15. Bölüm
Okyanus / Hayalden Gerçeğe / 1.4

1.4

Okyanus
okyanuss_s

 

 

Merhabalarrr!🤍

Umarım iyisinizdir güzel okurlarım✨️

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🫡

Keyifli okumalar 🫶🏻

 

Neşeli sesler salondan yükselirken ben hâlâ saçlarımla uğraşıyordum. Benim için giyinmek ve makyaj yapmak neredeyse 15-20 dakikamı bile almazken bu saçlara saatler harcamam haksızlıktı. Nolurdu Allah’ım, bahşettiğin bu kusursuzluğumdan nasibini biraz da saçlarıma alsaydı. Son tutamı da taradıktan sonra tarağı masaya bırakarak saçlarımı geriye attım.

 

“İşte böyle.” Aynadaki görüntüme memnun şekilde baktıktan sonra salona geçtim.

 

“Günaydın sevimli, biricik ailem. Evinizin neşesi, yaşama sebebiniz, zekasıyla tüm evrene nam salmış, güzelliğiyle herkesi deliye çeviren, varlığıyla sizi onurlandıran üst tabaka insanı olan kızınız geldi.” Diye şakıdım neşe karışık kendimi beğenmiş sesimle. Masa arkasından kahkahalar yükselirken abim yine kıskançlık yaparak beni çekememişti.

 

“Üst tabaka insanıymış, nereden buluyorsun bu lafları sen.” Homurdanmıştı ağzına attığı peynirle.

 

Babamın yanına gidip yanağına kocaman öpücük kondurarak kollarımı boynuna dolamıştım.

 

“Geberiyorsun değil mi kıskançlıktan kudur.” Dedim onu daha da sinirlendirmek için.2

 

“Baba şu kızına bir şey söyle, bak alacağım ayağım altına.” Babama beni şikayet ederken babam görmediği için onu taklit etmiştim.

 

“Uğraşma çocuğumla” diyen babam boynuna doladığım ellerimin üzerine koymuştu ellerini. Ne sanıyordu? Babam yedirir miydi beni ona.1

 

“Günaydın güzel kızım.” Babamın arkasından abimi gıcık etmek için ona “ne oldu” der gibi bakışlar atarken tabağındaki zeytini tam kafama fırlatmıştı. Hedefi tam isabet tutturup kafamın ortasına çarpan zeytine acıyla inlemiştim. Ali Uraz Evren kahkaha atarken, annem hiç aldırmadan kahvaltısını yapıyordu. Bu kadın bizi iyice salmıştı. Artık onu da suçlamıyordum.

 

Doğduğum günden itibaren yani 22 yıl boyunca ben de bizim gibi evlatlarla yaşasaydım kendi hallerine bırakırdım. Biz kaç yaşımıza gelirsek gelelim çünkü asla uslanmazdık. Lokininse gözlerinde gördüğüm ani endişe çabuk yok olmuştu. Galiba artık ne kadar drama queen olduğumu öğreniyordu. Abim bıyık altından gülerken bu kahvaltıyı ona zehir etmekte kararlıydım. Kesin Melis’i de üzmüştür bu.

 

“Baba bu oğlun bana şiddet uyguluyor.” Aniden gözlerimden akan yaşlarla babam hızla ayağa kalkmıştı. Bu evde beni tek seven bu adam ya. Nasıl telaşa kapıldı. Hızla elimi bastırdığım alnıma bakarken kaşlarını çatarak abime döndü. Ben ise hâlâ gözyaşı döküyordum. Timsah gözyaşları tabii ki. O küçücük zeytin canımı yakmamıştı ama abimle uğraşmak istiyordum. Abimse afallamış gibi bize bakıyordu. Yalandan ağladığımı o kadar iyi biliyordu ki “pes sana Beliz” der gibi bakıyordu.

 

“Ömer ya gözüne isabet etseydi çocuğun. Kocaman adam oldun hâlâ daha şu kızla uğraşıyorsun.”

 

“Baba ne çocuğu. 22 yaşı var bu beslemenin. Küçülsün de cebime girsin. Görmüyor musun yalandan ağlıyor.” Abim beni göstererek bu defa çatalı eliyle sıkıyordu.

 

Babam bana dönerken sırıtkan yüzümü hızla üzgün haline getirip kendimi acındırmaya başlamıştım.

 

“Baba bu var ya bu her gün vuruyor bana. Sonra beni tehdit ediyor sana söylemeyeyim diye. Vallahi bu evde huzurum yok. Gönder şunu gitsin. Zaten yetti bu kadar baktın büyüttün…” Babam olumlu anlamda başını sallarken abim iyice öfkeden kıpkırmızı kesilmişti.1

 

“Ben seni var ya velet…” dedi abim tehditkar sesiyle. “Ben seni daha 2 yaşındayken o arabadan atacaktım.” Kendi kendine hayıflanırken ona gözlerimi devirdim. Haklıydı, ben daha zararsız dünyanın en masum varlığıyken benden kurtulmalıydı. Artık istese de onun yakasından düşmezdim.

 

"Görüyor musun baba, ben daha küçükken kıymak istemiş bana. Hem o çatalı tutuşuna bak, ya bana saldırmaya çalışırsa.” Babamı manipüle ederken iyice korkutmuştum adamı.

 

“Ömer sen küçükken bu kadar şiddete meyilli değildin evladım. Bir doktora mı göstersek seni.” Dediğinde babamın ciddiyetiyle sırıtmamak elimde değildi.1

 

Abim öfkeyle sıktığı çatalı masaya bırakırken büyüttüğü gözleriyle babama bakıyordu.

 

“Baba Allah aşkına ne bakıyorsun sen bu veledin sözüne.” Demişti çaresizce. Bana karşı hiç bir şansının olmadığını anlayınca sıkıntıyla nefes çekip tabağına döndü.

 

“Nazım, otur kahvaltını yap, ağlar ağlar susarlar.” Annem babamın çayını tazeleyerek babamın önüne koydu.3

 

“Anne ya, gözlerinin önünde bir evladın diğer evladının canına kıyıyor, sen hâlâ çay diyorsun. Dünya hâlâ bu haksızlığa susuyor.” Dedim hayıflanarak. Babamın yanındaki yerime otururken Loki tam karşımdaydı. Beyefendinin keyfi yerinde olmalıydı. Yoksa yüzündeki bu eğlenen ifade öyle uzun süre dudaklarında kalmazdı. Göz ucuyla ona baktıktan sonra annemin sesiyle ona döndüm.

 

“Yalan mı kızım, ağlayıp ağlayıp susuyorsun. Kızdırma adamcağızı.”

 

“Kızmaz babam bana.”

 

“Senin için yardım kampanyası başlatayım mı abla? Bu evde gerçekten çok acıklı, ıstıraplı yaşamın var.” Evren’in kahkaha atmamak için zorlandığı sesiyle Ali gülüşünü bastırmamıştı.

 

“Başlat ablam. Tüm dünyanın şahsıma karşı yapılan bu abi teröründen haberi olmalı.” Demiştim tüm ciddiyetimle.

 

“Öyle şey yapabiliyor muyuz ki?” Uraz’ın meraklı çıkan sesiyle bakışlarım ona dönmüştü.

 

“Tabii oğlum, neden yapamayalım.” Diye Evren onu cevapladı. Ekmeğime sürdüğüm reçelden bir ısırık alarak bu güzel tadın keyfini çıkarıyordum. Çayımdan yudumlarken Uraz’ın o aptal sesiyle az daha çayı masaya püskürtecektim.

 

“O zaman bizi zorbaladığı için Beliz abladan şikayetçi olabiliriz değil mi?” Şu parazitten kurtulmam gerekiyordu. Ben öksürüklerimin arasından nefesimi düzene sokmaya çalışırken bu sefer abim keyifle arkasına yaslanarak sırıtıyordu.

 

Loki’nin yüzünde aynı gülüşü görünce bu adamların burada beni harcayacaklarını tahmin etmek zor değildi. Ali hızla Uraz’ın koluna dirseğiyle vurarak uyarsa da Uraz hiç oralı olmamıştı. Bu çocuk ya çok saf, salaktı ya da canına susamıştı. Ben daha evden çıkmadan onları uyarmadım mı?

 

“Beliz, ne söylüyor Uraz?” Annem huylanmış olacak ki hızla beni sorguya çekmeye başlamıştı. “Sana emanet ettiğim çocuklara zorbalık mı yapıyorsun?” Annemin aniden ciddileşen sesiyle ölümcül bakışlarımı Uraz’a göndermekten kaçınmamıştım.

 

“Yok annem, ne zorbalaması. Uraz öyle şaka yapar, takma sen onu.” Dedim onu inandırmaya çalışarak. “Hem sen kızını tanımıyor musun Sultan’ım? Bilmiyor musun benim ne kadar yufka yürekli biri olduğumu?” Annemi de manipüle etmeye çalışsam da bu babam kadar kolay değildi.

 

“Ben doğurdum seni, bilmez miyim hiç?” Annemin sesindeki ima açık olsa da salağa yatarak konuyu geçiştirmeye çalışmıştım. Bu kadın benim ciğerimi biliyordu.

 

“Bana inanmıyorsan çocuklara sor?” dedim hızla bizim çocuklara dönerek. Gözlerimi belerterek gerekli uyarıyı verdikten sonra konuştum. “Hiç zorbalık yaptım mı ben size?” Uraz korkudan öyle yutkundu ki buradan bile sesini duyabiliyordum. Aşk olsun, şiddet meyillisi biri miydim?

 

“Yok abla.” Üçünün de aynı anda konuşmasıyla olumlu anlamda başımı sallayıp anneme döndüm. Annem pek ikna olmadığını görünce gözlerim hızla Loki’yi buldu.

 

“Onlara da inanmıyorsan Karan’a sor. Kaç haftadır orada. Hiç zorbaladım mı onları? Onlara yaptığım iyilikleri söylemesen de olur. Böyle şeyi konuşmayı sevmediğimi biliyorsunuz. Mütevazı kişiliğime aykırı. Gerçekleri söylemen yeterli.”

 

Ona yeteri uyarı verdiğimi düşünsem de sonundaki sırıtışıyla biraz tırsmıştım. Bunun aklında yine ne tilkiler dolanıyordu. Belki de onu kendime şahit göstermek pek iyi fikir değildi. Babam bile Karan konuşacağı için dikkat kesilmişti. Ben yerimde kıvranırken Loki’nin yanında oturan abim elini onun omzuna atmıştı.

 

“Oradaki en gerçekçi şahit sensin Karan. Konuş kardeşim, ben arkandayım.” Vatan haini! Nasıl da keyif alıyor kıvranmamdan. Ben senin kardeşinim be, ne çabuk da sattı el oğluna. Normalde sevmediği Karan’ı, konu beni gıcık etmek olunca kardeşi bellemişti.

 

“Evet, çocuklarla yaşadığım sürede birçok şeye şahit oldum.” Demesiyle bana attığı hınzır gülüşünün kimse farkında değil miydi? Hele o yaramaz bakışları. Yanlış duvara çattın Beliz.

 

Annem Loki’nin imalı sesinden şüphelenerek bizim çocuklara baktı. Daha çok bir yerlerinde bir yara, morluk gibi bir şeyler arar gibiydi. Bu kadın gerçekten onlara şiddet uyguladığımı düşünmüyordur umarım. Tamam, bazen oluyordu ama benimki daha çok psikolojik şiddetti.

 

“Özellikle Beliz her biriyle ayrı ayrı ilgileniyor. Tabii toplu ilgilendiği konular da oluyor.” Ne saçmalıyordu bu adam. Gözlerini annemden çekerken siyahları yeniden bana döndü. Ben yerimde kıvranırken ona uyarıyla attığım bakışlar bir fayda vermediği için daha çok babamda işe yarayan yalvaran mazlum kedi yavrusu bakışlarımdan yollamıştım. Umarım işe yarardı.

 

Dudağının kenarı usulca yukarı kıvrılırken siyahları birkaç saniye bakışlarıma ilişmişti. Dudağında hâlâ o gülüşün emareleri varken siyahları saniyelik bir hışımla koyulaşmıştı. Kıyamamıştı bana değil mi? Gözlerindeki ani duygu değişimini yalnız benim gördüğüme emindim. Yüzümdeki bu masum, en uslu ifademi takınırken onun merhametine kaldığıma inanamıyordum.

 

Siyahları gözlerimden dudaklarıma indiğinde yutkunurken hareket eden edam elmasını izlemiştim. Bunlar hepsi birkaç saniye içinde yaşansa da ikimiz için de saat gibi geldiğine emindim. Ben çaresizlikle saniyelerle boğuşurken, onun sebebini bilemiyordum. Bana bakışlarının yeni farkına varmış olacak ki hızla kendini toplayarak anneme döndü. Kendi de bunu beklemiyormuş gibi bu hali sanki kendisini de şaşırtmış gibiydi.

 

“Onlarla bir abla gibi ilgileniyor. Gerçekten çok şanslılar çocuklar. Uraz hep böyle takılır Beliz’le. Zaten bu da Beliz’in onlarla ne kadar samimi olduğunu göstermez mi?” Loki’nin beni ani savunmasıyla şaşkına dönsem de bu konuşması etkili olacak ki annem ve babam yüzündeki hayırlı evlat gülüşüyle bana bakıyorlardı. Abim duyamadığım birkaç küfür savururken Loki’ye doğru eğilmişti.1

 

“Sana da mı bulaşmaya başladı?” Öyle ciddi sormuştu ki cidden delirecektim. İyice bu evde zorba konumuna koyulmuştum. Loki bıyık altından gülerken abim hâlâ ciddi ciddi ondan cevap bekliyordu.

 

Masanın altından onun bacağına vururken acıyla inleyip bana döndü. “Özür dilerim abicim, ayağım çarptı. Neyse bıçağıma falan dikkat edeyim, birden yanlışlıkla çarpar sana, Allah korusun.” Dememle abimin gözleri tabağımda parlayan bıçağıma ilişmişti. Bir an tereddüte düşse de önüne dönmüştü.

 

Sonra da neden zorba oluyorum diye soruyorlar. Kim yaşasa bunlarla 3 gün delirirdi. Kahvaltı sohbetler eşliğinde devam etmiş, daha sonra ise masayı toplamak Evren’le bana kalmıştı. Masada durmadan konuştuğumuz için annemin Evren ve bana verdiği küçük cezalardan biriydi. Ben oflarken masada olan tabakları tepsiye dizmiştim.

 

“Bulaşıkları sen dizeceksin makineye.” Diye tıslamıştım Evren’e. Zaten başımıza ne geliyorsa onun yüzünden geliyordu. Onunla bir aradayken çok çekilmez bir ikiliye dönüşüyorduk. En azından çevremiz böyle olduğunu söylüyordu.

 

“Yazı tura atarız.” Dedi sırıtırken. Zaten yazı tura attığımız için masanın büyük kısmını ben toplamıştım. Şu hileci herifteki şans yine yaver giderse iş yine bana kalırdı.

 

“Yok öyle dünya. Annem ikimize de verdi bu işi. Bak bıçaklar hâlâ elimde.” Tehditkâr bir şekilde ona sallarken birkaç adım geri giderek küçük kahkaha atmıştı. Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırırken mutfağa kaçmıştı.

 

“Emriniz olur komutanım.”

 

“Serseri herif.” Diye homurdanırken son tabağı da tepsiye koyarken arkamda hissettiğim hareketlilikle oraya döndüm. Beni izleyen iki çift kömür siyahı gözleriyle karşılaşmayı beklemezken o aşina olduğum gözlerine bakıyordum.

 

“Bir şey mi istedin?” deyip hızla önüme dönmüştüm. Diğerleri salonun diğer tarafındayken yanıma geldiği için muhtemelen bir şey isteyecekti. Yaklaşarak masaya yaslanıp ellerini göğsünde birleştirmişti.

 

“Abin bir haftadır kendini odana kapattığını söylüyor. Kitaplardan başını kaldırmıyormuşsun.” Ne kadar umursamıyormuş gibi görünmeye çalışsa da sesindeki merak onu ele veriyordu.

 

“Ee?” dedim sanki onu anlamamış gibi. Daha sabah onunla tartışırken onun için çalışarak uykusuz kaldığımı ağzımdan kaçırmıştım. O zaman pek anlamasa da şimdi abimin dedikleriyle kafasında bazı şeyler oturmuş olmalı. Bu tavrım onu rahatsız ederken ben hâlâ salağa yatarak, saf bakışlarımla ona bakıyordum.

 

“Bu yeni bir şey değil ki. Ben her zaman kitap okurum.” Söylediğimde kaşlarını çatmıştı. Ona özel bir şeyler yaptığımı duymak istiyorsa daha çok beklerdi. Sonra dilinden kurtulamazdım bunun. “Ama abin bunun farklı olduğunu söyledi.”

 

Hayal kırıklığına uğramış sesi ve o asılan yüzüyle bir çocuk gibiydi sanki. Nasıl da asmıştı yüzünü. Bu hallerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken onun bu haline daha fazla dayanamamıştım. “Sana göstermem gereken bir şey var. Öğlen bizimkiler evde olmayacak. O saatlerde gelebilir misin?” diye sorduğumda omuzları gerilmişti.

 

Bu defa siyahları merakla üzerimde gezinirken ne söyleyeceğime dair bir ipucu arıyordu. “Tamam.” Sorgulamadan kabul ederken ben hızla tepsiyi alarak mutfağa girmiştim. Diğerleri evden ayrılırken Evren’le bulaşık işini de hallettikten sonra o da çıkmıştı. Abim işe giderken babam eski iş arkadaşlarıyla buluşacaktı.

 

Annemse geleneksel apartman kadınlarının toplandığı o eğlence gününe gitmişti. Şimdi ne dedikodular dönüyordur o evde. Bir ara ben de gitsem mi diye ikilemde bile kalmıştım. Şu kadınları birbirine katmayı o kadar çok seviyordum ki. Her gittiğimde bir kaos ortamı yarattığım için artık annem öyle yerlere ayak basmamı bile yasaklamıştı.

 

Loki’nin geleceği saate kadar serinin 4. Kitabını da okumaya başlamıştım. Normalde daha hızlı okurdum ama bu okuma daha değiştirebilecek olayı aramak için olduğundan yavaştan alıyordum. Diğer taraftan aklım Melis’te kaldığı için odaklanmakta da sorun yaşıyordum.

 

Kapının çalan ziliyle daldığım kitaptan ayrılırken kapıya doğru adımlamıştım. Loki olduğunu bildiğim için onu daha fazla bekletmeden kapıyı açarken karşımda gördüğüm adamla dudaklarıma küçük bir gülümseme konmuştu. Aynı şekilde onun da yüzünde gördüğüm gülümsemeyle kapıyı aralayarak girmesi için geriye çekilmiştim.

 

O rahat adımlarıyla ilerlerken arkasından seslendim. “Buraya.” Diyerek kendi odamı gösterdim. Bu kitap işini artık onunla konuşmalıydım. Kaşları saniyelik hızla çatılırken daha sonra alayla havalanmıştı. “Beni odana mı atacaksın?” Dudağı usulca yukarı kıvrılırken ben kapının yanında dikiliyordum.1

 

Gözlerim arsız sözleriyle irileşirken o hala kendinden emin adımlarıyla odama girmişti. “Eğer isteğin buysa utanmana gerek yok. Sonuçta beni odasına atmak isteyen ilk kadın değilsin.” Hala alaycı sesiyle gülüşünü bastırmaya çalışırken iyice yanaklarım ısınmıştı.

 

“Sen iyice edepsizleştin. Hem sana kadar düşmedim merak etme.” Kolundan tutarak onu odaya çekiştirirken bilerek adımlarını yavaşlatıyordu. “Söylediklerine eylemlerin hiç uyuşmuyor.” Demişti bu defa attığı küçük kahkahasını gizleme gereği duymadan. Gözlerim birkaç saniyelik gördüğüm gülüşüne takılmıştı.

 

Birkaç saniye bile sürse onun böyle hallerini görmeyi seviyordum. Yani gülüşünü, yoksa bu arsızlığı hiç çekilmiyordu. “Niyetini önceden belli etseydin hazırlıklı gelirdim.” Dediğinde iyice delirdim. “Bana bak seni bu balkondan atarım aşağı. Otur oraya.” Sesimi yükseltirken yatağı göstermiştim.1

 

Bir gösterdiğim yatağa bir bana bakarken hınzır bakışlarıyla uslu uslu yatağa doğru gitmişti. Tam oturacağı sırada yatağımın başında olan yüzlerce kağıda yazdığım notlar dikkatini çekmiş olmalı ki durakladı. Gözleri yatağımın başından tüm odaya doğru dolanırken sonunda yapıştırdığım yüzlerce notu yeni fark ediyordu.

 

Yaklaşıp birkaç tanesini eline alırken okumuştu. Parmaklarının arasına aldığı her notla değişen yüz ifadesini izlerken ne tepki vereceğini merak ediyordum. Gözleri yazdıklarımda gezinirken okudukları onu çoğunlukla memnun etmemiş olacak ki ya kaşlarını çatıyor ya da öfkeyle solurken çenesi kasılıyordu.

 

Neredeyse 15 dakikadır ki sessizce yazdığım notları okurken eline aldığı küçük mavi kağıtla dudakları yeniden o gülüşüne kavuşmuştu. Acaba hangi bölümden yazdığım notu okudu ki? Ben merakla boylanırken o elindeki kağıdı hızla katlayıp cebine koyarak bana döndü. Ne yaptığımı anlamıştı değil mi?

 

Bakışlarında minnet karışık şaşkınlıkla bana bakarken benden bir açıklama beklediğini biliyordum.

“Senin için birkaç çıkış yolu buldum. Ne kadar işe yarayacağını bilmiyorum ama denemekten bir zarar gelmez.” Çekingen sesimle gözlerimi odada gezdirmiştim.

 

Ya fikirlerim fazla aptalca gelir diye biraz endişeliydim. Oysa sessizce beni izlerken siyahlarını benden ayırmak gibi bir niyeti yoktu. Tabii ki bu notlar önemliydi ama asıl not haritam sağ duvarda astığımdı.

 

Burada birkaç fikrimi ve değiştirmeye en uygun olayları yerleştirmiştim. “Yaklaş” diyerek duvarı gösterdim.

 

“Bence gitmenin bir yolu değil de birkaç yolu olabilir. En son buraya geldiğinde hala evrenler arası geçidin açık olduğunu söylemiştin. Eğer söylediğin tarihler doğruysa dünyadaki bir yıl senin evrenin 5274 gününe eş değer. Kehanet bu geçidin 3 mevsim kadar devam edeceğini okudum. Bu da senin dünyanda olan 2637 günün buranın 182 günü demek oluyor. Bu da demek oluyor ki daha 6 ay bu geçit kapanmayacak.”

 

Ben nefes almak için dururken bunu nasıl söyleyeceğimi de yeniden kafamda tartıyordum. Fazla tehlikeli ve saçma bir fikir olabilirdi. Loki ise büyük dikkatle beni kesmeden dinliyordu. “Yani demem o ki senin oraya gitmen için yalnızca 6 ayın var. Eğer sen oraya gidebiliyorsan oradan da buraya birileri gelebilir. Seni zarar görmeden evine götürebilecek birilerini buraya getirebiliriz. Tabii bu ters de tepebilir.”

 

Sesim sona doğru kısılırken o söylediklerimi düşünüyordu. Gözlerini benden çekerek diğer kağıtlarda gezdirmişti. “Başkasının hayatını da mı tehlikeye atmamı istiyorsun?” Sakin sesinin aksine gözleri katı bir itiraz içeriyordu. Tahmin ettiğim gibi bunu kabul etmezdi.

 

Aslında onun kendini daha çok düşüneceğini sanan tarafım bu teklifimi havada kapabileceğini de düşünmüştü. “İkiniz de sağ salim dönebilirsiniz.” “Yüzde 1 ihtimal.”

 

“Bir ihtimalin olmamasından iyidir.” Dedim ona karşı çıkarak. Böyle anlamsız inadı beni aniden öfkelendirmişti. Sanki diğer zamanlarda hep başkalarının hayatını önemsiyormuş gibi davranmasına gerek yoktu. Ne olduğu gayet ortada değil miydi?

 

“6 ayın sonunda buradan gidemezsen ne olacağını tahmin edebiliyorsundur umarım.” Yükselttiğim sesimle bakışları koyulaşmıştı. “Asıl evreninden izlerin silinirse yaşadığın tüm evrenlerdeki varlığın paramparça olur. Ormanın kuralları belli. Seni burada asla barındırmaz.”

 

Bu bir haftada kitapta gözden kaçırdığım birçok şeyle karşılaşmıştım. Özellikle onun evrenini ayakta tutan tek bir varlık vardı. O da ormanın karanlık ruhu. Toprağa can veren, yaşamı asırlarla sürdüren yüce ruh. Kural basit ve netti. Ormana bağlı ruh asla ondan uzak bir yaşam süremezdi. Ona yaşamı bahşeden ormana borcu olarak ruh tüm hayatı boyu kendi evrenine sadık olmalıydı.

 

6 aylık bir süre bile onun gerçek yaşamındaki hayatını ne kadar büyük tehlikeye attığı göz önündeydi. Ve benim dünyamı da. Bu geçit açık olduğu sürece yer değiştirebilecek ruhların olması demekti. Bu gerçekten dehşet vericiydi.

 

Yıllarla hüküm süren evrenin kaosundan kurulan bu düzen bozulabilirdi. Mutlaka başka bir ruhun daha buraya gelmesinin bir yolu olmalıydı. Veya onu buradan göndermenin. Sıkıntıyla nefes çekerken ellerini siyah saçlarına geçirmişti. Saniyeler içinde ciddileşen bu ifadesine alışmakta zorlanıyordum. Ne olurdu bir defa da bana zorluk çıkarmadan kabul etsen.

 

“Beliz, bunu kabul edemem.” Sesi itiraza yer bırakmazken siyahları duvardaki kağıtlarda gezindi. Bu adamın inadı benim öfke sebebimdi. Deli şeytan diyor bırak ne hali varsa görsün. Sonra şeytanın da o olduğunu anladığım için hiç dinleyesim gelmiyordu. Ben de böyle deliydim işte. Onun bu sözlerine göz devirirken ikinci planı yani onun planını anlatmaya başladım.

 

“O zaman diğer yol daha uygun. Ben değiştirilebilecek olayları listeledim. Ama en önemli ve büyük etki yaratacaklar bence bunlar.” Kaşları merakla havalanırken kağıtlara daha da yakınlaştı.

 

“Neymiş o olaylar?” Gözleri bana döndüğünde duvardaki birinci kağıdı alarak okumaya başladım. “Birinci, senin doğuşunu engelleyebiliriz. Tabii bunun için annen ve babanın yatmasını da engellemeliyiz.” Bunu söylerken tabii ki ciddi değildim. Tek niyetim vardı, o da onu sinirlendirmek.

 

Ama verdiği tepki hiç beklediğim gibi değildi. Önce gözleri hayretle büyürken birkaç saniye ciddi ciddi söylediğim fikri düşündü. Daha sonra küçük bir kahkaha atarken yeniden ciddileşti. Yalan söylemeyeceğim, bu adamın ani kötü karakter gülüşü beni biraz korkutuyordu.

 

Ben ona garip bakışlar atarken memnuniyetle bakan gözlerini bana dikti. “Kabul ediyorum” dediğinde neredeyse aldığım nefesle boğulacaktım. Bu adam gerçekten deliydi. “Saçmala, iyice delirdin sen de.” Diyerek hızla ondan uzaklaşmıştım. Sonuçta deli mi deli. Sağı solu belli olmaz. O sahte üzüntüyle bana bakarken “Bence gayet güzel fikir.” Diyerek yatağıma oturmuştu.

 

Gözleri oturduğu yatağımda gezinirken dudağı usulca kıvrılmıştı. “Oda toplama konusunda galiba sorunların var. Annen haklı, bu gidişle kimse almaz seni.” Dediğinde beni hınzır bakışlarıyla süzmüştü. Ah anne, elin adamının yanında durmadan beni şikayet edersen işte böyle olur.

 

“Ay, sen ne anlarsın dünya temizliğinden. Akşam yeniden yatacağın yatağı neden toplayayım ki? Bu dünyanın dayattığı kalıplar bir kere. Hepsi bizim boş işlerle vakit harcayarak önemli şeyleri unutmamızı sağlayan aptal kurallar. Bunlar hep enerji kaybı. Tabii sizin gibi cahil insanlar böyle derin felsefi, sosyoloji konularını anlayamaz.” Bir nefeste söylediklerimle bir an şaşırsa da boğazından kaçan küçük kahkahayla keyifle kafasını arkaya atmıştı.

 

Bence gayet ciddi bir probleme dokunmuştum. Demek böyle konularda bilgisi yoksa artık. “Garip birisin be kızım.” Gözleri kahkahasının aksine derin bir hisle koyulaşırken ondan bakışlarımı alamamıştım. “Bu dünya için bile fazla garipsin.” Derin çıkan sesiyle gözlerim yeniden o gülüşüne kaymıştı.

 

Kulaklarımı dolduran kahkahaları şu ana odaklanmamı zorlaştırırken dünya benim için o an fazla anlamlı gelmişti. Birinin yüzündeki gülüşün sebebi olmak bu kadar kolay mıydı? Hele ki gülüşlere bu gözlerle şahit olurken.

 

Yine aklım ve kalbimi birbirine düşürmeyi başarırken gülüşüyle kalbime yenilmemin korkusu sarmıştı beni. Bu hayatta yenilgi hiç tatmadım. İnatçı kişiliğim için neredeyse bu benim için imkansızdı. Şimdiyse kalbim onun tüm evrenin sevincini sığdırdığı gülüşüne yenilmek için can atıyordu.

 

 

Bölüm : 30.10.2024 16:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...