “Gitmesi gerekiyor.” Dedim panikle.

“Evet de, gitmek için kendisini tanıması gerektiğini söyledi.”

“Hayır öyle değil, benim evimden gitmesi gerekiyor. Burada kalamaz.” Melis de dediklerimi daha şimdi düşünmüş olacak ki, sessizdi.

“Ama güçlerini kullanmadığını söyledi.”

“Koskoca yüce Loki gidecek bir yer bulamayacak mı kendisine?” Alaycı sesimle Melis’in gözleri Loki’ye kaymıştı.

“Bu evrende pek yüce olduğundan emin değilim.” Melis’in çekingen sesiyle ben de bakışlarımı Loki’ye çevirmiştim. Bizi duymuyordu bile. “Off,” sıkıntıyla nefes vererek ayaklanmıştım. Bunu halletmem gerekiyordu çünkü artık akşam oluyordu ve benim yapmam gereken işlerimin hepsi daha duruyordu.

“Hey.” Dedim ona doğru. Sesimi duymamıştı ya da duymazdan geliyordu. “Loki.” Dedim sesimi daha yükselterek. İsmini duyduğu an bakışları beni bulmuştu. Tek kaşını kaldırmış, sanki çok önemli bir işini bölmüşüm gibi bana bakıyordu.

“Kaçıncı sayfadasın?” Gözlerini kitaba kaymıştı. “52.” Yeniden bana bakmasını beklesem de okumaya devam etmişti. Beni böyle görmezden gelmesi öfkelenmeme neden olmuştu.

“Nerede kalmayı düşünüyorsun?” Dedim ben de konuyu uzatmayarak. Sorumla yeniden bakışları bize kaymıştı. Sanki bu nasıl soru der gibi bakıyordu.

“Ne? Seni sonsuza kadar evimde saklayamam.” Loki’nin bakışları Melis’e kaydığında o da hızla omuzlarını çekmişti.

“Bana hiç bakma. Evde 2 tane daha ev arkadaşım var. Yani seni istemediğimden değil. Pek tanrılara alışık değiller.” Melis’in de itirazı ile yerinden doğrulmuştu. “Burada kalıyorum.” Sesindeki eminlik beni bile afallatırken o gayet rahattı.

“Nasıl yani burada kalıyorum? Seni saklayamayacağımı söyledim.” Ona itiraz ederken kollarını göğsünde birleştirerek o sinir bozucu sakin tonlamasında konuşmuştu.

“Şu lanet yerde olmama sebep olduktan sonra buna karar verebilecek bir hakkın olduğunu sanmıyorum.” Aniden duraksadığında gözleri kapıya kaymıştı. “Hem gördüğüm kadarıyla yalnızsın, bence bir sorun yok.”

“Bunun sırf benimle ilgili olmadığını söyledin.” Dedim, sesimi kontrol edemezken ona doğru atılmıştım.

“Bu senin büyük payın olduğun gerçeğini değiştirmiyor.”

“Ama yine de.” Hemen itiraz etmek için kelimeler arasam da bulamamıştım.

“Ama ne?” Dedi buz gibi soğuk sesiyle.

“Aması o ki.” Dedim bahanemi bulmaya çalışarak.

“Ben yalnız yaşamıyorum. Ailemle yaşıyorum.”

“Ama ailen bir haftalığına Antalya’da olacak.” Melis’in sesiyle öldürücü bakışlarımla ona bakmıştım.

“Bir hafta yeterli bir süre. Birkaç gün içinde zaten bir yolunu bulurum.” Kendinden emin çıkan sesiyle omuzlarım düşmüştü. O yeniden kitapların başına dönerken ben bu fikre alışamıyordum. Onunla aynı evde kalma fikri bana ürkütücü gelirken Melis de ayaklanmıştı.

“Nereye?” Aniden titreyen sesimle irkilmiştim. Kendine gel Beliz. Bu kadar gerilmene gerek yok. Melis de endişemi fark etmiş olacak ki koluma girmişti. “Özür dilerim.” Az önce söylediği için pişman olsa da buna gerek yoktu.

“Ama gözümüzün önünde olması sence de daha iyi değil mi?” Haklıydı, bu evren için fazla cahildi. Aklını yitirmiş bir Tanrı Loki’yi çıplak şekilde haberlerde görmeye hazır değildim.

“Akşam istersen burada kalırım.” Gözlerim hızla parlamıştı. “Gerçekten mi?” Melis başını olumlu anlamda sallayınca hızla ona sarılmıştım. “Hem zaten tüm güçlerini kaybetmiş biri, tehlikeli olduğunu düşünmüyorum.” Melis kulağıma doğru fısıldamasıyla beni rahatlatmaya çalışıyordu.

“Bu güçlü elleriyle beni boğabileceği anlamına gelmiyor.” Loki’nin duyamayacağı tonda konuşurken Melis’le kapıya doğru gitmiştik. Melis’i uğurladıktan sonra yirmi dakikaya yakın mutfakta oyalanmıştım. Kendime ne kadar korkulacak ve endişe edilecek bir şey olmadığını söylesem de nedensizce bu işe yaramıyordu.

Beni bu kadar endişeli hissettiren neyin olduğunu anlayamıyordum. Onunla yalnız kaldığım için mi yoksa gerçekten ne kadar tehlikeli biri olduğunu bildiğim için mi? Belki de her ikisiydi. Sonunda kendimi biraz da olsa sakinleştirip odama doğru adımlamıştım.

Kapının hemen yanında durarak odaya baktığımda Loki yerinde yoktu. Aniden gerilen bedenim sağa doğru kayan gözlerimle biraz da olsa sakinleşmişti. Koltukta oturarak dizlerinin üzerinde duran kitaba dikkatle bakıyordu.

Kirpiklerinin altında saklanan gözleri satırların üzerinde gezinirken bile o korkutuculuğa sahip olduğunu düşünmüştüm. Uzun bacağının birini rahat bir şekilde diğer bacağının üzerine atarken sağ eliyle tuttuğu kitabın ucunda parmakları ritim tutuyordu.

Gözlerim kasılan yüz çizgilerinde gezinirken aniden konuşmasıyla irkilmiştim. “Orada daha ne kadar dikilip sapkın gözlerinle beni izleyeceksin?” Yüzüme bile bakmadan söylediği sözlerle yanaklarım alev almıştı.

Öyle konsantre görünüyordu ki beni fark edemeyeceğini düşünmüştüm. “Seni izlemiyorum.” Dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak. Tüm bedenim gerginlikle kasılırken onun bunu bilmesine gerek yoktu. Aniden yukarı kaldırdığı bakışlarını gördüğümde susmuştum.

Dudaklarımı birbirine bastırırken siyahları bir süre daha yüzümde gezinmişti. Normalde göz temasından kaçınan biri değildim. Hatta konuştuğum insanın özellikle gözlerine bakmaya dikkat ederdim.

Ama onun bakışlarında beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Sanki aklımda olan biten her şeyi görüyor gibi hissediyordum. Fazla savunmasız hissettiriyordu. Ve bundan nefret ediyordum.

“Neden öyle görünüyorsun?” Buz gibi soğuk sesiyle ona döndüğümde kıstığı bakışları hâlâ üzerimdeydi. Şaşkın bir şekilde ne söylemek istediğini anlamaya çalışarak giysilerime baktım. Bir şey mi vardı üzerimde?

“Gayet normalim, senin bakışlarında bir sorun olmalı.” Dedim saçımı düzelterek. Aniden okuduğu kitabı kapatması ve ayağa kalkmasıyla yeniden endişe dalgaları bedenime hücum etmişti.

Neden şu an gözüme bu kadar heybetli görünüyordu? Oturduğu zaman bile uzun olduğu bilinen boyu ayaktayken daha ürkütücü gelmişti bana. Kendimi neden bu kadar kasıldığımı ben bile anlamıyordum. Adımları üzerime doğru gelirken sanki yerime çivilenmişim gibi hareket edememiştim.

Sonunda önümde durduğunda gözlerime bakabilmek için bana doğru eğilirken kendimi biraz geri çekmeyi başarmıştım. Kendine gel Beliz. Kasılmış yüz ifadesi yavaşça yumuşarken daha sakin bakmaya başlamıştı. En azından o öldürücü bakışlarını tenimde hissetmediğim için rahatlamıştım.

“Korkmuş gibi.” Dudaklarından çıkan sözcüklerini anlamam birkaç saniyemi almıştı. Çok mu belli ediyordum? Hayır, korkmamıştım. Korkmam için bir sebep yoktu. Sadece gergindim. Kendimi inandırma çabalarımda başarısız olmuştum.

“Korkmuyorum.” Dedim sesim titremediği için sevinmiştim. “Yoksa korkmam mı gerekiyor?” Aniden gerilen çene hatlarını görünce yine yanlış bir şey söylediğimi anlamıştım. Ilımlı bakışları bir anda yok olurken yine o buz gibi bakışları yerini alsa da sırtını bana döndüğü için buna maruz kalmamıştım.

“Aklında yarattığın beyaz atlı prens olmayabilirim, ama bir canavar da değilim.” Bedeni benden uzaklaşırken soğuk sesi için aynısını söyleyemeyecektim.

Çünkü söylediği kelimeler daha uzun bir süre aklımda dolanarak onu her yargılayıcı bakışımla izlediğimde bana musallat olacaktı. “Bana bir canavarmışım gibi bakmayı kes.”

Gerçekten bir canavar değil miydi? Bu hikayenin prensi olmadığını kendi söylemişti. Peki o zaman bu hikayedeki rolü neydi? Benim için her şey netti. Her şey siyah ve beyaz kadar net olmalıydı. Kafa karışıklığını sevmezdim.

Hayatta kötüler ve iyiler vardı. Bunun ortası benim için yoktu. Bu hikayenin iyi karakteri değil de kötü karakteri olduğunu kabullenmek benim için daha kolaydı. Ve sonsuza kadar da öyle kalacaktı.2

Çünkü benim için o bir canavardı.1

 

✰𝑾𝒂𝒕𝒕𝒑𝒂𝒅: _𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠

✰𝒀𝒐𝒖𝒕𝒖𝒃𝒆: 𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠

Bölüm : 28.10.2024 18:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş