69. Bölüm

3.7

Okyanus
okyanuss_s

 

Merhabalarrr

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın🎀

Keyifli okumalar✨️

 

"Evlen benimle" demiştim kısık sesimle. Sanki aramızdaki bu sessizliğe son vermek adına rüzgarın kurtarıcı melodisi girmişti araya.

Açık camdan içeriye dolan kışın sert havası, masanın üzerindeki sırayla dizilmiş kağıtların dağılmasına neden olsa da o gözünü bile kırpmamıştı. Ama bakışları...

İşte tepkisiz vücudunun aksine o bakışlarından kaç duygu geçti saniyeler içinde. Söylediklerimin gerçekliğini sorgular gibi gözlerini kısarak siyah bakışları gölgeleriyle beni hapsetmişti.

Rüzgar daha da şiddetlenirken sonunda bana doğru bir adım attı. Bu basit adım bile deli gibi atan kalbimi daha da hızlandırmıştı. Korkuyor muydum? Evet, yine kaderimin onun dudağının arasından çıkacak sözcüklere bağlı olması garip gelmişti.

Kader mi? Bu bize pek uymamıştı. Genelde kaderi zorlayan taraftık. Milyonlarca ihtimal içinden bir hayali gerçeğe dönüştürmeye çalışıyordum. Bu beni aşık biri mi yapardı yoksa aptal?

Duracağını sansam da ağır adımlarıyla tam karşıma geçti. Şu an atomlarıma kadar parçalanıp yok olmak istiyordum. Ne hissettiğini anlamak neredeyse imkansız olan bakışları altında bu istek değildi, ihtiyaçtı.

Artık bir şeyler söylemeliydi. Bu sessizliğe daha fazla dayanamazdım. Dudaklarımı konuşmak için aralasam da onun bir çift siyah gözleri beni susturmuştu.

"Ne istediğinin farkında bile değilsin" demişti başını hafif yana yatırarak.

"İnan ki hayatımdaki hiçbir kararı böyle büyük bir farkındalıkla almamıştım." Net sesimle kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı.

"Neden?" Onun sesindeki sakinliğin aksine bende fırtınalar kopuyordu. Seni seviyorum dersem çok mu ileri gitmiş olurdum.

"Onu sevmiyorum." Dedim aniden.

"Beni de sevmiyorsun" demişti gözlerimin içine bakarak. Boğazıma oturan yumru konuşmama engel olurken bunu gözlerinin içine bakarak söylemek benim için zordu.

"Seni de sevmiyorum." Kısık sesim rüzgarla savrulup yok olurken bu anıyı da zihnimden silmesini dilemiştim.

"Ama seni seçen benim. Kimse benim adıma seçim yapamaz. Eğer sevmediğim biriyle olacaksam bu benim seçtiğim kişi olacak."

Kendimden emin sesimle siyahlarına dikmiştim gözlerimi. Anlamaya çalışan bakışlarını hiç umursamadan yanından geçerek masanın önünde durdum. Bu defa yerlerimiz değiştiği gibi roller de değişmişti.

"Seni seçtim. Nedenini mi bilmek istiyorsun? Nedeni yok." Parmaklarımı hafifçe lalelerin üzerinde gezdirmiştim. Kaşları şaşkınlıkla havalanırken ellerini göğsünde birleştirmişti. Dudağının kenarında gördüğüm küçük gülümseme emaresinin sebebini anlamamıştım.

"Ya kabul etmezsem?" Sesindeki eğlenen tınıyla gözlerim aniden onu buldu.

"O zaman şansımı Lucasta denemeliyim. Ne dersin? Sonuçta senin abin, kabul eder mi? Aslında taht için gerekli olan yön evliliğine sahip olacak, neden kabul etmesin değil mi?" Beni bile şaşırtan umursamaz sesimle siyahlarına dik dik bakmıştım. Evet, bunu kesinlikle beklemiyordu. Her kelimemle kasılan yüz hatlarını keyifle izlemiştim.

"Beni tehdit mi ediyorsun?" dedi sesindeki tehlikeli tınıyla. Nasıl bu kadar rahat ona meydan okuyordum bilmiyordum. Belki de benim Karan'ım olduğum düşüncesi rahat davranmama sebep oluyordu.

"Nasıl adlandırmak sana kalmış" dedim omuz silkerek. Bu konuşma aramızda daha önce de geçmişti. Cevap vermesini beklemeden vazodaki sarı laleleri ellerim arasına alarak kapıya doğru adımladım.

Siyah bakışlarını üzerimde hissetsem de ona bakmamıştım. Tam kapının önüne geldiğimde arkama dönerek sarı lalelerinin canlılığının aksi olan siyahlarına baktım.

"Sevmediğin şeyleri yanında tutmanın bir anlamı yok. Onlar senin nefretini hak etmeyecek kadar güzeller. Sevmeyi öğrendiğinde sana geri veririm, umarım geç kalmazsın. Bilirsin çiçeklerin ömrü az olur." Sesimde ona karşı olan kırgınlığımı gizleyememiştim.

Belki ne söylemek istediğimi anlamadı ama hissetti. Hem de kalbinin en derinlerinde onun bile hatırlamadığı bir şeylere dokunduğumu anlamıştım.

Çünkü o bakışları çok iyi tanıyordum. Dudaklarımdaki gülümsemeyi andıran hareketlilik kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Bir yabancıya sunabileceğim en mesafeli bir gülümsemeydi bu.

Aramızdaki mesafenin evrenlerin ve zamanın ötesinde olduğunu şimdi anlamıştım. Bana bir nefes kadar yakınken o kadar uzaktı ki. Ona asla ulaşamıyordum. En azından bir umut istiyordum. Gölgelerin arasında ışığı bulabileceğime dair küçük bir umut.

Aramızdaki bu ulaşılamaz mesafelerden kaçmak için elim kapı koluna gitmişti. Elimdeki sarı lalelerle odadan çıkacakken beni durduran onun sesi olmuştu. Bana umut vaat eden sesi ondan neyi aldığımı fark ettirmişti.

"Gölgeden ışığını alamazsın." Sanki bir şeyleri anlatmaya çalışan sakin sesiyle arkama dönmemek için büyük bir çaba harcamıştım. Sızlayan gözlerim buğulanırken elimdeki lalelerden birini alarak yanımdaki çekmecenin üzerine bıraktım.

Gölgeden ışığı alırsan yok olur.

Kafamda dönenen bu sözleriyle yutkundum.

"Belki de ışığı sevmeyi öğrenmelisin. Aşağıda seni bekleyeceğim. Kararını ver." Diyerek hızla odadan çıkmıştım.

Kapattığım kapıya sırtımı yaslarken gözlerim elimdeki lalelere kaymıştı.

Gelecekti.

Gelmeliydi.

Laleleri odama bıraktıktan sonra herkesin toplandığı büyük salona adımlamıştım. Sirius ve birkaç muhafızın yanında duran Evren'e baktığımda endişeli görünüyordu.

"O dünyalı bu mu?" Diyen alaycı sesle hızlanan nabzımın aksine adımlarım durmuştu. Dünyalı mı? Gözlerim arkamdaki sesin sahibini bulunca hiç şaşırmamıştım.

Lucas.

Rahat duruşu gibi yüzündeki çarpık gülümsemesi de alaycıydı. Ellerini gelişigüzel gümüş saçlarına daldırırken yüzüne düşen birkaç tutam saçı geriye savurmuştu. Mavileri beni baştan sona süzerken yanındaki Ryan da bana yandan bakış atmıştı.

"Evet o." Demişti Ryan isteksiz çıkan sesiyle. Buna ne oluyordu?

"Dünyalı giyimlerini baloda görecek şansı kaçırdım. Herkesin dilindesin." Demişti yanıma doğru adımlarken. Loki'nin siyahlarının aksi olan mavilerinde aynı tehlikeli bakışları görmek beni şaşırtmıştı.

Evren'in yanımda hissettiğim bedeniyle elinden tutmamak için direnmiştim. Özellikle gözümün içine diktiği mavileri sanki her şeyi biliyormuş gibi bir his bırakmıştı içimde. Bakışları altında rahatsızca kıpırdanırken gözlerimi kaçırmıştım. Kesinlikle o adam şeytana pabucunu ters giydirirdi.

"Basit bir kıyafetti." Dedim kısık sesimle konuyu kapatmak adına. Gözlerim etrafa gezinirken uzun dalgalı kızıl saçları olan kıza ilişmişti gözlerim. Lucas'a diktiği tiksinti dolu bakışlarını benim ona baktığımı hissettiği anda çekmişti.

Genellikle diğerlerini tanımadığım kişilerdi. Giyimlerinden anladığım kadarıyla hepsi Ryan'la gideceğimiz tören için özenle hazırlanmıştılar.

"Her keste geldiğine göre gidebiliriz" Lucas'ın sesindeki o garip tını daha da endişelenmeme sebep olmuştu.

"Hani halledecektin." Evren'in kısık sesi karşısında sessiz kaldım. Hallettiğimi düşünmüştüm. Ne yani gerçekten gelmeyecek miydi?

"Bana biraz zaman kazandır" dedim Evren'e hızla.

"Bu kadar garip varlığın arasında ne yapayım?" Kızgın sesini umursamadan hızla onu öne itmiştim.

"Ne bileyim, yap işte bir şey."

"Evet, gidebiliriz." Ryan'ın bakışları kısa süre üzerimde gezinirken yeniden kaçamak bakışlar attığı kadına dönmüştü. Neler oluyordu burada? Herkesin birbirine attığı bu bakışları anlayamıyordum artık.

"Hadi Beliz." Diyen Ryan'ın sert sesiyle gözlerim Evren'i buldu. Yalvarır gözlerle ona bakarken Evren beni öldürecekmiş gibi duruyordu. Bu seferlik beni kurtarmalıydı.

"Olmaz. Gelemez o." Evren'in net sesiyle herkesin gözü bizi bulmuştu. Öyle söylenir mi be aptal herif.

Lucas sanki gereksiz bir şeye bakıyormuş gibi Evren'e kısa bir bakış atmıştı. Mavileri şüpheyle kısılırken diğerleri de dikkatle bizi izliyordu.

"Gelemez çünkü..." Evren bir bana bir etraftakilere dönerken beklentiyle gözlerimi ona dikmiştim. Hadi Evren, o zekanı konuşturmanın tam zamanı.

"Çünkü?" Diye sabırsızca soran Ryan'dı.

"Çünkü ben izin vermiyorum." Kalp atışlarımı hızlandıran bu gür sesin sahibini bulmuştu gözlerim. Dik duruşuyla yanımıza adımlarken siyahlarını üzerimden çekmemişti.

Salonda aniden yaran sessizlikte yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimin sesi kulaklarımı sağır edecek gürültü gibiydi. Sanki zamanı durduran onun bana bakışlarıydı. Dalgalı denizleri saklayan gözlerinde boğulacakmış gibi hissediyordum. O kadar anlaması zordu ki.

Gittikçe bana işkenceye çevirilen bu saniyelere son veren tam olarak yanımda duran bedeniydi. Bu heybetli bedenin karşısında sanki yok olmak ister gibi bedenim daha da kasılmıştı.

Lucas ve Ryan'dan başka herkes onu gördüğünde kendini toplayarak daha ciddi bir yüz ifadesi almıştı. Ryan'ın kasılan yüz hatlarının aksine Lucas fazla umursamazdı. Bu üstten bakan bakışları demek ki yalnızca bize özel değilmiş.

Gerginlikten buz gibi olan parmaklarımla oynarken gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirmiştim. Ondan başka. Şu an onun bana diktiği bakışları altında ne kadar zor durumda olduğumu görmüyor muydu?

Ryan'ın ateş saçan bakışları bile onun üzerimde olan bakışlarını durdurmamıştı. Kararını vermiş miydi? Vermese neden gelsin ki? Ya yine aklında bir tilkiler dolanıyorsa. Herkesin içinde ona evlenme teklifi ettiğimi söylerse? Neden söylesin ki?

Beni delirten düşüncelerden kurtulmak adına derin nefes almaya çalışsam da bunu bile doğru dürüst becerememiştim. Saniyelik bir hızda ellerime dokunan parmaklarıyla nefesimi tutmuştum.

Sanki asırlar sonra ilk defa hissetmiştim o ısıyı. Ona bakmak için hızla kafamı kaldırırken gözlerim sonunda siyahlarıyla kesişti.

Küçük bir dokunuşu bile kalbimin ritmini değiştirmeye yetmişti. Bakışlarında gördüğüm o memnuniyetsiz ifadeyle yutkunmuştum.

Eskiden ellerimin soğuk olmasını hiç sevmezdi. Hele ki buna o sebep olmuşsa. Şimdi bırak ellerimi, kalbimi de üşüttüğünü bir bilse acaba pişman olur muydu?

Sanki bir şeyler onu rahatsız etmiş gibi bakışları önce ellerime, daha sonra yeniden gözlerime kaydı. Küçük dokunuşunu kimse fark etmese de ikimiz için de durum farklıydı.

"Hangi sıfatla bu kararı veriyorsun sevgili kardeşim?" Diye imalı sesiyle araya giren Lucas'tı. İkimiz arasında uzayan bu bakışmayı bölerken birkaç adım geriye atarak aramızdaki mesafeyi açmıştım. Bu yakınlık bana iyi gelmiyordu.

"Gelecekteki kralın, iki yöne sahip tek varis olarak veriyorum. Yeterli mi bu senin için abi?" Sesindeki öldürücü tınının aksine beden dili fazla sakindi.

Tabii gözleri için aynı şeyi söyleyemezdim. Bu soyun tüm erkeklerinin bakışları insana her şeyi yaptırabilecek türdendi. Bazen sadece bir bakışları bile seni yok edebileceğini sanıyor insan.

Cevabına bozulacağına en azından ters bir tepki vereceğini sansam da Lucas'ta tık yoktu. Aynı küçümseyici ve pek de umursamayan bakışlarıyla kardeşini süzmüştü. Ryan'sa belirginleşen damarlarıyla kendini ne kadar kastığını görebiliyordum.

"Yanındaki benim nişanlım." Demişti sıktığı dişlerinin arasından tıslarken.

"Yanımdaki mi?" Dedi sert sesiyle. Salonda yankılanan sesiyle herkes gözlerini aşağıya dikmişti.

"Onun bir ismi var. Beliz." Sanki ismimi ilk defa ondan duyuyormuşum gibi garip bir karıncalanma yayılmıştı tüm bedenime.

"Ve ben izin vermedikçe nişanlın da sayılmaz. Bana karşı mı çıkacaksın? Yani buna gerçekten cesaretin var mı kuzen?" Diye kükreyen sesiyle irkilmiştim. Ona attığım saniyelik kaçamak bakışta bile fazla öfkeli görünüyordu.

Evet, diğerleri üzerinde büyük bir güce sahipti. Bunu zaten biliyordum. Şu zamana kadar iki yöne sahip tek kişiydi. Eğer Ryan'la evlenirsem onun sahip olduğumu sandığı yönün güçlerine sahip olabilecekti.

Böylelikle Loki'yle şartları eşitleyecekti. Ya bu evlilik Loki'yle gerçekleşirse? Evet, burasını hiç düşünmemiştim. İşte kıyamet o zaman kopacaktı. Sahip olduğu 3 yönle artık karşısında kimse duramazdı.

Ve bu sonsuz tehlikeli gücü ona kendi ellerimle veriyordum. Bu yaşadığım farkındalıkla sanki işlerini ne kadar berbat edeceğini anlamıştım. Bu evrende ona güvenebilir miydim?

Bir ışık gölgeye sığınabilir miydi? Gölge ışığı korur muydu?

"Sence de daha tahta geçmemiş biri için büyük kararlar vermiyor musun?" İlk defa Lucas'ı bu kadar ciddi ses tonuyla konuşurken görüyordum. Anlaşılan konu taht savaşları olunca palyaçoluğu bir kenara bırakıyordu.

"Bu işin dışında kal Lucas" sesindeki itirazı kabul etmeyen tonuyla gözlerini yeniden Ryan'a dikti.

"Gelecek Zeil olarak bu evrenin düzenini korumak benim sorumluluğumda." Dedi her kelimesinin üzerine bastırarak.

"Ve ben de gerekeni yapıyorum." Diyerek sesini daha da yükseltti.

"Bugün itibariyle krallıktaki tüm törenleri yasaklıyorum. Işık soyu kuralları çiğneyerek yıllar önce sürgün edildikleri topraklara yeniden döndü. Bu yüzden yapılan bu denetim bitene kadar soyu ve yönü fark etmeksizin krallık topraklarını terk edemezsiniz. Krallık soyundan gelmeniz bile bu kararımı değiştiremez." Diyen net ve itiraza yer bırakmayan sesiyle yutkunmuştum. O az önce sürgün edilmiş ışık yönü mü dedi?

"Ne söylüyorsun sen?" Diye araya giren kızıl saçlı kız olmuştu.

"Yaptıkları isyanlar tüm krallığı etkisi altına almasına çok az kaldı."

Diye Loki cevaplamıştı onu. Etrafta aniden korku dolu bakışlar ve fısıltılar yükselmişti.

Sanki duydukları bir yön ismi değil de ölümcül bulaşıcı bir isimdi. Verdikleri tepkilerin büyüklüğüyle afallamıştım. Neler oluyordu?

Onları tam olarak korkutan neydi?

"Ne yani nişanlımın da lanetli ışık yönünden olduğunu mu söylüyorsun?" Ryan'ın aniden araya giren sesiyle ışık sözcüğünü tükürürcesine demiştim. Loki'nin ise sertleşen yüz hatlarının sebebinin ne olduğunu anlamam uzun sürmedi.

"Onun nişanlın olmadığını az önce söylediğimi hatırlıyorum." Sıktığı dişlerinin arasından öldürücü sesini duymuştum. Başımda hissettiğim ağrıyla bu gereksiz muhabbete daha fazla dayanamayacağımı anlamıştım.

"Öyle biri olmadığımı hepiniz biliyorsunuz?" Dediğimde bunu öğrenmeleri her şeyi daha zorlaştırabilirdi. Özellikle ona bakarken onun bana kayan siyahları biraz da olsa sakinleşmişti. Şu an o öldürücü bakışlarını kaldıramazdım.

"Kararım kesin. Işık yönünden herkes bulunup cezalandırılana ve kuledeki güvenlik sağlanana kadar da bu devam edecek." Gözlerimin içine bakarak söyledikleriyle yutkundum. Bu düşündüğüm şey olamazdı değil mi?

"Ya yalan söylediysem?" Dedim aynı şekilde gözlerine bakarak. Sanki bunu ondan duymak beni incitmeyecekmiş gibi baktım siyahlarına. Gözlerindeki ikilemden ne anlamalıydım?

"Işığın bu topraklarda yeri yoktur." Net sesinin aksine bakışlarında bile kendi söylediklerine karşı şüphe görmüştüm.

"Işığın gölgede yeri yoktur." Diyen fısıltılı sesimle her şeyi daha yeni anlıyordum. Tüm dengeler değişmişti. Zaten Loki'nin burada sahip olduğu güçlerle yaşamasından anlamalıydım. Ailesi onu kabul ediyordu.

Hem de sahip olduğu lanetli güce rağmen. Ama benim kaçırdığım bir nokta vardı. O da bu evrende lanetli olan tek yönün ışık olduğunu bilememek. Bu evrende sevilmeyen, dışlanan, hor görülen taraf varsa o da bendim.

Gölgesi tarafından bile sevilmeyen ışık olmuştum ben.

 

Bu bölüm çok kısa biliyorum. Biz bu gidişle finali zor görürüz🥲

(Yazım hataları varsa kusura bakmayın🦭✨️)

 

Bölüm : 24.01.2025 20:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...