8. Bölüm

7. Bölüm.

Nisa
olurenkler


Bugün, hayatımda yaşadığım en heyecanlı günlerden biriydi. Hyunjin ile telefonla konuştuktan sonra, onun Namsan Kulesi’nde buluşmayı teklif etmesi kalbimde bir kıpırtıya neden olmuştu. Bu, ilk defa birisiyle dışarı çıkacağım ve ilk defa bir arkadaş edineceğim bir anı olacaktı.

Gece, heyecandan bir türlü uyuyamadım. Gözlerim açıldı, kapalı göz kapaklarımın ardında her anı düşündüm. Namsan Kulesi’nin parlak ışıkları ve orada geçireceğim anlar, uykusuz gecemi aydınlatan tek şeydi. Nihayet sabah oldu. Gözlerimi açar açmaz, günün önemini fark ederek yataktan fırladım.

Güzel bir görünüm için özenle hazırlandım. Üzerime en iyi kıyafetlerimi giydim, parfümümü sıktım ve kendimi iyi hissettirecek bir aura oluşturmak için çabaladım. Babam henüz uyanmamıştı, bu yüzden evden sessizce çıkmak için her adımımı dikkatli atmak zorundaydım. Kafamda Hyunjin’in gülümsemesi ve Namsan Kulesi’nin manzarası canlanıyordu.

Dışarı çıktığımda, şehir yavaş yavaş uyanıyordu. Her adımımda kalbim hızla atıyordu. Namsan Kulesi’ne yaklaşırken, içimde bir mutluluk patırtısı vardı. Bu anı ilk kez yaşamanın getirdiği yoğun duygularla, oldukça heyecanlıydım.

Sonunda, buluşma noktasına vardım. Hyunjin’i gördüğümde, yüzümdeki gülümsemenin ve kalbimdeki mutluluğun hiçbir sınırı yoktu. İlklerin heyecanını onunla yaşamak, bu anı unutulmaz kılıyordu.

Namsan Kulesi’nin etrafında dolaşırken, şehir manzarası karşısında büyülenmiş bir şekilde ilerledik. Hyunjin, sıcak bir gülümsemeyle bana dönerek, "Hadi birlikte birkaç fotoğraf çekelim," dedi. İçimdeki heyecan, bu teklif karşısında daha da arttı. "Tabii, neden olmasın!" dedim, gülümseyerek.

Hyunjin, telefonunu çıkarıp fotoğraf makinesi moduna aldı. “Burada harika görünüyor,” dedi. Kamerayı açtı ve birkaç poz aldı. “Biraz daha gülümse,” dedi, sesinde tatlı bir samimiyet vardı. Ben de onu dinleyerek en geniş gülümsememi verdim. “Vay! Çok yakışıklı çıktın.” diye ekledi. Çektiği fotoğraflara bakarken, içimdeki mutluluğu ve heyecanı paylaşıyormuş gibi hissettim.

Sonra, kuleye doğru yürüdük ve büyük bir cam yüzeyin önüne geldik. Camdan şehre bakarken, Hyunjin “Burada çok güzel görünüyor, değil mi?” diye sordu. “Evet, gerçekten harika. Şehri buradan görmek çok farklı,” diye yanıtladım. “Bunu ilk defa seninle yaşıyorum, bu yüzden her şey daha da özel,” dedim.

Hyunjin, kafasını sallayarak "benim için de öyle..."

Kulenin etrafında dolaşırken, bir grup insanın toplandığı bir alan dikkatimizi çekti. Yaklaştığımızda, yüzlerce kilidin üst üste asılmış olduğu bir çit gördüm. Renkli, parlak kilitler, üstlerinde isimler, tarih ve mesajlarla doluydu. Sevgililer Kilidi alanı... Burası, daha önce duyduğum o ünlü yerdi.

Hyunjin’in gözleri parlamaya başlamıştı bile. Her zaman yeni bir şeyler denemeye hazırdı ve bu sefer de farklı değildi. Bana dönüp, heyecanla, “Biz de bir kilit alalım mı?” dedi. Sözleri neşeli ve hafifti, ama bu önerisi beni şaşırtmıştı. Gözlerimi ondan kaçırarak kilitlere baktım. “Hyunjin, bilirsin kilitler sevgililer için.” Cümlemi tamamlarken, kalbimin hızlandığını fark ettim. Ne demek istediğimi anlamış olmalıydı. Ama Hyunjin, bir an bile tereddüt etmeden bana doğru eğildi ve gözlerimin içine bakarak gülümsedi. “Arkadaşlığımızın sonsuza kadar sürmesi adına...” dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı.

Yüzüm düşmüştü fakat belli edemiyordum. Doktor hwang ile konuştuğum şeyi hatırlamaya çalıştım. Yanlış anlamam imkansızdı. Başka kardeşi var mıydı? Yoksa babasının bahsettiği yanımda duran beden miydi? Düşüncelerim bir an için son buldu. Hyunjin, her zaman olduğu gibi, bizim aramızdaki bağı başka bir boyuta taşımayı başarmıştı. Sadece bir arkadaşlık değil, hayat boyu sürecek bir bağlılık istiyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. O an, sadece onun yanında olmak bile bana yetiyordu. Kafamı hafifçe sallayarak kabul ettim. “Tamam,” dedim, “Yapalım o zaman.”

Hyunjin, çantasından küçük bir kilit çıkardı. Bunu çoktan planlamış gibiydi. Gülümsemekten kendimi alamadım. Kilidi elime verdi ve üzerinde “Felix & Hyunjin” yazmam için kalemi uzattı. Bir an durakladım, ama sonra kalemi aldım ve dikkatlice ikimizin ismini yazdım. Kilidi yazdıktan sonra, Hyunjin’le birlikte çitlere doğru yaklaştık. Ellerimizi birleştirerek kilidi asmak için en uygun yeri aradık. Sonunda, boş bir yer bulup kilidi yerine oturttuk ve birlikte kilidi kapattık. Anahtarı tutarken, Hyunjin’in gözlerinde o her zamanki sıcaklık ve güven vardı.

“Bu anahtarı ne yapacağız?” diye sordum. Hyunjin, elimi sıkarak beni kuleye yakın bir kenara götürdü. “Birlikte atalım,” dedi. Anahtarı tutarak vadinin derinliklerine doğru bıraktık. O an, aramızda söylenmemiş bir anlaşma vardı. Bu kilit, arkadaşlığımızın, ya da bilmiyorum başka bir bağın, belki de aramızdaki daha derin bir bağın sembolüydü. Hayatımız boyunca hatırlayacağımız bir an yaratmıştık. Hyunjin, bana döndü ve o neşeli gülümsemesiyle, “Birlikte bir ömür süreceğimiz kanısına varıyorum.” dedi. İçimden bir yerden, onunla olan bu bağı korumak için ne gerekiyorsa yapacağımı biliyordum.

Hyunjin, kolunu omzuma doğru yavaşça koydu. O an, sadece şehir manzarasına karşı değil, hayatımıza karşı da birlikte duruyorduk. Sabaha karşı Namsan Kulesi’nde, hiçbir şeyin bu anı bozmasına izin vermeyecektik.

Namsan Kulesi’nde geçirdiğimiz güzel zamanın ardından, Hyunjin bana yarın da buluşmayı teklif etti. Gözlerindeki o neşeyi görmek, bana kendimi çok iyi hissettirdi. Ama içimde, yarının planlarını yapamayacak kadar yoğun bir görev yükü vardı. “Yarın için üzgünüm,” dedim, “Ama işlerim var, başka bir zaman yapabiliriz.” Hyunjin, anlayışla başını salladı. “Pekala! Bu yakışıklı adam gidiyor!” dedi ve bana son bir gülümsemeyle veda etti.

Eve dönerken, içimde garip bir huzursuzluk vardı. Hyunjin’le geçirilen o güzel zamanın ardından, babamın varlığı her zamanki gibi bir tehdit gibi hissettiriyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde, onun ciddiyeti evin her köşesine sinmişti. Gözlerimi yavaşça babamın odasına çevirdim ve hemen odama çıkmak için yola koyuldum. Ancak, henüz merdivenlere çıkmamıştım ki babamın sesi beni durdurdu. “Buraya gel!” diye seslendi. Sesindeki emir tonu, içimi bir soğuk ürpertiyle kapladı.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde, babam odasında oturuyordu. Yüzümdeki korkuyu bastırmaya çalışarak yanına doğru ilerledim. Gözleri üzerime dikildi ve “Kiminleydin?” diye sordu, sesi sertti. Cevap verirken içimde bir gerginlik hissettim. “Sadece bir arkadaş,” dedim, olabildiğince sakin kalmaya çalışarak.

Babamın bakışlarındaki memnuniyetsizlik daha da belirginleşti. “Son zamanlarda neden hayatımla bu kadar ilgileniyorsun?” diye sordum, sesimde bastıramadığım bir sitem vardı.

Babam kaşlarını çatarak, daha da sert bir tonla karşılık verdi. “Ben senin babanım. Ve sen hala çocuksun.”

Bu sözler içimdeki gerilimi iyice artırdı. “Sürekli hayatımı kontrol etmeye çalışman bana baskı yapıyor,” dedim, öfkem giderek yükseliyordu. “Bu öfken bana iyi gelmiyor,”

Babamın gözlerindeki sertlik daha da keskinleşti. “Senin gibi hastalıklı bir çocuğun yanında bir erkek getirmemesi için çabalıyorum!” dedi, sesi zehirliydi. Bu sözleri duyduğumda içimde bir şey koptu, tüm dünyam altüst oldu.

Gözlerim dolmuştu, ama ağlamamak için kendimi zor tutarak “Baba...” dedim, sesim titrerken. “Bunu sana söylemekten bile utanıyorum.” Derin bir nefes aldım, ama kelimeler boğazımda düğümleniyordu. “Kendi çocuğunun başını okşamaktan bile acizsin,” dedim, sesimde hem öfke hem de kırgınlık vardı.

Babamın tepkisini beklemeden, arkamı dönüp odama doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Kapıyı kapatır kapatmaz, içimdeki duygusal karmaşa beni ele geçirdi. Gözlerim tavana kilitlenmişti, ama zihnimde dönen düşünceler, yaşadığım tartışmanın etkisiyle iyice karmaşık hale gelmişti. Babamın o sözleri, içimde derin bir yara açmıştı. Kendimi hem öfkeli hem de çaresiz hissediyordum. O an uyuyabilmek, sakinleşmek neredeyse imkansızdı...

Bölüm : 08.09.2024 15:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş