17. Bölüm

Final

Nisa
olurenkler

Sabahın erken saatleriydi. Jeju Adası’nın sahilinden esen hafif rüzgar, kafenin pencerelerini tıkırdatıyordu. Jisung, her zamanki gibi dükkanın anahtarını çevirip içeri girdi; ama bu sabah yüzünde hiç gülümseme yoktu. İçeride Chan, Felix ve Hyunjin çoktan oturmuş kahvelerini yudumluyorlardı. Hyunjin hemen başını kaldırdı:

“Gidiyor mu?”

Jisung başını iki yana salladı, iç çekerek, “O kadar mal varlığını bu küçücük adaya değişmez,” dedi. Sesinde hem bir hüzün hem bir kabullenmişlik vardı. Felix omzunu silkti, “Belki de sana bağlı kalmak istemiyordur?” dedi, sinsi bir gülümsemeyle. Hyunjin hemen Felix’e dirseğiyle vurdu, “Felix, sus biraz!” diye fısıldadı.

Chan, biraz daha yumuşak bir sesle sordu, “Sen ona kal der miydin?”

Jisung biraz düşündü, bakışlarını yere indirdi. “O bir CEO, ben sadece küçük bir kafe işletiyorum. Ne diye kalsın ki?” dedi alçak sesle. O an oradaki herkes biliyordu ki, Jisung’un kalbinde kıyametler kopuyordu.

Öğleye doğru Jisung kafenin kapısını kapattı, derin bir nefes alarak eve yürümeye başladı. Her adımda kalbi daha hızlı atıyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde Minho’yu valizinin yanında, kapıya doğru bakarken buldu. O kadar hazır görünüyordu ki, sanki sadece bir an önce gitmek için bekliyormuş gibiydi.

“Ee…” dedi Jisung, dudaklarını ısırarak.

Minho göz ucuyla ona baktı, yüzünde biraz pişmanlık, biraz da kararlılık vardı. “Jisung… Teşekkür ederim. Bu süre içinde bana çok iyi davrandın.”

Jisung kollarını kavuşturdu, kafasını yana eğdi, zoraki bir gülümsemeyle, “Gitmen gerekiyorsa, git tabii. Yani… seni tutamam.”

Minho kapıya yöneldi, elini kapı koluna attı. O an Jisung’un kalbinden bir şey koptu. Hiç düşünmeden bağırdı:

“Lee Minho! Gitme, burada kal!”

Minho bir anda dondu. Kapının kolunu yavaşça bıraktı, yutkundu. Yavaşça arkasını döndüğünde gözleri Jisung’un dolu dolu bakışlarıyla buluştu. O an, kalbinin nasıl çarptığını ilk defa fark etti. İçinden bir kahkaha atmak geçti; bir CEO olarak iş anlaşmalarında titreyen adam, şimdi bir kafeci yüzünden böyle titriyordu.

“Hay s*keyim böyle işi,” diye mırıldandı Minho ve birden valizini yere attı. Geniş adımlarla Jisung’a yürüdü. Jisung, gözlerinden yaşlar süzülürken dudaklarını titreyerek araladı, bir şey söylemek istedi ama o an Minho, elleriyle Jisung’un çenesini kavradı, başını hafifçe kaldırdı ve dudaklarını onun dudaklarına kapadı.

O öpücükte tüm pişmanlıklar, tüm korkular ve tüm kaçışlar eriyip gitti. Sanki evrendeki her şey kaybolmuş, geriye sadece onlar kalmıştı. Jisung’un kolları yavaşça Minho’nun boynuna dolandı, Minho ise onu sıkıca sararak, bir daha asla bırakmayacağını hissettirdi.

O an Minho şunu anladı:

En büyük servet, yanındaki insanın seni olduğun gibi sevmesiydi.

Ve artık, Minho için Jeju Adası sadece bir kaçış noktası değil, gerçek bir yuva olmuştu.

—Minho o günden sonra jisung'u hiç bırakmamıştı. Seul’deki evini satıp Jisung’la daha büyük bir ev almışlardı. Aylar içinde burada ki herkesle anlaşmaya başlamıştı minho. Tabii CEO olmayı da bırakmamıştı. Haftada 2 gün Seul’e gidiyordu. Geri kalan işlerini bilgisayardan hallediyordu. Öyle ki Felix'de onun asistanı olmuştu. Minho hayatının sonu olduğunu düşündüğü yerde hayatının aşkını, sevgilisini bulmuştu. Aslında hikaye şöyle başlıyordu, en küçük hatalar insanı felakete değil belki de mükemmele itiyordu. Ve hikaye aslında en güzel yerinde bitiyordu...—

 

 -SON-

 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Severek yazdım bu kitabı, umarım severek okumuşsunuzdur. Aklınızda güzel bir konu varsa yorumlara yazmanızı ve eğer yapabilirsem fic çıkarmak istiyorum. Belki diğer hikayenin yönetmeni siz olabilirsiniz. Tekrardan teşekkürler...

 

Bölüm : 04.05.2025 21:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...