Tekrardan merhabaa 🙌🏻1
Yorum ve oylarınızı sabırsızlıkla bekliyorum,1
iyi ki buradasınız! 💖1
Keyifli okumalar 💕1
Instagram Hesabımız : @onyxmistic 💕
Yatağımda bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Küçük lambanın loş ışığı, sadece odamın bir köşesini aydınlatıyor, geri kalan her yer gölgeler içinde kayboluyordu. Uyku gözlerimden kaçmış, zihnim ise abimle ilgili düşüncelerle doluydu. Son zamanlardaki gerginliği, bitmeyen sessizlikleri ve gizemli telefon konuşmaları... Hepsi içime bir huzursuzluk salıyordu, ama olanları tam olarak anlamıyordum. Bir şeyler kesinlikle ters gidiyordu.
Bir gece vakti, kalbimi sanki avucunun içinde sıkıyormuş gibi bir endişe çökmüştü üstüme. Sessizliğe gömülmüş evimizde derin bir nefes almaya çalışırken, aniden koridordan gelen boğuk bir ses duyuldu. O anda kaskatı kesildim. Sanki korku, içime bir buz gibi saplandı. Yorganı sıkıca kavrayarak gözlerimi kapattım, ama bu işin çok daha ciddi olduğunu biliyordum. Kapı gıcırtıyla açıldı.
"Aslı," diye fısıldadı biri. Gözlerimi açtığımda, abim kapının eşiğinde durmuş, yüzünde tanıyamadığım bir acıyla bana bakıyordu. Üzerindeki giysiler yırtılmış, kollarında ve yüzünde taze morluklar vardı. Yüzü, hayatta kalmak için savaşmış bir insanın ifadesini taşıyordu. İçim dehşetle doldu. Onun böylesine yaralanmış halini görmek, korkularımı ete kemiğe bürünmüş bir kâbusa dönüştürüyordu.1
"Abim," diye fısıldadım, sesim titreyerek. Yanına koşmak istedim ama bacaklarım kilitlenmişti. "Ne oldu sana? Kim yaptı bunu?"
Ona doğru bir adım attım, dizlerim titreyerek. Yanına varmak, ona dokunmak, yaralarını görmek istiyordum ama o an, yüzündeki ifade beni durdurdu. Gözlerinde beliren o acıyı ve kararlılığı görünce kalbim daha da sıkıştı.
"Aslı, sakın ses çıkarma," dedi, sesi titrek ama kesin bir emir tonuyla. Beni korumak istiyor gibiydi. "Sakın ses çıkarma. Ne olursa olsun, saklan ve çıkma."
Bunu söylerken ellerimi titreyen kollarımla çözmeye çalıştım. Tüm gücümü toplayarak bir adım attım, yanına varmak istedim, ona sarılıp sanki böylece her şeyi düzeltebilirmişim gibi. Ama adımlarım sendeledi ve o, bir an için yanına gelmemi engellemek istercesine durdu. Bakışlarında hem beni koruma çabası hem de bir veda vardı.
"Ne duyarsan duy, çıkma bu odadan. Duydun mu beni?" dedi, sesi hiç duymadığım kadar sert ve endişeliydi. Gözlerindeki korku, onu bu hale getiren şeyin ne denli korkunç olduğunu anlamamı sağladı. Ama ne olduğunu, ona bunu kimin yaptığını bilmiyordum. İçimdeki dehşet daha da büyüdü.
"Abi, ne oluyor? Korkutma beni!" dedim, fısıltım titrek ve güçsüzdü. Sesimdeki korkuyu bastıramamıştım. O an yüzünde beliren kısa bir kararsızlıktan sonra, büyük bir adım atıp bana sımsıkı sarıldı.
"Özür dilerim." dedi ve o an, sesi biraz daha kırılmıştı. Ağlıyordu, ben abimi ilk kez ağlarken görüyordum. Saçlarıma hafifçe bir öpücük kondurdu. Ne olduğunu anlayamadan, bir şey diyemeden, kollarını hızla benden çekip uzaklaştı.
"Yiğit'i bul sabah olur olmaz. O senin için gerekeni yapacaktır."1
Abim bana son bir kez bakıp hızla odadan çıkarken, korku içimde kemikleşmiş gibiydi. Onun arkasından bakan gözlerim, her an her şeyin daha kötüye gidebileceği düşüncesiyle alev alev yanıyordu. Koridorda kaybolurken ayak seslerinin yankısı, karanlık duvarlarda ürkütücü bir melodi gibi dolaştı.
Kalbim öyle şiddetle atıyordu ki neredeyse kulaklarımda yankılanıyordu. Nefesimi tutarak kımıldamadan bekledim. Sessizliği yırtan şey, dış kapının çelik kasasına vurulan sert bir yumruk sesi oldu. Ardından gelen gergin sessizlik, sanki odama dolan bir gölge gibi üzerime çöktü. O an, gelenin kim olduğunu bilmesem bile tehlikenin ne kadar büyük olduğunu hissedebiliyordum.
İçgüdülerim bağırarak kaçmamı söylüyordu, ama bacaklarım olduğu yerde çivilenmişti.
Sonra o korkunç çığlığı duydum.
Abimin sesi, hayatımda daha önce hiç duymadığım bir acı ve çaresizlikle yankılandı. Canını yakacak bir şey her kimse, onu çoktan bulmuştu. Bu ses, yüreğimi bıçak gibi keserek parçaladı ve tüm korkularımı gerçeğe dönüştürdü. Artık duramazdım, saklanmak diye bir şey kalmamıştı. Bedenim istemsizce hareket etti; çığlık atarcasına ayağa fırladım.
Koridora adım atar atmaz, soğuk bir esinti yüzüme çarptı. Açık kapıdan içeri süzülen rüzgar, sanki odadaki tüm huzuru emip götürmüştü. Birkaç adım daha atıp salona vardığımda, o dehşet verici sahneyle karşılaştım: Kapının eşiğinde bir adam duruyordu, yüzündeki katı ifade taş kadar sertti.
Gözlerim korkuyla büyüdü, görünmeyeceğim bir köşeye geri çekildim, neler olduğunu anlamaya çalışırken felç olmuş gibi kıpırdayamıyordum. Evimize doluşan yabancı adamlar, sanki her köşeye yayılan bir tehdit gibi oraya buraya dağılmıştı. Çok geçmeden, gözlerim abimi buldu. Ellerini arkadan bağlamışlardı ve onu zorla yere diz çöktürmüşlerdi. Abim, inatçı bir dirençle başını kaldırdı, ama yüzündeki morluklar ve kan izleri, ne kadar acı çektiğini ele veriyordu. O an her şeyden çok onu kurtarmak istedim, ama vücudum adeta korkudan donmuştu.
Kapının eşiğinde duran adamın varlığı, etrafımdaki tüm havayı emip odadaki her şeyi tekinsiz bir karanlığa gömmüş gibiydi. Yüzü, sanki merhameti hiç tatmamış birinin ifadesini taşıyordu: soğuk, sert ve acımasız. Bedenim istemsizce titredi, gözlerimse abimin üzerine kilitlendi.
"Kaan... Lütfen yapma," diye yalvardı abim, sesi çatlak ve zayıf çıkıyordu. Bu ismi işittiğim an, korku zihnime kazınmış bir tokat gibi çarptı. Kaan. Demek bu, abimin kaçtığı kişiydi; adı bile düşmanlık taşıyan, dudaklardan döküldüğünde buz kesen bir tehdit. Kalbim sanki göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi atıyordu.
Soğukkanlı bir alayla abime yaklaşıp konuştu: "Demek buraya kadar kaçabildin, ha?" dedi. Elindeki metal boruyu kaldırdı ve abimin kaburgalarına sert bir darbe indirdi.
Abim, nefesini tutup acısını içine gömmeye çalıştı, ama o çarpık yüz ifadesi, yaşadığı işkenceyi ele veriyordu. Bedenim istemsizce titredi, gözlerim yaşlarla doldu. O acımasız darbelerin her biri, kalbime sanki hançer gibi saplanıyordu.
"Hayır," diye fısıldadım, ama sesim boğuk ve çaresizdi.
Abim, zorlukla nefes alırken Kaan yeniden konuştu: "Cevap versene! Sana soruyorum!" diye bağırarak bir darbe daha savurdu. Bu kez abimin çığlığı, evin duvarlarında yankılandı. Gözlerimden yaşlar süzüldü, ama titremekten başka bir şey yapamıyordu.
Abim, eğildiği yerden kafasını bile kaldıramadan konuşmaya başladı. Sesi çatallı ama güçlüydü: "Burada olmaz, ne yapacaksan başka yerde yap." Bu, beni korumaya çalıştığını gösteriyordu. Ama onun o cümleyi kurarken bile ne kadar savunmasız olduğunu bilmek, içimdeki dehşeti daha da körüklüyordu. Bir şeyler yapmak istedim, ama korku bedenimi öyle bir kilitlemişti ki hareket edemiyordum.
Kaan, abimin bu isteğine alaycı bir kahkahayla karşılık verdi. " Ne yapacağımı sana mı soracağım lan piç." diye bağırdı, öfkeyle abimi kolundan kavrayıp ayağa kaldırdı ve yüzüne sert bir kafa darbesi indirdi. O darbenin şiddetiyle abim sendeledi, ama yere düşmedi.
Onun canının yandığını görmek içimi parçaladı. Adamlar, abimi acımasızca dövmeye devam ettiler, sanki can almak için yemin etmiş gibiydiler.
Her bir darbe, içimi daha da yakıyordu.
Gözyaşları yanaklarımdan süzülüyordu, bedenimse titreyerek bu korkunç sahneyi izliyordu. Kaan, elindeki sopayla abimin sırtına tüm öfkesini boşaltırken, abimin acıdan kesilen nefesi, sanki kendi ciğerlerime de saplanıyordu.
"Abii!" diye bağırdım, sesim bilinçsizce çığlığa dönüşürken. Abim ölüyordu, korku ve dehşetle yankılandım. Kaan'ın gözleri abimden bana çevrildiğinde, her şey bir anda donmuş gibi hissettim. Bakışları keskin, ama içinde gizli bir keyif barındırıyordu. Dudaklarının kenarı, sadistçe bir gülümsemeyle yukarı kıvrıldı.
"Oooo kimler varmış burada," dedi, bana doğru adım atarken. Sesindeki alaycı ton, her kelimesinde bir iğrençlik barındırıyordu.
Yüzündeki o aşağılık gülüş, kanımı donduruyor, içimi korku ve öfkeyle dolduruyordu. Gözlerinde zevk vardı, adeta bu anın tadını çıkarıyordu. Gözlerini gözlerime hapsetmişçesine çekemiyordum bakışlarımı ondan.
"Aslı, hemen odana çık!" Uyarısını hatırlatırcasına öfkeyle bakıyordu bana.
Gözlerim korku ve çaresizlikle doluydu, ama bir adım bile atamıyordum. İçimden bir ses, "Kaç!" diye bağırıyordu, ama bedenim, sanki hareket etmeyi unutmuş gibiydi. Kaan'ın yaklaşmasıyla birlikte, her bir nefesim daha da zorlaşmıştı. O karanlık gülüşüyle adımlarını hızlandırarak bana doğru geldi. O kadar yakınlaştı ki, nefesinin sıcaklığını bile hissedebiliyordum. Kalbim, sanki her atışında biraz daha sıkışıyordu.
"Demek adın Aslı." diye fısıldadı. O eğlenirken ben titriyordum.
Bedenim, her geçen saniyede daha fazla donuyordu. Gözlerim, Kaan'ın bakışlarından kaçmak isterken, parmaklarım odanın duvarına yapışmış gibiydi, sanki bir yerden tutunmadan kaçmak imkansızmış gibi. O kadar yakınlaşmıştı ki, adeta içimi donduracak kadar soğuk bir nefesini hissediyordum.
"Uzak dur benden..." diye fısıldadım, ama sesim neredeyse hiç çıkmadı. Her kelime, adeta dilimden koparak bir nefes gibi havada asılı kaldı.
Kaan, biraz daha yaklaşıp, kulağıma doğru eğildi. "Çok korkuyorsun, değil mi?" dedi, sesi bir kediye benzer şekilde yumuşak ve sinsi. Her kelimesi, içimi daha da boşaltıyordu, kalbim hızla atıyordu ama hiçbir şey yapamıyordum.
Bir an için gözlerini benden ayırarak, abime bakmaya başladı. O an, sanki zaman bir an durdu. Kaan'ın gözlerinde, bir anlık hırs ve haz karışımı bir ifade belirdi. Abim hala dizlerinin üstünde yere çökmüş, ama bir şekilde ayakta kalmayı başarıyordu, gözlerinde kararlı bir ifade vardı, ama o kararlılığın arkasında derin bir acı vardı.
"Bende Kaan Aslı," dedi, her kelimeyi neredeyse ağırdan alarak, sesindeki iğrenç tonla adeta her hecesini işkenceye çeviriyordu. "Tanıştığımıza... memnun oldum," diye bitirdi, kelimeler dudaklarından süzüldüğünde, o iğrenç gülüşüyle bakışlarını üzerimde gezdirerek, her anı zalimce tadını çıkarıyormuş gibi bir his bırakarak.
Gözlerinde bir parıltı, ağzında ise tiksintiyle karışmış bir zevk vardı. Kafasını hafifçe eğip, dudağının kenarlarında bir gülüşle, gözlerimi rahatsız edecek kadar yaklaştı.
"Eğlencemize hoş geldin Aslı," dedi, dudaklarında kaypak bir gülüşle. "Tek başıma sıkılıyordum. İyi ki geldin." Kelimeleri, üzerimdeki her bir korkuyu daha da derinleştiriyordu. Gözleri, içindeki sadizmi açığa çıkarıyordu.
Bir an için kalbim çırpınarak durdu. "Bunu yapma, lütfen," diye fısıldadım, sesimdeki titreme beni bile korkutuyordu. Ama gözleri bir an olsun yumuşamadan, elini hızla havaya kaldırarak işaret etti.
İki adamı hemen harekete geçti, kasvetli bir hızla bana doğru koşarak kollarımdan sımsıkı tuttular. Çaresizce direndim, ama onların kuvveti karşısında hiçbir şey yapamıyordum. "Bırakın beni!" diye bağırdım, ama sesim yankılanarak kayboldu. Sanki bir oyuncak gibi, istediği gibi yönlendiriliyordum. Kaan'ın gözlerindeki o zevkli bakış ise, her hareketimi izlerken daha da derinleşiyordu.
"Hadi amaa! Eğlenceli olacak, söz veriyorum," dedi Kaan, sesindeki alaycı tonla. Gözlerindeki zevk, beni tamamen sarmalayarak her bir kelimesiyle daha da derinleşiyordu.
Midemde bir ağrı hissettim, neredeyse bulantıya yol açacak kadar. Kalbim hızla çarpıyor, her nefesim bir çığlık gibi boğazımda takılıyordu. İçimdeki korku, ellerimi sıkan adamların kuvvetiyle birleşerek beni daha da çaresiz hissettiriyordu.
"Hayır!" diye bağırdım, ama sesim zayıf ve korkak çıkmıştı. Çığlık atmak istedim, ama sesim boğuluyordu. Kaan'ın gülüşü, sanki her defasında biraz daha kötüleşen bir kabus gibiydi.
"Bunu yapma, lütfen..." diye ekledim, ama gözleri bana sadece eğlenceli bir şekilde bakıyor, her itirazımda zevki artıyordu.
"Lütfen, abimi bırakın! " diye yalvardım, çaresizlikle. Tepki bile vermeden abime doğru yürüdü.
Onu böyle bir durumla baş başa bırakamazdım, içimden bir şeyler isyan ediyordu. O an abimin gözlerindeki korku ve çaresizlik, gerçeğin ne kadar acı olduğunu yüzüme çarptı.
Kaan, elindeki metal boruyu sertçe abimin omzuna indirdi. Abim, dişlerini sıkarak çığlık atmamaya çalışsa da dayanılmaz acıyı yutkunamıyor, gözleri kararıyordu. Bir darbe daha... Kaburgalarına inen her vuruş, sanki ciğerlerini parçalıyor gibiydi. Abim nefes almaya çalışırken boğazından gelen hırıltılar, kanın tadını hissettiriyordu. Adamlar, sanki bundan zevk alıyorlardı; biri alaycı bir kahkaha attı, diğeri keyifle elini ovuşturdu.
"Biraz daha mı canını yakalım?" diye sordu Kaan, abime bakarak. Elindeki boruyu çevirirken gözleri, bir avcının kurbanına bakışındaki soğuklukla doluydu.
Bu sırada abim artık kendini tutamayıp inledi. "Hayır!" diye haykırdım, ama ne kadar çırpınsam da burada değilmişim gibi davranıyorlardı. O an Kaan, boruyu bir kez daha kaldırıp bu sefer abimin bacağına vurdu. Bir kemik çatırdama sesi yankılandı, abim bağırarak yere yığıldı. O çığlık, kalbimi parçaladı, içimdeki tüm umutları ezip geçti.
"Abiiii!" Ağlıyordum, acımın, korkumun sesini duyurabilmek için çığlık çığlığa bağırıyordum. Fakat her bağırışım, bir hiç uğruna boğuluyordu. Bedenim, o adamların ellerinde bir oyuncak gibi savrulurken, aklımın her köşesinde bir korku yankılanıyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Her şey benden uzaklaşıyor, her çığlık bir sonun başlangıcına dönüşüyordu.
Daha abimin inlemeleri kesilmemişken Kaan sıkılmışçasına elindekini bir kenara fırlattı ve belindeki silahı çektiği gibi abimin başına doğrulttu. O an dünya sanki durmuştu. Nefesim kesildi, gözlerim korkuyla büyüdü.
"Hayır! Lütfen yapma, dur!" diye çığlık attım. İçimdeki korku ve çaresizlik iç içe geçmiş, beni esir almıştı. Kaan'ın gözlerinde intikamın gölgesi parlıyordu. Soğuk, zalim bakışları içinde kaybolmuş gibiydi.
Titreyerek ona doğru yürüdüm, ellerim çaresizlikle havada asılı kaldı.
"Yapma, yapma! Lütfen dur!" dilimden başka bir kelime dökülmüyordu. Beynim işlevini yitirmiş şokla aynı şeyleri tekrarlıyordum.
Kaan, sandığım gibi hızlı hareket etmemişti; bir an için gözlerini abimden alıp bana çevirmişti. Gözlerinde alaycı bir parıltı, dişlerinin arasından sızan o acımasız gülümseme vardı.
"Canımı sıkıyorsun Aslıcık," dedi, sesi soğuk ve tehditkar. "Beni eğlendirmezsen eğlencemi kısa tutarım."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |