
Heyo, aylar sonra tekrardan Selamın aleyküm.
...
"Deliler kim ki? " Gülümsedim.
"Eğer sessiz olursanız anlatacağım. Hazır mıyız!" Hepsi sessizleşip pür dikkat beni dinlemeye başladılar.
Ayağa kalkıp gezerek anlatmaya başladım. "Deli adı verilen süvarilerden oluşan bu birlik, hiçbir şeyden korkmayıp her türlü tehlikeye kendilerini tereddütsüz bir cesaretle atmalarından ötürü bu isimle anılırlar. Bu ismi onlara halk vermiş, aslında Osmanlı Devleti tarafından kendilerine 'delil' yani rehber, öncü denilsede halk onlara deli ismini vermiş. "
"Deliler özellikle düşmanla yüz yüze gelinmesi gereken en ölümcül savaşlarda savaşırdı. Onlar ordunun en ön saflarında yer alırdı. İlk amaçları düşmanların düzenini bozmak ve onları korkutup endişelendirmekti. Yani osmanlın'ın eğitimli askerlerinin ölmesini engellemek için kendi canlarını hiçe sayıyorlardı."
"Cesur ve korkusuz olmalarıyla düşmanları etkilemelerinin yanı sıra görünümleri ve giyimleri ile de dikkat çekerlerdi. Olabildiğince korkutucu görünebilmek için kaslı, büyük, dev gibi görünürler, başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Kalkanlarını da yine kuş tüyleriyle süsleyen Delilerin giysileri aslan, kaplan ve tilki postundan, şalvarları da ayı ya da kurt derisindendi. Ayaklarına ise "serhatlik" denen sivri burunlu bir çizme giyerlerdi. Sırtlarına da büyük görkemli kartal kanatları takarlardı. Aynı şekilde atlarını da hayvan postuyla donatırlar, onlarında korkunç görünmesini isterlerdi. Bayraklarında ise 'Kaderde ne varsa o gelir başa ' yazardı. " Büyük dikkatle dinliyorlar hikayenin devamını merakla bekliyorlardı çocuklar.
"Neden kanat takıyorlar peki?"
"Düşmanlar uzaktan gördüğünde korksun diye. Düşünsene bir savaştasın, karşı tarafta kocaman kanatlı birileri var korkmaz mısın?
Onaylar biçimde kafa salladı. Ve dinlemeye devam etti.
"Savaş başlarken ilk onlar giderler hem korku salarlar hem de silahları en iyi şekilde kullanarak düşmanı yok ederlerdi. Düşman daha ne olduğunu anlamadan ölmüş olurdu. Atları da onlar kadar yiğit ve korkusuzdu. Onlar daha hareket etmeden onların gitmek istediği yöne giderlerdi. Deliler at üstünde rahat savaşsın diye eğilirler ya da onları korumak için zor manevralarla onları düşman saldırısından kurtarırlardı. "
"Yani savaşlarda tek savaşanlar askerler değildi değil mi? Atlarda askerler kadar zekiymiş baksana nasılda korumuş askerleri." Zeynep'in konuşmasıya başımı sallayıp devam ettim.
"Aynen öyle Zeynebim. Atlarda özel olarak eğitilirlermiş. Onlarında sınavları olurmuş. Atlar daha önceden savaşlarda savaşmış atlardan, en güçlüleri ve zekileri seçilirmiş. Çünkü savşlarda her ne kadar iyi savaşçı olursan ol yoldaşın yani atın senin ruhunla bir olmazsa seni tanımazsa savaş da seni zorlar ve hayatını tehlikeye atar. O yüzden atlar eğitilip seçilince savaşa gitmeden bir kaç ay sahibiyle beraber vakit geçirir tanırlar."
"Hatta askerler savaşa girmeden atlarının kuyruğunu bağlarlarmış savaşa gidildiğini anlasın diye." Umutla sordu Yasemin.
"Peki anlıyorlar mıymış?" Kafa salladım.
"Evet, atlar zeki hayvanlar anlarlarmış ve tam bir savaş atına dönüşürlermiş."
"Vay be ne kadar iyiymiş. Bende deli olmak istiyorum. Bende savaşta kanatlarım olsun istiyorum ama benim silahım yay olsun. "
Nasılda heyecanlandılar. Hepsi bir ağızdan bende deli olacağım bende diye bağırmaya başladılar.
"Heyt beee ne kadar heyecanlı hikayelerimiz varmış. Bir tane daha anlatır mısın abla. Nolurrrr. " Bir anda bütün çocuklar 'Bir tane daha, bir tane daha' diye bağırmaya başladı. Bu durum beni çok mutlu etti ama şimdilik bu kadar yeterli.
"ŞŞŞTT!!! SESSİZLİK! " Bağırmamla sessizlik oluştu.
"Hepsini biranda anlatırsam ne manası kalır. Sizlerde bulun hikayeleri araştırın bundan sonraki her buluşmamızda yeni bir hikaye anlatalım. " Hepsi heyecanla birbirlerine baktı.
"Tamam. Ben varım. Yes be." Gibi cümlelerle herkes onayladı. Yabancı hikayeleri öğrenmelerindense bizim geçmişimizi öğrenmeleri, dinlemeleri, araştırmaları daha iyi.
"De hayde geç oldu artık hepimiz dağılıyoruz." Deyip kalktım.
"Ama çok güzeldi. Az daha kalsaydık."
"Mızmızlanmayın. Haydi, ablalarınız çok yoruldu gün boyu. Onlarda dinlensin. "
Hepsi bir anda ayaklanıp hazırlanmaya başladılar. Anlayışlı yavrularım benim. Hepsi hazırlanınca vedalaştılar herkesle.
"Yüsra abla, Hanım abla ve diğer ablalarımız her şey için teşekkür ederiz. Çok güzel bir gündü bizim için."
Yüsra abla en yakındaki Barbaros'un yanına gidip yanaklarını tutup sıkmaya başladı.
"Oy Yüsra ablanız sizi yaratana gurban olsun yavrularım benim. Siz ne zaman isterseniz uğrayın benim yanıma ben size çok güzel yemekler yaparım. " Hepsi sevindi. Yüsra abla durmuyor çocukları mıncıklamaya devam ediyordu. Samet'i bile mıncıkladı. En son Barbaros'a tekrar döndü Barbaros öpülmeyi sevmediğinden bilerek onu öpüyordu.
Sesini de çıkaramıyordu. Hepimiz kıkır kıkır gülerken Yüsra abla sulu sulu öptü Barbaros'u. Barbaros, Yüsra ablanın elinden kurtulduğu gibi yanaklarını silip kaçtı.
"Hadi Hadi. Geç oluyor çıkalım. " Hepsi çıkarken Hanım abla, "Böyle toplanmaları daha çok yapmalıyız. Haberleşelim tekrarlayalım. Haydi hepinizi öptüm çocuklar dikkat edin kendinize. "
Çocukları servislerine bindirdim. "Çocuklar haftasonuna az kaldı. Hazırlanmayı unutmayın. Çiçekler ne oldu Samet? "
"Abla çiçekleri Ayaz abiyle halledeceğiz. O da gelecek değil mi? " Ayaz abileriyle bir türlü tanışamadım. Kim lan bu.
"Gelsin ablacım. Çok sevdiğiniz biri olduğunu düşünerekten çağırıyorum, planı ona da anlatın. Ama çiçekçiye gitmeden bana haber verin." Gelsin bakalım bu Ayaz abileri, kimmiş görelim.
"Tamam haydi görüşürüz. Allah'a emanet olun. Sizi çok seviyorum bunu unutmayın. Bir şey olursa arayın her daim buradayım, biliyorsunuz." En son selam verip indim arabadan. Karşımda Emre, Hanım abla ve Gülsüm abla duruyordu diğerleri gitmiş.
Servise el sallayıp onları uğurladım. Yanımda Emre gözlerini ovalarken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu. "Çiçeğim, hadi gel gidelim. Benim uykum geldi. " Deyip elimi tuttu.
"Uykun geldiği için sen annenle beraber eve gidip uyuyorsun. Tamam mı yakışıklım. " Yüzünü buruşturdu. "Ama ben seninle uyumak istiyorum çiçeğim. " Gülümseyip yanaklarından öptüm.
"Oy benim yakışıklım. Ama biz yan yana olursak uyumazsın ki sen. Ben biliyorum seni o yüzden bir sonraki görüşmemizde oyun oynarız tamam mı?" Kafa salladı ve sarıldı.
"İyi uykular çiçeğim. Hadi gel anneciğim gidelim. " Oy yerim lan ben bunu.
"İyi uykular yakışıklım. " Onlar arabaya binip gittiler. Bende Hanım ablayla vedalaştım.
"Hiç vedalaşmak yok. Ben götüreceğim seni bin arabaya hadi. Israr etme, küsmeyelim. Geç oldu saat 9 oluyor bak. " Ellerimi teslim olurcasına kaldırdım ve arabaya bindim.
Hanım ablayla güzel eğlenceli yolculuğun ardından evimin önünde vedalaştık. Çocuklarla tekrardan toplanmak için anlaşıp ayrıldık.
Huh çok yoruldum. Bu merdivenleri kim çıkacak şimdi. Oy oy. Bina kapısına gelip, bizim zile bastım. Bir süre sonra kapı açıldı. Yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladım. Biz en üst katta oturuyorduk. Bir alt katımızda da teyzemler oturuyordu. Teyzemlerin katına geldiğimde kapıda beni bekleyen Esma'yı gördüm.
"Nerdesin sen ha nerdesin. İki saattir seni bekliyorum. Geç içeri çabuk." Noluyo lan Bismillahirrahmanirrahim. Şirin şirin gülümseyip, "Ne oldu kuzenlerin birtanesi, benim biriciğim?"
Yukardan bir ses yükseldi. "Hare, nerdesin kız?" Annem beni kapıda göremeyince binaya çıkmış, merdivenlerden aşşağı bağırıyordu.
Esma terliklerini ayağına geçirip yukarı koştu. Bende arkasından gittim yavaş yavaş. "Teyzem, Hare'yi ben alayım mı? Özleştik biraz vakit geçirelim. " Niye lan, yoruldum ben eve gidip yatacaktım.
"E iyi bakalım gitsin size. Çok geç kalmasın ama." Ben ne olduğunu anlamadan Esma annemi öpücüklere boğup aşşağı inmeye başladı.
"Noluyo ya, Beni kim aldı kim verdi? " Esma yanıma gelip koluma cimcik attı. Anlık acıyla biraz bağırdım. Sus ve yürü der gibi gözlerini açtı ve yürüttü.
"Anne görüşürüz." Dedim ve önüme dönüp yürüdüm.
"Geç kalma haydi." Deyip kapıyı kapattı. Esma'ya ne oldu ya. Korkutuyor beni.
"Ne oldu bidenem, söyle?"
"Elimde fotoğrafların var. Ortamı hazırladım. Odada konuşuruz. Sus şimdi. " İçeri girdim önce teyzemin yanına koştum.
"Teyzeee!! Ben geldim. " Teyzem gülümseyip kollarını açtı.
"Kimler gelmiş kimler. Hele hele. "
"Ben geldim ben. Hehe. Bu gızın tuttu kolumdan getirdi beni."
"İyi yapmış iyi. " Esma beni kolumdan tutup sürüklerken,
"Tamam haydi anne biz odadayız." Teyzem bay bay yapıp izlediği hint dizisine geri döndü. Annem ve teyzemmin hint dizi sevdası beni bitiriyor zaten. Ya ama şimdi düşününce eski diziler olsa bende deli gibi izlerdim. Eniştem bugün geç gelecek herhalde.
Esma'nın odasına girer girmez, Esma telefonu gözüme soktu resmen.
"Bu ne! Bana ne zaman anlatmayı düşünüyordun." Ne gösterdiğini de görmüyorum ki gözümün dibine sokunca. Görebilmek için biraz uzaklaştım. "Görmüyorum ki, çek şunu gözümün önünden bi göreyim. " Fotoğraf çiftlikte at binmeye gittiğimiz zaman Ayaz Alp'in başıma börkü takarken ki fotoğrafı.
"Bunun sende ne işi var." Telefonu gözümün önünden çekip saçlarını savurdu. "Ben bulurum, dökül çabuk, hemen anlat." Deyip yerde hazırladığı cips, çay, çekirdek, en sevdiğimiz fındık parçacıklı çikolata ve kuruyemiş sofrasının başına oturdu. Ağzına bir tane cips atıp, "hadi anlat başla artık. Çatladım sabahtan beri. Sen bir erkekle hayatta bu kadar yakın olmazsın. Ne oldu da sen buna izin verdin. "
Bende hemen oturdum yanına sırtımı yatağa yaslayıp ayaklarımında uzattım. Bir yandan da saçımı açtım. Esma da çayları doldurup bağdaş kurup oturdu ve heyecanla benim anlatmamı bekledi.
"Bu fotoğrafı kızlardan aldığını biliyorum öncelikle. Sen daha fazla kızmadan anlatıyorum. "
"Aslında herhangi bir yakınlık yok sadece okçulukla ilgilendiğimi duyunca yarışma yapmak istediler. Bende kıramadım ve muhteşem bir yarışma yapıldı efsaneydi. O fotoğrafta oradan kalma. "
"Ya ayrıntılı anlatsana şunu bütün detaylarına kadar. En baştan sona kadar. Ayrıca bu fotoğraf çok güzel hikayesi daha farklıdır bunun."
Hey Allah'ım detaylarını öğrenmeden rahat etmez şimdi. O günü baştan sona anlattım ilk karşılaşmayı, arada geçen sohbetleri, börk meselesini hatta hediye gelen börkü de evden getirtti. Her şeyine kadar dinledi.
"Ay muhteşem ship muhteşem. Allah'ım eğer bu Ayaz Alp kişisi Hare için hayırlıysa bir daha karşılaştır yarabbim. " Deyip amin dedi. Manyak lan bu.
"Ay kitap gibi bir karşılaşma olmuş, harikaa. Peki sen nasıl bu kadar yakınlaştırdın kendine. Börkü o takmış sana, değerlisin demiş. Sen odun olduğundan bunlara izin vermezdin."
Ayıp oluyo aa. Ben hiçte odun değilim. Tamam biraz olabilir ama o kadar değilim ya. Hakikaten ben nasıl izin verdim ya.
"Bilmiyorum ki, bir anda oldu her şey. Dur diyemedim. Normalde konuşan çenem sustu kaldı. " Hınzır hınzır gülmeye başladı.
"Yo yo yo. Hayır ben etkilenmedim. Evet etkilendim ama öyle bir etkilenme değil. "Daha çok gülmeye başladı.
"'Etkilendin etkilendin. Baksana anlatırken nasıl heyecanlısın." Benimle dalga geçmeye devam ediyordu. Şimdi de 'aşıksın, aşıksın ' şarkısını söylüyordu.
"Aşıksın, dırırırım. Aşıksın, dırırım. Sen aşıksın arkadaş." Eyvahlar olsun eline koz verdik, rahat bırakmayacak beni.
"Lalalalalalaalala duymuyorum sus duymuyorum. Lalalala" Kulaklarımı tıkayıp duymama ya çalışıyordum. Bir süre daha böyle devam etti ve sonunda sustu. Rahat rahat eğlenerek gün boyu ne yaptığımızı anlatarak, bir demlik çayı içtik ve atıştırmalıkları yedik. Güzel eğlenceli bir gece oldu.
Saat 11.30 a gelirken ben kalktım artık.
"Ben gidiyorum devrem. Dikkat et kendine, Allah'a emanet ol." Deyip sarıldım.
"Bu iş burda bitmedi devrem. Aşıksınnn dırırırım." Yine başladı ya. Hemen odadan kaçıp teyzeme iyi geceler dedim o sırada eniştemde gelmiş, ona da uzaktan hayırlı akşamlar deyip eve çıktım. O kadar yoruldum ki hiçbir şey yapacak dermanım yok. Eve gelip hemen kendimi duşa attım. Bir güzel duş alıp paklandım tertemiz oldum. Üstümü giyip saçlarımı taradım. Kurutmayı sevmediğimden, bol şekilde saçlarımı ördüm. Salona geçip annemlerin yanına oturdum. Biraz onlarla sohbet edip odama geçtim.
Biraz kitap okumayı düşündüm ama aşırı uykum vardı. Bugünde kitap okumadan direk yatağa attım kendimi. Tam derin bir uykuya dalmak üzereyken yatsı namazını kılmadığımı hatırladım. İçimdeki şeytan, yat, uyu sabah kazasını kılarsın diyor.
"Gavur şeytan, ben sana uyarmıyım. Kalkayımda kılayım namazımı ohh. Kırılsın bacakların." Zaten var olan abdestimle namaz kıyafetlerimi giydim hemen namaza durdum. Namazımı güzelce kıldıktan sonra tesbihimi çekip, duamı ettim. Yorgun olduğumdan hemen yatağa atlayıp gönül rahatlığıyla uykuya daldım.
"Kırdım bacaklarını bacaksız şeytan. "
.....
Sabah alarmın sesiyle uyandım saate baktım 04.45 idi. Ezan okunmuş. Yataktan kalkması her ne kadar zor gelsede kalkıp namazımı kıldım uykulu uykulu. Dayanamayıp hemen kendimi yatağa atıp tekrar uyudum. Sekizde ki iş alarmım çalınca tekrar uyandım. Elimi yüzümü yıkadım, abdestimi aldım yüzümede güneş kremi mi sürüp giyinmeye geçtim. Hızlıca, bol paça kot pantolonu ve krem kolları nakışlı bol tuniğimi giyip, krem rengi şalımı da taktım. Dudaklarım çatlamasın diye dudak nemlendirici mi sürünce hazırımm.
Mutfakta kahvaltı hazırlayan annemin yanına sessizce gittim.
Bağırarak, "HAYIRLI SABAHLAR." Diyerek korkuttum annemi. Hihihihi.
"Allah seni ne etmesin Hare. Sabah sabah ödümü kopardın. " Annem korkuyla bir tane patlattı omzuma.
"Acıdı ama çökerttin kolumu." Kolumu ovalarken konuştum.
"Hakettin, sus konuşma bakayım. hani sen işe geç kalmadın mı? Saat kaç olmuş." Annemle uğraşacağım diye saati unuttum. Servisi kaçıracağım şimdi.
"Eyvah! Unuttum, unuttum. hadi ben çıktım anne görüşürüz." Apar topar çantamı ve eşyalarımı alıp fırladım dışarıya. Son dakika da servise yetiştim. Kulaklığımı takıp şirkete varana kadar müzik dinledim. Şirkete vardığımızda günlük işleri yapmaya devam ettim. Akşama doğru eniştem aradı. Arkadaşının at çiftliğine bu cuma öğleden sonra gideceğimizi söyledi. Normalde ben gidemem ama bu cuma, cumartesi ve pazar şirkette tadilat var o yüzden cuma günü iş tatil. Daha doğrusu uzaktan çalışacağız ama akşama doğru işler bitmiş olur diye düşünmekteyim. Ay bu Allah'ın hikmeti, ne kadar şanslıyım çok şükür.
İş çıkışı eve bir şeyler aldım. Akşam çayın yanında yeriz diye. Yoldan geçerken tarım kredi markete de uğrayıp fındıklı çikolatasından aldım. Ay çok heyecanlandım eve gidip kaşıklamak istiyorum.
Eve gidip bir güzel yemeğimi yedim abur cuburlarımı da yedim. Namazlarımı da kılınca uyku yolu göründü bana.
Cuma günü gelene kadar heyecanla çiftliğe gitmeyi bekledim. Sonunda o güzel gün geldi, atlarıma kavuşabileceğim.
Sabah kalkıp hem kahvaltımı yaptım hem de toplantılara girdim. Allah'tan çok iş yoktu da gün içindeki işlerimi hızlıca halledip hazırlanmaya başladım. Hazırlanınca annemlerin yanına geçtim. "Nabersiniz gençlik!!" diye bağırarak girdim içeriye. Annem televizyondaki hint dizisini büyük dikkatle izliyordu. Ömer stajda, babam da işteydi zaten.
"Anne yine mi bu ya bunlar çok saçma. Eski diziler olsa mesela bir garip aşk falan ne güzel olurdu." Annem kafasını salladı. "Ne yapalım artık onları çıkartmıyorlar. Bende bunlara kaldım işte ama iyi gidiyor bu dizi." Evet 2 3 diziden bir tanesi çok hoşuma gidiyor. Oğlanı döveceğim ama en sonunda. Annemin yanına oturup hem Esmayla hem de kızlarla mesajlaşıyordum. Canım sıkıldığından çiftliğime girmeye karar verdim. ben ineklerimi yemleyip peynir yaparken zaman geçmiş farkında bile değilim. Allah'tan akşama yemek vardı da o derdimiz yoktu.
Saat 4'e gelirken eniştem aradı hazırsan in aşşağıya diye. E ben dünden hazır olduğumdan hemen annemle vedalaşıp indim aşşağıya.
"Anne ben gidiyom Allah'a emanet ol, dikkat et kendine. Akşama yemek var zaten onları ısıtırsın öptüm seni." Annem kapıda beni uğurlamak için gelmişti bende ayakkabılarımı giymek için uğraşıyordum.
"Tamam, tamam sen selam söyle ablanla damadıma." tamam deyip merdivenleri hızlıca inmeye başladım inerken evden çıkarken her zaman okuduğum Ayetel kürsiyi okuyordum. Amin deyip çıktım binadan. Benim çıkmamla eniştemlerin kapının önüne gelmesi bir oldu. Camdan bakan anneme el sallayıp arabaya bindim.
"Selamın Aleyküm. Ben geldim."
"Aleyküm selam. Sen yine geldin mi?" dedi eniştem.
"Geldiim körmisen." dedim bende. Bir küçük gülüşme seansı oldu.
"Aleyküm selam ablacım. Annem camda mı? "
"Evet camda abla." Ablam camdan kolunu uzatıp bay bay yaptı anneme, eniştemde ilerlerken korna çaldı, klasik Türk selamı.
"Ee, nereye gidiyormuşuz enişte. Mekanın ismi belli mi?"
"Turan mı Turna mı adı öyle birşeydi. Başka bir şey de olabilir. İstanbul yolu üzerindeymiş. Senin gittiğin çiftliğin oralarda." Kafa sallayıp arkama yaslandım bir yandan da ablamla sohbet ediyorduk. En son konuşacak konular bitince araba sessizleşti. Ablam radyoda sevdiği radyoyu açtı. Müziğimizi dinleyerek istanbul yoluna yani o çiftliklerin oraya kadar geldik.
Eniştem telefonunu bana uzattı.
"Madem geldin bir işe yara bari baldız. Poyraz asker den gelen konumu aç bakayım." Gülüp dediğini yaptım. Turan at çifliği diye bir yer çıktı. Enişteme tarif ederek buldurdum çiftliği. Çiftlikten içeri arabayla geldik.
"Siz durun bakayım iki dakika geliyorum hemen. " Deyip indi arabadan eniştem. O sırada Temren at çiftliğinin hemen yanındaydık. Şansa bak ya ne kadar yakınız. Allah'tan oraya gitmedik ben utanırdım. Neden utanacağımı bilmiyorum ama utanırdım. Aynı insanlarla karşılaşmak beni geriyor.
Eniştem birileriyle konuştu geriye dönüp telefonla birilerini aradı, konuşurken etrafına bakınıyordu. Aradığını bulmuş olamalı ki telefonu kapatıp arabaya doğru ilerleyip bindi arabaya.
"Yanlış yere gelmişiz yan tarafmış. Temrenmiş çiftliğin adı. Hare senin gittiğin çiftlik değilmiydi o. "
"Evet, benim gittiğim yer." Şuan çok değişik oldum heyecanlandım. Ankastrem tuttu.
"Ne güzel işte tanıdık yer oldu iyi oldu bak." Eniştem yandaki çiftliğe girip arabayı parketti. Arabadan inip bizi karşılamak için gelen arkadaşına sarıldı. Yılların hasretiyle öyle güzel sarıldılar ki özlem giderdiler. Ben arabadan inip ablamın arabadan çıkmasına yardım ettim.
"Ne güzeller değil mi Hare. Aynı biz gibiler. " Bende gülümseyip onayladım ablamı. Eniştem bizi hatırlayınca bizleri tanıştırdı arkadaşıyla. Uzaktan baş selamıyla tanıştık. Adı Poyraz mış.
Eniştemle arkadaşı ofise doğru ilerlemeye başladı. Bende ablamın koluna girip çantasınıda sırtıma takıp ilerledik. İçeri girince içeride bir kadın ve 1 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Erkek çocuğu o kadar tatlıydı ki mıncırasım geldi. Kendi kendine öyle oynuyordu yerde.
"Sizleri eşim Leyla ve oğlum Asafla tanıştırayım." Kadın hemen gelip ablama ve bana sarıldı.
"Leyla buda benim askerden arkadaşım Halil." Eniştem uzaktan kafa selamı verip bizleri tanıştırdı.
"Eşim Nare ve eşimin kardeşi Hare. " Bizde selamlaşıp girişin sağındaki kapıya girdik. İçerisi çok güzeldi sanki bir dağ evi havası veriyordu. Kapıdan girince karşımızda koskocaman cam vardı ve çiftliği görüyordu. Sağ tarafımız oturma odası tarzı döşenmişti. Camın bitiminde büyük bir şömine ve önünde de hemen bir koltuk vardı. Oturma odası krem tonlarında döşenmiş ve duvarlarında da atlı okçuluk yapan kişilerin resimleri vardı. Bütün resimlerin ortasına da tarihi eser gibi görünen eski bir yay koymuşlardı.
Mutfak tarafı da krem ve ahşap rengi tonlarında döşenmişti mutfak dolaplarının hemen önünde büyük bir masa, masanın arkasında da bahçeye açılan balkon kapısı vardı. Çok güzel dizayn edilmiş ve çok ferah duruyordu.
"Ayakta kaldınız oturun." Çok rahat görünen koltuklara ilerleyip oturduk hepimiz. Derin bir sohbete daldılar. Arada bende sohbete dahil oluyordum. Gözüm duvardaki resimlere takıldı. Dikkatli bakınca resimdekilerin Ayazlar olduğunu gördüm. Babasını ve Ayazı tanıdım demek ki aile fotoğrafları.
"Ee, babamlar ve kardeşlerim de olacaklar demiştin. Gelmeyecekler mi?" Eniştemin sorusuyla kafam biranda onlara döndü. Gelmesinler çok utanıyorum.
"Gelecekler aslında ama babamlar yolda markete uğrayacaklardı. Kardeşim Ayaz burada atıyla gezintiye çıktı ulaşamıyorum da, gelirler yakında." Eniştem kafasını salladı.
"Gelsinler gelsinler. Hasan abi'nin sohbetini özledim. Hem kardeşlerinle de tanışırız." Baya baya tanışıyorlarmış tesadüfe bak.
"Biz geliyoruz diye çok bir şey hazırlamadınız değil mi?" Leyla abla alındım gücendim der gibi baktı.
"Olur mu öyle şey ayıp ediyorsunuz. Her şey hazır sadece sofra hazırlanacak." Aa sofra demişken yaptığımız tatlıyı arabada unuttuk. Sıcakta yeniden pişer ha buraya getireyim bari. Bir anda ayaklandım herkes bana baktı.
"Ne oldu Hare?" Ne olduğunu anlamadığından kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu bana.
"Tatlıyı arabada unuttuk' ta onu alıp geleyim dedim. Arabanın anahtarını verir misin enişte." Eniştem cebinden anahtarı çıkarttı ama arkadaşının söylenmesiyle vermeyi unuttu.
"Birde tatlı mı aldınız, bir şey almadan gelin demedim mi size." Poyraz abi bizlere kızıyordu. Ablam lafa hemen atladı.
"Ne olmuş yani el boş gelinmez hem almadık ki yaptık." Leyla abla hemen ablama kızmaya başladı. "Birde bu halinle tatlı mı yaptın?" Ablam güldü.
"Yok kız ben yapamadım. Hare yaptı tatlıyı." Eniştemin elindeki anahtarı uzanıp aldım. Eniştem vermediğini sonradan fark etmişti.
"Eline koluna sağlık ablam. Zahmet oldu."
"Ne demek Leyla abla, bakalım beğenecek misiniz. Ben tatlıyı alıp geleyim." deyip çıktım kapıdan arkamdan kapıyı kapatıp önüme dönünce karşımda ki kişiyi görmeyi beklemiyordum. O da beni görmeyi beklemiyordu ki şaşırdı beni görünce.
...
Hayırlı geceler baybayın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |