1. Bölüm

1. Bölüm

Nisa
olurenkler

1. Bölüm


Eski okulumu terk edip buraya gelmek zorunda kaldığımda, bunun bir kurtuluş olacağını sanmıştım. Ama yeni bir başlangıç yapma umudum, yalnızlığımın ağırlığı altında eziliyordu.

Yeni okulun kalabalık koridorlarında dolaşırken, herkesin birbirini tanıdığı ama benim yalnızca bir yabancı olduğum hissi yeniden içimi kemirdi. Sınıfa girdiğimde, herkes dönüp bana baktı. Ardımdan hoca sınıfa girmişti. Kendimi tanıttım. Utangaç yüzümü kaldıramıyordum bile. Adımı söyledikten sonra sınıfta kısa bir sessizlik oldu. Birkaç öğrenci başlarını kaldırıp bana baktı, ama çoğu için yeni biri gelmiş olması pek de önemli değildi. İçimde bir şeyler düğümlendi; belki de bu yabancı bakışların altında, bir kez daha aynı şeyleri yaşayacağıma dair korku vardı. Öğretmenin gösterdiği sıraya doğru yürürken, ellerimin hafifçe titrediğini fark ettim. Sırama oturduğumda, sanki herkesin gözü üzerimdeymiş gibi geldi ama gerçekte kimse umursamıyordu. Sınıfta yeni biri olmaktan çok, geçmişimi burada saklayıp saklayamayacağımı düşünüyordum.
..

Gün boyunca sınıfta kimseyle konuşmadım. Dersten derse, sırama oturup defterime gömülerek geçirdim zamanı. Kalemim sayfanın üzerinde dans ederken, içimdeki yalnızlığı ve belirsizliği çizgilerle ifade etmeye çalışıyordum. Resim yapmak, benim için kaçış yolu gibiydi; kâğıdın üzerinde beliren görüntüler, dış dünyadan uzaklaşmama yardımcı oluyordu. Ama her çizim, yalnızlığımı ve burada gerçek bir bağlantı kurma arayışımı daha da belirgin hale getiriyordu. Dersten sonra evime yürürken, kalabalığın içinde sessizliğimin ne kadar derin olduğunu bir kez daha hissettim. Adımlarım yavaş ve ağırdı, çünkü bugünün getirdiği duygusal yükü taşımak zorlayıcıydı.

Eve girdiğimde kapıyı yavaşça kapatıp derin bir nefes aldım. Günün tüm ağırlığı omuzlarıma çöküyor, yalnızlık her köşeye siniyordu. Sessizlik içinde mutfağa gidip bir bardak su aldım, sonra oturma odasındaki eski koltuğa yerleştim. Düşüncelerimin içinde kaybolurken, duygularımın dalga dalga üzerime geldiğini hissettim. Yorgunlukla savaşmak gitgide zorlaşıyordu. Sonunda, her şeyin ağırlığı altında göz kapaklarım ağırlaştı ve zihnim yavaşça karanlığa teslim oldu. Uyuya kaldım.

.. 

Derin bir uykuya dalmıştım ki annemin sesi beni uyandırdı. "Felix, oğlum uyan. Kahvaltı hazır, rulo omlet yaptım," dedi. Yavaşça gözlerimi açtım, uykunun ağırlığı hala üzerimdeydi. Kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Annem beni görünce yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi, yanağıma nazikçe elini koydu."Okul nasıl gidiyor? Alıştın mı?" diye sordu, gözlerinde beni anlamaya çalışan bir ifade vardı. O an ne diyeceğimi bilemedim. "İyi... fena değil," diye gevelerken gözlerimi kaçırdım. Onun içten soruları karşısında, içimdeki duvar daha da yükseldi. Yine de yüzündeki gülümseme değişmedi, sanki her şey yolundaymış gibi. Ama ikimiz de gerçeği biliyorduk.

Sessizce kahvaltıya oturdum. Rulo omlet tabağımda duruyordu, aslında annemin en sevdiğim yemeklerden birini yapmış olması içten içe hoşuma gitmişti. Ama bu duyguyu dışarıya yansıtmak istemedim, hatta kendime bile itiraf etmek istemedim. Omletin tadı güzeldi, ama boğazımdan geçerken sanki bir yük gibi hissettim.Annem karşımdaki sandalyeye oturmuş, beni izliyordu. Her lokmamda bir şey söylemek için fırsat kolluyordu, ama ben o an konuşmak istemiyordum. Gözlerimi tabağımdan ayırmadan yemeğimi bitirdim, ardından sessizce masadan kalktım. Annem yine bir şeyler söylemeye çalıştı, ama ben onu duymamak için aceleyle mutfaktan çıktım. Okul için hazırlanıp tekrar aşağıya indim.

Kapıya yöneldim, ayakkabılarımı giyerken annemin bakışlarını sırtımda hissediyordum. Ona dönüp bakmadan kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Sokaklara adım attığımda, içeride bıraktığım sıcaklık yerini yeniden soğuk bir yalnızlığa bırakmıştı.

Evden çıkıp sokaklara adım attığımda, içimdeki soğuk yalnızlık yeniden beni sardı. Sabahın erken saatlerinde sokaklar oldukça sakindi, sadece arada bir geçen birkaç insan vardı. Adımlarım yavaşça beni otobüs durağına doğru götürdü. Durakta beklerken, düşüncelerim yine içimdeki savaşlara dönüyordu. Okul... yeni bir başlangıç olması gerekiyordu, ama şu ana kadar yalnızca daha fazla yabancılaşma hissetmiştim.

Otobüs nihayet geldiğinde, kapılar açıldı ve ben sessizce içeri adım attım. Otobüs, erken saat olmasına rağmen oldukça kalabalıktı. Boş bir koltuk bulup oturduğumda, sınıfımdaki çocuklardan birini gördüm. Hyunjin. Beni fark etmiş olmalı ki, bana doğru gülümseyerek yaklaştı.

"Ah! Transfer öğrenci! değil mi?" diye sordu, yüzünde samimi bir ifadeyle. Bir an için ne diyeceğimi bilemedim, bu tür sosyal etkileşimler benim için her zaman zorlayıcı olmuştu.

"Evet... merhaba," diye karşılık verdim, gözlerimi ondan kaçırarak. Sesim her zamanki gibi durgun ve çekingen çıkmıştı. Hyunjin'in yüzünde hafif bir gülümseme vardı, sanki konuşmaya devam etmek istiyordu ama ben ne söyleyeceğimi bilemedim.

Kısa bir sessizlik oldu, otobüsün hafif sarsıntıları arasında ikimiz de kendi düşüncelerimize daldık. Hyunjin’in rahat tavırlarıyla benim içimdeki tedirginlik arasında keskin bir zıtlık vardı. Onunla konuşmak zor geliyordu; kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Ama yine de bu kısacık diyalog bile, içinde olduğum yalnızlığı bir nebze olsun hafifletmişti.

Otobüs yolculuğu boyunca başka bir şey söylemedik, ama yanında oturmak garip bir şekilde rahatlatıcıydı. Belki de yeni okulda herkesin düşündüğüm kadar uzak ve ilgisiz olmadığını fark etmem gerekiyordu. Yine de, kendimi açmak benim için zor bir savaştı ve bu savaşı henüz kazanmış sayılmazdım.

Otobüs ilerlerken, Hyunjin’le yan yana oturmuş sessizce dışarıyı izliyorduk. Aramızda süregelen sessizlik, tuhaf bir şekilde rahatsız edici değildi; sanki ikimiz de bu anın içinde kendimizi rahat hissetmiştik. Yine de, onunla konuşmak ya da sohbeti devam ettirmek konusunda içimde bir gerilim vardı. Ne söylemem gerektiğini ya da nasıl başlamam gerektiğini bilemiyordum.

Bir süre sonra, Hyunjin sessizliği bozdu. “Okula alışabildin mi? Yani, transfer olmak zor olmalı,” dedi, sesi samimi ve meraklıydı.

“Alışmaya çalışıyorum,” diye cevap verdim, gözlerimi hala pencereden ayırmadan. Kendi sesim bana yabancı geliyordu, sanki gerçekten hissetmediğim bir şeyi söylüyormuşum gibi. Aslında, bu yeni okulda kendimi oldukça yalnız ve kaybolmuş hissediyordum, ama bunu itiraf etmek zor geliyordu.

Hyunjin gülümsedi, “Eğer yardıma ihtiyacın olursa ya da sadece birine konuşmak istersen, ben buradayım,” dedi. Sözleri o kadar doğal ve içtendi ki, bir an için donup kaldım. Normalde böyle durumlarda içime kapanır, kimseye güvenmezdim. Ama Hyunjin’in tavrı beni biraz olsun rahatlatmıştı.

“Teşekkür ederim,” dedim, bu sefer gözlerimi ondan kaçırmadan. Bu küçük cümle bile içimde bir ağırlığı hafifletmiş gibiydi.

Hyunjin bana tekrar gülümsedi, “Ne zaman istersen,” diye ekledi. Ardından otobüs duraklarından biri geldi ve ikimiz de yerimizden kalktık, okula doğru yürümeye başladık. Yol boyunca fazla konuşmadık, ama yanında olmak bir şekilde rahatlatıcıydı. Kendimi tamamen ifade edemesem de, onunla birlikteyken yalnızlık hissim biraz olsun azalmıştı.

Okulun kapısına vardığımızda, Hyunjin yine o samimi gülümsemesiyle, “Bugün yanında oturabilirim istersen,” dedi. Teklifini duyduğumda içimde bir sıcaklık hissettim. Her zamanki gibi çekingen ve tedirgin olsam da, bu sefer başımı hafifçe sallayarak kabul ettim.

Beraber sınıfa yürüdük ve belki de ilk kez, yeni okulda biraz da olsa rahat hissediyordum. Hyunjin’in yanımda olması, belki de bana sandığımdan daha fazla iyi geliyordu. Bu küçük adım bile, içimdeki yalnızlığı hafifletmek için bir başlangıç olabilirdi.

Sınıfa beraber girdiğimizde, kalbim biraz daha hızlı atıyordu. Normalde sınıfa girdiğimde gözler üzerime çevrilir ve bu beni daha da tedirgin ederdi. Ama Hyunjin’in yanında olması, o bakışların ağırlığını hafifletmiş gibiydi.

Hyunjin, sırama doğru yöneldi ve oturdu. Bende yine aynı çekingenlik ile yanına oturdum. Fakat bu sefer, sözlerim daha rahat çıkmıştı. Onunla aynı sırada oturmak garip bir şekilde içimi rahatlatıyordu.

Ders başladığında, öğretmen tahtaya bazı notlar yazarken ben sessizce defterime bir şeyler karalıyordum. Hyunjin arada bir bana bakıyor, sonra hafif bir gülümsemeyle tekrar dersine dönüyordu. Onun bu doğal rahatlığı, benim üzerimdeki gerginliği yavaşça eritiyordu.

Dersin ortasında, Hyunjin defterine bir şeyler yazıp sessizce bana doğru itti. "Bu öğretmen biraz sıkıcı değil mi?" yazıyordu. Gözlerimi defterdeki yazıya dikerek istemsizce gülümsedim.

Kalemimi elime alıp, "Biraz..." diye karaladım ve defteri geri uzattım. Hyunjin’in yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Bu küçük etkileşim, beni biraz olsun bu yabancı ortamda rahatlatmıştı.

Ders bittiğinde, Hyunjin yanıma dönüp, "Öğle yemeğinde de birlikte oturalım mı?" diye sordu. Onun bu içten teklifi karşısında bir an tereddüt ettim, ama sonra başımı sallayarak kabul ettim.

Öğle yemeği sırasında kantine doğru yürüdüğümüzde, etrafımdaki kalabalık daha az korkutucu görünüyordu. Hyunjin, birkaç arkadaşıyla selamlaştı ama beni yalnız bırakmadı. Birlikte boş bir masa bulduk ve oturduk. Yemeklerimizi sessizce yerken, Hyunjin arada bir konular açıyor, küçük sohbetler başlatıyordu. Onun bu rahat tavırları, içimdeki duvarları yavaş yavaş kırıyordu.

"Buranın yemekleri nasıl sence?" diye sordu, bir lokma aldıktan sonra.

"Daha önceki okulumda da çok iyi değildi... Burası da pek farklı sayılmaz," diye cevap verdim, bu sefer daha rahat bir şekilde.

Hyunjin gülerek, "Evet, okul yemekleri genelde pek iyi olmaz," dedi. Bu sıradan konuşma bile içimde bir rahatlama yaratıyordu. Onun yanında konuşmak, düşündüğüm kadar zor olmamıştı.

Yemekten sonra Hyunjin bana diğer dersler hakkında birkaç şey sordu, öğretmenleri anlattı. Onunla sohbet etmek, sınıfta ya da otobüste olduğum kadar zorlayıcı gelmemişti. Gün boyunca birlikte vakit geçirdikçe, yalnızlığımın o ağır yükü biraz daha hafifliyordu.

Son dersin sonunda, Hyunjin yanıma gelip, "Bugün iyiydi, değil mi? Yarın da birlikte takılırız," dedi.

"Olur," dedim, bu sefer gülümseyerek. Onun varlığı, içimdeki soğukluğu bir nebze olsun eritmişti. Yeni okulda her şeyin hemen yoluna girmeyeceğini biliyordum ama Hyunjin’le geçirdiğim bu gün, belki de yeni bir başlangıcın mümkün olabileceğini hissettirmişti bana. Yalnızlık hala oradaydı, ama artık o kadar da bunaltıcı gelmiyordu.

..

Okuldan çıkarken Hyunjin yanımda yürüyordu, sohbet etmeye çalışıyordu. “Bugün nasıldı?” diye sordu, dikkatlice.

“Fena değildi,” dedim, sesim titrek ve çekingen bir şekilde çıktı. Gözlerimi yoldan ayırmadan konuşmaya devam etti, “Alışmak zor olabilir, ama eğer bir şeyler sormak istersen, buradayım.” Sözleri içimi biraz olsun rahatlattı ama samimiyetini tam olarak kabul edemedim.

Kapıya yaklaştığımızda, “Teşekkür ederim." dedim, biraz huzursuz bir şekilde. Hyunjin güzel bir tebessüm gösterdi. "Belki yarın daha fazla konuşuruz,” diyerek ayrıldı. Eve dönerken, Hyunjin’in yanında geçirdiğim kısa süre içimde bir sıcaklık bırakmıştı, ama çekingenliğim ve yalnızlık hissim hâlâ beni sarıyordu.

Bölüm : 02.09.2024 21:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...