Merhabalarrr! 🤍
Umarım iyisinizdir güzel okurlarım🎀🦭
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🫡
Keyifli okumalar ⭐️
Kendimden emin sesimle ona dönerek konuştum.
“Kocam olacaksın.” Siyahları büyük bir şaşkınlıkla beni izlerken öyle bir afallamıştı ki bunu gerçek anlamda söylediğimi sandığını düşünmeye başlamıştım. Yüz ifadesi gülmeme sebep olurken yeniden kapıya döndüm.
Karan ise hâlâ bir bana bir de sıkıca tuttuğum ellerimize bakıyordu. “Hatice nine ben geldim. Yeğenin Mukaddes geldi kız,” diye bağırırken yeniden kapının arkasından ayak sesleri gelmeye başlamıştı.1
Mukaddes, Hatice ninenin yeğeniydi, eğer şu an burada donarak ölmek istemiyorsak en azından içeriye girene kadar Mukaddes rolünü üstlenebilirdim. Açılan kapı diğerlerinin dikkatini çekmiş olacak ki her biri garip bir pozisyonda durakalmıştı.
Nine önce bize sonra diğerlerine bir bakış attıktan sonra yüzünde özlediğim gülümsemesi belirmişti. Açılan kollarının arasına hızla girerken beni saran kollarla ona daha sıkı sarılmıştım. “Hoş gelmişsin kızım.”
“Hoş bulduk nine, davet etmeyecek misin bizi içeri?” dediğimde içeri girmemiz için tam kapıyı açacaktı ki diğerlerine hoşnutsuz bakışlar attı. “Şu hayırsız kocan ve damadın da mı gelecek?” Abime ve Karan’a yandan bakış atarken bana döndü.
“Ne yapayım ninem, atsam atılmaz satsam satılmaz, bırak girsinler.” Başını olumlu anlamda sallarken yavaş adımlarla merdivenlere yöneldi. Biz açık kapının önünde dikilirken diğerlerine döndüm.
“Hadisenize ne bekliyorsunuz?” Sanki bu söylememi bekliyorlarmış gibi hızla kapıya koşmuşlardı. Bu defa ise hepsi birden kapıdan girmeye çalıştıkları için birbirleriyle tartışarak büyük gürültüyle içeri düşmüşlerdi.
İnanmazmış gibi onlara bakarken Karan’ın kolundan tutarak içeri çekiştirdim. “Reziller,” diyerek kapının önüne yığılanların üzerinden geçerken yanlışlıkla Evren’in eline basmıştım. Çığlık atmasıyla Ali ensesine büyük bir tokat atmıştı.
“Kalkın ayağa. Ninenin önüne böyle mi çıkacaksınız?” Beni ikiletmeden homurdanarak ayağa kalkarken kapıyı kapatmışlardı. “Ne yapacağız şimdi?” Melis’in meraklı sorusuyla bakışlar ona dönmüştü. “Yapacak bir şey yok. Bir süreliğine nineye ayak uydururuz. Bence durumu birkaç saate düzelir,” diyerek omuz silktim.
“Ne yani şununla karı koca rolü mü yapacaksın?” Abim Karan’a ters ters bakarken bu durumdan hiç hoşnut değildi. Vallahi ister hoşnut olsun, ister olmasın. Ben bu soğukta asla dışarı çıkmazdım. İstemiyorsa çıkıp giderdi.
“Evet abi, beğenemedin mi? Üstelik unutma sen de benim uğursuz damadımsın. Yani kızım Melis’in kocası,” dediğimde herkesin kafası daha da karışmış olacak ki şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı. “Damadın mı?” Abim Melis’e yandan bakış atarken Melis hızla konuşarak “Hayatta olmaz, ben bunun karısı falan olmam,” demişti.1
Abim çatılan kaşlarıyla Melis’e dönerek “Ben de çok meraklıyım zaten sana,” diyerek onu terslemişti. Bence gayet de meraklıydı.
Birbirlerine öldürecekmiş gibi bakarken aralarına girmiştim. “İtirazı olan varsa kapı orada. Gidebilirsiniz. Ya burada uslu uslu oturursunuz ya da ormanda kurda kuşa yem olursunuz.”
İkisini de yeterince uyardığımı düşünerek merdivenlere yöneldim. “Peki biz ne olacağız?” Evren, Ali ve Uraz’ın aynı anda sorduğu soruyla arkama dönmüştüm. Haklı, bunlar ne olacaklardı? Belki de bir şey olmaları gerekmezdi. Zaten nine onlara fazla önem vermemişti.
“Nineye göre bir şey buluruz işte. Artık çıkalım yukarı. Kadıncağız da şüphelenecek.” Beni onaylarken yukarı çıkmıştık. Gördüğüm şömineyle gözlerim parlarken şöminenin yanında oturan nineye baktım.
“Gel kızım. Gel otur,” ninenin gösterdiği yere otururken kocaman gülümsemiştim ona. Isınmak için şömineye biraz daha yaklaşarak yeniden ona döndüm.
“Özlemişim ninem seni.” Yüzümdeki samimi tebessümle bana bakarken diğerlerine de göz ucuyla bakmıştı. Hâlâ kapıda dikiliyorlardı. “Şu hayırsızlara da de gelip otursunlar.” Hızla başımı sallayarak diğerlerine döndüm. “Hadi gelin,” onlar korkak adımlarla bize yaklaşırken Karan yanıma oturmuştu.
Ninenin hoşnutsuz bakışları Karan ve abim üzerinde gezinirken aniden bağırdı. “Sen nereye damat?”
Abim tam oturacaktı ki ninenin sesiyle hızla doğrulmuştu. “Sana kim otur dedi? Büyüklerinden izin aldın mı?” Hepimiz ninenin aniden gür sesiyle irkilmiştik. Bu kadın bir güç vardı, hepimizi kurşuna dizerdi vallahi.
Abim sabır diler gibi gözlerini kapatsa da kendini toplayarak konuştu. “İznin var mı nine?” Hatice nine hiç oralı olmazken göz kaş hareketleriyle benimle Karan’ı gösterdi. Ne, bizden mi izin alacaktı? Ay ben 40 yıl bu konunun dalgasını geçerdim.
Abim ‘ne’ der gibi bize bakarken hemen konuya atlamıştım. “Ninem, sen bakma ona. Bilirsin şimdi ki devrin gençleri ne ahlak bilir ne adap. Görgüsüz şey işte.”
Abime yandan küçümseyici bakışlar atmıştım. Kıpkırmızı kesilirken şu an evde olsaydık üzerime atlayacağına o kadar emindim ki. Ama şimdi yalnızca uzaktan uyarı dolu bakışlar atmakla yetinebiliyordu.
Hatice nine yanındaki silahı biraz daha yanına çekerken abimin bakışları ona kaymıştı. “İznin var mı?” Abim her kelimenin üzerine bastırırken dişlerinin arasından tıslayarak öldürücü bakışlarıyla bize bakıyordu. Ben şimdi sana bu geziyi cehennem etmez miyim abicim?
Maalesef bu konularda hiç de iyi yürekli biri değildim. Çirkef kaynana ruhu benim kanımda vardı. Onu hoşnutsuz bakışlarımla süzerken bu süreden rahatsız olmuş olacak ki kimsenin duymadığı küfürlerini yine havada uçuşmuştu.
“Kocama sor” dediğimde Karan’la abim aynı anda bana dönmüştü. Bu iki erkeğin de bugün sabrını sınamakta kararlıydım. “La havle” abim hala ayakta dikilirken dik dik bana bakıyordu. Bense hala üzerimde gezinen siyahları umursamadan şöminenin yanan ateşini izliyordum.
“Otur Ömer” Karan sanki hala olanları anlamakta zorluk çeken sesiyle abime oturmasını söylemişti. Hepimiz oturduğumuzda ninenin sesiyle ona döndük. “Kaç zamandır gözüm yollarda. Neden gelemediniz güzel kızım?” Sesi öyle hasret dolu çıkmıştı ki bir an gerçekten kendisine geldiğini düşünmüştüm.
Hüzünlü yüzüne bakarken ben de üzülmüştüm. Yalnızlık zordu. Hızla kendimi toplayarak ortamdaki gergin havayı dağıtmıştım. “Ah ninem, şu çocuklar beni çok yoruyor. Okuluydu, yemeğiydi derken zaman nasıl geçiyor hiç anlamıyorum.” Dediğimde Hatice ninenin gözleri Uraz’ı, Ali’yi ve Evren’i bulmuştu.
“Senin üçüzler bunlar mı?” Dediğinde Evren kahkahasını zor bastırmıştı. Bu durumda da gülüyorsun ya pes sana. Ali yine Evren’in ensesine tokat atarken Evren ters ters ona bakarak üzerine atılacaktı ki sesimle durdular.1
“Evet nine, hayırsız üçüzler bunlar. Sıddıkcan oğlum yapma” bu defa Evren bozulmuş yüzüyle bana bakarken Ali küçük kahkaha atmıştı. “Evet kardeşim, Sıddıkcan yapma” Ali dalga geçen sesiyle Evren’i kışkırtırken bir de küçük çocuk gibi dil çıkarmıştı.
“Çaycan oğlum, iyi davran kardeşine.” Ali ona seslendiğim isimle afallarken diğerleri kahkahalarını bastırma gereği dahi duymamıştılar. “Pek de büyümüşler. Şu küçüğünün ismi ne Mukaddes?” Nine Uraz’ı gösterirken ben de ona döndüm.
Ne ismi koysam acaba? Biraz düşündükten sonra “Saf can” demiştim. “Maşallah maşallah. Pek iyi yetiştirmişsin kızım.” Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. “Övünmek gibi olmasın nine, yemedim yedirdim, içmedim içirdim, giymedim giydirdim. Hiçbir şeylerini eksik etmedim.”2
Evren bıyık altından gülerken diğerleri attığım yalanların karşısında küçük çaplı şok yaşıyorlardı. Ya ne var biraz gerçekleri çarpıttıysam? “Yuh kızım, bu kadar yalanı nerenden atıyorsun sen?” Melis’in kısık sesiyle ona döndüm.
“Şu kız da bir torun veremedi bize? Kocayı da verdik yine aklı fikri Rayn’da.” Dediğimde abim ışık hızıyla Melis’e döndü. “Rayn kim kızım? Sen beni aldatıyor musun?” Melis abimin ani çıkışıyla afallarken inanmazmış gibi bana bakıyordu. Ne oldu abi, hani Melis’e meraklı değildin? Ne bu tavırlar?1
“Ne aldatması, Beliz saçmalıyor işte. Değil mi Beliz?” Telaşla bana bakarken onaylamamı bekliyordu. “Beliz?” Abimin uyarıcı sesini görmezden gelmiştim. “Kaynananım damat ben senin.” Abim sabır çekerek önüne dönerken yana bakma gibi bir hatada bulunmuştum. Beni izleyen bir çift siyah gözlerle bu defa afallama sırası bendeydi.
O nasıl bakıştı öyle zalimin oğlu? Hiç öyle bakılır mı? Başını hafif yana yatırmış, yüzündeki o hayran olunası tebessümüyle beni izliyordu. Yaptığım, konuştuğum bu saçmalıktan gram rahatsızlık duymazken bir de keyif mi alıyordu?3
Gözlerimden ayırma gereği dahi duymadığı siyahlarına daha fazla bakamamıştım. Nefes almayı unuturken nasıl daha da bakardım o siyahlarına? Hızla gözlerimi kaçırırken yeniden nineye döndüm.
“Şu hayırsız kocan yine üzüyor mu seni?” Hatice ninenin sesiyle kendime gelirken Karan’a kaçamak bir bakış atmıştım. Bakalım ne kadar sabır edebilecekti bana. Aklıma gelen tilkilikle doğrularak kendimi aldatılmış ve 4 çocukla terk edilmiş eş rolüne hazırladım.
“Üzüyor da, işte çocuklarım için gıkımı dahi çıkartmıyorum. Bu kadar da fedakar bir anneyim işte.” Hayıflanan sesimle Karan çatılmış kaşlarıyla bana bakıyordu. Yanımda oturan bedenini biraz daha bana yaklaştırırken kısık sesiyle konuşmaya başlamıştı.
“Ben mi üzüyorum seni?” Ama bu adam her şeyi bu kadar ciddiye alırsa ben odaklanamam ki? “Eşkek sıpası yine ne yaptı?” Nine de Karan’a yandan bakış atarken Karan’ın iyice canı sıkılmıştı.
“Şu hayırsız kocam var ya.” Dedim parmağımla Karan’ı göstererek az önce aramızda kapattığı mesafeyi açarak. Bu hareketimle kaşları daha da çatıldıysa da bir şey dememişti.
“Beni dört çocukla bir başıma bırakıp başka kadınlara gitti.” Sesim düşündüğümden daha üzüntülü ve sinirli çıkmıştı. Galiba rolüme kendimi fazla kaptırdım. “Ben öyle bir şey yapmadım Beliz.” Karan’ın kısık sesiyle ona bakma gereği dahi duymadan konuştum.
“Kes sesini yaptın.” Karan “pes” dermiş gibi bana bakarken. Aniden abim ateş gibi parlamıştı. “Ulan ne söylüyor bu kız?” Abimin Karan’ın yakasına yapışması hepimizi bozguna uğratmıştı. Bunlar neden böyle özürlü gibi davranıyorlardı? Bir ağız tadıyla rolde yaptırmadılar.2
“Beliz’i kiminle aldattın lan?” Abimin kükreyen sesiyle Melis hızla onu geri çekmek için koluna girmişti. “Saçmala, neden karımı kiminleyse aldatayım.” Karan sert ve kendinden emin sesiyle abimi cevaplayarak yakasındaki ellerini hızla çekmişti.
“Susun hayırsız damatlar.” Ninenin gür sesiyle ikisi de ayrılırken yerlerine çekildiler. “Devam et kızım.” Uslu uslu başımı sallarken omzuma atılan kolla yana dönecektim ki kolun sahibinin kim olduğunun verdiği farkındalıkla kıpırdayamadım.
“Demek seni aldattım öyle mi?” Fısıltılı sesindeki muzip tınıyla yutkunmuştum. Bu adam bunların bedelini bana sonra ödetmese iyiydi.
“Sorma nine başıma neler geldi neler. İşte çocukların hatırı için hep sustum.” Daha sözümü tamamlamadan abimin kısık sesiyle ona göz devirmiştim. “Her şeye inanırım da senin susacağına asla inanmam.”1
“30 yıldır evliyiz, bir defa sarı lale almadı bana. İnsanların kocası karılarına neler neler alıyor. Benimki bir sarı laleyi bana çok görüyor. O zaman seni dinleyecektim nine. İşte evlenecektim Rıfkı amcanın oğluyla.” Hayıflanan sesimle omzuma dolan kollar sıkılaşmıştı.
“Ne Rıfkısı Beliz?” Karan’ın kısık sesini yine görmezden gelirken onun artık iyice gerildiğini hissedebiliyordum. Sanki nine de bunu bekliyormuş gibi hızla bana yeni koca bulmaya başlamıştı. “Kızım boşarız bu hayırsızı, yenisini buluruz sana.”
“Buluruz kızım tabi.” Çocuk sevinciyle ellerimi birbirine vururken “Kimin karısına koca buluyorsun be kadın!” Karan’ın gür sesiyle afallamıştık. Bu adamın şaka anlayışı hiç yoktu.1
“Boşayacağım ben seni. Bir sarı lale dahi almadın bana.” Karan inanmazmış gibi bana bakarken sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Kimse ona benim onun karısı olmadığımı hatırlatabilir miydi? Çünkü bu tavırlar aklımın başka yönlere gitmesine neden oluyordu.
“Ne yani bir sarı lale için mi boşayacaksın beni?” Şaşkın ve sinirli sesiyle siyahlarını bana dikmişti. “Evet.” Dedim tripli sesimle. “Bence gayet makul bir sebep.” Diye devam ettiğimde Melis de bana destek çıkmıştı.1
“Annem haklı baba. Bu çok önemli bir mesele. Hem ben de boşanacağım.” Bu defa abim şaşkın bakışlarıyla Melis’e döndü. “Nine bana da koca bulur muyuz?”1
Sanki abimi daha da delirtmek istiyormuş gibi bile bile damarına basıyordu. “Melis.”
Abimin uyarıcı sesini görmezden gelmişti. “Buluruz kızım, buluruz. O işi bana bırakın siz.” Ninenin sesiyle bizim üçlü kıkırdarken abimle Karan sabır dileyen bakışlarıyla dik dik bize bakıyordu.
Bir süre daha konuşurken Hatice nineyle birlikte yaşayan yardımcısı olduğunu söyleyen kadın gelmişti. Evin ihtiyaçlarını almak için kasaba dışına çıktığı için geç dönmüştü. Onunla da tanıştıktan sonra Hatice ninenin durumunu ondan daha detaylı öğrenmiştik.
Aslında kısa süreli unutkanlığının olduğunu söylüyordu ama böyle durumla o da ilk defa karşılaşmıştı. Hiç böyle olmadığını söylüyordu. Bu durum onu ve bizi daha çok endişelendirirken yarın sabah bir doktor çağırmak konusunda karar almıştık.
Hatice nine ilk geldiğimizin aksine bize daha çok ısınmış, sohbetlerimiz neşelenmişti. Tabii ki bu zamanda hep karı koca rolünü oynarken Karan’ı bazen kızdırdığım oluyordu. Aslında genel itibariyle eğlenmişti ama nineye hep beni üzdüğünü veya aldattığı gibi şeyler söylerken geriliyordu.
Durmadan “ben böyle bir şey sana asla yapmam” gibi sözler söyleyerek benim rol yapmamı da zorlaştırıyordu.
Böyle ki kahkaha dolu konuşmalara o kadar dalmıştık ki saatin gece yarısını geçtiğini yalnız Uraz’ın durmadan esnemesiyle fark etmiştik. Bu çocuğun hiç uykusuzluğa dayanıklılığı yoktu. “Anlaşılan senin küçük yorulmuş.” Ninem gözleri yavaş yavaş kapanan Uraz’ı bana göstermişti.
“Biliyor musun nine, bu Saf can çocukken böyleydi. Ne zaman misafirliğe gitsek koltukta uyurdu.” Uraz’ın başı usulca Ali’nin omzuna düşerken Ali sanki mikropmuş gibi Uraz’ın alnına işaret parmağıyla bastırıp ittirirdi. Çocuğun kafası duvara çarpınca aniden acıyla inleyerek uyanmıştı.
“Oğlum, Çay can kardeşlerine iyi davran demedim mi ben sana.” Uyarır gibi parmağımı ona sallarken Ali yüzünü buruşturmuştu.
Ona böyle seslenmemden nefret ediyordu. “Sen bunları çok şımartıyorsun kızım.” Ninemin sesiyle ona odaklanmıştım. “Sözünü dinlemediklerini oklavayla gel yanlarına, bak gör nasıl dinliyorlar seni.”
“Haklısın nine, senin oklavalarından birini alayım o zaman ben.” Tam ayaklanacaktım ki Ali ve Uraz korku dolu sesleriyle hızla duruma el atmışlardı. Çünkü biliyorlardı gerçekten yapardım. Öyle deliydim işte. “Yok anam, biz hiç senin sözünden çıkarmayız.”
“Öyle olsun bakalım” diyerek yeniden Karan’ın yanına oturdum. Tüm gece gözlerini üzerimde hissetmiştim. Siyahlarına uzun süre bakamadığım için kaçamak bakışlar atarak önüme dönüyordum. Bence diğerleri bir oyunun içinde olduğumuzu düşünmeseydiler kesinlikle bir şeylerden şüphelenebilirlerdi.
Bakışlarının ve bedeninin bana bu denli yakınlığı aklımı başımdan alıyordu. Yakınlığını fark ettiğim anlarda yanaklarım alev alırken bunu ondan saklamak için yüzümü şömineye çevirip dakikalarca yanan ateşi izliyordum. Aslında bu kadar utangaç biri olduğumu dahi yeni yeni öğreniyordum. Ben öyle kolay kolay utanan, kızaran biri değildim.
Ama bu adamın bir bakışı beni halden hale sokuyordu. Resmen renk değiştiriyordum yanında. Ben de şöminenin ısısıyla mayışırken esnemiştim. Nine de uykulu olduğumu fark etmiş olacak ki yavaş yavaş ayaklanmaya başladı. “Hadi çocuklar, artık geç oldu, Zeynep size odalarınızı göstersin.” Diyerek Zeynep ablaya işaret etti.
“Çok iyi olur ninem.” Gerçekten çok yorulmuştum. İyice uyuyup dinlenip yarın da bu ormanın ruhunu nasıl çağıracağımız konusunda konuşmalıydık. Bizim çocuklarla birlikte ben de ayağa kalkarken uzun süre oturduğum için hafif başım dönmüştü. Koluma dolanan ellerle yana dönerken “İyi misin?” diyen Karan’ın endişeli sesiyle hızla kendimi topladım.
“Aniden kalktığım için oldu.” Diyerek ona açıklama verirken kollarının arasından çıkmıştım. Sonuçta ben de insandım. O böyle bana yakınlaşarak kalp krizinden öbür dünyaya gitmemi istiyordu herhalde. Her dokunuşunda kalbim deli gibi atıyordu resmen. Liseli ergenlere dönmüştüm iyice.
Zamanla alışırım diyordum ama geldiğimizden beri ya ellerini omzuma atıyor ya parmaklarını saçlarımın uçlarına dolayıp oynuyordu.1
Bir ara iyice beni sıcak bastığı için kendimi serinletmek amacıyla elimi yellemek gibi bir hataya düşmüştüm. Bu kimsenin dikkatini çekmezken, o açık olan saçlarımı geriye doğru toplayarak uzun süre öylece havada tutmuştu. Tabii bu sırada açık boynuma değen parmaklarının ısısı yetmiyormuş gibi, kendi heyecanımla iyice elim ayağım birbirine dolanmıştı.
Bir de sanki benimle ilgilenmiyormuş da sohbetleri dinliyor gibi yapması yok muydu, iyice beni delirtiyordu. Ben burada basit bir dokunuşuyla kalp krizi geçirirken beyefendi fazla rahattı.
“Siz yukarı misafir odasında uyursunuz kızlar. Size de aşağı odaları şimdi hazırlarım.” Zeynep ablanın sesiyle kendime gelirken bizim için yukarı odayı hazırladığını anlamıştım. Anlaşılan erkekler için de aşağıdaki odaları hazırlayacaktı. Melis’le ikimiz tam merdivenlerle yukarıya adımlayacaktık ki, ninenin yere vurduğu bastonuyla ikimiz de irkilerek korkuyla yerimizde sıçramıştık.
Ne oluyordu bu kadına yine? Ona döndüğümüzde çatılmış kaşlarıyla Zeynep ablaya ters ters bakıyordu.
“Sen evde kaldın diye iyice her şeyi unutmuşsun kız kurusu.” Dedi gür sesiyle. Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken Zeynep abla da afallamıştı. Bu laflarına anlaşılan fazla takmıyordu. Artık kadıncağız ne kadar duyduysa bağışıklık kazanmış bünyesi.
“Nerede görülmüş karı kocanın ayrı yattığı.” İşte o son sözü söylemeyecektin be ninem. Benim gözlerim fal taşı gibi açılırken diğerlerinde benden farkı yoktu.6
“Şu hayırsız damatla Mukaddes yukarı odada yatsın. Şu ikisine de aşağı odayı hazırla. Belki Mukaddes’e torun verme işini de hızlandırırlar.” Dediğinde Melis kıpkırmızı kesilirken inanamazmış gibi nineye bakıyordu. Evren salakça gülüşlerini bastırmak için eliyle ağzını kapatsa da daha fazla dayanamayıp küçük bir kahkaha atmıştı.2
Hepimiz gerginlikle solarken onun bu patavatsızlığı yüzünden gerçekten oklavayla ona her an dalabilirdim. Kim ne söyleyebilirdi ki sonuçta ben onun annesiydim değil mi? Nine hoşnutsuz bakışlarını üzerimize döndürürken konuştu. “Bunlara da yer yatağı sal şuradan. Akılları başlarına gelsin biraz.”
“Ama nine-.” Diye diğerleri hızla isyanlara başlasa da nine bastonunu kaldırınca hızla susmuşlardı.
“Hadi hayırsız damat ne duruyorsun orada.” Nine Karan’a gelmesi için seslenmişti. Karan önce biraz şaşırsada onu ikiletmeden hızla yanıma gelmişti. Ne yani bu kadın bizi aynı odada yatırmak konusunda ciddi miydi? Ben şaşkınlıkla büyüyen gözlerimle onları izlerken nine bastonuyla bacaklarımıza hafif vurmuştu.
“Hadi çıkın yukarı ne bekliyorsunuz. Odanız tam benim odamın karşısında.” Dediğinde yutkunamamıştım. Ah Beliz kendi başını yaktın kızım. Resmen kendi kazdığım kuyuya düşüyordum. Ben hala şaşkınlıkla nineye bakarken Karan’ın hafif yürümen için belimden itmişti. Sanki dokunuşuyla rüyadan ayılır gibi irkilmiştim.
“Hadi karıcım. Ninenin de dediği gibi odamıza gidip uyuyalım.” Muzip sesiyle tam arkamda olan adama bakarken sırıtan yüzüyle benim bu halimle dalga geçtiğini anlamıştım. Bu saçmalıktı. Hayatta bu adamla aynı odada yatmam.
Tam abimden yardım istemek için aşağıya bakacaktım ki abimler ortalıkta yoktu. Ne? Şaka mıydı bu? Bir erkekle aynı odada uyumama izin mi verecekti? Son umutlarım da tükenirken Melis’le ikisinin çoktan Zeynep ablanın gösterdiği odaya gittiklerini anlamıştım.
“Girsene kızım.” Ninenin uyarmasıyla yere çivilenmiş adımlarım Karan’ın yönlendirmesiyle hareket etti. Attığımız her adımda kalbim küt küt atarken kendi aptallığıma sövüyordum. Sonunda kapının önünde durduğumuzda aklıma gelen çıkış yoluyla bir nebze sakinleşmiştim.
Nine kendi odasına girdikten sonra hızla ben Melis’in odasına giderdim, abim de buraya gelirdi. Ama bir sorun vardı. Nine de bizimle beraber kapıda dikiliyordu. Gitsene be kadın.
“Allah rahatlık versin nine. Hadi sen git uyu.” Diyerek bildiğin kadını kovmuştum. Kadında da ne inat varmış yerinden dahi kıpırdamadı.
“İyi geceler kızım. Hadi siz geçin odanıza.”
“Yok ninem birinci sen geç, biz sonra geçeriz.”
“Olmaz dediysem olmaz!” Ninenin ani bağırmasıyla irkilerek arkamdaki adama korkuyla yaslanmıştım.
Sanki Karan da bunu bekliyormuş gibi hızla ellerini kollarıma dolarken beni kendine çekmişti. Bu kadın beni iyice korkutmaya başlıyordu, yarın doktor çağırmamız şart.
“İyi geceler,” diyerek Karan nineye hafif gülümseyerek kapıyı açarak beni de kendisiyle beraber içeriye çekiştirmişti. Kapıyı kapattığında kendime gelerek kollarından kurtuldum.
“Ne yapıyorsun sen?” Ona çıkışan sesimi pek umursamadan, “Ne yapıyormuşum?” demişti.
“Nine odasına gittikten sonra ben Melis’in yanına geçeceğim, abim de buraya gelir,” dedim hızla. Bu söylediklerimle kaşları çatılırken memnuniyetsiz bakışlarıyla beni izliyordu. Ne, burada onunla beraber uyumamı beklemiyordu herhalde.
Bu söylediğimden memnun kalmasa da başıyla onaylayıp bakışlarını odada gezdirmişti. İki kişilik bir yatak vardı yalnızca. İkimizin de gözleri yatakta fazla uzun kalmış olacak ki bu durumun garipliğiyle bakışlarımı hızla kaçırıp kapıya yöneldim.
Bir süre bekleyip ninenin kapısının kapanma sesini beklesem de ses yoktu. Bu kadın içeri girmedi mi hala?
Arkamda hissettiğim hareketle oraya döndüğümde az kalsın aldığım nefeste boğulacaktım. Bu oksijen denen şey neden bana zehir olmaya başlamıştı? Bir hışımla giyindiği gömleği yakasından tutup çıkarırken yarı çıplak vücudunu sunmuştu bana. Yine nefes almayı unutmuştum. Ne diye çıkarıyorsun ki o gömleği?
Sanki ben yokmuşum gibi çıkardığı gömleği tekli koltuğa fırlatırken perdeleri kapatmıştı. Yatağa doğru gittiğinde bana bakmadan sırt üstü uzanmış, bir elini başının altına koyarken tavanı izlemeye başlamıştı. Bense hala büyülenmiş şekilde her hareketini büyük bir dikkatle izlerken gözlerimi bir saniye de olsa üzerinden çekmiyordum.
“Gözlerinizi üzerimden çeker misiniz hanımefendi? Karım bu konularda biraz kıskanç da,” dediğinde hala bana bakmıyordu.1
“Hah!” Alayla kahkaha atarken, “Pes,” dermiş gibi ona bakıyordum.
“Karısıymış. Nereden karın oluyorum ben senin?” dediğimde hala tavanı izliyordu. Dudakları usulca kıvrılırken beni delirmekten zevk alıyordu resmen.
“Tamam karıcım, karım değilsin.” Eğlenen sesiyle yüzünü ciddi tutmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Bu nasıl bir cümleydi hem?
“Gerçekten pes,” diyerek elimi kapı koluna götürdüm. Bu adamla daha fazla aynı odada kalamazdım. Ne benim ne de onun için hiç iyi değildi. Dengemiz bozuluyordu resmen. Kapı kolunu açmak için indirdiğimde açılmamıştı.
Ev eski olduğu için haliyle kapılar da fazla eskiydi. Anlaşılan daha çok kendime çekmeliydim. Bir daha büyük güçle kendime çeksem de kapı açılmamıştı. Birkaç defa daha denedikten sonra iyice paniklemiştim.
Saçmalık. Neden böyle bir şey yapsın ki nine? Hayır hayır, yapmamıştır. Ben yorgun olduğum için güçsüz düşmüşümdür kesin.
“Karan,” dedim içime kaçan sesimle.
“Hmm,” mırıltılı sesiyle uykuya daldığını anlayabiliyordum.
“Karan.” Bu defa yüksek çıkan sesimle kaşlarını çatarak hızla gözlerini açmıştı. Bana bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Nasıl yani açılmıyor?” derken bir kaşını sorgularcasına kaldırmıştı.
“Açılmıyor işte. Gelip bir baksan,” dediğimde yataktan çıkarak yanıma geldi. Büyük bir güçle kapıyı çekse de açılmamıştı. Bu kadın hangi ara kilitlemişti bizi buraya?
“Kitlenmiş.” Karan’ın sakin sesinin aksine ben panikten ölecektim. Şu an olmayan bir anksiyetem oluyordu farkında mıydı acaba?
“Açamaz mısın?” Son umudum olan kaslı kollarına bakmıştım. Bakışlarımın nerede olduğunu görünce dudakları yine usulca yukarı kıvrılmıştı.
“Tek elimle bile açarım da sence nine, karımın neden odamın kapısını kırarak benden kaçtığını merak etmez mi?” Şeytan! İblis! İşine gelince nasıl da mantığını konuşturuyordu. Aklındaki sana bu akılları veren tilkilerin batsın.
Sıkıntıyla nefes verirken onun siyahlarına baktım.
“Hiç. Sadece kocanın kollarında bir gece geçireceksin.”3
NE?
Oylamayı ve satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın güzel okurlarım.🌟🎀
Okur Yorumları | Yorum Ekle |