56. Bölüm

3.0

Okyanus
okyanuss_s

 

Merhabalarrr🤍

Nasılsınız güzel okurlarım?

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🎀

 

"Masalın sonu

Giden dönmedi.

Kalan unutmadı"

 

Düşüncelerimin aksine boğazımdaki yumruyla tek bir kelime dahi söyleyememiştim. Elleri yanaklarımı okşarken gözlerim hasret kaldığı siyahlarına bakıyordu. Galiba bu, ikimizi de bencil biri yapardı. Siyahları tüm yüzümde gezinirken dudaklarımda durmuştu.

Dudaklarımda oyalanan bakışları aklımı başımdan alırken ne yapmak istediğini anlamıştım. Kalbimi titreten bakışları buz tutmuş bedenimi lav gibi yakıyordu. Gözleri yeniden birkaç saniyelik beni bulduğunda sanki benden onay ister gibi bakmıştı.

Şu an tüm irademi elimden aldığının farkında olsaydı acaba yine böyle bakar mıydı? Ben daha aldığım aşk itirafının etkisinden çıkamazken dudaklarımda hissettiğim dudaklarının ısısıyla kalbim durmuştu.

Evet, galiba yaşamım buraya kadardı. Artık mezar taşımda "Sevdiği adam onu öptüğü için heyecandan dayanamadı, öldü" yazarlardı. Yüzümde gezinen elleri yavaşça boynuma inerken diğer eli belimi kavrayarak beni daha da kendine çekmişti.

Göğsünde olan ellerimi boynuna dolarken onun aklımı başımdan alan öpücüklerine karşılık vermeye çalışıyordum. Bedenimin her zerresine kadar yayılan ısı dalgasının sebebi onun dokunuşlarıydı.

Nefeslenmek için biraz geri çekilirken gözlerim hâlâ kapalıydı. Anlam veremediğim bir utanç içindeydim. Zaten olan oldu, neyin utancı bu? Yüzlerimiz arasındaki mesafe hâlâ çok azken tenime vuran nefesini hissedebiliyordum.

"Beliz..." nefes nefese çıkan fısıltılı sesiyle dudakları yeniden dudaklarıma temas etmişti.

"Başka bir evrende beni yeniden bulur musun?" Gözlerimi yavaşça araladığımda beni hayran hayran izleyen siyahlarıyla karşılaştım. Ben hep seni bulurum, Karan.

Siyahlarının gölgelerine çekilirken dudaklarıma buruk bir gülümseme eklendi.

"Ben seni hep bulurum." Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi yeniden dudaklarının o kavurucu ısısını dudaklarımda hissetmiştim. Sadece bu anda kalabilirdim. Bilinmezliği bununla def edebileceğime inanmıştım.

Birkaç saniye daha bu büyülü ana hapsolurken bizi bölen annemlerin sesi olmuştu. Duyduğum sesle hızla ondan ayrılarak göğsünden itmiştim. Bu yaptığımla afallarken kaşları çatılmış bir halde bana bakıyordu.

Hâlâ yanaklarım anlam veremediğim utançtan yanarken bakışlarımı tüm odada gezdirmiştim.

"Annemler geldi, hadi çık odadan." İçime kaçan sesimi umursamadan hızla uzanarak yorganı kafama kadar çekmiştim.

"Ha, şimdi de kovuyorsun?" Yüzünü görmesem bile o muzip sırıtışıyla beni izlediğine yemin edebilirdim.

"Gel benimle yat diyecek hâlim yok ya."

"Fena fikir değil." Diyerek tam yanıma yatacaktı ki annemlerin sesiyle daha da paniklemiştim. Kafayı mı yedi bu adam?

"Delirdin mi be adam? Hadi git."

Kış kışlar gibi onu kendimden uzaklaştırırken istemeye istemeye yataktan kalkarak asık yüzüyle kapıya doğru gitti. Bir de çocuk gibi yüzünü asması yok mu?

"Elbet elime düşeceksin," diye homurdandığında, "Kapıyı da kapat," diyerek çıktığından emin olmuştum. Yorganı kafamdan atarken elimi hızla kalbime götürmüştüm. Az önce ne yaşandı öyle? Galiba kalp krizi geçiriyordum. Kalbimin deli gibi atması hayra alamet değildi.

~~~

"Torunum nerede?" Evrenin annesi Berrin teyzenin bağırmasıyla hepimizin kafası o yöne çevrilmişti. Birkaç saat önce Eymen dede, torunları ve nine gelmişti.

İdris durmadan bizim çocuklara öldürücü bakışlar atarken Su çekingen tavırlarıyla sakince bir kenarda oturuyordu.

Evren bakışlarıyla kızı resmen yemişti. "Biraz daha kıza yiyecekmiş gibi bakarsan İdris seni parçalayacak," yanımda oturan Evren'i uyarmak için hafif ona doğru eğilmiştim.

"Sence İdris umurumda mı?" dediğinde gözlerimi devirdim. Kendisi bilirdi. İdris kafa göz buna girdiğinde hiç araya girmeyecektim.

Sonunda Berrin teyze içeri girdiğinde hızla Evren'in boynuna sarılmıştı. Evren'in canı acımış olacak ki yüzünü buruşturmuştu.

"Oğlum, bunlar neler diyor? Bu halin ne? Hamile misin gerçekten?" Berrin teyzenin bağıran sesiyle Su'nun yüzünde ilk defa gülümseme belirmişti. Evet, bence de trajikomik bir durumdu.

"Anne, saçmalama gözünü seveyim. Kaç defa daha diyeceğim test sonuçları karıştı? Sence öyle bir şey mümkün mü? Bir bak bana istersen." Evren bu muhabbetten sıkılmış gibi nefes çekti. Cidden fazla uzamıştı.

"Tamam oğlum, sinirlenme. Bir şey demedim." Evren'le olayları daha önceden planladığımız gibi herkese anlattıktan sonra konuyu çok da uzatmamışlardı. Eymen dede ise gitmeye karar verse de Evren nasıl yaptı bilmiyorum ama kalmaya ikna etmişti.

Eymen dede İstanbul'da olan bir akrabalarında kalacaklarını söylemişti. Nine ise bu yakınlarda yaşayan kızının yanında kalacaktı. Sonunda plan başarılı olmuştu. Ben evdeki kalabalığa daha fazla dayanamayıp yeniden odaya gitmiştim.

Zaten diğerleri de dağılmaya başlamıştı. Tam rahatlayarak okumak için kitap seçiyordum ki Evren'in paldır küldür odama dalmasıyla şaşkın şaşkın ona baktım. Ne oluyor be?

"Öküz gibi ne dalıyorsun odaya?" diyerek ters ters ona bakarken hiç umursamadan yanıma gelerek yatağa oturmuştu. Sargıda olan kolunu kendine çekerken iyice yerini rahatlayarak bana döndü.

"Öküzü falan boş ver kız. Aklımda öyle bir plan var ki boncuk gözlümle yakınlaşacağız."

Yine mi ya? Bu adamın bir durdurma noktası falan yok muydu? "Daha kızı yeni getirdik. Neyine yetmiyor?"

"İstanbul'u gezsin görsün diye getirtmedik herhalde. Yüzüme dahi bakmadı. Bu kadar rezil olmuşken imajımı düzeltmem gerek." Düşünceli sesiyle bu defa ben sıkıntıyla oflayarak yatağa uzandım.

"Ben yokum. Senin yüzünden düştüğüm hallere bak. Git kendin yap ne yapacaksan." Kitabımı açarak ilk sayfasını okumaya başlıyordum ki hızla elimden alarak diğer tarafa koymuştu.

"Nasıl yani ben yokum. Tabii ki varsın. Olmak zorundasın. Mecbursun. Söz verdin. Arkadaşlık kurallarına aykırı bu." Paniklemiş sesiyle sıraladığı sözlerin bende bir etki yaratmadığını anlayınca sinsice diğer yollara başvurmuştu.

"Tamam öyle olsun fındığım. Neyse ya benim de aklımda Ömer abiyle Melis'in arasını düzeltmek vardı. Karan'la da vakit geçirirdin. Olsun belki Karan abinin numarasını Nisan'a vermeliyim." Şeytani sırıtışıyla yandan ona bakmıştım. Yine ne planlıyordu?

"Evren, seni bin parçaya ayırıp uzay boşluğuna fırlatırım." Diyerek üzerine atıldığımda hızla bileklerimden yakalayarak beni yerime oturttu.

"Karar senin fındığım. Ya yardım edersin. Ya edersin." Sesindeki gıcık tınıyla yandaki kitapla kafasına çok acıtmayacak şekilde vurmuştum. Zaten kafasına da darbe almıştı gerizekalı.

"Sana şerefsiz değilsin deseler aldırma olur mu? Çünkü şerefsizin önde gidenisin." Diye onu terslediğimde kahkaha atmıştı.

"İltifatların gözlerimi yaşartıyor fındığım." Ben umursamaz tavırlarına göz devirirken o planını anlatmaya başlamıştı.

~~~

"Nasıl unutursun zalım karı?" kulağımın dibinde bağıran Evren'le yüzümü buruşturdum. Evet, 2 gün sonra yani 8 Aralık Evren'in doğum günüydü ve ben bunu unutmuştum. Ne yapayım yani? Bende B12 eksikliği var, kimse bunun için beni suçlayamaz. (Tabii işime gelince)

"Konumuz şu an bu mu? Hadi anlat artık?" Oflayarak onu izlemeye devam etmiştim. Evren ise hâlâ bana trip atıyordu. Tam bir saattir gönlünü alma çabalarım nafileydi. Ne inat varmış bunda da.

"Bak vallahi çekip giderim. Kalırsın ortada." Dediğimde sonunda ikna olur gibi yandan bana bakış atmıştı.

"Neyse. Ne yapıp ediyoruz, Eymen dedeyi de doğum günü partime getiriyoruz." Kendinden emin sesiyle hızla başımı iki yana salladım. Bu saçmalık. Evren'in yaptığı partileri az çok tahmin edebiliyordum. İçki, kızlar, yavşak, serseri arkadaşları eksik olmazdı.

O ortama dedeyle nineyi getirsek Evren, Su'nu rüyasında bile görmezdi. "Saçmalama. Senin o rezil partilerine nasıl getirelim adamları?"

"Merak etme. Bu hayatında göreceğin en büyüleyici parti olacak." Dediğinde yüzündeki sırıtışı hiç hayra alamet değildi. Evet, yine başlıyordu bizim mesai.

~~~

Sonunda 8 Aralık gibi o Evren'in sabırsızlıkla beklediği gün gelmişti. 2 gün boyunca başımın etini yemişti resmen. Ben neden arkadaş kinusynda bu kadar aptal seçimler yapıyorum. Tamam seviyorum da hepsi mi bir garip olur? İnsan bazen aklı başında birini arıyor yanında.

Derin bir nefes çekip elimdeki Orta Çağ kıyafetine baktım. Ben bu şeyle tüm gece nasıl rahat edecektim. Evren'in kararıyla maskeli balo yapacaktık. Daha çok aile içinde bir parti yapmaya onu ikna etmiştim.

En azından daha az hasarla bu geceyi sonlandırabilirdik. Evren'in yalnızca benim seçtiğim, diğerlerine kıyasla daha aklı başında olan birkaç arkadaşı gelecekti. Tabii benim annemler, Evren'in ailesi, bizim çocuklar ve apartmandan bazı arkadaşlar derken tahmini 40-45 kişilik bir parti olacaktı.

"Melis, sence bunu çıkarayım mı? Böyle çok abartılı mı duruyor?" Yanımda sessizce gözlerini duvara dikmiş Melis'e baktığımda keyifsiz görünüyordu. Tabii ki bunun tek nedeni vardı. Bu da abimdi. Yine görevinin uzadığını bahane ederek gelmemişti.

Tam 6 gündür abim yoktu ve Melis için bu durum her geçen saat daha dayanılmaz olmaya başlıyordu. Nedensizce abimin bunu bilerek yaptığını düşünüyordum. Belki de yanılıyordum. Ama artık bazı şeylerin değişeceğini hissedebiliyordum.

"Melis?" diyerek omzuna dokunduğumda irkilerek bana döndü.

"Ha?" Şaşkın gözlerle bana bakarken elbiseyi ona gösterdim.

"Sence çıkarayım mı?"

"Hayır, böyle daha iyi." Diyerek ayaklandığında yeniden bana döndü.

"Ben de hazırlanayım. 1 saate buluşuruz." Olumlu anlamda başımı sallarken Melis odadan çıkmıştı. Hazırlansam iyi olacaktı. Karan'ı dün hiç görememiştim. Ya onun ajansta çekimleri olduğu için geç saatlerde gelmiş ya da Evren beni salak saçma şeylerle meşgul ettiği için beni görmeye gelememişti.

Onu düşünmek bile içimdeki özlemi çoğaltırken hızla telefonu elime aldım. Çevrimiçi olduğunu görünce hızla yazmaya başlamıştım.

 

WhatsApp

Siz: Sen çevrimiçi, ben çevrimiçi, neden yazmıyorsun canımın içi? (17:15)

Görüldü (17:15)

Yazıyor...

Evren kaçağı: Özür dilerim. Bu Evren bir rahat vermiyor.

Siz: Yaa şapşik şey, bir de özür diliyor. (gönderilmedi)

Siz: Senden ne istiyor?

Evren kaçağı: Birkaç kıyafet tutuşturdu elime. Bunları giyecekmişim.

Evren kaçağı: Şimdi de giydim mi diye durmadan yazıyor.

Siz: Maskeli balo ya, ondan dolayı giymen gerek.

Evren kaçağı: Evet, öyleymiş.

Evren kaçağı: Sen de gelecek misin?

Siz: Gelmezsem Evren beni boğar.

Evren kaçağı: Hiçbir bok yapamaz. Onu yok etmem 4 saniyemi bile almaz.

Siz: Erkek yaağğğ (gönderilmedi)

Siz: Giyindin mi?

Evren kaçağı: Neyi?

Siz: Kıyafeti giyiniyorum demedin mi?

Evren kaçağı: Ha, giyiniyorum.

Siz: Tamam, giyin sonra fotoğraf at.

Evren kaçağı: Neden?

Siz: Kaplumbağa deden shskskjdjd

Siz: Ay pardon, boşluğuma geldi bir an.

Siz: Ne demek neden?

Siz: Fotoğraf atmak için mi bu "neden"?

Evren kaçağı: Hayır.

Evren kaçağı: Neden kıyafeti giyindikten sonra atayım? (17:25)

Evren kaçağı: Ne oldu? (17:26)

Evren kaçağı: Neden yazmıyorsun? (17:27)

Siz: Sular kesildi de bir an, ondan yazmadım. (17:29)

Evren kaçağı: Anlamadım?

Siz: Neyini anlamadın, işte suyumuz kesildi.

Siz: Neyse, çok üstüme gelme.

Siz: Şu an aklım hiç iyi modda değil.

Evren kaçağı: Fotoğrafı atayım mı?

Siz: Giyinik mi?

Evren kaçağı: Giyinmeyeyim mi?

Siz: Yani giyinmemek gibi bir niyetin mi var?

Evren kaçağı: Öyle bir niyetim olmalı mı?

Siz: Bilmem, sonuçta senin hür iraden. Bu kutsal kararı vermeyi sana bırakıyorum.

Siz: Eminim doğru kararı vereceksin.

Siz: GİYİNMEEEE (gönderilmedi)

Evren kaçağı: Fotoğraf*

Siz: OHAA

Siz: Dinime imanıma böyle bir şey görmedim.

Evren kaçağı: Nasıl bir şey?

Siz: Heybetli... Görkemli... (gönderilmedi)

Siz: Böyle güzel balo kıyafeti ilk defa görüyorum da. Ondan biraz şaşırdım.

Siz: Hadi görüşürüz. Benim de hazırlanmam gerek.

Evren kaçağı: Ama benim de senin o güzel balo elbiseni görüp şaşırmaya hakkım yok mu?

Siz: Yok canım, baloda görürsün.

Evren kaçağı: Kandırdın beni.

Siz: Ne münasebet? Sen fotoğrafını atmaya dünden razıydın. Ben de bu hakkımdan faydalandım.

Evren kaçağı: Öyle olsun bakalım.

Yüzümdeki aptal sırıtışla telefonu kenara koyup hazırlanmaya başladım. Evren'in zoruyla seçtiğim elbisenin Karan'ın üstünde gördüğüm kıyafetle uyumlu olması istemsizce hoşuma gitmişti. En azından arada güzel şeyler de yapabiliyordu bizim salak.

Duşun ardından hızla saçlarımı kurutup şekillendirmeye başlamıştım. Vaktim azdı, bu yüzden toplamakla uğraşmayıp uçlarına hafif maşa yapıp açık bırakmıştım. Makyajı da hallettikten sonra elbisenin korsesini sıkmakla epey bir uğraşmıştım. Şu lanet şey neden bu kadar sıkıyor?

Neredeyse nefes alamayacağımı anlayınca sıktığım iplerini biraz boşaltmıştım. Gotik tarzı bir elbise olduğu için siyah elbisenin havası hoşuma gitmişti.

Özellikle omuz kısımlarındaki yarasa kanatları tarzında olan aksesuarlarını ilk başta çıkarmak istesem de az önce Karan'ın kıyafetlerinde gördüğüm detaylarla böyle kalmasına karar vermiştim. Aynada gördüğüm görüntü fazla hoşuma gitmişti.

Günümüz dünyasında böyle günlük giyimleri kesinlikle normalleştirmeliydik. Sonunda odamdan çıkmama sebep olan annem, babam ve Evren'in sesleri olmuştu. Yine ne yaparak çıldırtmıştı annemi?

"Oğlum ben bunu giymem. Biz hazırlandık zaten." Annemin itirazlarına bakmayarak Evren elbiseleri annemin eline tutuşturdu.

"Meral teyze, kırma beni. Bak herkes böyle giyiniyor zaten. Ninem bile giyindi." Evren'in yalvaran sesiyle babam dayanamamıştı.

"Bu seferlik giyinelim Meral." Babamın kabul etmesiyle annem de mecbur kabul etmişti. İkisi de kıyafetleri alıp içeri girerken Evren'in gözleri sonunda beni bulmuştu.

Beni baştan sona süzen beğeni dolu bakışlarından sonra ıslık çalarak yanıma geldi.

"Eskiden fındıktın, şimdi de fıstık olmuşsun." Dediğinde saçlarımı geriye savurdum.

"Güzelliğimle dünyayı kurtaracağım. Resmen melek gibi bir kalbim var." Tam moda giriyordum ki Evren'in sözleriyle ona göz devirdim.

"Yalnız üzerindeki bir cadı kıyafeti."

"Benim kalbim temiz bir kere. Böyle şeylerden sen ne anlarsın cahil köpek." Diyerek kapıya doğru adımlayıp annemleri beklemeye başladım..Evren de bana eşlik ederken sonunda bizim çift odadan çıkabilmişti. Yok artık Evren!

Bu adam hiç mi akıllanmayacaktı.

Annem rahatsız şekilde uğur böceği kostümünde kıpırdanırken babam da kara kedi kıyafetinin içinde maskesini düzeltiyordu.

Evren sırıtırken hızla annemle babamın yanına gitti.

"Çok güzel olmuşsunuz. Balonun gözde çifti siz olacaksınız." Diyerek annemin yüzüne sulu bir öpücük kondurdu.

"Bu yaştan sonra bizi düşürdüğün hallere bak." Annem beğenisiz bakışları üzerinde gezinirken babam hiç rahatsız görünmüyordu.

"Fıstık gibi olmuşsun Sultanım. Tüm kızlara taş çıkarırsın." Annem gülümserken sonunda aşağı inmeye başlamıştık.

"Karan nerede?" diye kısık sesle Evren'e sorduğumda omuz silkmişti.

"Bilmiyorum, benden önce çıktı."

Herhalde bizden önce gittiğini düşünerek arabaya binmiştik. Melis ev arkadaşlarıyla geleceğini söylediği için Evren ve ben arabadaydık. Ali ile Uraz muhtemelen motorla gelirdi.

Sonunda Evren'in hazırladığı parti alanına geldiğimizde rahat bir nefes almıştım. Şu korseli elbiseyle oturmak daha zordu.

"Maskelerinizi takın bayanlar ve baylar." Evrenin sesiyle hepimiz maskelerimizi takmıştık. Taksiden inen Melislerle birlikte içeriye geçmiştik. Düşündüğümden daha kalabalık olması biraz çekinmeme sebep olmuştu. Umarım şu maskelerin altında yine Evren'in abuk sabuk arkadaşları yoktur.

Herkes bir yerlere dağılırken benim gözüm kalabalığın arasında onu aramıştı. Fazla karışık bir ortamdı. Her tarza kostüm giyen insanlar vardı. Özellikle Eymen dede ve Hatice ninenin kostümleri kahkaha atmama neden olmuştu.

Dede Karayip Korsanlarından Kaptan Jack kostümü giyerken nine Kırmızı Başlıklı Kız olmuştu. Ne muhteşem uyum böyle. Gözlerimi yeniden onlardan alıp etrafta gezinmeye başladım. Neredeydi bu adam?

~~~

Kaç saat geçti bilmiyorum ama artık geleceğine olan inancım tamamen yok olmuştu. Birkaç saate zaten balo da dağılırdı. Benden başka herkes eğlenirken masamdaki çiçeklerle oyalanıyordum.

Artık sıkıntıdan patlayacaktım. Kaç defa arasam da telefona cevap vermemişti. Uraz ve Alin'in de haberi yoktu. Evden çıkarken kimseye bir şey söylememiş. Artık sıkıntımın yerini endişe alıyordu. Ya başına bir şey geldiyse diye içim içimi yiyordu.

Evren sonunda Su'yla konuşmayı başarmıştı. İlk defa onu bir kızla konuşurken bu kadar heyecanlanıp gerildiğini görüyordum. Resmen kıza yaklaşana kadar ecel terleri dökmüştü.

Telefonu yeniden elime aldığımda az önce defalarca aradığım adamın numarasına tıklayarak yeniden aramıştım. Saniyeler geçiyordu ama telefonunu açmayacağını anlamıştım.

Belimde hissettiğim elle aniden irkilirken önüme koyulan sarı laleyle hızla arkama dönmüştüm. Maskenin bile güzelliğini gizleyemediği siyahlarını görünce tüm bedenim onun varlığının verdiği huzurla rahatlamıştı.

Sonunda gelmişti.

Parlayan siyahları yüzümde gezinirken birkaç saniyelik etrafa kısa bir bakış atıp yeniden bana dönmüştü. Yüzüme doğru eğilirken dudaklarını dudaklarımın tam kenarına bastırmıştı. Aniden bu hareketi hem utanmama hem de şaşırmama sebep olmuştu.

Böyle rahatça beni öpebildiğine göre kimsenin dikkati bizde değildi diye düşündüm. Yanaklarım onun dokunuşunun verdiği heyecanla yanarken şu maskenin tüm yüzümü gizlemesini dilemiştim. Yüzünü yavaşça geri çekerken yüzümdeki gülümsemeye engel olamamıştı. Az önce ona olan sinirim bir anda yok olmuştu.

"Özür dilerim biraz geciktim." Bana huzur veren büyüleyici sesiyle gözlerim az önce önüme koyduğu sarı laleye takılmıştı. Hızla elime alırken yeniden gözlerimi ona çevirdim.

"Neredeydin? Telefonlarıma neden cevap vermedin?" Hafif sitemli sesimle ellerimi kavrayan parmakları bileklerimi okşamaya başlamıştı. Bu hareketinin dikkatimi dağıtmasına izin vermeden cevabını bekliyordum.

Acaba bileklerimin zayıf noktam olduğunu mu öğrenmişti de böyle yapıyordu? Hayır, böyle bir zayıf noktam yoktu ki yalnızca o yapınca kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atmasına sebep oluyordu. Galiba benim zayıf noktam oydu. Parmakları özellikle nabzımın attığı kısmı okşarken dikkatimi toplamakta zorlanıyordum.

"Sadece halletmem gereken küçük bir işim vardı. Telefonu da evde unutmuşum." Bu dediklerini aslında kurcalardım da şu an hiç oralı olamıyordum. Bir şeyler sakladığını düşünmek istemiyordum.

Büyülenmiş şekilde onu izlerken aniden aklıma gelen soruyla gözlerimi kıstım.

"Benim olduğunu nereden bildin? Ya başka biri çıksaydım?" Sesimdeki kıskançlık beni bile şaşırtmıştı. Sonuçta giriş benim tam arkamdaydı. Ve benim de yüzümün kapının girişinden görünmeyeceğini göz önünde bulundurursak beni görmesi imkansızdı.

Üstelik etraf fazla kalabalıktı ve yüzümdeki maske, kostümle tanıması biraz zordu. Hiç yanılmadan gelip beni bulması garibime gitmişti.

"Seni tanımamam için engel ne?" dediğinde gözlerimi yüzünden ayırıp etrafı gösterdim.

"Etraf kalabalık ve herkes maskeli. Ya tırtıl kostümünün içindeki kız olsaydım. O zaman da beni tanır mıydın?" Bu dediğime kahkaha atarken büyülenmiş gözlerle o gülüşünü izledim. Hiç kimse bu kadar güzel gülmemeliydi. Hele ki o gülümsemesi kalbimi durduracak gibiyse

Sonunda gülerken kısılan gözleri yeniden beni buldu. Yüzündeki gülüş yavaşça solarken gözlerindeki gülümseme hâlâ aynıydı. Evet, gözlerinin içi gülüyordu. Ve ben bunu bile seviyordum.

"Ben seni tüm evrenlerde tanırım. Yeter ki beni bul. Bırak senin çıkmaz sokaklarında kaybolayım." Dediğinde koyulaşan gözlerine büyülenmiş gibi bakıyordum. Bu adamın benim üzerimde olan etkisi tüm fizik kurallarını yok edecek türdendi.

Nedense sözleri içimi kıpır kıpır ederken ani bir burukluk hissi kaplamıştı kalbimi. Bunları düşünmemeliyim. Yalnızca bu ana odaklanıp onunla olan her bir saniyemin keyfini çıkaracaktım.

Çalan müzikle onun bana doğru uzattığı avucunun içine parmaklarımı yerleştirdim. Bu defa geleceğin bilinmezliğinin verdiği endişeyle ellerim buz gibi olmuştu. İçimdeki beni boğan endişeyi yok saymak öyle kolay değildi. Ben görmezden gelsem de vücudum bastırdığım her bir hisse tepki veriyordu.

Sanki ben inatla görmekten kaçındığım gerçekleri beynim bedenim yoluyla bana göstermeye çalışıyordu. Onunsa elleri her zamanki gibi sıcaktı. Bunu fark ettiğinde kaşları çatıldıysa da dans edenlerin arasına karışana kadar tek bir kelime söylememişti. Bir eli belimi sararken ben de boşta olan elimi omzuna yerleştirmiştim.

"Bunun sebebinin ben olmadığımı söyle." Tok sesinde bile bunu duymaya ihtiyaç duyduğunu açıkça belli etmesi kendimi daha suçlu hissetmeme neden olmuştu.

"Hayır. Sadece burası biraz soğuk." Diyerek içten bir gülümsemeyle onu sakinleştirmeye çalıştım. Bu gülümsemeyle onun da gerilen bedeni yavaşça gevşemişti. Yüzüne yayılan gülümsemeyi hayran hayran izlerken dans edenlerin arasında tüm dünyayı unutmuş gibi birbirimize odaklanmıştık.

"O zaman seni biraz ısıtmalıyım." Sesindeki muzip tınıyla dudakları yeniden yukarı kıvrıldı.

"Belki de." Ben de aynı onun tonlamasında konuşurken gözlerindeki derinleşen bakışlarını izliyordum. Elleri arasında olan bileğimi dudaklarına doğru götürürken kalbim kuş gibi titriyordu.

Dudaklarını tam nabzımın attığı yere bastırdığında bedenime yayılan ısı sanki bir elektrik dalgası gibi her bir sinir ucumu uyarıyordu. Artık yalnızca yanaklarımın değil tüm bedenimin alev aldığına emindim.

Acaba büyü mü yapıyordu, bu bir sihir miydi? Çünkü küçük hareketlerinin kalbimin ritmini değiştirmesi akıl kârı değildi. Belki de sihir onun kendisiydi.

Dudaklarını çektiğinde bedenim hasret kaldığı ısıyı arar gibiydi. İşte şimdi bedenim kalbimle beynim arasında savaşın ortasındaydı. Kalbim bizi ısıtabilecek bir tek onun olduğunu söylerken beynim zaten o olmasaydı ısınmaya ihtiyacımız olmayacağını savunuyordu.

Belki de haklıydı. Ama şu an benim için bunun bir önemi yoktu. Gecenin geri kalanıysa benim için rüya gibi geçmişti. Çok eğlenmiştim ve saatler önceki huysuz halimden eser yoktu. Mutluydum. Onun varlığı mutluluğumun en büyük nedeniydi.

Evren Su'nu dansa kaldırdığı zamansa sonunda derin bir nefes çektim. Rahatlamıştım. Bunlar kavuşsaydı Evren de yakamdan düşerdi. Gece sonuna geldiğimizde eve dönmek için arabanın önünde bekliyorduk. Gözüm Karan'ın üzerindeydi.

Oysa babamla bir şeyler konuşuyordu. Yanımda duran Melis'e baktığımda onun da bu gece eğlendiğini biliyordum. Sabaha göre şu an daha iyi görünüyordu.

"Eymen dedeyle ninenin dansını asla unutamayacağım." Diye kahkaha attığımda Melis de bana katılmıştı. "Muazzamdılar." Kahkahalarımızı babam böldü.

"Hadi kızlar, gidelim." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallamıştım. Annem, babam ve Melis arabaya binerken ben arkamdaki adama bakmak için kafamı çevirdim. Siyahları gözlerimle buluştuğunda yüzündeki içimi ısıtan gülüşüne takıldı gözlerim.

Öyle mutluydum ki. Bu mutluluğum beni korkutuyordu. Ben de aynı onun gibi gülümseyerek yüzüne baktım. Onu seviyordum. Bunu biliyordu. Bunu biliyordum. Benim onun hislerini duyduğum gibi onun da benim hislerimi benden duymaya hakkı vardı. Yarın bunu ona söyleyecektim.

Arabadakileri daha fazla bekletmeyip hızla yerimi almıştım. Eve vardığımızda Melis'e birkaç kitap vermem gerektiği için o da bizimle yukarı çıktı. Annem anahtarla kapıyı açmak isterken açık olan kapıyla hepimiz şaşırmıştık.

Önce biraz paniklesek de babam hepimizi geride durmamızı tembihleyip önden adımlamaya başladı. Tüm ışıklar kapalıydı. Yavaş adımlarla içeri ilerlerken babam salonun ışığını açtı. Gördüğümüz manzara hepimizi afallatırken annem çığlık atmıştı.

"Oğlum" diyerek tekli koltukta başını elleri arasına alarak oturan abime doğru koştu.

Abimin kan çanağına dönen gözleriyle yutkunmuştum. Neler oluyordu? Uyku mahmuru gözleri ışığın varlığıyla kısılırken bize kısa bir bakış atmıştı. Yorgun görünüyordu. Belki abimi tanımasam görevin onu çok zorladığını düşünürdüm.

Hayır, acı içinde kıvranan ruhunu daha buradan tanımıştım ben. Bu manzara gözlerimin buğulanmasına sebep olurken yüzümü yana çevirdim. Annem abimin boynuna sarılırken babam da hızla yanına gitmişti.

"Oğlum ne zaman geldin? Neden haber vermedin kuzum? İyi misin?" Annemin panikle sorduğu sorularla abim gülümsemeye çalıştı. Yalnızca çalıştı. Çünkü yüzünde gördüğüm yapmacık gülümseme hızla yok olmuştu. Bu bile ağır geliyordu ona.

"İyiyim annem. Biraz önce geldim." Dediğinde gözlerim üzerinde gezinmişti. Üniforması hâlâ üzerindeydi.

"Bekle hemen bir şeyler hazırlayayım. Açsındır şimdi sen." Annem tam gidecekti ki abim onu durdurdu.

"Gerek yok annem. Aç değilim." Dediğinde hâlâ bize kısa bakışlar atsa da Melis'e bakmaya büyük özen göstermişti. Babamla da sarıldıktan sonra akan gözyaşlarıma engel olamadan hızla boynuna sarılmıştım. Canımdan bir parçanın bu denli acı çektiğini görmek benim de canımı yakıyordu.

"Özlemişim seni." Dediğinde belime doladığı kolları sıkılaşmıştı.

"Aptal." Diyebilmiştim burnumu çekerek. Aptaldı. Kendi canını bu kadar yakıp inat ettiği için büyük aptaldı.

"Hadi gidip üstünüzü değiştirin, sizinle konuşmak istediğim konu var." Abimin bu sözleri ortamın gerilmesine sebep olmuştu.

"Şimdi mi oğlum?" Babamın endişeli sesiyle abim başını sallamıştı.

"Ne kadar çabuk öğrenirseniz o kadar iyi." Dediğinde onu daha fazla yormadan kıyafetlerimizi değiştirmek için odalarımıza gitmiştik. Abim yeniden koltuğa oturup alnını sıvazlarken Melis de salonda kalmıştı.

Hepimiz yeniden salona girdiğimizde Melis'in yüzü kireç gibiydi. Abiminse ondan farkı yoktu. İkisinin de hâli hâl değildi.

Abim bizim geldiğimizi görünce kendini toplayarak doğruldu.

"Ne söyleyeceksin oğlum? Hem yorgunsun. Gidip dinlenseydin, yarın konuşurduk." Annem abimi ikna etme çabaları nafileydi çünkü abim bir şeylerin kararını çoktan vermiş gibi görünüyordu.

Ve bu karar hepimizi bozguna uğratacak gibi görünüyordu. Sonunda abim konuşmaya başladığında tam da tahmin ettiğim gibi bizi şaşırtacak kelimeleri söyledi.

"Yarın yeni görevime gidiyorum." Dediğinde bir an duraksayıp tepkilerimizi ölçmek için bize baktı. Hepimiz şaşkın bakışlarla ona bakarken o devam etti.

"Ankara'ya tayin edildim." İşte bu sözler hepimizin korktuğu sözlerden daha beterdi. Annemin aniden titreyen ellerini babamın elini bulmuştu. Kadıncağız her zamanki gibi dayanacak tek yeri olan babama sığınmıştı.

"Ömer, sen ne söylediğinin farkında mısın?" Annem gözlerine akan yaşlarla abime bakıyordu. Abim derin bir nefes çekerken ikilemde kaldığı gözlerle bize baktı. O an anlamıştım ki bu daha bizi yıkacak haber değildi.

Asıl şimdi söyleyecekleri beni deli gibi korkutuyordu. Gözlerimde yığılan yaşlar sanki abimin söyleyeceği tek bir kelimeyi bekliyordu. Yalnızca bir sözle her şey değişecekti.

Sonunda abim söylemek için tüm cesaretini toplayıp ilk defa Melis'e baktı. İkisinin gözleri kesiştiğinde Melis'in çoktan akan sessiz gözyaşları içimi yakıyordu.

"Bu süre zarfında Ankara'da kalacağım. Görevimin süresi daha kesinleşmedi ama muhtemelen bir yıl İstanbul'a gelemeyeceğim."

İşte birkaç kelime kadar basitti baharlar açan kalbe kışın en sert yüzünü getirmek.

 

Oy sınırı: 15

(Sınır dolarsa yeni bölüm Pazar gelecek)

Not: Bazı kısımları düzenleyemedim. Yazım hataları varsa kusura bakmayın.

İyi geceler güzel okurlarım💫

 

 

Bölüm : 08.12.2024 19:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...