Hyunjin’le geçen iki hafta, bana daha önce hiç yaşamadığım bir rahatlık ve bağlılık hissettirmişti. Bu sabah rutinimden farklı olarak, derse girerken onu düşündüm ve birlikte geçirdiğimiz zamanların ne kadar değerli olduğunu fark ettim. Ancak, okuldaki bu sıradan günün, beklenmedik bir şekilde değişeceğinden henüz haberim yoktu.
Öğle arasında tuvalete gitmek için sınıftan ayrıldım. İçeri girdiğimde, birkaç erkek tuvaletin köşesinde konuşuyordu. Onların sesleri duvarlardan yankılanıyordu, ama ilk başta pek dikkatimi çekmedi. Ancak, konuşmalarına daha yakından kulak verdiğimde, söyledikleri kelimeler zihnime kazınmaya başladı.**
"Hyunjin’in yeni çocukla takıldığını gördün mü?"
"Felix miydi? Depresif gibi, aslında korlutucu."
"İsmi ingilzice mi? Çok saçma bir isim."
"Hyunjin o çömezle takılmaya devam ederse popülerliği zedelenecek."
"Çoğu arkadaşıyla ilişkisini o çocuk yüzünden bitirmiş. Herkes bunu konuşuyor."
Bu sözler, içimde derin bir sarsıntı yarattı. Kalbim hızlı bir şekilde çarpmaya başladı ve nefes almak zorlaştı. Onların konuşmalarını dinlerken, bu arkadaşlığın nasıl sorgulandığını ve garip bulunduğunu düşündüm. Hyunjin’in benimle olan arkadaşlığına dair hissetiklerim karmaşık bir hale geldi. Artık yalnız kalmak, bu hislerle başa çıkmak için tek seçenek gibi görünüyordu.
Gözlerimde yaşlar birikmeye başlamıştı, ama onları tutmaya çalıştım. Bir süre tuvalet içinde kalıp kendimi toparlamaya çalıştım. Dışarı çıkıp sınıfa dönmem gerektiğini biliyordum, ama içimdeki hüzün ve kırgınlık ağır bir yük gibi üzerime çöküyordu.
Tuvaletten çıktığımda, içimdeki karışıklığı ve üzgünlüğü saklamaya çalışarak sınıfa geri döndüm. Kalbim hızla çarpıyordu ve gözlerimde biriken yaşları fark edilmeden silmek zorundaydım. Sınıfa adım attığımda, Hyunjin hemen yanıma doğru yürüdü. Gözlerinde endişe ve merak vardı.“Felix, iyisin değil mi?” diye sordu, sesinde gerçek bir endişe vardı.Başımı hafifçe eğdim ve gözlerimi ondan kaçırarak, yanıt vermekte zorlandım.
“Evet, iyiyim,” dedim, sesimdeki soğukluk ve mesafeyi kontrol etmeye çalışarak.Hyunjin, tavırlarımdan rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Birkaç adım daha atarak, yanımda durmaya devam etti.
“Son zamanlarda biraz garip davranıyorsun. Her şey yolunda mı?” diye sordu.“Her şey yolunda,” diye tekrarladım, yanıtımı net ve kesin bir şekilde verdim. “Sadece biraz yalnız kalmak istiyorum.”Hyunjin’in yüzündeki şaşkınlık ifadesi derinleşti. “Felix, eğer bir şeyler varsa konuşabiliriz. Beni itiyorsun ve bu beni endişelendiriyor,” dedi, sesinde hafif bir titreme vardı.Sınıf arkadaşlarımızın dikkatini çekmemek için, Hyunjin’in bakışlarından uzak durarak, koltuğuma oturdum.
Onun sorularına yanıt vermek yerine, yalnız kalmaya ve düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Hyunjin’in konuşmaya devam ettiğini duyabiliyordum, ama sesini neredeyse tamamen engellemeye çalıştım.Gün boyunca, Hyunjin yanımdan ayrılmadı. Ara sıra bana yaklaşıp, “Lütfen benimle konuş,” “Bir sorun var mı?” gibi şeyler söyledi. Ama ben, her seferinde ona soğuk bir şekilde yanıt verdim ve aramızdaki mesafeyi korudum. İçimde biriken hüzün, kendimi daha da yalnız hissettirdi.Öğle yemeğinde de, birlikte oturmak yerine köşede yalnız başıma yedim.
Hyunjin birkaç kez yanımda oturmak için geldi, ama ben hep yerimi değiştirerek, onun yanında oturmaktan kaçındım. Hangi ders saatlerinde yanına yaklaşıp, “Felix, lütfen konuşalım,” dediğinde bile, sadece sessizce başımı salladım veya kısa, duygusuz bir yanıt verdim.Son dersin sonunda, okul çıkışı geldiğinde Hyunjin’in etrafımda dolaştığını ve beni takip ettiğini fark ettim. “Felix, lütfen bir şey söyle. Neden böyle davranıyorsun?” diye sordu, sesinde umutsuzluk vardı.
“Bunu sana açıklamak istemiyorum,” dedim, sesimdeki soğukluk bu sefer belirgin bir şekilde hissediliyordu. “Beni bırak. Artık konuşmak istemiyorum.”Hyunjin, gözleri dolu bir şekilde bana bakarak, “Eğer bir sorun varsa, benimle paylaşmalısın. Sana yardım edebilirim,” dedi. Ama ben, onu umursamadan hızlı adımlarla okul kapısına yöneldim. İçimde biriken yük ve duygusal karmaşa, okulu terk ederken üzerimdeki ağırlığı daha da artırmıştı.Evime dönerken, Hyunjin’in söylediklerini ve içimdeki karmaşayı düşündüm. Bu kadar yoğun duygularla başa çıkmak zorundaydım ve onun desteğini reddetmek, beni daha da yalnız bırakıyordu.
Akşam, odama çekilip, sadece düşüncelerimle baş başa kaldım. Hyunjin’in tavırları, belki de içimdeki kırılganlığı ve karışıklığı daha da belirgin hale getirmişti.Günün sonunda, yalnızlık ve hayal kırıklığı, içimi tamamen sarmıştı. Hyunjin’in benim için endişelendiğini biliyordum, ama kendi içsel mücadelelerimle başa çıkmak zorundaydım. Duygularım karmaşık ve derindi, ve bu anlarda kendimi yalnız ve anlaşılmamış hissettim.
Gece, karmaşık düşüncelerle geçtikten sonra uykuya dalmıştım. Sabah, pencere kapalı olduğundan, ışık odanın içinde parlıyordu. Uyanır uyanmaz, okul ve Hyunjin’le yaşadıklarım zihnimde tekrar canlandı. O günün, psikologa gitme günü olduğunu anımsadım ve içimi bir tedirginlik kapladı. Annemin sesini duyduğumda, yataktan kalkıp kahvaltıya geçtim.
Kahvaltı masasında otururken, annem endişeli bir şekilde bana baktı. “Felix, nasıl hissediyorsun? Okul hakkında konuşmak ister misin?” diye sordu, sesindeki yumuşak ton beni rahatlatmak istiyordu.
Küçük bir iç çekişle, kahvemi karıştırarak cevap verdim. “Okulda biraz zorlanıyorum, anne. İnsanlar hakkında konuşuyorlar ve bu beni rahatsız ediyor.”
“Konuşmak istiyorsan, her zaman buradayım,” dedi annem, cesaret verici bir gülümseme ile. “Bugün psikologa gideceğiz. Belki de kendini daha iyi hissedersin. Onunla konuşmak, sana yardımcı olabilir.”
Kahvaltıyı bitirip, birlikte dışarı çıktık. Yol boyunca annem sessizce yanımda yürüdü, gözlerindeki destekleyici bakışlar bana güç veriyordu. Psikolog ofisine vardığımızda, annemle birlikte içeri girdik.
Odanın kapısını açtığımda, içeri girdiğimizde doktorun masasında oturduğunu ve sakin bir şekilde bilgisayarına baktığını gördüm. Annesiyle birlikte selamlaştık ve doktor, bizi gülümseyerek karşıladı.
“Günaydın, Felix,” dedi doktor, gözlüklerinin üzerinden bana bakarak. “Bugün nasılsın?”
“Günaydın,” dedim, kendimi bir nebze rahatlatmaya çalışarak. “Biraz gerginim, ama iyiyim.”
Psikolog, beni oturttuktan sonra, “Seni dinliyorum, ne konuşmak istersin?” diye sordu. Hyunjin’in adını vermeden, yaşadıklarımı anlatmaya başladım.
“Okulda son zamanlarda bazı söylentiler var. Beni ve bir arkadaşımı hedef alıyorlar. Arkadaşım, herkesin dikkatini çeken biri ve bu durum hakkında çok şey konuşuluyor. Bu söylentiler yüzünden, kendimi biraz yalnız ve üzgün hissediyorum.”
Doktor, notlarını alırken dikkatle dinliyordu. “Arkadaşınla bu konuda hiç konuştun mu?” diye sordu.
“Hayır, konuşmadım,” dedim, başımı eğerek. “Onunla konuşmak zor geliyor. Kendisini rahatsız etmek istemiyorum.”
Doktor, “Bazen, arkadaşlarımızla konuşmak, sıkıntılarımızı hafifletebilir. Belki de bu durumda ona nasıl hissettiğini anlatmak, aranızdaki ilişkinin daha sağlıklı olmasına yardımcı olabilir. Konuşmak zor olabilir, ama bu süreçten geçmek genellikle iyileştirici olabilir,” dedi.
Felix’in tavsiyelerine dikkatlice kulak verdim, fakat hala içimdeki tereddütler vardı. “Bu konuda ne yapacağımı bilmiyorum. Kafam karışık,” dedim, içimdeki boşluğu ve güvensizliği hissettirerek.
Doktor, konuşmamı dinledikten sonra, “Eşcinsel kimliğinle ilgili de mi endişelerin var?” diye sordu. Bu soru, beni bir an duraksattı.
“Evet,” dedim, sesim titreyerek. “Bazı zamanlar bu kimliği kabul etmek zor olabiliyor. Ayrıca, çevremdeki insanların nasıl tepki vereceği de belirsiz.”
Doktor, yumuşak bir gülümsemeyle, “Aslında, kendi oğlum da eşcinsel. Onunla bu konuda konuştuğumda, başlarda oldukça şaşırmıştım. Ancak, ona destek vermek benim için önemliydi. Onun kimliğini kabul etmek, onun yanında olmak bana çok şey öğretti. Belki de sana da yardımcı olabilir. Kendini kötü hissetmene neden olan düşünceleri azaltmak için, bu konuda rahatlamaya çalışabilirsin,” dedi.
Bu açıklama karşısında şaşkınlık yaşadım. “Gerçekten mi? Nasıl kabul ettiniz?” diye sordum, gözlerim büyük bir merakla parlıyordu.**
“İlk başta şaşkınlık yaşadım. Ancak, onun kimliğini kabul etmek ve desteklemek, bizim aile bağlarımızı daha da güçlendirdi,” dedi doktor, bir yandan da bana güven vermek için elini hafifçe masanın üzerine koydu. “Zamanla, onun duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını anlamaya başladım ve bu, onun kendisini daha iyi hissetmesini sağladı. Kendi kimliğimizi kabul etmek, başkalarının da kabulünü kolaylaştırabilir.”
Doktorun söyledikleri, içimde bir nebze olsun rahatlama sağladı. “Bu konuda nasıl daha iyi hissedebilirim? Nasıl kabul edebilirim?” diye sordum, kendimi daha da açarak.
“Öncelikle, kendine karşı nazik olmalısın. Kendi kimliğini kabul etmek zaman alabilir ve bu süreçte kendine karşı anlayışlı olman önemli,” dedi doktor. “Sıkıntılarla başa çıkarken destek aramak ve kendine güvenmek, adım adım daha iyi hissetmene yardımcı olabilir. Ayrıca, çevrendeki insanlarla açık iletişim kurmak da önemli olabilir.”
Bu konuşma, bana biraz olsun rahatlama sağladı ve içimdeki yüklerin hafiflediğini hissettim. Doktorun yaklaşımı ve destekleyici tavsiyeleri, kendimi daha iyi hissetmeme yardımcı oldu. Seansın sonunda, teşekkür ederek odadan ayrıldım. Annemle birlikte eve dönerken, içimdeki ağırlık biraz daha hafiflemişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |