
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 💫
Keyifli okumalar 🫶🏻
Şaka mıydı bu yorumlar? Başlarım senin geleceğine de geçmişine de. Bildiğin adama yürüyorlardı. Yorumlardan hızla çıkmıştım. Daha fazla sinirlerimi bozmak istemiyordum. Yeniden fotoğrafına bakınca gözlerim tüm detaylarında gezinmişti.
Biz beyefendinin yüzünü göremeyelim, o yüzünü boy boy paylaşsın. Sinirleniyordum ki fotoğrafları paylaşanın da Melis olduğunu hatırlayıp biraz sakinleşmiştim. Aman bana ne, ne yaparsa yapsın.
Günün diğer kısmını kitap okuyarak, kendimi odama hapsederek geçirmiştim. Ta ki abim paldır küldür odama dalana kadar. Neden bu evde mahremiyete saygı duyulmuyordu?
“Hâlâ uyuyor musun sen?” Hızlı adımlarla gelip uzandığım yatağıma atlamıştı. Artık tepki vermemeyi karar alıyordum. Belki böyle akıllanırdı.
“Gördüğün gibi kitap okuyorum abi.” Hızla kitabın elimden alınmasıyla kaşlarım çatıldı. Ben sinirle ona dönerken o 32 diş sırıtarak bana bakıyordu.
“Hadi hazırlan.” Sesindeki heyecandan anladığım kadarıyla kesin Melis’le ilgiliydi.
“Nereye?”
“Yemeğe gidiyoruz abisinin gülü.” Saçlarımı karıştırırken ben hâlâ ters ters ona bakıyordum.
“Yapma diyorum.” Hızla elini çekerken geri çekmişti. Bağırarak yatağın diğer ucuna giderek konuştu:
“Kuduz köpek gibi ne ısırıyorsun be kızım. Aşılarının vakti gelmiş anlaşılan.” Ben bu adamı yolarım da şu an havamda değilim.
“Yemeğe falan gelmiyorum.” Diğer yandaki kitabı alacaktım ki benden hızlı davranıp aldı.
“Gelmiyorum ne ya? Geleceksin. Hem Karan çağırdı. Gitmezsek ayıp olur.” Karan mı çağırdı? Beni de mi çağırdı? Birden?
“Hani bu kutlama yemeği var ya. O işte. Hem Melis de olacak, sıkılmazsın.” Diyerek beni ikna etmeye çalışsa da onun aniden fikirini değiştirmesi beni şaşırtmıştı. Birden ne değişti ki? Daha bu güne kadar köşe bucak benden kaçıyordu.
“Kimler gelecek?” dedim hızla yerimden doğrulurken.
“Evren, Uraz, Ali, Melis ve biz oluruz. Ama Karan işten birkaç arkadaşının geleceğini de söyledi.” İşten birkaç arkadaş derken? Bu hangi ara o arkadaşları edindi de pardon? Ben neyi kaçırdım tam olarak?
Ben bu düşüncelerle cebelleşirken abimin sesiyle ona döndüm.
“Hazırlanıyor musun? Şu saçları taraman zaten 2 saat.” Demesiyle gözlerimi devirdim.
“Sen tarayacağın için benim için sorun yok.” Hızla yataktan kalkarak duşa girmiştim.
“Benim vaktim yok küçük hanım, daha hazırlanacağım. Kendin tararsın saçlarını.” Odadan çıktığını anlayınca ben de hızla duş almıştım.
Kaç gündür Melis’i göremediği için fazla heyecanlıydı. Kaç defa sorsam da ne Melis ne de abim ne için kavga ettiklerini söylememişlerdi. Ve bu defa Melis gerçekten fazla inat ederek abimle konuşmama konusunda kararlıydı.
Günler sonra yeniden onu görebilmenin heyecanı içimi kıpır kıpır ederken son yaşadıklarımızı hatırlamakla yüzüm düştü. Tamam, bu sefer her şeyi ağırdan alacaktım. Aniden ne öfkeme ne de kalbime yenilmeyecektim.
Belki zamanla ona karşı olan bu çekimim de geçerdi. Ya da hislerimin ne boyutta olduğunu anlardım. Zaten sonrasında buna göre bir yol izleyebilirdim. Ama şimdi bir şey yapmak veya hissetmek konusunda çok erkendi.
Zaten gidecekti. Şu an yanımda olduğu için üzerimdeki etkisine kapılacağımdan korkuyordum. Ama giderse etkisi de yok olurdu. Bu yüzden artık ana odaklanmaya karar vermiştim.
Babam da evde olmadığı için saçlarımı büyük bir özenle bir saate taramış, daha sonra uçlarını hafif dalgalı yaparak açık bırakmıştım. Makyajla da işim bittikten sonra kıyafet bakınmaya başladım. Akşam üzeri olduğu için kıyafet konusunda kararsız kalsam da siyah elbisemi giymeye karar verdim.
Arkadaş ortamı olduğu için hem şık hem de rahat olmak için üzerime ceket alırken elbisenin altına siyah botlarımı da giyerek kombinimi tamamlamıştım. Yeniden aynada kendime baktığımda acaba fazla mı siyah oldu diye içimden geçirirken görüntüm hoşuma gittiği için çıkarmamıştım.
Normalde bu kadar özenmezdim ama bu gece içimden gelmişti. Çantamı da alarak abimin odasına adımlamıştım. Açık kapıdan içeri girince yakışıklılığı ile ıslık çalarken bana döndü.
“Siz kimsiniz beyefendi? Bu kadar yakışıklı birinin abimin odasında ne işi var?” Sözlerimle abim de beni süzerken gözlerindeki beğeni dolu ifadeyle bana baktı.
“Abiniz olan beyefendinin nerede olduğunu bilmiyorum hanımefendi. Ben de kız kardeşime bakınmıştım, göremedim de.”
“Öyle mi, tesadüfe bakın. Benim abim kayıp, sizin de kız kardeşiniz.”
“O zaman bu akşam bu yakışıklı beyefendiye eşlik etmeye ne dersiniz küçük hanım?”
“Hay hay derim.” Bana uzattığı koluna girerken çıkışa doğru gitmiştik. “Anne biz çıkıyoruz.” Abimin seslenmesiyle annem yanımıza gelmişti.
“Tamam oğlum. Allah’a emanet olun.” Annem sanki bizi askere gönderiyormuş gibi ikimize de kocaman sarıldıktan sonra bana döndü. “Beliz abine göz kulak ol güzel kızım.”
“Tamam anne.” Abim anneme ters ters bakışlar atarak kapıda dururken çıkması için onu çekiştiriyordum. “Aşk olsun Sultanım. Ayıp olmuyor mu?”
Abimin tripli sesiyle annem de abimin poposuna güzel bir terlikle vurarak dışarı çıkarmıştı.
“Hadi yürüyün gidin. Allah’a emanet.” Diyerek kapıyı yüzümüze kapatmıştı. Bu kadın bizden bıktı mı acaba? Yani bir kovmadığı kalmıştı, o da oldu. Abimi çekiştirerek asansöre yönlendirdim.
“Melisleri aradın mı aşağı insinler?”
“Onlar bizden önce gideceklerdi.” Demesiyle yüzüm düştü. Aynı arabada gideriz sanmıştım ama anlaşılan hızlı davranmışlar.
*
Sonunda mekâna vardığımızda ikimiz de içeri girmiştik. Deniz kenarında olduğumuz için hava daha çok esintili gelmişti bana. İyi ki ceket giymeyi akıl etmişim. Sonunda Melis’i gördüğümde yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşmişti.
Hızlı adımlarla yanlarına giderken bize ayrılmış masanın yanında sırtı bana dönük olan Karan’a gözlerim takılmıştı. Yanında olan, onun boylarında kumral bir erkekle bir şeyler konuşuyordu. Melis yüksek sesle adımı söylemesine rağmen anlaşılan duymamıştı. Çünkü hâlâ sırtı bize dönüktü.
Ben Melis’e sarılırken onun duyduğum sesiyle abimle tokalaştığını anlamıştım. Melis’ten ayrılırken gözlerim yeniden onu bulsa da Karan hâlâ benim tarafa dahi bakmadan abimi yanlarında olan iki erkekle tanıştırıyordu. Gözlerimi özlediğim yüzünden alamazken o nasıl böyle umursamaz olabiliyordu? Omzuma atılan bir elle yana dönerken Evren’le göz göze gelmiştim.
Kısık sesle çaldığı ıslıkla beni süzerek konuştu: “Fıstık gibi olmuşsun kız.” Sırıtan yüzüyle ben de gülmüştüm. Ama haberi dahi olmadan parmaklarımı karnına götürerek küçük bir yumruk vurmamla yüzünü buruşturdu.
“Abla diyeceksin demedim mi ben sana.” Ben hâlâ gülerken o yalancı bir üzüntüyle yüzünü buruşturdu. “Herkes şahit değil mi? Bu ablam olan şahıs, kadın benim karın boşluğuma büyük bir darbeyle vurarak sağlığımı tehlikeye attı.”
Onun isyanlarıyla gözler bana dönmüştü. Melis, Ali, abim ve Uraz gülerek bizi izlerken diğer Karan’ın arkadaşları olduğunu sandığım 2 erkek ve 2 kadın bana garip bakışlar atıyorlardı. Doğrusu bakışlar altında rahatsız olmadım dersem yalan olur. Ne vardı yani, altı üstü eğleniyorduk.
Karan’ın sesiyle ortamdaki gergin hava aniden yok olurken konuştu: “Beliz, Ömer’in kız kardeşi.” Dedi beni tanıtarak. Gözleri kısa süre üzerimde gezinse de gözlerime bakmamıştı. Sesi de fazla mesafeliydi. Ne olmuştu bu adama?
Naneleri ye, sonra da ne oldu bu adama de.
Tamam ya, bir şey demedik. İç sesimin güzel bir azarlamasıyla gözlerimi ondan hızla çektim. Adam haklı. “İş arkadaşlarım. Mert, Aslı, Tuna, Alev.” Demişti onları da bir bir bana tanıtarak. Hepimiz selamlaştıktan sonra masaya geçmiştik.
Masa yuvarlak olduğu için herkesin yüzünü görebiliyordum. Özellikle Karan’ın. Bir yanımda Melis otururken diğer yanımda da Aslı oturmuştu. Yemekten önce masada sohbetler dönerken herkesin keyfi yerindeydi. Hatta Karan’ın bile.
Aslında ben de Aslı, Melis ve Evren’le güzel sohbete dalmıştım. Aslı denen kız görünüşü gibi çok tatlıydı. Kahve kıvırcık saçları, ela gözleri yüzündeki çillerli gerçekten daha güzel hava katmıştı ona. Tabii boy konusunda 1.89 boyuyla bizden uzun olması dışında bir sorun yoktu. Biraz cüce gibi kalıyorduk Melis’le yanında ama olsun. Ben bu kızı çok sevmiştim.
Sonunda yemekler gelirken göz ucuyla bazen Karan’a taraf baktığımda Ali, adının Tuna ve Alev olduğunu öğrendiğim kızla bir şeyler konuşuyor, bazen gülüyordu. Alev’e mi gülüyordu yoksa ben mi yanlış görüyordum?
Bence ben yanlış görüyorumdur. Çünkü neden kızıl saçlı, gerçekten baktıkça bakılası güzel bir yüze, fiziğe sahip olan ve ona cilveyle gülümseyen bir kıza gözleri kısılarak gülsün ki? Hayır, yanlış görmüyordum.
KARAN ONA GÜLÜMSÜYORDU.
Gözlerimi hızla onların üzerinden çekerken sıkıntıyla nefes verdim. Melis neye baktığımı görmüş olacak ki bana doğru eğildi. “Fazla belli ediyorsun.”
“Neyi?” Şaşkınlıkla ona baktım. “Kıskandığını.” Kısık sesle söyledikleriyle gözlerimi devirmiştim. Onu kıskandığım falan yoktu.
“Bu kim?” Ben de onun gibi kısık sesle konuşurken diğerlerinin bizi pek fark ettiğini sanmıyordum çünkü herkes birileriyle konuşuyordu.
“Karan’ın ajanstan arkadaşı. Alev Hanım.”
“Alev Hanım derken?”
“Kızım, ajansta model ya hani? O yüzden hanım dedirtiyor herkese?” Demesiyle yeniden Alev’e kaçamak bir bakış attım. “Gerçek bir cadı yemin ederim.” Melis hâlâ konuşurken tabağındaki etten keserek küçük bir ısırık aldı.
“Aslı da model ama ona hanım demiyorsun?” Dememle bana döndü. Aslı’ya kısa bir bakış atarak konuştu. “Aslı öyle biri değil. Aslına bakarsan o ajanstaki en normal insanlardan biri.” Dediğinde yeniden yemeğine dönecekti ki elindeki çatalla donmuştu resmen.
Ben tamamen ona taraf döndüğüm için sol tarafımda olan Karan, Alev ve Tuna’yı göremiyordum. Ama anlaşılan o görüyordu. Ve bakışlarındaki afallamayla ben de arkama dönecektim ki Melis’in sesiyle durdum. “Terasa çıkalım mı biz? Hem hava alırız.” Arkamda bir şeyler dönüyordu değil mi?
Başımı usulca çevirdiğimde Karanın bana bakan siyah gözleriyle karşılaşmayı beklemiyordum. Bu bir an beni afallatsa da gözlerim tam da onun elinin üzerinde olan Alev’in eliyle ikisi arasında gidip geldi. Karan elini hızla çekerken Alev’in yüzü aniden bozulsa da hızla kendini toplayıp yeniden ona gülümsedi.
Karan’ın bakışlarıysa hâlâ benim üzerimdeydi. Tüm gece boyu o gözlerinin beni bulması için beklerken şimdi bana bakmasının sebebi neydi? Görüp görmediğimi mi bilmek istiyordu?
Kalbimde hissettiğim ince bir sızının aksine yüzüm ve bakışlarım fazla sakin ve durgundu. Gözlerimden bir saniye bile olsun çekmediği siyahları daha da koyulaşırken bakışlarına karşılık verdim.
Bana bakan gözlerini özlemiştim. O siyahlarının anlamlı bakan bakışlarını özlemiştim. Yutkunurken adem elmasının hareketini izleyerek gözlerim yeniden onu buldu. Bu bakışmaya son vermek adına herhangi bir yabancıya sunabileceğim soğuk gülümsemeyle ona gülümseyerek önüme döndüm.
Gözlerindeki afallamayı görsem de sakin bir şekilde sanki içimde o Alev’in saçını başını yolma isteği yokmuşçasına çatal ve bıçağımı elime alarak yemeye devam ettim. Melis bile bu halime şaşırarak bana bakıyordu. “Ne oldu az önce? Neden bu kadar sakinsin?” Melis’in şaşkın sesiyle ona döndüm.
“Neden sakin olmayayım?” Sesimdeki sakinlik beni bile ürkütürken içimdeki canavar umarım yerinde sakince otururdu. Çünkü burası olay çıkarabileceğim bir yer değil. Olay çıkarabileceğim bir yer olsa bile hangi yüzle çıkaracaktım o olayı. Kimdim ki ben?
“O kızıl çiyanı yolmayacaksın değil mi Beliz?” Melis korku dolu sesiyle bana bakıyordu. “Neden öyle bir şey yapayım?” Hâlâ sesimdeki sakinliğe şaşırırken devam etti. “Alev öyle yapınca, elini tu-“ sözünü keserek devam ettim. “Ne yaptıkları beni ilgilendirmiyor.” Bu benim sesim miydi? Allah’ım bu fırtına öncesi sessizliğimin altından bir canavar çıkarma.
Melis de şaşkınlıkla önüne dönerek yemeklerimizi yemeye devam ettik. “Ya ben sizi anlamıyorum.” Diyerek Melis yeniden sitemler etmeye başladı. “Az önce sen bakıyordun, o sana bakmıyordu. Şimdi o dikti gözlerini sana bakıyor, sen bakmıyorsun. Çocuk musunuz siz?” Sıkıntıyla nefes vererek peçeteyle ağzımı silerek sakince ona döndüm.
“Terasa çıkalım mı?” Başıyla onaylarken terasta olan Aslı, Evren’in yanına gitmiştik. “Ne konuşuyorsunuz fısır fısır?” Melis, Evren’e göz kırparak konuştu. Çapkın prensimiz yine iş başında. “Havadan sudan işte.” Evren gelmemizden memnun olmamış gibi yüzü asılmıştı.
Çocuklarla konuşmaya başlasak da aklım hâlâ onlarda kalmıştı. Acaba hâlâ elini tutuyor mu? Gülüyor mu ona? Arkama da bakamıyordum. Melis’e zaten soramazdım.
Ne kadar istesem de kendimi konuşmaya bir türlü veremiyordum. Gözlerimin önünden o görüntü gitmiyordu resmen. Bu gece neden bana işkence olmaya başladı?
Ayağıma dolanan kediyle düşüncelerimden ayrılırken yere baktım. Ama ben bunu yerim. Zaten evde kıskanç kedim başka kedileri sevmeme izin vermiyordu. Diğerleri konuşmaya dalarken ben uzaklaşan kediyle yanına doğru eğilmiştim.
Güneşimin aksine simsiyah. Onu okşarken sanki bir kaç dakikalık da olsa dünyam güzelleşmişti. Kediler bu kadar güzel olmak zorunda mı?
Artık kediyle oynamaya nasıl dalmışsam yanımda duran siyah ayakkabıları yeni fark etmiştim. Gölgesini üzerimde hissetsem de başımı kaldırmadan kediyi okşamaya devam ettim.
Oydu.
Bakmadan bile bunu anlayabilirdim. Benim ona bakmama gerek yoktu ki onun varlığı öyle büyüleyiciydi ki anlamamak imkânsızdı.
“Şu sokak kedileri fazla kirli olur. İstersen dokunma. Hastalık bulaşmasın sonra.” Duyduğum bu ince ve kulak tırmalayıcı sesin sahibi Alev’di. Ona dönerken hâlâ elimin altında mayışmış kediyi okşuyordum. Yüzündeki tiksintili ifadeyle iyice sinirlerim gerilmişti.
Kedi gayet temizdi ve üstelik sokak kedisi bile değildi. Boynundaki tasması buradaki müşterilerden birinin olduğunu açıklıyordu. Hem sokak kedisi olsa bile benim için fark etmezdi. Kedi denince bende akan sular dururdu.
Tam ona cevap verecektim ki yanıma eğilen adamla gözlerim ona kaydı. Benim gibi eğilerek yerdeki kediyi okşamaya başlamıştı. Siyahları gözlerime uzun uzun bakarken ben de bakışlarımı çekmemiştim.
Konuşmadı.
Konuşmadım.
Yalnızca kediyi sevdik.
Gözlerim kediyi okşarken yüzünde oluşan o gülümsemeye takılmıştı. Yine gülümsüyordu. Ve ben yine o gülüşüne yeniliyordum.
Oylamayı ve satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın güzel okurlarım.🌟🎀
✰𝒀𝒐𝒖𝒕𝒖𝒃𝒆: 𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠_𝑠
✰𝑰𝒔𝒕𝒂𝒈𝒓𝒂𝒎: 𝑜𝑘𝑦𝑎𝑛𝑢𝑠𝑠_𝑠
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |