3. Bölüm
Sabah gözlerimi açtığımda, içimdeki karamsarlık hala oradaydı. Dün gece yaşananlar zihnimde ağır bir sis gibi asılı kalmıştı. Kalkıp okul için hazırlandım, ama her hareketim yavaş ve isteksizdi. Aşağı indiğimde, babamın oturma odasında telefonda konuştuğunu duydum. Sesi, her zamanki gibi sert ve kesindi. Yaklaştıkça, konuştuklarının bir psikologla ilgili olduğunu fark ettim. İçimde bir öfke dalgası kabardı, ama bunu dışa vurmaktan çekindim. Bu duyguyu bastırmak, her zamanki gibi zor ama gerekliydi. Babamın karşısında güçlü duramam, ona ne hissettiğimi söyleyemem. Yavaşça mutfağa geçip kahvaltımı yapmaya çalıştım, ama iştahım yoktu.
Okula vardığımda, Hyunjin yine yanımda belirdi. Her zamanki gibi nazik ve sıcaktı, ama ben içimdeki duvarları aşarak ona yaklaşamıyordum. Onunla konuşmak, içimden geçenleri paylaşmak istesem de, kelimeler hep boğazımda düğümleniyordu. Hyunjin, benimle vakit geçirmek için çabalıyor, sanki iç dünyamı keşfetmek istiyordu. Ama ben, onun bu merakına karşı hep ketum kalıyordum. Ona kendimi açmak, hislerimi paylaşmak korkutucuydu. Böylece, Hyunjin’in yanındaki sessiz, çekingen varlığım devam etti. İçimde kopan fırtınaları, babama olan öfkemi ve çaresizliğimi, sadece kendime sakladım.
Gün boyunca, Hyunjin yanımda kalmaya devam etti. Onunla oturmak, bana bir nebze de olsa rahatlık veriyordu ama yine de içimdeki karanlığı aşmak zordu. Derste zaman zaman bana dönüp bir şeyler söylemek istiyor gibiydi, ama ben her seferinde çekingenlikle ona kısa cevaplar veriyordum.
Öğle arasında, sınıfta sessizce otururken, Hyunjin birden konuştu, "Felix, seninle biraz daha konuşmak istiyorum. Numaraları değiş tokuş edelim mi?" Sesi yumuşak ve nazikti, sanki beni korkutmamaya çalışıyordu.
Teklifini duyunca içimde bir huzursuzluk belirdi. Kimseye kolay kolay kendimi açamayan biri olarak, Hyunjin’in bu samimiyeti beni hem rahatsız etti hem de şaşırttı. Ama aynı zamanda, onun bu isteğini geri çevirmek istemedim. Belki de bu, Hyunjin'in benimle daha fazla ilgilenmesine neden olurdu, ama içimdeki yalnızlık, bu teklife karşı koymama izin vermedi.
"Tabii," dedim kısık bir sesle, biraz tereddüt ederek. Cep telefonumu çıkardım ve numaramı ona verdim. Hyunjin gülümsedi, sanki bunu bekliyormuş gibi rahatlamış görünüyordu.
"Harika," dedi neşeyle. "Belki hafta sonu bir şeyler yaparız?"
Bu teklifi duyunca bir an ne diyeceğimi bilemedim. İçimdeki çekingenlik ve karamsarlık, bu tür sosyal durumlarda her zamanki gibi ağır basıyordu. "Bilmiyorum… Belki," diye mırıldandım, gözlerimi yere indirerek.
Hyunjin, bu çekingenliğimi anlayışla karşıladı ve daha fazla üstelemedi. "Tamam, o zaman haberleşiriz," dedi, sesinde hâlâ aynı sıcaklık vardı. Onun bu samimiyeti beni hem rahatlatıyor hem de tedirgin ediyordu. Ama içimde bir yerde, onunla daha fazla vakit geçirme fikri, beni biraz olsun bu karanlıktan çıkarabilir diye umuyordum.
Derslerin sonunda, Hyunjin’le vedalaşıp evin yolunu tuttum. İçimde babamla ilgili endişeler sürerken, Hyunjin’in numarasını almak, günün tek olumlu yanıydı belki de. Ama bu yeni adım, hayatımda ne kadar bir değişiklik yaratırdı, bunu henüz kestiremiyordum.
Eve vardığımda, babamın arabasını göremedim. Bir an için rahatladım, ama bu his, yerini hızla endişeye bıraktı. Evin içinde dolaşıp babamı bulamayınca, mutfakta yemek hazırlayan anneme yaklaştım. Ona babamın nerede olduğunu sormak üzereydim ki, annem söze girdi.
"Felix," dedi yumuşak bir sesle, gözlerini benden kaçırarak, "Baban iş için Amerika'ya geri döndü. Ama gitmeden önce, senin için bir şeyler ayarladı. Bir doktor arkadaşıyla konuştu ve bu hafta sonu iki gün boyunca bir psikologla görüşmeni istedi."
Sözleri duyunca içimde bir rahatsızlık belirdi, tüm vücuduma yayılan bir huzursuzluktu bu. Oturup söylenenleri sindirmeye çalıştım, ama her geçen saniye içimdeki rahatsızlık daha da arttı. Babamın kararları üzerinde hiçbir kontrolüm yoktu, bu baskıyı hissetmek beni daha da çaresiz hissettirdi. Sessizce başımı salladım, ama içimdeki isyan duygusu büyüyordu. Annem, yüzündeki endişeyi gizlemeye çalışarak sofrayı kurmaya devam etti. Babamın benden kurtulmak istercesine aldığı bu kararı kabul etmek zorunda kalmam, beni içten içe yaralıyordu. Yemeği sessizlik içinde bitirdim, ama içimdeki huzursuzluk ve karamsarlık, gecenin ilerleyen saatlerinde bile peşimi bırakmadı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, odamda yalnız başıma otururken telefonuma bir mesaj geldi. Ekrana baktığımda Hyunjin’den olduğunu gördüm. "Hafta sonu dışarı çıkacak mıyız?" diye sormuştu, mesajın sonunda yine o sıcacık gülümsemesini hissettiren bir emoji vardı. İçimde bir anlığına bir sevinç kıvılcımı çaktı, ama sonra babamın düzenlediği randevuyu hatırladım. Bu hafta sonu iki gün boyunca psikologla görüşecektim, bu da Hyunjin’in teklifini reddetmem gerektiği anlamına geliyordu.
Derin bir nefes alarak, "Bu hafta sonu bir işim var, çıkamayacağım," diye yazdım. Mesajı yollarken içimde bir hayal kırıklığı vardı; Hyunjin’le vakit geçirmek istemiştim, ama babamın gölgesi üzerimdeydi.
Hyunjin’in cevabı ise hemen geldi: "Sorun değil, başka zaman takılırız. Sen nasılsın? Biraz daha konuşmak ister misin?" Onun bu anlayışlı ve sıcak tavrı, içimdeki karanlığı bir nebze olsun dağıtıyordu. Belki de, konuşmak iyi gelebilirdi. Mesajlaşmaya devam ettik; Hyunjin bana gününden bahsetti, ben de elimden geldiğince cevap verdim. Her ne kadar içimdeki sıkıntı devam etse de, Hyunjin’in mesajları, bu karanlık geceyi biraz olsun aydınlattı.
Hyunjin’le mesajlaşırken, içimi biraz olsun dökmenin verdiği rahatlıkla gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Telefon ekranının ışığı karanlıkta parlamaya devam ederken, uykunun ağır kolları beni sarhoş etti ve derin bir uykuya daldım. Sabahın erken saatlerinde, annemin sesini uzaktan duyduğumda gözlerimi araladım. Sesinde huzursuzluk vardı; sanki uyandığım anı bekliyormuş gibi. Hemen kalkıp hazırlanmaya başladım, bu sabahın benim için getireceği zorlukları düşünerek.
Kahvaltı masasına oturduğumda, annem sessiz ve dikkatliydi. Masada sadece birkaç basit kahvaltılık vardı; gözleri, bir şeyler söylemek istercesine üzerimde geziniyordu ama içindeki endişeyi gizlemeyi tercih ediyordu. Kısık bir sesle, "Bugün nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Yanıtım kısa ve öz oldu: "Biraz gerginim."
Kahvaltıyı hızlıca bitirdikten sonra, annemle birlikte arabaya bindik. İçimdeki huzursuzluk ve karamsarlık, her adımda daha da yoğunlaşıyordu. Arabada sessizlik hâkimdi, sadece motorun hafif sesi ve yolun üzerinde ilerleyen araçların uğultusu vardı. Annem, direksiyonun başında dikkatli ve sessiz bir şekilde sürüyordu, arada sırada bana endişeli bakışlar atsa da, konuşmaya cesaret edemedi.
Hastaneye yaklaştıkça, kalbimdeki endişe giderek arttı. Beni bekleyen o sessiz odalar, bilinmeyen bir geleceğin işaretleri gibi gözümde canlanıyordu. Yavaşça hastanenin otoparkına girdik ve arabadan indik. Annem, hastane kapısına kadar yanımda yürüdü, ama beni beklerken her şeyin üstünde bir yük varmış gibi görünüyordu.
Hastanenin kapısından içeri girdiğimizde, soğuk hava ve antiseptik kokusu hemen burunlarına doldu. Annem, kayıt işlemleri için önde yürüdü, ben ise arkasından sessizce takip ettim. O an, kendimi yalnız ve kaybolmuş hissettim. İçeri girdiğimizde, psikologun odasına doğru ilerlerken, kalbim iyice hızlandı. Bu ziyaretin ne getireceğini, nasıl bir etki yaratacağını bilmiyordum ama her şeyden çok, bu yeni başlangıcın içimdeki karanlığı biraz olsun aydınlatmasını umuyordum.
Annem, psikologun ofisinin kapısında beklerken biraz endişeli görünüyordu. Doktor, onun dışarı çıkmasını rica etti ve annem, kapıyı kapatırken, sessizce, “Lütfen çok üzerine gitmeyin,” dedi. Bu kısa ama anlamlı uyarı, psikologun gözlerinde bir anlayış işareti bıraktı. Annem dışarı çıktı ve kapı kapanınca, odadaki sessizlik derinleşti.
Psikolog, dikkatle bana baktıktan sonra, “Merhaba Felix, seni tanımak için buradayız. Başlayalım mı?” dedi. Sesindeki yumuşak ton, biraz olsun içimi rahatlattı. Kendi notlarını almak için bilgisayarının klavyesine kısa bir dokunuş yaptıktan sonra, “Okul hakkında konuşmak istiyorum. Eski okulundan neden ayrıldığını öğrenebilir miyim?” diye sordu.
Yüzümü hafifçe eğerek, gözlerimi kaçırdım. “Sadece… bazı şeyler oldu,” diye cevap verdim, kaçamak bir şekilde. Bu sorular beni rahatsız ediyordu ve içimdeki huzursuzlukla başa çıkmakta zorlanıyordum.
Doktor, cevabımı duymazdan gelerek devam etti, “Anladım, peki, babanla arandaki ilişki nasıl? Sana nasıl davranıyor?”
Bu soru karşısında biraz donakaldım. Gözlerim odanın duvarlarına kayarken, "Karmaşık… Bazen oldukça sert olabiliyor," diye fısıldadım. Psikologun dikkatle dinlediğini fark ettim, ama sözlerim içimdeki tüm gerçekliği açığa çıkarmıyordu. "Beni anlamıyor gibi… Hep bir şeyleri değiştirmeye çalışıyor," dedim, içimdeki duyguları biraz daha yansıtmak için.
Doktor, notlarına birkaç şey ekledikten sonra, “Peki, sen kendini nasıl hissediyorsun? Kendini nasıl tanımlıyorsun?” diye sordu. Bu soru karşısında biraz daha içime döndüm, derin bir nefes aldım. "Kendimi… biraz kafa karışıklığı içinde hissediyorum," dedim, ama içimdeki duyguları tam olarak ifade edemedim.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra, doktor, “Felix, kendini eşcinsel mi sanıyorsun, yoksa gerçekten öyle misin? Bu konuda ne hissettiğini daha net anlamam lazım,” dedi. Bu soru, içimde bir an için her şeyi durdurdu. Kendimi daha fazla ifade edemediğim bir noktadaydım. "Gerçekten öyle olduğumu düşünüyorum," dedim, ama bu yanıtın içindeki duygusal derinliği yeterince yansıtıp yansıtmadığını bilemedim.
Psikolog, yanıtımı dinleyip başını sallayarak, “Bu, kendini anlamaya çalışmak için önemli bir adım. Şimdi, hissetiklerin üzerine daha derinlemesine konuşmak istiyorum. Senin için neyin zorlayıcı olduğunu anlamak, sana yardımcı olabilmem için önemli. Düşüncelerini ve duygularını paylaşırken kendini nasıl hissettiğini bize anlatabilir misin?” dedi.
Uzunca bir süre, doktorla bu konuları konuşmaya devam ettik. Hislerimi açığa çıkarmak, en azından bir nebze olsun rahatlatıcıydı, ama aynı zamanda oldukça yorucuydu. Doktor, bana çeşitli sorular yönelterek, duygusal dünyamı daha iyi anlamaya çalıştı. Her soru, içimdeki karanlık düşünceleri biraz daha gün yüzüne çıkarıyordu ve bu süreç, bir yandan huzur verici, diğer yandan ise oldukça zorlayıcıydı.
...
Felix, psikolog ile görüşmesini tamamlayıp dışarıda bekleyen annesinin yanına gitti. Kapıda bekleyen annesinin yanına doğru yönelirken, koridorda dolaşan Hyunjin’i fark etmedi. Hyunjin, babasının oturduğu lobinin yakınında, Felix ve annesini izlerken, onların yanından geçtiğini görünce meraklandı. Felix’in babasının hastanedeki doktor olduğunu bilmiyordu.
Felix ve annesi hastane otoparkına doğru yürürken, Hyunjin babasının yanına doğru yöneldi. Doktorun oturduğu koltukların arasında, Hyunjin babasının yanına oturdu ve “Baba, az önce gördüğüm çocuk kimdi? O da buradaydı,” diye sordu. Doktor, gözlüğünü düzelterek, “Felix adında bir genç. Neden sordun?” diye cevapladı. Hyunjin, babasının cevabını duyunca bir an için düşüncelere daldı.
Hyunjin, babasına “Genç birisinin sana neden tedavi olduğunu merak ettim sadece...” dedi. Doktor, yavaşça başını sallayarak, “Felix’in durumu, ailesiyle ve çevresiyle yaşadığı zorlukları yansıtıyor. Kendisi bir psikolog yardımı alıyor ve bu süreçte bazı destekler arıyor,” diye yanıtladı. Hyunjin, babasının sözlerinden rahatsızlık duydu ve “Durumu zor mu peki?" diye sordu.
Doktor, derin bir nefes aldı ve “Felix’in durumu, kendini kabul ettirme ve ailevi baskılarla ilgili. Ebeveynleriyle olan ilişkisi ve toplumsal beklentiler, onu zor durumda bırakmış olmalı,” dedi. Hyunjin’in yüzü, babasının söyledikleriyle şaşkınlık ve üzülme karışımı bir ifadeye büründü. “Nasıl yardım edeceksin?” diye sordu, babasının verdiği yanıtı anlamaya çalışarak.
Doktor, “Bu tür durumlar, genellikle kişisel ve profesyonel destek gerektirir. Felix’in yaşadığı duygusal zorlukları anlamak ve ona destek olmak için sabırlı ve dikkatli olunmalı,” diye açıklamada bulundu. Bu konuşmanın ardından, Hyunjin"in içinde bir üzüntü duygusu belirdi.
Babası Hyunjin’e biraz baktı. Doktor hasta gizliliğini önemsemediğinden değil, içinde oğlunu rahatlatma duygusu barındırıyordu. Dudaklarından çıkan bir kaç söz Hyunjin'in şaşırmasına neden olmuştu.
"O genç çocuğun seninle ortak bir özelliği var.." dedi küçük bir tebessümle. Hyunjin pür dikkat babasını dinliyordu. "Oda senin gibi, kendi içinde ki insanı gizlemiyor."
Konuşmanın detayları Hyunjin'i şok etkisinde bırakmıştı. Artık Felix hakkındaki büyük sırra ortak olmuştu.
İlk defa böyle bir şey yazmayı denedim. Lütfen oy vermeyi unutmayın. Her gün yeni bölüm atacağım
Okur Yorumları | Yorum Ekle |