14. Bölüm

13. Bölüm

Nisa
olurenkler

Kahvaltıya devam ederken bir yandan sa sohbet ediyorlardı. Tam o sırada Hyunjin’in babasının telefonu çaldı. Telefonu açtığında konuşulanları net bir şekilde duyamasa da, Felix kimin aradığını hemen anladı. Babasıydı.

Konuşmanın sonunda Hyunjin’in babası, ciddi bir ifadeyle Felix’e dönüp "Baban seni eve götürmemi istedi," dedi. Felix derin bir nefes aldı, istemediğini belli eden bakışlarla masadaki her şeyi süzdü, ancak kaçacak bir yer olmadığını biliyordu. "Tamam," diye mırıldandı, sesi zor duyulacak kadar alçaktı.

Hyunjin, Felix’in gözlerine baktı. "Bende geleyim," dedi sakin ama kararlı bir sesle. Felix istemediği hâlde bu teklifi geri çeviremedi; belki de Hyunjin’in yanında olması ona biraz olsun güç verirdi.

Dışarıya adım attıklarında, serin bir rüzgar yüzlerini okşadı. Yollar sessizdi, sanki dünyada bir tek onlar vardı. Hyunjin biraz duraksadı, sonra cesaretini toplayarak sordu: "Babana kızgınsın değil mi?"

Felix, derin bir nefes aldı ve gözlerini yere dikti. Kafasındaki karmaşık düşünceleri toparlamaya çalışıyordu ama hiçbir şey net değildi. "Bilmiyorum," dedi yavaşça. "Bütün duygularımı katletti. Onun hakkında hiçbir şey düşünemiyorum." Sesindeki boşluk, Hyunjin’i derinden etkiledi.

Yolları ilerledikçe konuşmaları daha seyrekleşti. Felix, içinde hissettiği o derin boşluğu ve karışıklığı kelimelere dökmekte zorlanıyordu. Hyunjin, Felix’in yanında sessizce yürümeye devam etti, ona daha fazla baskı yapmadan sadece yanında olduğunu hissettirmek istiyordu.

Evin kapısına geldiklerinde, Felix derin bir nefes aldı. Yüzünde ifadesiz bir maske vardı, ama gözlerinde fırtınalar kopuyordu. Hyunjin’e dönüp hafifçe başını salladı. "Sağ ol," diye mırıldandı kısaca. Hyunjin de ona gülümseyerek karşılık verdi, "O halde bu yakışıklı adam gidiyor!" diyerek Felix’e veda etti.

Felix kapıyı yavaşça açıp içeriye adım attı. Ev, içinde hissettiği kadar soğuk ve sessizdi.

Felix, içeri girdiğinde ilk gördüğü kişi babasıydı. Babası, salonda oturduğu koltuktan ağır adımlarla kalktı. Salona sessizlik hâkimdi; gerilim, havada asılı duran bir fırtına gibiydi. Annesi, duvar kenarına çekilmiş, pür dikkat onları izliyordu. Felix’in kalbi hızla atarken, babası ona doğru yavaşça yürümeye başladı. Gözlerindeki nefret hiç eksilmemiş, eskisi gibi taze ve korkutucuydu.

Babası, gözlerini Felix’in üzerine dikti ve bir an bile tereddüt etmeden sert bir tokat attı. Felix'in yüzü yana döndü, ama ruhunda yankılanan acı, fiziksel acıdan çok daha derindi. Babası, sinirli bir sesle, "Her şeyi öğreteceğim," dedi. Bu sözler, tehditkar bir vaatten öte, sanki Felix’in hayatına mühürlenen bir ceza gibiydi. "Nasıl biri olmanı da, aileye yakışır bir çocuk olmanı da öğreteceğim," diye devam etti. Felix, başını kaldırmadan, içindeki duyguları bastırarak babasını dinledi. Babasının her kelimesi, Felix’in içinde yeni yaralar açıyordu, ama gözlerini yerden kaldıramıyordu.

Babası, arkasını dönüp giderken sessizce, ama bir o kadar acımasızca mırıldandı: "Lanetli velet."

Bu iki kelime, Felix’in ruhunda bir hançer gibi saplandı. Gözleri dolmuştu. Hızla yukarıya, odasına koştu. Gözyaşları, durdurulamaz bir şekilde yanaklarından süzülüyordu. İçindeki acı, öfke ve hayal kırıklığı öylesine büyüktü ki, hiçbir şey onu hafifletmiyordu. Yatağa kendini bıraktı, yastığa yüzünü gömerek sessizce ağlamaya başladı. Ağlamak bile hafifletmiyordu içindeki ağırlığı; her şey, bir an olsun durmaksızın üzerine çöküyordu.

Bu evde, bu adamla aynı çatı altında yaşamak artık dayanılmaz bir hal almıştı. Felix, kendisini tamamen çaresiz hissediyordu. Bir anlığına her şeyden uzaklaşmak, bu acı dolu dünyadan kaçmak istedi. Yavaşça gözlerini kapattı, uykuya dalmanın belki de kısa bir süreliğine onu bu gerçeklerden kaçıracağını umarak.

Uyandığında, aşağıdan gelen seslerle gözlerini araladı. Annesi ve babasının sesleri, alt katta yankılanıyordu. Kavga ediyorlardı; bu, Felix’in alışık olduğu bir durumdu, ama bu sefer bir şeyler farklıydı. Kendi adı geçiyordu. Sesleri duyar duymaz yatağından kalktı ve hızlıca aşağıya indi. Sesler, babasının çalışma odasından geliyordu. Kapı yarı açıktı, ama içerideki konuşmaları net bir şekilde duyabiliyordu.

Annesi ağlıyordu. Babası, her zamanki gibi onu yine ağlatmıştı. Felix, nefesini tutarak olanları dinlemeye başladı.

"Bu, babadan oğula geçen bir şey," dedi annesi, sesi titrek ve acı doluydu.

Babası ise sinirli bir şekilde karşılık verdi: "Benim tek suçum seninle evlenmekti!"

Annesi, gözyaşlarına boğulmuş bir hâlde, "Sana çocuk istemediğimi söylemiştim. Onun sana benzeyeceğini biliyordum," dedi. Felix, duvarın arkasında saklanarak daha da dikkat kesildi. Sözler, zihninde yankılandı, anlamaya çalışıyordu.

Babası öfkeyle devam etti: "Bu lanetten kurtulmanın tek yolu seninle ilişkiye girmemdi. Onun doğmasını istemiyordum." Bu sözler, Felix’in zihninde bir şok dalgası yarattı. Babasının söyledikleri, şimdiye kadar hissettiği tüm karmaşanın, korkularının, belirsizliklerin nedenini açıklıyor gibiydi.

Annesi, çaresizlik içinde, "Oğlum senin yüzünden bu hayatı yaşıyor," dedi.

Babası ise hiddetle cevap verdi: "Ben ona hissettirmemek için çok uğraştım, anlasana. Onun benim gibi olacağını nereden bilebilirdim?"

Felix, o an tüm gerçekleri anlamıştı. Babasının büyük sırrı, babasının kendi kimliğiyle olan savaşı, şimdi ona da geçmişti. Felix artık, babası hakkında her şeyi öğrenmişti.
...

Sizce felix babası hakkında ne öğrendii?

Bölüm : 19.09.2024 18:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...