Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🎀
Daha onun varlığına alışamadan suskunluğuna alışmam gerekiyordu. Kahvaltı en azından sorunsuz şekilde bitebilmişti. “Masada aranızda olan neydi şimdi?” demişti Melis sofrayı toplamama yardım ederken.
Göz ucu Loki’ye baktıktan sonra omuz silkerek masadaki tabakları götürmüştüm. “Bir şey mi oldu Beliz?” Hâlâ ona cevap vermediğim için gittikçe endişelenmişti. Sonunda mutfakta ikimiz kaldığımızda sıkıntıyla nefes çekmiştim.
“Bilmiyorum Melis. Hiçbir şey bilmiyorum.” Sesim hafif sitem eder gibi çıkmıştı. Ne olduğunu bir bilsem ona da anlatacağım da benim duygular yine karmakarışıktı.
“Onu buradan acil şekilde göndermeliyiz.” Dediğimde yerleştirdiği tabaklarla dona kalmıştı. “Yine ne oldu kızım? Bak bu sana bir şey mi yaptı? Vallahi kitap karakteri falan demem kafa göz dalarım.” Melis’in söyledikleri kıkırdarken o kadar ciddi görünüyordu ki, bir şey yaptı desem gerçekten odaya gidip ona dalacak potansiyele sahipti.
Böyle yaparak onu da endişelendirmek istemiyordum. “Ne yapabilir bana evrenin delisi?” demiştim Loki’yi küçümseyecek bir tonlamada. Melis “ha şöyle” der gibi gülmüştü. “Yine de onu gönderme işini hızlandırsak iyi olacak.” Dedim bir gözüm mutfak kapısındayken.
“Nasıl olacak ki o? Adam yazarı bulacağım diye tutturdu.” Annemin içeri girmesiyle Melis susmuştu. “Ne fısıldaşıyorsunuz siz orada?” Annem mutfakta uzun kaldığımız için bize bakmaya gelmişti.
“Hiççç” Melis’le aynı anda onu cevaplayıp hızla mutfaktan çıkmıştım. “Bugünkü gezintide bunu düşünelim.” Melis beni onaylarken o salona, bense kendi odama giyinmek için gitmiştim. Abim erken gitmemiz için anlam veremediğim bir şekilde ısrar edince pek itiraz edememiştik.
Dolabımı açtığımda karşısında dikilip ne giyeceğimi düşünüyordum. Abimin bağıran sesiyle fazla düşünmeden beyaz pantolon ve lacivert kazağımı giymiştim. Hava Kasım ayına göre o kadar da soğuk olmadığı için kazakla yetinme kararı almıştım. Makyajı bitirdikten sonra sıra en sevmediğim uğraşa yani saçlarıma gelmişti.
Ah bu saçlar ölümüm olacaktı. Her kızın ipek gibi yumuşak saçı varken benimki tarağa dolanarak canımı acıtmaya sanki yemin etmişti. Kullandığım bilmem kaçıncı saç bakımı için spreyi yeniden saç uçlarıma vurarak taramaya koyulmuştum. Aslında saçımın şeklinde bir problem yaşamıyordum. Hafif uçları dalgalı oluşunu da seviyordum. Ama gel gör ki fazla dolaşıyordu.
Ben buruşmuş yüzümle saçlarımı taramaya çalışırken kapının aynı anda açılması ve tarağın saçlarıma dolaşması bir oldu. Aynadan baktığımda abimin odama daldığını görmüştüm.
“Öküz herif kapıyı çalsana.” Demiştim çemkirerek. Ben tarağı saçlarımdan kurtarmaya çalışırken kapıda Melis ve Loki’nin de belirdiğini görmüştüm. Anlaşılan saçlarımı taramak için gerçekten fazla vakit harcamışım. “2 saat oldu kızım. Altı üstü bir kıyafet giyeceksin.” Diyerek beni azarlamaya başlamıştı.
“Bağırma bana. Babama söylerim.” Ani tehdidimle gözleri büyürken tarağı saçlarımdan çıkartamamak sinirlerimi daha da bozmuştu. Daha fazla dayanamayıp tarağı hızla saçımdan çekerken daha beter duruma düşmüştüm. Üstelik tarağın sapı elimde kalırken baş kısmı hâlâ saçlarıma dolaşmış bir şekildeydi. Canım gerçekten yanmıştı.
Abim yine beni azarlamaya başlayacaktı ki aynada gördüğü görüntümle kahkaha atmıştı. Adi herif. Bu adamı öldürecektim ben. Aynada kendi görüntüme baktığımda gerçekten başımın sol tarafında kuş yuvası varmış gibi görünüyordu.
Melis’in de dudaklarından hafif kahkaha çıksa da elini ağzına götürerek kendini susturmaya çalışmıştı. Bu konuda ne kadar sinirli olabileceğimi biliyordu. Loki’nin dudakları düz çizgi halinde dururken aynadaki yansımama bakıyordu. Gerçekten yüzünde alayın en küçük emaresini bile görsem yemin ederim onu parçalayacaktım.
Tam abim ağzını açıp bana bir şey söyleyecekti ki ışık hızında arkama dönerek hâlâ elimde kalan tarağın sapını tehditkâr bir şekilde ona doğru sallamıştım. “Sakın. Bir kelime daha edersen şurada gördüğün her şeyi kafana indiririm.” Dediğimde ne kadar ciddi olacağımı biliyordu. Az kitap fırlatmadım başına sonuçta.
Hepsi tek sıra halinde dizilirken sessizce beni izlemeye koyuldular. Tahmini 10 dakika boyunca uğraşsam da kırık tarağı saçımdan çıkaramamıştım. Çok kötü bir durumdaydım. Pes edercesine ellerim yanıma düşerken abim yüzünü sabit tutmaya çalışarak yanıma gelmişti.
“Siz gidin, ben gelmeyeceğim,” dedim ağlamaklı bir tonda. Çocukken de saçlarım hep dolaştığı için genelde kısa olurdu. En azından öyle olduğunda taramam daha kolaydı. Ama son 3 yılda saçlarımı uzatmak konusunda çok kararlıydım. Aslında hâlâ çok uzun sayılmazdı. Göğsümün 4-5 santim altında bitiyordu. Ve şimdi kararımdan her an vazgeçebilecek durumdaydım.
Burnumu çekince Melis de hızla yanımdaki yerini almıştı. Her an şuraya çöküp ağlayabilirdim. Sonuçta yapmadığım şey değildi. “Sakın ağlayayım deme sümüklü.” Abim uyaran gözlerle bana bakarken parmakları yavaşça saçlarımı açmaya çalışıyordu.
“Melis, şunlardan birini ver bana,” diyerek makyaj masamdaki saç bakımlarım olan şişeleri gösterdi. Bu konuda artık tecrübeli olduğu için hangisinin ne olduğunu en az benim kadar iyi biliyordu. Annem taradığı zaman fazla incittiği için küçüklüğümden beri ya abime ya da babama taratırdım saçlarımı. Birkaç dakika saçımla uğraşsa da o da pek becerememişti.
Üstelik tarağı çekerken saçım fazla acımıştı. “Ya abi, öyle çekmesene,” diyerek sonunda dolu dolu gözlerle onu itmiştim. Abim de hafiften sinirlenmeye başlamıştı.
“Kızım bu saç değil ki. Sanarsın koyun yünü. Kestir kurtul işte şundan,” demişti sinirle. Hızla gözü odada gezinirken bu defa da Melis saçımı açmaya çalışıyordu. Abimin deli gibi parlayan gözleri sonunda masanın üzerinde dururken üçümüz de o yöne bakmıştık.
Makasa mı bakıyordu o? Galiba abimden kurtulmanın zamanı gelmişti. Zaten bu parazitin yaşamasına çok izin vermiştim bile. Hızlı adımlarla masaya gidip makası eline alırken yutkunmuştu. “Bu işi kökünden halledeceğim abicim.”2
“Seni o makasla doğrarım lan!” diye çemkirmiştim. “Hele bir dene, son gördüğün şey havada uçan tekmem olur.” Bağırırken odadaki gerginlik aniden artmıştı. Bu lafım Loki’ye komik gelmiş olacak ki küçük bir kıkırdama duymuştum ondan. Güldüğü şey benim saçlarım değil de laflarım olduğunu bildiğim için istemsizce ona doğru kaçamak bakışlar atmıştım.
Melis hâlâ saçımla uğraşırken küçük bir kısmını da olsa taraktan kurtarmayı başarmıştı. Ama bunu yaparken saçımı acıtmasıyla yine burnumu çekerek elinden kurtuldum. Kardeş değil düşmanlar sanki. Saç diplerim çekilmekten ağrıyordu. “Ağlama demedim mi ben sana?” Abim makası yavaşça yeniden masaya bırakmıştı.
Sonunda ne kadar aptalca bir fikir olduğunu anlamıştı. “Hem maskaran da akacak,” dedi Melis, sanki bu beni durdurabilecekmiş gibi. “Akmaz,” dedim hıçkırıklarımın arasında. Gerçekten ağlıyordum. Saçlarım yüzünden depresyona girmeme az kalmıştı zaten.
“Marka kızım bu. Tüm gece ağladım, hiç akmadı,” dedim gözyaşlarımın arasında gözlerimi göstererek. İki erkeğin de kaşları çatılırken Melis’in kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı. “Hangi marka?” dediğinde hızla makyaj masamdan elime alarak ona gösterdim.1
“Çok iyi. Suya da dayanıklı. Kirpiklerde dökülme de yapmıyor. Çok ağladım ama çıkmadı.” Gözyaşlarımın arasında maskaramı Melis’e överken elimden almıştı.
“Neden ağladın?” demişti abim ve Loki aynı anda. İkisi de fazlasıyla ciddi görünmek beni afallatmıştı. Gözlerim ikisinin de üzerinde gezinirken masadaki sohbetimizden sonra bana ilk defa bakan adamda durdu.
“Kitap için ağladım,” dediğimde abim rahat bir nefes vererek fazla umursamamıştı. Ama Loki aynı umursamazlığı göstermemişti. Tam aksine çatılan kaşlarıyla beni izlerken gözleri fazla meraklıydı. Merakını gidermek için açıklama gereği duydum.
“Kitapta Posisos olayında Ryan’ın öldüğünü sanmıştım. O zalim karı ters köşeleriyle tüm dengemi alt üst etmişti. Ne çok ağlattı beni,” diyerek yeniden dolan gözlerimle aynaya dönmüştüm. Gerçekten yazarın psikolojimi bozduğu doğruydu. Kaç defa ölüp ölüp diriltti sevdiğim adamı. Aynadaki gözlerim Loki’nin gerilen bedeni üzerinde birkaç saniye gezinirken beni aniden şaşırtmıştı.
Bana doğru attığı her adımda şaşkınlığım daha da artarken tam gelip önümde durmuştu. Abim ve Melis maskaramı incelerken onların pek umurunda değildik anlaşılan. Ben gözlerimi dizlerimin üzerindeki ellerime dikerken onun saçlarımda hissettiğim elleriyle buz kesmiştim. Ne yaptığını sanıyordu o?1
Başımı hafifçe ona doğru kaldırırken onun dizleri hafif kırarak bana doğru eğildiğini görmüştüm. Kömür siyahı gözlerini yeniden bu kadar yakından görmeyi beklemiyormuş gibi yutkunmuştum.
Elleri saçlarımda oyalanırken gözlerini bir saniye de olsa gözlerimden ayırmadan fısıldamıştı. “Bir de o ite göre ağladın yani?” dedi tüylerimi diken diken eden bir sesle. Tehditkâr çıkan sesinde kelimeleri tükürcesine söylemişti.2
Ryan’dan nefret ettiğini biliyordum. Ama artık onun adını duymaya bile katlanamadığını öğrenmeliydim. Yüzündeki her kası gerginlikle kasılırken bana karşı nazik olmak için kendini fazla zorladığını görebiliyordum. Bu adamın içinde dizginlemeye çalıştığı gerçek bir canavar vardı. Ve ben bu canavarı kızdırarak her an üzerime saldırtmaya kışkırtabilecek potansiyele sahiptim.
Saçlarımın büyük bir kısmını taraktan kurtarması diğerlerinin de dikkatini çekmiş olacak ki bize yaklaşmıştılar. “Bana gelince kafama kitap fırlat, ona gelince hanımefendi triplerine gir öyle mi?” Loki ihtiyatlı ve nazik hareketleriyle hiç canımı yakmamıştı, bu yüzden sesimi çıkarmamıştım. Doğrusu o tehlikeli bakışları altında canımı acıtsa bile sesimi çıkarabileceğimden emin değildim.1
“Ben her zaman bir hanımefendiyim,” diye yeniden abime çemkirdim. Bana ters ters bakarak bize dönmüştü.
“Çabuk olun. Arabamda 5 dakikadan fazla beni bekletirseniz gezinti iptal,” diyerek odadan çıkmıştı. “O araba babamın bir kere,” diyerek arkasından söylenmiştim. Ama o çoktan evden ayrılmıştı bile. Hâlâ saçlarımla uğraşan Loki sonunda tarağı saçımdan çıkarmıştı. Tarakta gördüğüm saçlarımla iyice moralim bozulurken o diğer tarağı eline alıp saç uçlarımı hafifçe taramaya çalışıyordu.
Melis’in telefonuna gelen aramayla ona bakarken telaşlanmıştı. Kesin abim arıyordu. “Efendim Ömer abi,” telefonu açarken hızla kolundan dürtmüştüm. “Abi deme şu tipsize.” Abim de sesimi duymuş olacak ki.
“Abinle doğru konuş küçük hanım yoksa minibüsle gelmek zorunda kalırsın,” demişti. Beni görmese bile ona göz devirmiştim. Abim ne söyledi bilmiyorum ama Melis apar topar aşağı inmişti.
Biz de birkaç dakikaya zaten gelirdik. Saçlarımı özenle tarayan adamı aynadan izlerken gözlerimi her detayında gezindirmekten hiç çekinmemiştim. Hafif alnına dökülen gece siyahı saç tutamları, keskin yüz hatları, uzun kirpiklerinin altında gizlediği ve beni izlediğini bildiğim gecenin en koyu tonu olan siyahları ve şarap rengi dudaklarında gezinen bakışlarım bana sunduğu manzaradan memnundu. Evet, onun ne kadar acımasız, kibirli, ego yığını, çekilmez bir şeytan olduğunu kabul ediyordum. Ama bu insanüstü yakışıklılığını da inkâr edemiyordum.
Gözleri aynada beni bulduğunda yeniden bedenim buz kesmişti. Aniden kasılan bedenim bunu beklemiyormuş gibi siyahlarının beni hapsetmesine alışmaya çalışıyordu. Gözlerimin en derinlerinde diktiği bakışları sanki görmek istediği şeyin memnuniyeti ile parladı. Tam olarak neden memnun olduğunu bilmesem de dudağının kenarı kıvrılırken kaşlarım çatıldı. Neye gülüyordu bu adam?
“Niye sırıtıyorsun?” dedim çocuksu şaşkınlığımla. Sonunda saçlarımla olan işi bitirdikten sonra yavaşça geriye doğru bırakarak elini oturduğum sandalyeye bastırarak gözlerini aynadaki yansımama dikmişti. Hafif eğildiği için saçlarımın üzerinde hissettiğim çenesiyle iyice kasılmıştım. Bu adamın aklında yine ne tilkiler dönüyordu?
“Bir erkeğin dudaklarına asla bu kadar uzun süre bakmamalısın,” demişti eğlenen sesiyle. Bunu beklemiyormuş gibi afallarken ne diyorsun sen der gibi ona bakmıştım. Yanaklarıma hücum eden ısı dalgalarıyla aynada hafif pembeleştiğini gördüğüm yanaklarım sinirlerimi bozuyordu. Ne sanıyordu bu kendini?
Altı üstü birkaç saniye bakmışımdır. Belki 5-6. Bilmedin 15-20. Ama bu o kadar uzun değildi, değil mi? Bu kadar cüretkâr olması beni delirtiyordu.
“Sana baktığım falan yok,” dedim çemkirerek. Hızla yatağımın üzerindeki çantamı alırken kapıya doğru gitmiştim. Tam çıkacakken onun hâlâ yerinde dikildiğini görünce kaşlarım havalandı. “Bir şey unutmadın mı?” dedi imalı sesiyle. Yüzünde hâlâ o memnun sırıtışıyla beni süzmüştü. “Neyi?” dedim şaşkınca.
“Senin için o kadar uğraştım. O koyun yünü saçlarını bile kurtardım. Bir teşekkürü hak ediyorum bence.” Abimin sözünü tekrarlarken gözlerimi devirdim. “Teşekkür ederim,” dedim dilimin ucunda memnuniyetsizce. Sonunda bana doğru geldiğinde tam kapıdan çıkacakken yanımda durmuştu. Gözleri yeniden o tehlikeli renkleriyle koyulaşırken yüzünü bana doğru biraz yaklaştırarak konuştu.
“Bir canavarın ellerine kendini bu kadar kolay bırakmamalısın. Eğer bir canavar olduğumu düşünüyorsan bana gelişlerini iki kez düşün. Çünkü bu gelişlerin bir gidişi asla olmaz.” Bir kış rüzgarı gibi soğuk nefesi tenime vururken irkilmiştim. Ne demek istediğini anlamasam da bunun açık bir tehdit olduğunu biliyordum. İşte benim gerçek korkum da buydu.1
Düşünmekten bile korktuğum şeylerin gerçek olması.
Ben buz kesmiş bedenimle kıpırdayamaz bir halde kasvetli bulutlar çekilen siyahlarına bakıyordum. Kapılmaktan korkar gibi bakışlarımı aniden ondan ayırmıştım. Öyle korkuyordum ki siyahlarının akıntısına kapılıp, karanlığında boğulurum diye.
Kalbim de bu tehlikeyi sezmiş olacak ki beni nefessiz bırakacak kadar hızlanmıştı. Son bir kez kavurucu siyahları yüzümde gezindikten sonra gitmişti. Bense bir gün o siyahlarında beni yok edeceğinden habersiz akıntısına yavaştan kapılmıştım bile.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |