
Merhabalarrr🤍
Umarın iyisinizdir güzellerim✨️
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın💫
-Yeni bir şans-
06.02.2025
Beliz.
“Anne, benim dün okuduğum kitap nerede?” diye bağırarak dağınık odama baktım. Yatak örtüsünü yere atarken yeniden bağırdım.
“Anne?” Hâlâ cevap gelmemişti. Zaten işe de gecikmiştim. Bir elimde tarak, bir elimde telefonla grupta yazılan mesajları okuyordum.
Serseri prens: Fındığım, ben gelemiyorum.
Serseri prens: Birkaç saat idare et beni.
Siz: Evren, zaten 3 gündür tüm işlerini bana yaptırıyorsun.
Siz: Yine ne işler karıştırıyorsun?
Serseri prens: İnan ki bilmek istemezsin.
Siz: Dökül.
Serseri prens: Basıldık.
Siz: NEEE?
Siz: Kiminle ve kime?
Ali’m: S*ktim seni Evren.
Ali’m: İpeği sen mi çağırdın?
Serseri prens: Saçmalama, tabii ki hayır.
Serseri prens: Ben enişteyle konuşmuyorum.
Siz: Ne oluyor?
Abim: Size kaç defa dedim, gidin özelden mesajlaşın diye.
Abim: Her sabah şu grubun saçmalıklarıyla uyanmak zorunda mıyım?
Siz: Az yat da yardımına gel abi.
Siz: Şu saçlarım karman çorman.
Ali’m: Şu s*k kafalının yattığı kızın babası evimizi bastı.
Ali’m: Bu da aşağı kata taşınan yeni komşunun balkonuna atladı.
Ali’m: Adam şimdi oraya gidiyor.
Siz: Allah belanızı versin.
Siz: Hani Su’nu seviyordun?
Serseri prens: Yemin ederim fındığım, Su’dan önceydi.
Yukarı kattan duyduğum gürültülerle telefonu yatağa fırlattım. Galiba Evren bu defa o kadar da kolay kurtulamayacaktı. Sonunda makyaj masamın üzerinde gördüğüm kitapla rahat bir nefes almıştım. Kaç dakikadır bunu arıyordum.
Hızla saçlarımın ucunu taradıktan sonra kitabı çantaya koymak için uzandım. Tam o sırada balkonumda duyduğum büyük gürültüyle elim havada kalmıştı. Uçuşan perdelerin arkasında gördüğüm siluetle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
Sabahın yedisinde odama hırsız girmesi fikri pek akıllıca gelmediği için muhtemelen yanlış görmüştüm. Duyduğum acı dolu inlemeyle bedenime panik dalgaları yayılmıştı. Makyaj masamın üzerindeki ciltli kitabı hemen elime alarak kendimi korumak için yukarı kaldırdım.
Belki de Güneş’ti. Şu sıralar evden çok kaçıyordu. Ama duyduğum inlemenin insan sesi olduğuna emindim. Elimdeki kitapla balkona doğru yaklaşırken bedenimi duvara yapıştırmıştım. Yavaş adımlarla ilerlerken duyduğum kısık sesli küfürler nabzımı daha da hızlandırmıştı.
Tam başımı girişe uzattığım sırada karşılaşmayı beklediğim en son şey beni izleyen bir çift siyah gözdü.
Gördüğüm adamla nefesim kesilmişti. Öyle aval aval birbirimize bakıyorduk. Sanki karşımdaki adamın bir yabancı olduğunu daha algılayamamıştım. Şu an benim bağırıp tüm ailemi buraya toplamam gerekiyordu. Evet, kesinlikle öyle yapacaktım.
Ama ses tellerimin varlığından şu an şüphe ediyordu. Gözünü bir saniye bile benden ayıramayan adamın bana doğru attığı bir adımla sanki rüyadan ayılmış gibi irkildim. Beni siyahlarına hapsettiği gözlerinden kurtulmamla küçük bir çığlık atarak elimdeki kitabı kafasına doğru fırlattım.
Acıyla inleyen adam elini kafasına götürürken şoka uğramıştı. Kesinlikle bunu yapmamı beklemiyordu. Hızla kapıya doğru koşmaya çalıştım. Ama koluma dolanan parmaklarıyla beni de kendisiyle beraber yere düşürmüştüm.
Gözlerim bileğimi saran parmaklarına, daha sonra onu buldu. Alnından çektiği elinde gördüğüm kanla yutkundum. Kolumu kendine doğru çektiğinde yüzündeki ifadeyi anlamak zordu.
“Az önce kafama kitap mı fırlattın?” Bunu öyle ses tonuyla sormuştu ki sanki bu olanların suçlusu bendim. Pardon da evime girerek beni korkutan o? Evet, bunu ona da söyleyebilirdim. Hadi, birkaç kelimeyi söylemek bu kadar zor olmamalı.
Bana diktiği siyahlarına yalnızca dudaklarımı birbirine bastırarak sessizliğimle cevap verdim. Korktuğumu sanmıyordum, ama kesinlikle bakışlarında insanın kafasını karıştıracak bir şeyler vardı. Öyle ki onu gördüğüm ilk andan itibaren bir saniye bile olsa gözlerimi siyahlarından ayıramamamın bir sebebi olmalıydı.
“Beliz? O ses senin odandan mı geldi kızım?” Annemin sesiyle sanki ikimiz arasındaki bu sessizlik bölünmüştü. Hızla kendimi toparlayarak kolumu ondan kurtardım.
Ayaklandığımda daha yeni fark ediyordum üzerinde gömlek olmadığını. Gözlerimi hızla üzerinden çekerken derin nefesler aldım. Evet, ailem içerideyken endişelenecek bir şey yoktu. Şimdi abimi çağıracaktım ve bu adamın icabına bakacaktı. Sorun şuydu ki karşımdaki adam bende korku ve endişeden daha çok merak uyandırıyordu.
“Bana evimde ne halt yediğini anlatman için 1 dakikan var. Yoksa tüm apartmanı başına toplarım.” Onu siyahlarını kısmış beni izlerken buldum. Kalktığında bu defa bana yukarıdan aşağıya bakan oydu. Derin bir soluk alarak gözlerini birkaç saniyelik kapattı ve açtı.
“Evine böyle girdiğim için kusura bakma ama mecburdum. Şu an evimde bir elinde satır diğer elinde silahla dolaşan biri var ve kafayı yemiş şekilde beni kızını hamile bırakmakla suçluyor.” Dediğinde sesindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu.
“O Evren’i bulduğumda işini bitireceğim.” Diye mırıldandığında kaşlarım şaşkınlıkla çatılmıştı. Neler oluyordu?
“Evren’i mi?” Diyerek aval aval ona baktığımda aniden aydınlanmıştım. Evren’in balkonuna atladığı yeni komşu bu olmalı. Peki olaylar nasıl bu hale gelmişti?
Adam konuşacağı sırada kapımın çalmasıyla ikimiz de hızla o yöne döndük.
“Beliz?” Abimin sesiyle tüm bedenim kasılmıştı.
“Müsait misin?” diye yeniden seslendiğinde panikle yanımdaki adama baktım. O da merakla ne söyleyeceğimi bekliyordu. Odamın ortasında yarı çıplak adamı abime açıklamaya kalmadan üzerine atlayacağından o kadar emindim ki. Muhtemelen onun başına da bu belayı saran Evrendi. O yüzden hızla kapıya koşarak kilitledim.
“Hayır abi. Kıyafetimi giyiniyorum.” Yalan söylediğimde hızla gözlerim şaşkınlıkla beni izleyen adamı buldu.
“Tamam, giyin bekliyorum. Seninle konuşmam gerekiyor.”
“Şimdi mi?”
“Evet.” Dediğinde hızla odanın ortasında dikilen adama doğru koştum.
“Çabuk saklan.” Kısık sesimle onu kovalamaya çalıştığımda hâlâ kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu.
“Odamın ortasında böyle dikilirken bunu ona açıklamamı düşünmüyorsun herhalde.” Sesimi kısarak onu balkona doğru ittim.
“Normal bir şekilde açıklayabiliriz.” Dediğinde ona göz devirdim.
“Kafandan kan akıyor, üzerinde gömlek yok ve az önce abime giyindiğimi söyledim. Bunu açıklayabileceğini düşünüyor musun?” Ona dik dik baktığımda gözlerini birkaç defa kırpıştırdı.
“Galiba hayır. Yeni hamilelik vakasını kaldıra bileceğimi sanmıyorum”
“Kiminle konuşuyorsun sen?” Abimin sesiyle yeniden paniklemiştim.
“Kendimle konuşuyorum abi. Sabahın köründe odamda yalnız başıma kimle konuşabilirim?” Bir taraftan abimi cevaplandırırken diğer taraftan yanımdaki adamı saklamak için balkona bakıyordum.
Balkon fazla riskliydi. Her an oraya girebilirdi. Üstelik yarı çıplak adamı balkonumda şahin gözlü dedikoducu teyzelere sergilemem pek akıllıca değildi.
“Yatağın altına gir.” Kolundan tutup adamı çekiştirdiğimde aniden durdu.
“Saçmalıyorsun. Bu boyla oraya girmemi nasıl beklersin?” Büyüttüğü gözleriyle bana itiraz etmesine izin vermeden hızla ona ittim.
“Beş dakikalık kıvrıl işte.”
“Beliz.” Yine abim seslendiğinde itiraz etmeden yatağa doğru eğildi. Ayağına takılan kedimle sendeleyerek yerdeki kitabımın üzerine bastı.
“Oda toplamakla ilgili sorunların mı var?” Yerdeki kitaplara göz atarken yüzünü buruşturmuştu.
“Gir artık Allah’ın cezası.” Resmen sırtından iterek zorla adamı yatağın altına ittim.
“Seni öldüreceğim Evren.” Diye mırıldandığımda kafasını yatağın altından çıkararak bana baktı.
“Onu tanıyor musun?” dedi yüzündeki şaşkınlıkla.
“Maalesef evet.” Diyerek hızla kapıya doğru koştum. Panikten nefessiz kalırken birkaç saniye kendimi toplamak için durdum. Yüzüme en normal ifademi yerleştirerek yavaşça kapıyı açtım.
Abim kapının pervazına yaslanmış şekilde bana baktı.
“Hiç açmasaydın.” diye beni tersleyerek odama daldı. Odaya göz attıktan sonra o da az önce adamın takıldığı kitabıma bastı.
“Şu odayı topla artık.” diyerek yatağıma oturdu. İçimi saran heyecanı bastırmak adına umursamaz görünmeye çalıştım.
“Beni azarlamaya mı geldin abi?”
Derin bir nefes aldıktan sonra yüzü ciddi bir ifade almıştı.
“Melis’in gideceğinden haberin var mı?” dediğinde bedenim kaskatı kesilmişti.
“Ne?” Yine neler oluyordu? Abim birkaç güne görevi için Ankara’ya gidecekti. Uzun bir süre de dönmeyecekti. Melis’le aralarındaki durumları biliyordum. O yüzden abimin gideceğini öğrendikten sonra bu konuda konuşmak istemediğini söylemişti. Ben de pek üstüne gidip onu üzmek istememiştim.
“Biletini almış ve nereye gideceğini bana söylemiyor.” Sıktığı dişlerinin arasından konuşurken bunun onu ne kadar zorladığını görebiliyordum.
“Emin misin? Melis böyle önemli bir konuyu benimle mutlaka konuşurdu.” dediğimde dün Melis’in attığı mesajı hatırladım. Bu gün benimle konuşmak istediğini söylemişti. Sıkıntıyla nefes çekerken kanepeye oturdum.
“Gidiyorsunuz.” dedim omuzlarım düşerken.
“İkiniz de arkada bıraktıklarınızı düşünmeden bencilce çekip gidiyorsunuz.” dediğimde bu defa sesimi yükseltmiştim. Abimin yeni görevinin Melis’le ilgili olduğunu biliyordum. İkisi de korkakça kaçmayı seçmişti.
Abim gözlerini sıktığı yumruklarına dikmiş sessizce bekliyordu.
“Onunla konuş. Gitmesine gerek yok. Eğer beni görmek istemiyorsa bir daha buraya gelmem.” dediğinde hızla ona döndüm.
“Git kendin konuş.” dedim sıktığım dişlerimin arasından. Gelip önünde durdum.
“En azından giderken bir defa olsun gözlerinin içine bakarak vedalaş onunla.” Sesimin sona doğru titremesine mani olamamıştım. Gözleri beni bulduğunda bakışları içimi yakmıştı. Yapma der gibiydi.
“Bakarsam gidemem.” derken sesi kısıktı. Sanki bunu kendine bile itiraf etmekte zorlanıyordu. Aniden kalkıp kapıya doğru adımladı ve öylece çıkıp gitti. Derin nefesler alarak kendimi toplamaya çalıştım. Bir sabah daha ne kadar berbat olabilirdi? Yatağın yanına çöktüğümde hafifçe eğildim. Ve beni izleyen siyah gözleriyle karşılaştım.
“Çıkabilirsin.” Komutumla yavaşça çıktığında yatağa oturmuş onu izliyordum. Alnındaki kurumuş kan lekesini gördüğümde çekmecede olan ilk yardım çantasını çıkardım.
“Buradan nasıl çıkmayı düşünüyorsun?” diyerek elime aldığım gazlı bezi ona uzattım. Gözleri birkaç saniye balkonda oyalandı.
“Aklından dahi geçirme. Ümmüselime teyze seni görürse kırk yıl dillerinden kurtulamam.”
“Ne öneriyorsun?” Sesi fazla sakindi. Ve daha yeni fark ediyordum sesinde garip bir güzellik vardı. Kulağa fazla rahatlatıcı geliyordu. Elimdeki bezi aldı.
“Benim işe yetişmem gerekiyor. Daha yeni züppe patronumun bizi işten kovmak için bahanelerini dinleyeceğim. O yüzden ben annemi mutfakta oyalarken hızla çık.”
“Züppe patron?” dediğinde elindeki bezi alnına bastırmıştı.
“Babasının parasına çöken hayırsız evlat işte, boş ver.” diyerek makyaj masama doğru ilerledim.
“Peki abin?” Az önce konuştuğumuzu duymuştu ama görmezden geliyordu. Yapması gereken de zaten buydu.
“O çıktı.” Başını olumlu anlamda sallarken ben çantamı ve telefonumu alarak kapıya doğru gittim. Tam kapıyı açacakken beni durduran onun sesi olmuştu.
“Gerçekten bana inanıyorsun değil mi? Yukarıdaki saçmalıkla hiç bir alakam yok.” Sesiyle ona doğru döndüm.
“Konu Evren olunca söylediğin tüm saçmalıklara inanıyorum ve senden önce onun işini bitireceğim.” Dediğimde dudaklarında gülümsemeye benzer bir hareketlilik görmüştüm. Fazla hızlı silinmişti.
“Teşekkür ederim.” Sesi öyle ılımlı çıkmıştı ki bir an sözlerinden daha çok sesine odaklanmıştım. Sesini sevmiştim. Siyahlarından gözlerimi çekerek hızla odadan çıkarak kapıyı aralık bıraktım.
“Sultanım?” Annemi Karadeniz şarkısı eşliğinde sütlaç yaparken görmeyi beklemiyordum.
“Sen daha çıkmadın mı sarı kız?” Annemin yanağına sulu bir öpücük kondurarak mutfağın girişinde durdum.
“Bugün zaten patron geç gelecek o yüzden sorun yok.” Diyerek annemin yaptığı meyve suyunu içmiştim. Aslında 5 ay önce geçirdiğim kazadan sonra aylarca evden çıkamamıştım. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak kendimi toplamam hayli bir zaman almıştı.
O sırada diğer işimden de ayrılmak zorunda kalmıştım. Annem ve babam kazadan sonra özellikle iş konusundaki ısrarlarımı görmezden gelmişlerdi. Günümü yalnız kitap okuyarak evde geçirmek bir süre zevkli olsa da sonrasında gerçekten can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
Evren’in ve benim ısrarlarımla evimize yakın bir kafede kafamı dağıtmak için çalışmama ses çıkarmamışlardı. Zaten Evren üniversite son sınıf olduğu için orada yarı zamanlı çalışıyordu.
Bunun nedeni ise tabii ki Su’ydu. Birkaç ay önce Hatice nineye ziyaret için Bolu’ya gitmiştik. İşte o zaman Hatice ninenin yamuklusu Eymen dedenin torununa aşık oldu. O zamandan itibaren kızı İstanbul’a getirmek için kırk takla atmıştı. Başarılı da olmuştu.
Sırf Su orada bazen ders çalışıyor diye kafeye işe girmesine başta inanamamıştım. Ama galiba gerçekten o kıza aşıktı. İki hafta önce bizim eski kafe sahibi Timur Bey ölmüştü. Avukatı bizzat bizimle görüşmeye geldiğinde hayli şaşırmıştım.
Adamcağızın kimsesi yoktu, en azından biz öyle sanıyorduk. Ama bir kaç güne yeni patronun geleceğini söylemişti. Galiba bir çocuğu varmış. Anlaşılan oğlu babası öldükten hemen sonra olan kalan her şeyine el koymuştu. Eğer miras avcısıysa muhtemelen kafeyi satardı.
Yeni patronun bizi tutacağından emin değildim. Bu öğlene doğru kafenin yeni sahibiyle sonunda buluşacaktık. Bu işten kovulursam annemi yeni bir iş için nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum. Üzerinden aylar geçmesine rağmen ondan fazla uzakta olmam fikrine katlanamıyordu.
Duyduğum kapı sesiyle rahat bir nefes çekmiştim. Muhtemelen adam gitmişti. Birkaç dakika daha annemle mutfakta oyalandıktan sonra ben de çıktım.
Kafeye girdiğimde Evren’i kasanın önünde sağ masada ders çalışan Su’nu keserken yakaladım. İşte şimdi bitirdim seni. Arkasından yaklaşarak ensesine tokat attım.
“Allah seni bana sınav olsun diye mi gönderdi?” Sesimi kısık tutmaya çalışsam da birkaç müşteri bize baktı.
“Ne yapıyorsun abla?” diye çıkışarak bana baktı.
“Bu sabah ne işler çeviriyordun hemen dökül? Yoksa gidip boncuk gözlüne söylerim.” Dediğimde panikleyerek hemen önüme geçti.
“Sakın. İki gözüm önüme aksın bu defa benim hiç bir suçum yoktu.”
“Evren doğru düzgün anlat şunu.” Onu terslediğimde sıkıntıyla nefes çekmişti.
“Ezgi’nin babası dikildi sabah kapımıza. Ezgi benden 2 aylık hamile olduğunu söylemiş. Yemin ederim bir yıldır kızın yüzünü dahi görmedim. Zaten 3 aydır boncuk gözlümün peşinden ayrılmadığımı biliyorsun.” Ona inanmam için durmadan bir şeyler anlatırken iyice kafam karışmıştı.
Evren gerçekten aylardır Su’dan başka kıza dokunmayı bırak başka bir kıza baktığını dahi görmemiştim.
“Bildiğin çocuğu bana kakalamaya çalışıyor. Ama ben biliyorum ona yapacağımı. Eski sevgilileriyle olan fotoğraflarını babasına gönderdim. Bakalım ne halt yiyecek.” Diye sinirle burnundan solumuştu.
“Ya babası kıza bir şey yaparsa? Bir de hamile kız?” Kızın yaptığı iğrenç bir şeydi ama günahsız çocuğun başına bir şey gelsin istemezdim.
“Elinde silah beni öldürüyordu diyorum abla. Karan abi olmasaydı çoktan mezarı boylamıştım. Hem merak etme onun babası insanların ne dediğini o kadar umursuyor ki, bu yüzden bile kızına bir şey yapmaz. Bu işi örtbas etmenin bir yolunu bulur.” Dediğinde benim kafama söylediği isim takılmıştı. Karan da kimdi? Tam soracağım sırada yeniden konuştu.
“Zaten çıkışta polise gideceğim. Boncuk gözlüm saat 12’ye kadar burada olacağı için gidemedim.” Bu sözlerine göz devirirken içeriye giren müşterilerle işe koyulmuştum. Zaten fazla müşteri olmazdı, bugün hafta sonu olduğundan kahvaltı için sadece biraz kalabalıktı.
~~~
Öğlene kadar ikimiz de siparişlerle ilgilenmiş, zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmemiştim.
“Kafenin yeni sahibi kesin bugün mü gelecek?” Bu saatlerde geleceğini söylemişti ama hâlâ ortalıkta yoktu. Bu bile bu işi ne kadar önemsemediğini gösteriyordu. Galiba yeni iş aramaya başlamalıydık bile.
“Mesaj attım. Birkaç dakikaya geliyor.” Evren’in rahat sesiyle ona döndüm.
“Mesaj mı attın? Sende numarası mı var?” Şaşkın sesimle pis pis sırıtmıştı.
“Bil bakalım patron kim?” dediğinde kasaya yaklaşan müşteriyle konuşmamız bölünmüştü. Ben kasadaki müşterinin siparişiyle ilgilenirken Evren’in sesini duydum.
“Hoş geldin patron.” Yanımdan geçen Evren’i görsem de siparişle ilgilendiğim için onlara doğru bakmadım.
“Seni öldüreceğim Evren.” Duyduğum hafif eğlenen sesle bedenim kasıldı. Hızlanan nabzımın sebebi tanıdığım bu sesti. Gözlerimi yavaşça kaldırdığımda kesinlikle yüzündeki yarım gülümsemeyle beni izleyen siyah gözleri görmeyi beklemiyordum.
Şaşkın görünüyordu. Gözlerim saatler önce çıplak olan göğsünde gezindi. Şimdi siyah gömlek giymişti. Hafif yukarıya kıvırdığı gömleğinin kolları tenindeki siyah izleri ortaya çıkarmıştı. Bileğinin iç kısmından uzanan yıldırımı andıran garip bir çizimdi. Belki de dövmeydi.
Gözlerim ellerindeki sarı lalelere kaydığında bir süre onları izledim. Yeniden yüzüne baktığımda sanki sabah o yüzünü görmemişim gibi incelemeye başladım. Ellerini siyah saçlarının arasına geçirerek geri attı.
“Kafenin yeni sahibi. Rahmetli Timur Bey’in oğlu.” Diyen Evren’in sesiyle şaşkınlığım iki katına çıktı. Ne?
Hayat tesadüflerle doluydu. Böyle söylemek kulağa ne kadar sıradanmış gibi gelse de saatler önce balkonuma düşen yarı çıplak adamı şimdi patronum olarak görmek benim için sıradan bir deneyim değildi.

Fotoğrafta önümüzdeki bölümle ilgili küçük bir spoiler var 🦭
Finalden sonraki özel bölüm için bazı sahneler yazdım. Yayınlama konusunda daha emin değilim. Ama ben Karan'ı yazarken galiba bu dünyadaki Karan'a yeniden aşık oldum 🫠
Önümüzdeki bölümde Karan'ın ailesiyle ilgili bazı bilgileri de öğreneceksiniz.
Ballı turtamın aile bakımından hiç şansı getirmiyor 🥲
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |