
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🎀
Keyifli okumalar 🫶🏻
Kendime gelmem birkaç dakikamı almıştı. Son bakışları, tehditleri beni nefessiz bırakırken odada da daha fazla duramayarak ben de aşağı inmiştim. Benim de arabaya binmemle sonunda kadro tamamlandığı için abim rahat bir nefes koyuverdi.
“Sonunda teşrif buyurabildiniz Beliz hazretleri,” demişti arabayı çalıştırarak abim. Loki önde abimin yanında otururken benle Melis arkada yerimizi almıştık.
“Gelişimle seni onurlandırdığıma şükret sen değer bilmez,” demiştim ona takılırken. Melis kıkırdarken abim dikiz aynasından bana dik dik bakarak sabır diler gibi nefes vermişti.
“Nereye gideceğiz?” demişti Melis kıpır kıpır sesiyle. Abim Loki’ye doğru göz ucuyla bakmıştı. “Gitmek istediğin özel bir yer var mı? Oradan başlayalım.” Loki de abime aynı ciddiyetle yandan bakış atarak omuz silkmişti.
“Fark etmez. Benim için önemli olan kardeşimle vakit geçirmek,” demişti sona doğru abime dik dik bakarak. Sanki normal bir şeyden değil de kendilerinin anladıkları çok ciddi bir şeyden bahsediyor gibiydiler. Bu ne ciddiyet? Melis de aralarındaki gerginliği fark etmiş olacak ki göz göze gelmiştik.
Abimin kaşları çatılırken önüne dönmüştü. Direksiyonu sıkan elini görünce onları yalnız bırakmamakla ne kadar doğru karar verdiğimi şimdi anlıyordum. Havadaki gerginliği yok etmek için konuştum. “Lunaparka gider miyiz?” dedim. Abimin gözleri dikiz aynasından beni bulmuştu.
“Büyü biraz abicim. Hem sana lunapark falan yok. En son dönme dolabın tepesinden sallanıyordun,” dedi bıyık altından gülerek. Melis de o anı hatırlamış olacak ki gülüyordu. “O bir kere benim suçum değil,” dedim ikisine de çemkirerek. Şu an rezil anılarımı Loki’nin yanında konuşmaya mecburlar mıydı? Sanki her buldukları fırsatta dalga geçmiyorlarmış gibi.
“Çarpışan arabalarda sana çarpan çocukla saç baş kavgaya tutuşmana ne demeli?” Melis’in hatırlattığıyla Loki arkaya doğru kısa bakış atsa da ben onun tam arkasında oturduğum için beni görememişti. Dudağının kenarı hafif kıvrılırken utancımdan yerin dibine girmek istedim.
“Tamam kesin artık,” dedim dudaklarımı büzerek. Koynumda yılan beslemişim de bu zamana kadar haberim yok.
“Korku evindeki hayaletlerin senden korkarak kaçması peki?” demişti abim kahkaha atarken. Gözlerim irileşirken omzuna vurmuştum. Kuru iftiraya maruz kalıyordum şu an.
“O bir kere öyle olmadı. Sen korkudan bağırarak beni o iğrenç yeşil şeyin içine itmeseydin kimse benden korkmazdı.” Arabada herkes gülerken ben yaşadığım o rezil anıları yeniden hatırlamakla yüzümü buruşturmuştum. Üstelik o yeşil sıvıya düştüğüm için gerçekten korkunç görünüyordum. Yalnız korku evindekiler değil lunaparktaki tüm çocuklar da korkarak bağrışmaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde lunaparkı birbirine katmayı başarmıştım.
“Korkup bana sarılan sendin, hatırlatırım,” demişti abim gülüşlerinin arasında. “En komiği sarhoş olup atlı karıncada yaptığın şovdu ama.” Bu defa abim ve Melis’ten büyük bir kahkaha kopmuştu.
“Bağıra bağıra hangi şarkıyı söylüyordun? Dilimin ucunda,” dedi abim hatırlamaya çalışarak. “Arkadaşım Eşek,” dedi Melis hızla onu cevaplayarak yeniden kahkahaları yükselirken abimin beni taklit etmeye başlamasıyla bu rezilliğe daha fazla dayanamayacağımı anlamıştım. Sonuçta benim de bir gururum vardı. Elin gavurunun önünde kardeşlerim tarafından zorbalanıyordum. Hangi vicdana sığar bu?
“Kesin Allah’ın cezaları. Çek sağa, iniyorum ben. Çek dedim,” abime çemkirerek. Beni sinirlendirmek onun en büyük uğraşı ve zevk kaynağıydı. Abime arkadan yumruklarımı indirmeye çalışırken gülüşleri daha da artıyordu. “Bak kaza yaparsak hepimiz mezarı boylarız.” Yumruklarımdan kurtulmak için öne kaymıştı.
“Aslında düşündüm de lunaparka gidebiliriz. Uzun zamandır ben de gitmedim,” diyen Loki’nin sesiyle gözüm dönmüştü resmen. Bana doğru yandan attığı o alaycı sırıtışla ne kadar eğlendiğini gizleme gereği bile duymuyordu beyefendi. Neden duysun ki ona da eğlence çıkmıştı. Onun koltuğuna arkadan birkaç tekme atarken yerimde sinirimden tepiniyordum.
“Gitmiyoruz. Ben vazgeçtim.” Dememe kalmadan abim beni susturmuştu. “Olur gideriz gideriz.” “Yaa abi,” dedim mızmızlanarak. “Ne abisi? Adam gitmek istiyor ne yapayım,” demesiyle ellerimi göğsümde birleştirerek yüzümü cama çevirmiştim. Allahın cezaları! “Galata Kulesi’ne de gider miyiz?” Melis’in hafif hüzünlü çıkan sesiyle abimin bakışları aynada ona burukça gülümseyen kızı bulmuştu.
Ah Melis, sen abime böyle bakarken onun hayır diyebilme ihtimali olduğunu mu düşünüyorsun? Melis’in Galata takıntısını bilmeyen yoktu. Bilmediğim bir nedenle o yere büyük bir önem verirdi. Birkaç kez onunla gitmiştim ve anladığım kadarıyla ona mutluluktan çok hüzün veriyordu. Özellikle yalnız gitmezdi. Birkaç defa sormaya çalışsam da bunu konuşmaktan kaçınmıştı. Anlaşılan bazı şeyleri kabullenmek ve kendini hazır hissetmesi için daha zamana ihtiyacı vardı. “Olur gideriz,” demişti abim yumuşak sesiyle. Bu adam bir bana öküz.
***
Tüm gün dolaşmış, gezilmedik yer bırakmamıştık. Genellikle abime tripli kalırdım da sevdiğim kebapçıya gidince mideme olan sevgim daha ağır basmıştı. Loki ise merakla etrafı inceliyordu. Genellikle bu gezintiden memnun olduğu belliydi. Ve sonunda Loki’nin gözlerindeki parıltıyı artıracak o yere gelmiştik.
Evet, lunapark.
Kendime bu defa bir rezillik çıkarmayacağıma dair söz vermiştim. Bu günlük içimdeki haylaz çocuğu saklamalıydım. Bir de evrenin iblisinin diline düşmek istemiyordum. Yanımda duran Loki’nin sıcak nefesini ensemde hissederken irkilmiştim. Ne yapıyordu bu adam?
Abimle Melis biletleri aldığı için biz ikimiz arkalarında onları bekliyorduk. Loki’ye doğru dönmek istesem de bunun pek iyi bir fikir olmadığını anlamıştım. Tam arkamdaydı ve yüzümü ona çevirirsem istemediğim bir yakınlıkta olabilirdik.
Saçlarıma değen nefesinin sıcaklığını kulağımda hissederken daha çok yaklaştığını anlamıştım. “Bu gün çok eğleneceğimi hissediyorum,” dedi alaycı tonda. Daha fazla dayanmayıp yüzümü ona çevirirken sanki kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Dudağımı sinirle dişlerken bu iblise eğlence malzemesi olduğum için öfkeyle hızlı nefes alıp veriyordum.
“Bana bak evrenin delisi! Hele bir dalga geçeceğim de bu gecenin sonunda birimiz nezarette birimiz mezarda oluruz,” dediğimde dudağı usulca kıvrılmıştı. “Bana uyar,” demişti eğlenir bir tonda. Gözlerimi devirirken bu adamın asla uslanmayacağını anlamıştım. Benim neyime evrenin şeytanını tehdit etmek. Muhtemelen mezarda olan ben olurdum.
“Neyse,” dedim kestirip atarak. “Üst tabaka, birinci sınıf, elit ve kültürlü bir kadın olarak bu gece seninle muhatap olamayacağım. Kendine başka eğlence ara,” dedim saçımı geriye savurarak. Gözleri savurduğum saç tutamlarımda oyalanırken gözlerindeki alaycı ifadenin yerini iç ısıtan bakışları alırken benim bakışlarım da onun siyahlarına takılı kalmıştı.
Ama bu haksızlıktı. O öyle bakınca ben başka bir şeye bakamıyordum ki. Gözleri yüzüme çıkarken zorda olsa bakışlarımı ondan çekebildim. Bıyık altından gülerken bakışları birkaç saniye üzerimde gezindikten sonra etrafı aramaya başlamıştı.
Gözlerini kısmış etrafa bakarken bakışları bir noktada sabit kalırken ben de merakla o tarafa bakmıştım. “Nereye bakıyorsun sen?” dedim merakla. “Kendine yeni eğlence ara dedin ya.” Onun baktığı yerde duran bir grup genç kız görünce gözlerim irileşmişti. Muhtemelen 18-20 yaş aralığında olan kızlar da ona bakıp gülüşüp bir şeyler fısıldaşıyorlardı. İnanamıyorum, bu adam iyice zıvanadan çıkıyordu.
Kızların birine göz kırparken gözlerim daha da irileşmişti. "Pedofil misin sen? Çek o gözlerini kızlardan,” diyerek hızla yanına adımlayarak kolundan tutarak arkasına döndürmüştüm. Yaptığıma aniden şaşırsa da yüzündeki eğlenen ifadeden bir şey eksilmemişti.
“O da ne demek?” dedi üstten bakan bakışlarıyla. “Senin şu an yaptığın gibi bir şey demek. Kendinden küçüklerle öyle bakamazsın,” dedim onu uyararak. Bu defa kaşlarını çatarak beni süzmüştü. “Küçük mü? Nereden baksan seninle yaşıtlar,” dedi yeniden arkaya bakacaktı ki hızla kolunu çekiştirmiştim. “Dört yüzlerinde yaşını başını almış bir adamsın. Utanmıyor musun torununun torunu yaşta bir kıza bakmaya?” Bunu derken kahkaha atmıştı. Ben gayet ciddiydim. Tamam, en fazla 26-27 gösterebilirdi ama gerçek yaşını gizleyemezdi. Ruhu küflü bunun. Gülüşlerini bastırırken ellerini siyah saçlarına daldırarak geriye itmişti.
“O zaman bana karşı daha saygılı olmalısın, torunumun torunu yaşındaki küçük kız,” diyerek arkamdan seslenen abimin yanına gitmişti.
***
Kendime verdiğim sözün üzerinden sadece bir saat geçmişti ve ben deliler gibi eğleniyordum. Ne yapabilirdim ama? Sırf onun için kendimi daha ne kadar uslu bir kız gibi gösterebilirdim ki? Çarpışan arabalarda yine bir kaos çıkmıştı. Bana bilerek hep çarpan Loki’ye iyice delirmiştim. Pislik ne kadar zevk alıyordu.
Üçü tarafından sıkıştırılırken arkamdan bıçaklanmıştım. Bu devirde kimseye güven yoktu demek ki. Abim ve Loki’nin aynı anda birinin sağdan, birinin de soldan çarpmasıyla ileri doğru sallanmıştım. Ölümcül bakışlarımı sağımda duran adama çevirdiğimde Loki’nin kışkırtıcı bakışları üzerimdeydi. Tamam, savaş istiyorsa savaşacaktım. İç organlarım yer değiştirdi burada. Son manevramı yaparak arkadan ona çarpmıştım. Melis’in bana çarpmasından son anda kurtulurken o da Loki’ye çarpmıştı.
En son korku evine geldiğimizde ben girmek istemesem de Melis’in ısrarıyla girmek zorunda kalmıştım. Pek korktuğum söylenemezdi. Yani garip sesler duymadığım sürece. Abim ve Loki önden giderken Melis’le biz arkadan adımlıyorduk. Etraftaki toz bulutlarıyla hapşırmamla Melis bağırmıştı. Etraf karanlık, diğer odadan sızan kırmızı loş ışıkla görebildiğim yalnızca karanlık gölgelerdi.
“Ne oldu?” dedi abim, tam arkasındaki Melis’in kolunu kavrayarak. “Bir şey yok.”
Abimle Melis bizden ayrılarak diğer odalara giderken Melis’in bağırışlarını defalarca duymuştum. Bense Loki’nin yanında ilerliyordum. Doğrusu biraz tırssam da onun yanında dik duruşumdan katiyen ödün vermemiştim. Onun içinse etrafındakiler çocuk oyuncağından farksızdı. Onun gibi bir şeytan için fazla mütevazıydı anlaşılan.
Duyduğum ani uğultulu sesle irkilsem de bağırmamıştım. Omzundan bana bakarken “Korkuyorsan tutabilirsin,” dedi kolunu göstererek. Alayla gülerek karanlıkta beni pek görmese de parmağımla kendimi göstermiştim. “Ben mi korkacağım? Buradaki herkes benden korkar,” dedim gururlu sesimle.
Abimin anlattığı o rezil anımı hatırlamış olacak ki boğuk bir kıkırdama yükselmişti boğazımdan. “Doğru, unutmuşum,” dedi alayla. Önden giderken beni arkada bırakmıştı. Yalnız kalmaktansa bu şeytanla yürümeyi tercih ettiğim için adımlarımı hızlandırmıştım.
“Ama sen korkuyorsan kolumdan tutabilirsin. Aramızda sır gibi kalır, merak etme,” dedim. Sonra doğru ürkütücü uğultuyla sesimin hafif titremesine mani olamamıştım. Aslında buradaki hiçbir şey bende büyük korku yaratmıyordu. Yalnızca seslerden başka. Seslerin üzerimdeki etkisi her zaman büyük olmuştu.
Çocukken yanımda patlayan silahtan sonra sesler bazen cehennem gibi olabiliyordu. Özellikle patlama ve şiddetli uğultulu olan sesler. Aniden bileğime sarılan parmaklarıyla irkilerek durmuştum. Bunu beklemiyordum. Yüzünü tam göremesem de bakışlarım hafif çatılan kaşlarına ilişmişti. Gözlerim tuttuğu bileğime kayınca yutkundum.
“Galiba biraz korkuyorum,” dedi yumuşak tutmaya çalıştığı sesiyle. Yutkunamadım. Böyle düşünceli olabileceği beni öyle bir afallatmıştı ki. Tabii ki o korkmuyordu, öyle inatçı biriydim ki asla ona tutunamayacağımı çok iyi biliyordu. Eli bileğimden avuç içime doğru kayarken elimi tutmuştu.
Parmaklarının ucu yine buz gibiydi. Bunun onunla bir ilgisi yoktu. Gergin ve stresli olduğum zaman hep böyle olurdum. Ve bunu ikinci kez hissediyordu. Birincide olduğu gibi bu sefer de kaşları çatılmış gözleri bir süre üzerimde dolandıktan sonra tuttuğu elime kaymıştı. Normalde elimi ondan çekerdim ama bu defa karşı çıkmadım. Uslu uslu arkasından giderek onu takip ettim. Aramızdaki sessizliği bozan onun meraklı sesiydi.
“Ellerin çok soğuk,” dedi sebebini merak ederken.
“Seninkiler de çok sıcak.” Bunu beklemiyormuş gibi omzumun üzerinden bana bakmıştı.
“Normal olan da bu ya zaten.” Hayır, normal değildi. Ellerim soğuk olabilirdi ama onunki gerçekten normal beden ısısından daha sıcaktı.
“Hayır değil. Kimsenin eli bu kadar sıcak değil. Beden ısın çok yüksek,” dedim. Bugün saçlarımı tararken elleri boyuma ve yüzüme temas etmişti. Normal beden ısıma rağmen bile yakıcı sıcaklığını hissetmiştim.
“Seninkinin de normal olmadığına eminim,” dedi bilmiş bir edayla. Sanki kendi sıcaklığının farkındaymış gibiydi. Bu onun için normaldi. Benim içinse değil.
“Stresli ve gergin olduğumda böyle olur.” Onu şaşırtan dürüstlüğümle bu defa bakışları daha uzun yüzümde gezinmişti.
“Şimdi gergin misin?” Sesindeki tehlikeli tınıyı sezmiştim. Tüm bedeni gerilirken merak ettiği şeyi anlamak zor değildi. Onunla yalnız olduğum için mi yoksa korktuğum için mi gergin olduğumu merak ediyordu. Tabii onunla yalnız olmak da vardı bunun içinde ama bunu söylersem elimi bırakacağından o kadar emindim ki sustum.
“Sesler beni geriyor,” dedim kendimden bile beklemediğim dürüstlükle. Loki dururken ben de durmuştum. O da bu dürüstlüğüme şaşırmıştı, aynı zamanda konunun onunla ilgisi olmadığı için verdiği rahat nefes de gözümden kaçmadı. Bedeni gevşerken geldiğimiz yolu geri gitmek için arkasına dönerek beni de kendisiyle çekti.
“Nereye?” dedim durmaya çalışarak. Ama elimden tuttuğu için onun adımlarına yetişmeye çalıştım. “Gerginsen burada kalmaya mecbur değilsin.” Sesi öyle otoriter çıkmıştı ki bu bir nevi “gidiyoruz” demekti.
“Daha bitmedi ama—” daha sözümü tamamlamadan beni çıkışa sürüklemesiyle konuştu.
“Benim için bitti.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |