16. Bölüm

Dağlar

Gül
oohhhaaaaaaa

Helikopter iner inmez planladığım yere doğru ilerledim. Yakınlarda bir mağra vardı, bir süre dinlenip sonra ayrılacaktım. Mağaraya girip temiz olduğundan emin olduktan sonra çantadan haritayı çıkardım. Kamp kurulma ihitmali fazla olan yerleri hesapladım. Oralara giderkende keşip yaparak gidicektim. Kafamda her şey oturunca toparlanıp yola çıktım. İlk kampa kadar dikkatlice yürümeye başladım. Yol üstünde gördüğüm başka bir kamp ile durdum. Bir süre etrafı izledim. Toplasan on, onbeş kişi anca vardı. Tam harekete geçecekken ilerden bir araba geldi. Bir kaçı arabada toplaşıp birşeyler indirmeye başladılar.

 

Silah olduğunu tahmin ettiğim kutuları bir çadıra taşıdılar. Araç boşalınca getiren adam tekrar binip bu sefer gitti. Havanın kararması da çok bir şey kalmamıştı. Bir süre daha bekleyip, gece karanlığında yerimden çıktım. Çadırın önündekileri sessizce indirip içeri girdim. Gördüğüm bombaları alıp çıktım. Şenlik vakti. Kampın etrafına dizip geri çekildim. İzlediğim kadarıyla kamp sorumlusunun kaldığı çadıra girip yatakta yatan ite baktım. Yanına yaklaşıp silahın ucu ile dürttüm. Gözlerini açıp beni görünce olduğu yerden doğrulmaya çalıştı.

 

- Sen...sen kimsin? Nasıl girdin içeri?

 

Çok konuştuğunu düşünüp bayılttım. Ellerini ayaklarını ve ağızını bağlayıp odayı aradım. Tahmin ettiğim gibi bir şey çıkmamıştı. Yüzüne bir kaç tokat atıp uyandırdım. Kulağına yaklaşıp değiştirdiğim sesim ile konuştum.

 

~ Bir...iki...üç...boommm.

 

Yanından ayrılıp yurakı çıktım. Kampa bakıp bombaları patlattım. Bu itlerin hakettiği şey buydu. Ordan ayrılıp ilerlemeye devam ettim. İki saatin sonunda ilerde bir ışık gördüm. Gizlice oraya yaklaştım. Elindeki sigara ile oturan ite baktım. Etrafta kamp falan gözükmüyordu ama bu burda tek neden dolansın? Tabi yaa bunlar fare gibi yerin altında yaşıyorlar. Uzaktan bir süre adamı izledim. Sigarası bitince bir tane daha yaktı. Sabırla beklemeye davam ettim. Artık gün doğmaya yakın oturduğu yerden kalkıp etrafa bakındı. Bir şey görmeyince ilerdeki kayanın otarafa gitti. Kaya dibinde duran otları kenara çekip beklediğim yeri bana gösterdi. O tünelden aşağı girince başka biri çıktı. Artık sıkıldığım için orayı başlarına yıkmaya gidecekken hareketlilik oldu. Yerin altından çıkan beş it ile beklemeye devam ettim. Tünelden çıkıp ilerlemeye başladılar. Onlar yürüyerek gittikten sonra yerinden çıkıp kapının önündeki adamı temizledim. Tünelin girişine üç tane sis bombası atıp çıkacakları bekledim. Tak tak böcek ilaçlama geldi. Dudaklarımda ki hafif kıvrılma ile ilk çıkan iti indirdim. İçerdekiler hızla dışarı çıkarken hepsini sırayla indiriyordum. Tahminen son kalan bir kaç kişide çıktı, tam onlarıda halledecekken arkamdaki adım sesi ile bekledim. Tam arkama geldiğini anladığımda hızla dönüp alnının ortasına bir delik açtım. Geri kalanıda halledince derin bir nefes verdim. Etrafın temiz olduğuna emin olunca kazdıkları delikten içeri girip bulabildiğim önemli şeyleri alarak çıktım. Sırada yeni yerler var.

 

.... Üç Ay Sonra ....

 

Önümde yanan kampa bakıp arkamı döndüm. Üç aydır gördüğüm her kampı temizliyordum. Arada kamplardan siviller çıkıyordu, onları da en yakın karakola bırakıyorum. En sonki kamptan uzaklaşıp güvenli bir yere gelince oturdum. Biraz dinlenmek gerek sonra yola devem. Büyük kamplardan çok küçükleri temizliyordum. Büyük kapları albaya haber verdemen halettmem riskliydi. Ayaklarımı uzatmış gökyüzüne bakarken telsizden gelen ses ile elime aldım.

 

" Yuvadan tehlikeye."

 

" Tehlike dinliyor yuva."

 

Tehlike, o itler bana bu ismi takmıştı. Kendileri için büyük bir tehlike yaratıyormuşum. Yok canım ne tehlikesi, sadece onların ecdadlarını...neyse.

 

" Görev, kurtarma. Kordinatları veriyorum...."

 

" Anlaşıldı yuva."

 

" İçerde bir tim tutuyorlar tehlike. Onları al ve gel."

 

" Gel?."

 

" Evet asker, görev sona erdi. Yuvaya dönüyorsun."

 

" Anlaşıldı."

 

Nekadar itiraz etmek istesemde emir demiri keser. Derin bir nefes ile ayağa kalktım. Kordinatlara bakınca nerdeyse üç saat vardı. Neyseki topladığım belgeleri sakladığım yer yol üstündeydi. Çantamı sırtlanıp silahımı aldım ve yola çıktım. Yol üstünde belgeleri alıp timin tutulduğu kampa geldim. Saat akşam atlıya geliyordu. Bütün itler dışarıda kampın etrafını sarmış bekliyorlardı. Bir yere konumlanıp dürbün ile izlemeye başladım. Bir saat sonra kampta hareketlilik oldu. Çadırdan çıkan bir adam kamptaki adamların yarısını toplayıp bir kaç araca bindiler. Onlar araçlar ile ordan uzaklaşınca boşalan kampa baktım. Kaca bir tim tutuyorlar ve bu kadar adammı koruyor kampı. Ya salaklar yada bunun altında başka bir şey var. Şimdiye kadar askerlerin nerede tutulduğunu tespit edemeyince telsisi çıkarıp yuva ile iletişime geçtim.

 

" Tehlikeden yuvaya."

 

Bir kaç saniye sonra telsinden ses geldi.

 

" Albay ile konuşmak istiyorum."

 

" Bağlıyoruz tehlike."

 

" Yüzbaşı, seni dinliyorum."

 

" Timin tutulduğu kamptayım. Kamp gereginden falza korumasız ve timin yeri tespit edilemedi."

 

" Tuzak mı diyorsun?"

 

" İstihbarat güvenilir yerden mi?"

 

" Kesin değil. Sorgudaki teröristten alındı."

 

" Bence bu bir tuzak albayım."

 

" Olmayada bilir yüzbaşı, askerlerim ordayda bu riske giremem."

 

" İzniniz olursa aklımda bir şey var."

 

" Nedir?"

 

" Kılık değiştirerek içeri girmek. Köylü bir kız gibi giyinip yanlarına gidersem kampa girebilirim. "

 

" Çok riskli yüzbaşı, kimliğin deşifre olabilir, seni gördükleri yerde vurabilirler."

 

" Bu riski göze alıyorum albayım."

 

Bir süre sessizlik oldu. Ardından albayın sesi geldi.

 

" Dikkatli ol tehlike."

 

" Emredersiniz "

 

Telsizi kapatıp kamptan uzaklaştım. Çantadaki gerekli şeyleri alıp çantayı ve silahı sakladım. Üstüme giydiğim kıyafetler ve başımdaki şal ile tamamdım. Üstümde gizli olan bir kaç teşhisatı konturol edip kampa doğru ilerledim. Ağlayarak yürümeye devam ettim. Kampa yaklaştığım zaman adamlardan biri beni gördü ve bağırdı.

 

" Dur, olduğun yerde dur yoksa vururum."

 

Diğer adamlar yanıma yaklaşınca gözlerinde sicimle yaş akan ve korkarak onlara bakan beni gördüler. Yüzlerinde oluşan irenç gülümseme ile beni kaldırıp kampa soktular.

 

" At bunu misafirlerin yanına, başkan gelince bakar."

 

" Güzelmiş ama haa, başkan gelmeden biz bir tadına mı baksak?"

 

" Sonra başkan ikimizide gebertsin."

 

" Aman bee"

 

Kolumdan çekiştire çekiştire bir yere sürüklediler. Daha inandırıcı olsun diye çırpınmaya başadım.

 

" Siz kimsiniz? Bırakın beni gidiyim. Bırakın beni."

 

Bir kapıdan içeri fırlattı.

 

" Kapa çeneni yoksa ben kapatırım."

 

Ağlamalarım daha çok şiddetlenmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Adam kapıyı kapatıp gitti. Yan duvardan gelen ses ile sustum.

 

" Ne oluyor lan dışarda?"

 

" Kız sesiydi galiba."

 

" Şerefsizler."

 

Kısık sesle konuştukları için anca bu kadarını duymuştum. Yanda kimin olduğunu öğrenmem gerekiyordu.

 

Sonki korkudan sesim titrer gibi duvara konuştum.

 

" Orda kimse var mı?"

 

" Var."

 

Bunu kim söylediyse odunun teki, kesin.

 

" Yardım edin bana."

 

" Korkma bacım Türk askeriyiz biz, evel Allah burdan çıkıp onların .... "

 

Bir anda giden ses ile dinlemeye devam ettim.

 

" Napıyorsu lan."

 

" Şey komutanım ben bir anda gaza geldim."

 

" Gelme aslanım gaza falan."

 

Konuşmanın arasına girdim.

 

" Şey siz neden burdasınız?"

 

Saf kız taklidi her zaman işe yaray.

 

" Tatile geldik."

 

Kısık sesle söylenen şeyi duysamda duymamış gibi sordum.

 

" Ne?"

 

" İyi misin sen?"

 

" Evet ben iyiyim, şey siz iyi misiniz?"

 

Sorum cevapsız kaldı.

 

" Ne zamandır burdasınız?"

 

Önce ses gelmedi bir süre sonra cevabımı aldım.

 

" Üç gün oluyor."

 

Başka bir asker konuştu.

 

" Adın ne bacım?"

 

" Sema."

 

" Tamam Sema şimdi sakince otur bekle, çıkacaz burdan."

 

" Şimdiye kadar neden çıkmadınız ki?"

 

" Canım öyle istedi."

 

Yine kısık sesle konuşan askeri duysamda cevap vermedim. Zaten hemen ardından kapım açıldı. İtlerden biri girdi içeri.

 

" Başkan seni görmek istiyor. Kal yürü."

 

" Bırakın beni."

 

Yalandan ağlamalar ile odadan çıkardılar. Yan odadan gelen küfürler ile ordan ayrıldım. Başka bir çadıra girince karşımda kırıkların olan kirli sakallı çirkin bir şey durdu. Yüzünde dişlerini dökme isteği yaratan bir gülüş ile bakıyordu.

 

" Demek minik kuş bu, pekte güzel."

 

Gözleri ile vücudumu süzüp adama başı ile çık işareti yaptı. Yanıma yaklaşıp kolumdan tutarak yatağa attı. Eee ama benimde bir sabrım var. Üstüme gelen itin yakasından tutup yatağa çektim ve üstüne çıktım. Kolumdan çıkardığım bıçağı boynuna dayayıp sırırttım.

 

" Minik kuş değil, büyük tehlike. Neyseki şanslısın aradığımı buldum, hızlı öleceksin."

 

Konuşmak için ağzını açacekken bıcak elimden kaydı!! yani bence kaydı. Yataktan kalkıp odayı iyice aradım. Bulduğum belgeler ve flaşları alıp cebime attım. İtin silahını alıp kapıdan çıktım. Kapının önündeki it bana dönünce boynunu çevirip içeri soktum. Kimse görmeden ordan çıktım. Birazdan farkadecekleri için mühimmat odası olduğunu düşündüğüm yere girdim ve boştu. Şansıma sövüp başka yere girdim ve gördüğüm silahlar ile gülümsedim. Kenarda duran bir çantaya silah ve şarjör alıp çıktım. Askerlerin olduğu yere gelince başımdaki şal ile iyice yüzümü ve kafamı kapatıp içeri girdim. Hızla duruma bakınca zincirler ile bağlandıklarını gördüm. İçimden kısa bir küfür savururken askerler dikkatle bana bakıyordu. Elimle sessiz olmalarını söyleyip kapıyı kapadım. Buraya doğru gelen adım seslerini bekledim. Kapı açılıp içeri itin biri girince hemen içeri çekip etkisiz hale getirdim.

 

" Sen kimsin?"

 

" Ne yapıyorsun?"

 

Onları duymazdan gelip adamın üstünü aradım. Anahtaları balamayınca derin nefes verdim.

 

" Kimsin?"

 

Buz gibi bakışları ile bakan askere baktım.

 

" Türküm."

 

Onlar için yeterli bir cevap olduğunu düşünüp odadan çıktım. Çıkarken arkamdan Sema dediklerini duydum. Aynen kanka Sema ben neyse. Nerde bu anahtarlar. Hayır kilitlere ateş ederim ama bizi çok hızlı farkederler. Ne yapacağımı düşünürken ilerde bir elinde anahtar diğer elinde telefon kafası telefona gömülü şekilde gelen adama baktım. Kapının köşesindeki duvarda beklemeye başladım. Adım sesleri kapının önünde bir kaç saniye durup kapıyı açtı. Hızla arkasına geçip içeri ittim. Arkasını dönüp yumruk savurunca geri çekilip tekme attım. Askerlerin yanına düşünce içlerinden biri adamın kafasını bacaklarının arasına alıp sıktı. Bir süre sonra hareket etmeyi kesince köşeye düşen anahtar ile zincirleri açtım. Ortada duran çantayı timin komutanı olduğunu anladığım adama uzattım. Gözlerime bakıp çantayı aldı. İçindeki silahları arkadaşlarına verip şarjörleri dağıttı. Aklıma gelen şey ile yaralı olan varmı diye baktım ama bir kaç hasarden başka bir şey görmedim. Üstümde hissettiğim gözleri çok önemsemeden kapıya döndüm. Arkam onlara dönükken konuştum.

 

" Temizleyip çıkıyoruz."

 

" Timime emir veremessin."

 

Yüzümdeki gülümseme ile kapıyı açıp dışarı çıktım ve hızla uzaklaştım. Sessizce kampın diğer tarafına gittim. Sessizce kampa dağılan askerleri ise ben bilsemde bu kamptakiler bilmiyordu. Askerlere bakıp hepsinin yerlerini aldığını görünce ilk gördüğüm ite sıktım. Silah sesi ile çatışma başladı. Zaten az oldukları için hızla bitti. Ortaya geçip askerlere elim ile gelin yaptım. Hepsi toplanınca yürümeye başladım. Tabi bir kaç adımdan sonra durdum çünkü arkamdan gelmiyorlardı. Derin bir nefes verip onlara döndüm.

 

" Birazdan daha fazlası gelecek, kalmak mı istersiniz?"

 

" Kimsin?"

 

" Bak komutan burdan uzaklaşalım bunları konuşuruz. Hadi."

 

Tekrar yürümeye başladım. Çantayı ve silahımı sakladığım yerden alıp kamptan uzaklaştık. Arkamdan uzaktanda olsa gelen time baktım. Gövenli bir yere oturup onları beklemeye başladım. Bu sırada çantadan konserve yemekler ve sular çıkardım. Yanıma geldiklerinde başımda dikilen komutan ile telsizi alıp yuvaya bağlandım.

 

" Tehlike konuşuyor yuva."

 

" Yuva dinlemede."

 

" Albay ile konuşmam gerek."

 

" Bağlanıyorsun tehlike."

 

Bir süre sonra albayın sesini duyduğum anda lafını kesip durumu açıkladım.

 

" Albayım tim yanımda."

 

" Telsizi Ateş Binbaşına ver tehlike."

 

Telsizi ona uzattım. Diğerleri dikkatle beni incelerken ben rahatça ayaklarımı uzatıp yere uzandım.

 

" Binbaşı Ateş Bağlı."

 

" Emredin albayım."

 

" Karargahta bekliyorum asker. Tehlikeyi takip et."

 

" Emredersiniz."

 

" Tehlike."

 

Binbaşı telsizi bana uzatında elinden aldım.

 

" Dinlemedeyim."

 

" Uzaklaş."

 

Askerlere bakmadan olduğum yerden kalkıp onlardan uzaklaştım.

 

" Emredin albayım"

 

" Yüzbaşı geri dönüşün iptal oldu. Üstler başarından dolayı kırmısı listedeki bir teröristi yakalamanı istiyor."

 

" Emredersiniz."

 

" Barut timini buluşma yerine bırak ve ayrıl. Bilgi almak için tekrar konuşucaz."

 

" Emredersiniz albayım."

Bölüm : 06.12.2024 07:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...