10. Bölüm

9. Bölüm

Nisa
olurenkler

Hyunjin'den

Bir haftadır Felix’in beni görmezden geldiğini izlemek, içimde dayanılmaz bir acı yarattı. Ne kadar denediysem de onunla konuşmanın bir yolunu bulamadım. Okulda yanımdan geçerken bile başını çeviriyordu. Bu davranışının sebebini bilmiyordum, ama artık dayanamıyordum. Sonunda, okul çıkışında onun kolundan tuttum. Bir şey söylemeden beni takip etti, ikimiz de sessizdik. Arka bahçeye vardığımızda derin bir nefes aldım ve dayanamayarak sordum:

"Felix, neler oluyor? Neden böyle yapıyorsun?"

Felix’in yüzüne baktığımda, gözlerinde öfke ve hayal kırıklığı gördüm. Sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi, tüm duygularını bir anda patlattı.

"Hakkımda her şeyi öğrendin, dalga geçmek için mi bekledin bu güne kadar?"

Şaşkındım, ama onun öfkesi karşısında afalladım. "Hayır, ben..." demeye çalıştım, ama Felix devam etti, sesi daha da sertleşerek.

"Biliyorum, sende benim gibisin. Bunu söyleyerek rahatlatacak mısın beni? Bu güne kadar amacın neydi?"

Onun sözleri, içimi yakıyordu. "İzin verirsen konuşmak istiyorum," dedim, daha fazla açıklama yapmam gerektiğini hissederek. Felix’in gözyaşları yanaklarından süzülüyordu, ama yine de sert bakışlarını üzerimden çekmiyordu.

"Hyunjin, biz arkadaş olamayız. Bu güne kadar senin hakkında bildiğim şeyi bu yüzden söylemedim. Devam edemeyiz buna," dediğinde, içimde bir şeyler kırıldı.

Ama onu kaybetmek istemiyordum. "Felix, kimliğinden dolayı sürekli suçluluk duyuyorsun," dedim ve ona doğru bir adım attım. İkimiz arasında neredeyse hiç mesafe kalmamıştı.

"Sen benim için ilk günden beri özeldin. Sınıfa ilk girdiğinde seni..."

Sözlerim yarıda kaldı. Arkadan gelen sert bir ses, konuşmamı böldü. "Felix!"

Felix’in babası Bay Lee, bir anda yanımızda belirdi. Yakasını düzelterek ona kendimi tanıtmak için söze girmek istedim, ama ne olduğunu anlamadan yüzümde keskin bir acı hissettim. Bay Lee, bana sert bir tokat atmıştı. Şok içinde elimi yanağıma koydum, ama gözlerimi Felix’ten ayıramadım.

Bay Lee bana doğru eğilip alçak bir sesle, "Felix’e yaklaştığını görürsem, hayatında yaşamadığın şeyleri yaşatırım sana, çocuk," dedi.

Bu tehditin ağırlığı altında dona kaldım. Hiçbir şey söyleyemedim, sadece durdum. Felix’in babası, onu kolundan sert bir şekilde tutarak çekti ve arabalarına doğru sürükledi. Felix, bana dönüp bakmadan arabaya bindi. O an, her şeyin paramparça olduğunu hissettim. İçimde derin bir boşluk vardı, ama ne yapacağımı bilemiyordum.

Felix'den

Eve döndüğümde, kalbim hâlâ babamın Hyunjin’e söyledikleriyle sıkışmıştı. Arabada tek kelime etmemiştik, ama evin kapısından içeri adım attığım anda, babamın öfkesi yüzünden okunuyordu. Onu bu kadar kızdıran şeyin ne olduğunu biliyordum, ama yine de bu konuşmanın kaçınılmaz olduğunu hissediyordum. Odaya girer girmez sesini yükseltti.

"Söyle, kimdi o yanında ki?" diye sordu, sesi otoriter ve tehditkârdı.

Ona baktım ve içimde biriken tüm öfkeyi dışarı vurmak istedim, ama önce sessiz kaldım. Babam, cevabımdan korkuyor muydu? Yoksa sadece bildiğini duymak mı istiyordu? Derin bir nefes aldım ve gözlerimin içine bakmasını sağlamak için ona yaklaştım. "Cevabımdan bu kadar korkuyor musun baba?" dedim, kelimelerim sert ve keskin çıktı.

Babamın gözlerinde bir an için tereddüt gördüm, ama bu, hemen yerini daha da büyük bir öfkeye bıraktı. Artık geri adım atmayacaktım. "Erkek arkadaşım," dedim, sesim kararlı ve titremesizdi. "Ben bende oldukça benim üstüme söz sahibi olamazsın."

Bu sözlerim, babamın öfkesini zirveye çıkardı. Yüzü kıpkırmızı oldu ve sinirle dişlerini sıktı. Bir an için bana saldıracağını düşündüm, ama o sadece avuçlarını sıktı ve şunları söyledi: "Seni senden alırım çocuk."

Bu tehdit, bardağı taşıran son damla oldu. O an kendimi tamamen kaybettim. "Bunu yapamazsın!" diye bağırdım, öfke ve korku iç içe geçmişti. "Ne yaparsan yap, kim olduğum gerçeğini değiştiremezsin!"

Babam üzerime doğru bir adım attı, gözleri tehditkârdı. "Sana ne yapabileceğimi görmeden büyük konuşma, Felix. Seni adam etmek için elimden geleni yapacağım!"

"Senin 'adam etmek' dediğin şey, beni yok etmek!" dedim, geri adım atmadan. "Ama buna izin vermeyeceğim!"

Bu tartışma giderek şiddetlendi. Babam artık kendini tutamıyordu, sesini daha da yükselterek beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Ama ben de geri adım atmadım. İçimde biriken tüm öfke, korku ve hayal kırıklığıyla ona karşı koydum. Her cümlesi, bana bir darbe gibi geliyordu, ama her seferinde daha da güçlenerek cevap verdim.

Sonunda, annem araya girdi. "Yeter artık!" diye bağırdı, sesi titriyordu. İkimizin arasına girip, babamın önünde durdu. "Felix, odana git," dedi, sesi yorgun ve çaresizdi.

Anneme baktım ve onun da bu durumdan ne kadar etkilendiğini gördüm. Derin bir nefes aldım ve hiçbir şey söylemeden odama doğru yürüdüm. Ama her adımda, babamın sözleri zihnimde yankılanıyordu. Odama girdiğimde, kapıyı hızla kapattım ve kendimi yatağa attım. Gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum, ama başaramadım. İçimdeki duygu fırtınası artık kontrol edilemez bir hâle gelmişti. Babamla olan bu kavga, ruhumda derin yaralar açmıştı, ama aynı zamanda kim olduğumu savunma gücünü de bulmuştum.

Bir süre sonra, tüm olan bitenden sonra Hyunjin'le konuşmak için telefonumu elime aldım. Derin bir nefes alıp numarasını tuşladım. Telefonda onun tanıdık sesi yankılanırken, içimdeki endişeyi gizlemeye çalıştım.

"Özür dilerim... Bu gün olanlar için," dedim, sesim titriyordu ama kararlıydı.

"Ah, sorun değil," dedi Hyunjin, neşesi bozulmamış bir şekilde. "Sadece bu yakışıklı yüzüme zarar verdiği için babandan intikam alacağım."

Küçük bir gülümseme oluverdi dudaklarımda, onun bu neşesi bana biraz moral vermişti. "Babanın da eli amma sertmiş," dedi,

"Bilmem, bana hiç vurmadı," diye yanıtladım. "Hatta ilk vurduğu kişi sen olmalısın."

Bir an için babamı düşündüm. "Genelde sözleriyle döverdi," dedim, konuşmanın eski haline dönmesini sağlayarak.

"Tamam, bunları bırakalım," dedi Hyunjin, ciddi bir tonla. "Konuşmamız gerekiyor. Yüz yüze."

Sesindeki ciddiyeti hissetmiştim, ama aynı zamanda içimdeki karışıklığı gidermesi gereken bir şeyi olduğunu biliyordum. "Evden çıkamam ki," diye yanıtladım, umutsuz bir şekilde.

"Annenler uyuyunca ara beni. Geleceğin yeri konum atacağım. Evden kaçmak sandığından daha güzel," dedi Hyunjin, esprili bir şekilde. Sözleri, gecenin karanlığına karşı bir umut ışığı gibiydi.

Telefonu kapatırken, içimde bir kıpırtı hissettim. Ailem uyuyunca evden çıkmaya karar verdim. Gece ilerledikçe, annemin odasında sessizlik hakimken, biraz cesaret toplamaya çalıştım. Geceyi dışarıda geçirecek olmanın getirdiği özgürlük düşüncesi, bir nebze olsun ruhumu rahatlatıyordu.

Kapatmak üzere olduğum evin kapısından çıkarken, hızla adımlarımı attım ve Hyunjin’in vereceği yeri bulmak için yola koyuldum. Kalbimde bir umut ve huzursuzluk arasında gidip gelirken, kendimi büyük bir değişimin eşiğinde bulduğumu biliyordum.

Hyunjin’in çağırdığı yer şehir manzaralı bir tepenin üstüydü. Gittiğimde, orada olmanın verdiği huzuru hissetmek yerine büyük bir mahcubiyet içindeydim. Başım önde, suratım asık bir şekilde Hyunjin’in yanına oturdum. İkimiz de birkaç dakika boyunca sessiz kaldık. Sessizlik, içimdeki karmaşayı daha da derinleştiriyordu.

Sonunda Hyunjin konuştu. "Baban sorduğunda doktorun oğlu olduğumu söyleseydin keşke."

"Senin erkek arkadaşım olduğunu söyledim," dedim, sesimdeki sertlik gözlerimdeki öfkeyi gizlemeye yetmiyordu.

"Delirdin mi! Ben çok yaşamam o zaman..." Hyunjin, pişkin ve neşeli bir tavırla konuştu. Sanki tüm bu yaşananlar bir şaka gibiydi.

"Babamın o domates suratını görmek hoşuma gidiyordu," dedim, geçmişin verdiği küçük bir tatmin duygusunu ifade ederek.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Hyunjin. Sesinde bir kasvet vardı, ortamı karanlık bir hava sarmıştı.

"Bu gün söylediğim şeyler için hâlâ kararlıyım. Arkadaşlığımız devam ettiği sürece, ilişkimizi arkadaşlıktan ileriye götüremeyiz," dedim, gözlerimdeki kararlılığı vurgulayarak.

"Bir kız ve erkek nasıl arkadaş oluyorsa, biz de öyle oluruz," dedi Hyunjin, sözüne devam ederek. "Yuna adında bir kız arkadaşım vardı. Yuna’ya aşık olmadan arkadaşlığımız devam etti."

Gözlerimi devirdim, "Neden aşık olmadın acaba, eşcinsel adam?" dedim, söylediklerimi küçük bir alayla ifade ederek.

"Ah şey, aramızda istisnalar olabilir," dedi Hyunjin, ayağa kalkarak. Bir anda hazırlıklı bir duruş sergiledi ve asker selamı vermeye başladı.

Aniden Hyunjin bağırdı, "Ben Hwang Hyunjin! Sana aşık olmayacağıma söz veriyorum!"

Ayağa kalktım ve kollarımı birbirine bağladım. "İkimizden birimiz aşık olursa, oyun biter. Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı, komutanım!" dedi Hyunjin, neşesi ve kararlılığıyla. Bu küçük oyun, aramızdaki gerilimi bir nebze olsun hafifletmişti. Birbirimize gülümsedikten sonra, tepenin üstündeki şehir manzarasına bakarak sessizce kalmaya devam ettik.

Bölüm : 13.09.2024 19:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...