Felix, sabahın erken saatlerinde uyandığında içinde alışılmadık bir huzur hissetmişti. Yataktan kalkar kalkmaz hızla giyinip merdivenlerden aşağı indi. "Ben çıkıyorum." Annesi, ona bakarak seslendi:
"Yağmur yağacak gibi, istersen ben seni hastaneye bırakayım."
Felix, yüzünde hafif bir gülümsemeyle cevap verdi:
"Yağmuru severim," dedi ve evden çıktı.
Arkasından annesinin sesi duyuldu:
"Doktorun söylediklerini dikkate al, tamam mı?"
Felix bu uyarıyı duymazdan gelircesine, yüzünde hiçbir mutsuzluk belirtisi olmadan yola koyuldu. Hastaneye vardığında, doktor Hwang ile yapacağı seansın saatini beklemeye başladı. Zaman geldiğinde kapıyı üç kez tıklattı. İçeriye girdiğinde, gözlerinde hala o huzurlu tebessüm vardı. Doktor Hwang, tıpkı oğlu Hyunjin gibi neşe dolu bir adamdı. Büyük bir gülümsemeyle Felix'e döndü:
"Seni böyle mutlu görmek ne güzel, Felix. Buyur, şöyle otur."
Felix, saygılı bir şekilde başını eğerek gösterilen yere oturdu.
Doktor Hwang, hiç vakit kaybetmeden konuya girdi:
"Bugün nasıl hissediyorsun, Felix?"
Felix, doktor Hwang'ın karşısında bir süre sessiz kaldı. Ellerini sıkarken, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Babam... oda benim gibiymiş." Nefesini dışarıya vererek sözlerine devam etti "sanırım babam benim gibi... eşcinselmiş"
Bu sözler doktor Hwang'ı şaşırtmıştı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı, ama Felix'in sözlerini bölmeden sessizce dinlemeye devam etti. Felix, cümlelerini toparlayarak devam etti.
"Dedem, babamın bu durumunu anlayınca onu zorla bir kadınla evlendirmiş. Sonuç olarak... ben dünyaya gelmişim."
Doktor Hwang bir an duraksadı. Şaşkınlığını saklayamadan sordu:
"O halde seni neden desteklemiyor?"
Felix başını önüne eğdi, sesinde hafif bir burukluk vardı.
"Annemle evlenip eşcinsel kimliğinden kaçtığını düşünüyor. Hatta... bunu bir lanet olarak görüyor. Bu yüzden de beni anlamıyor. Kendi deneyimlerini yok sayıyor, sanki hiç yaşanmamış gibi."
Doktor Hwang, bu sözlerin ağırlığını hissederek Felix'e dikkatle baktı. İçinde derin bir üzüntü ve empati vardı. Yumuşak bir tonla konuştu:
"Bu, baban için çok büyük bir içsel çatışma olmalı. Kendinden kaçmanın verdiği yükü senin üzerine bırakmış olabilir. Ama şunu bilmelisin, babanın çatışmaları senin sorumluluğun değil."
Felix, doktorun sözlerini sindirmeye çalışırken bakışlarını kaçırdı. Konuyu değiştirmek istercesine tekrar sessizce fısıldadı:
"Haneul..."
Doktor Hwang, konuyu anında fark edip dikkatle sorusunu yöneltti.
"Haneul mu? Senden hoşlanan kız, değil mi?"
Felix, doktor Hwang'ın "Haneul mu? Senden hoşlanan kız, değil mi?" sorusunu duyunca bir an duraksadı. Gözlerinde kısa bir şaşkınlık belirdi. Kısa bir süre sonra doktora bakarak çekingen bir sesle sordu:
"Siz... nereden biliyorsunuz?"
Doktor Hwang, hafifçe gülümsedi ve rahat bir tavırla konuştu:
"Hyunjin, dün bahsetti. Bayağı mutlu görünüyordu. Komik bir itiraf olmuş galiba?"
Felix'in yüzündeki şaşkınlık hafifledi, ama içinde garip bir his belirmişti. Hyunjin’in bunu anlatmış olması, Felix’i hem şaşırtmış hem de rahatsız etmişti. Elleriyle pantolonunun kenarlarını sıktı ve gözlerini kaçırarak konuşmaya başladı.
"Öyle mi dedi?"
Doktor Hwang, Felix’in bu tepkiyi vermesini bekliyormuş gibi dikkatle onu izledi, sonra yumuşak bir ses tonuyla sordu:
"Bu durum seni rahatsız mı etti, Felix? Hyunjin’in bunu bana anlatmış olması ya da Haneul’un itirafı hakkında ne düşünüyorsun?"
Felix hafifçe iç çekti. Utanmış bir şekilde başını önüne eğdi ve ellerini ovuşturmaya başladı.
"Sanırım... biraz garip hissettim. Haneul’dan hoşlanamıyorum. Doğama aykırı sanki..."
Doktor Hwang, anlayışla başını salladı ve Felix’e güven veren bir ses tonuyla konuştu.
"Bu tür duygusal durumlar, özellikle senin gibi birini şaşırtabilir. İlk defa böyle bir ilgiyle karşılaşman, ne yapacağını bilememene neden olabilir. Kendini zorlamak zorunda değilsin."
Felix, doktorun sözlerini düşünerek başını salladı. Yavaşça, hala tereddüt dolu bir sesle devam etti:
"Onu nasıl reddedeceğimi bilmiyorum. Sadece... tuhaf geliyor."
Doktor Hwang, ona cesaret verici bir şekilde gülümsedi.
"Eğer Haneul’a karşı bir şey hissedemiyorsan, bunu incitmeden anlatmanın yollarını bulabilirsin. Dürüstlük, hem seni hem de onu korur. İnsanlar seni nasıl görürse görsün, senin kim olduğunu değiştirmez."
Felix, bu sözleri düşünürken hafifçe başını salladı. İçindeki karışıklık hala tam anlamıyla çözülmemişti, ama doktorun sözleri ona bir miktar rahatlama sağlamış gibiydi. Sessizce ayağa kalktı, doktora saygıyla eğildi ve kapıya doğru yöneldi.
Doktor Hwang, son bir kez yumuşak bir sesle seslendi:
"Kendini yıpratmadan ilerlemeye çalış, Felix. Hislerini anladıkça, her şey daha da netleşecek."
Felix, doktor Hwang'ın odasından çıkmak üzereyken kapıda Hyunjin'i gördü. Hyunjin, her zamanki enerjik gülümsemesiyle konuştu:
"Tam zamanında gelmişim."
Felix, hafifçe tebessüm ederek onu selamladı. Hyunjin, gözlerini doktor Hwang’a çevirip neşeli bir şekilde devam etti:
"Baba, ben bu çocuğu alıp kaçıyorum."
Doktor Hwang, oğlunun bu şakalarına alışkın bir ifadeyle, hafifçe gülümseyerek yanıt verdi:
"Onu rahat bırak Hyunjin, eminim senin yanında çok rahatsızdır."
Hyunjin, sahte bir şaşkınlıkla gözlerini büyüterek Felix’e döndü, alaycı bir şekilde:
"Ne? Rahatsızlık mı? Yanında bu kadar yakışıklı biri varken tanrıya şükretmeli"
Felix, bu sözler karşısında ifadesiz bir bakışla Hyunjin’e baktı. Bu tür şakalar Hyunjin’den beklenirdi, ama Felix çoğu zaman bu şakalara nasıl karşılık vereceğini bilemezdi. Hyunjin onun suratında ki ifadeyi görünce hemen toparlamaya çalıştı.
"Tamam, hadi düş önüme."
İki genç adam hastanenin koridorlarından yürümeye başladılar. Sessizlik birkaç adım sürdü, ardından Hyunjin bir anda Felix’in koluna girdi. Felix, şaşkın bir şekilde sordu:
"Ne yapıyorsun?"
Hyunjin, etrafına dikkatlice bakarak, gözlerini kısarak dramatik bir tonla alay etti:
"Etraftaki düşmanları görüyorsun değil mi? Beni kaçırıp bu güzel suratımı alıp başkasına yüz nakli yapabilirler. Kendim için korkuyorum."
Felix, bu saçmalık karşısında bıkkın bir ifadeyle gülümseyerek karşılık verdi:
"Saçmalığın tekisin."
İkili, hastanenin koridorlarını sessizce tamamlayarak dış kapıya ulaştı. Tam o anda, dışarıda yağmur başlamıştı. Hyunjin, gökyüzüne bakıp hafif bir homurtuyla konuştu:
"Kahretsin... Daha yeni banyo yapmıştım."
Felix ise hiç cevap vermeden yağmurun içine doğru koşmaya başladı. Yağmurun serin damlaları cildine değdikçe, içinde uzun zamandır hissetmediği bir huzur beliriyordu. Sanki bu yağmur, Felix’in zihnindeki karmaşayı bir anlığına da olsa silip atıyordu. Yağmur, onun çocukluk anılarına açılan bir kapıydı. Kendini suyun altına bırakıp bu anın tadını çıkarırken, bir anda su birikintisinin üzerine zıpladı. Gülüşleri havada yankılandı; o anın içinde, sanki dünya sadece onundu.
Hyunjin, biraz geride durmuş, Felix’in yağmur altındaki özgürce hareket eden bedenine bakıyordu. Felix’in o anki gülüşü, Hyunjin’in içinde tuhaf bir kıpırtı uyandırmıştı. Kalbinin derinliklerinde bir şey hareket ediyordu, bir yaşam belirtisi gibi. Bu ani his, Hyunjin’i hem korkutmuş hem de şaşırtmıştı. Dudakları hafifçe titredi, elleri ise neredeyse fark etmeden titremeye başladı. Ne yapacağını bilemez halde bir an durakladı, ama kısa bir süre sonra bu duygunun korkulacak bir şey olmadığını anladı.
Hyunjin’in içindeki o korku yerini, farkına varmaktan kaçamayacağı bir gerçeğe bıraktı: Hyunjin, artık Felix'e aşık olmuştu.
Yağmurun sesi, her ikisi için de farklı anlamlar taşırken, Hyunjin gözlerini Felix'ten ayıramıyordu. Felix’in o anda hissettiği özgürlük, Hyunjin’in içinde bambaşka bir ateşi yakmıştı.
...
Uzun yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz
Bölüm : 21.09.2024 12:01 tarihinde eklendi