Ennnnnn sevdiğim bölümlere geldik🥳 keyifli okumalar çiçeklerim

Aslında çok bilindik bir gerçek vardır hayatta. 'Çok gülen yalnız ağlar' diye. Veronica işte o insanlardan olmuştu hep. Doğduğu andan itibaren bir cehenneme hapsedilmiş, ne günahı olduğunu bile sorgulayamayacak zekada biriydi.
Hayatta ona kıyan ilk kişi annesiydi. Ne acı ama! Anneler korur, kollar, sever, öper, okşardı ya yalandı.2
Veronica dayağın, acının içine doğarak en büyük günahı işlemişti belki de. Fahişelik yaparak hayatını devam ettiren birinin rahminde yeşermeyi o istememişti ki!
Sonra bir şey olmuştu, bir mucize. Koca koca adamlar çıkıp gelmişlerdi, onu en zavallı halinden çekip çıkarmışlardı. İçlerinden biri dokunma korkusunu bilir gibi bir battaniyeye sarmış, asla temas etmeden ve bir saniye bile kucağından indirmeden onu çok başka bir dünyaya taşımıştı.
Bir kadın çıkıp gelmiş her bir yarasına şifa olmuştu. Bir adam çıkıp gelmiş, her bir acısına deva olmuştu. Asla olmaz dediği bir şey olmuş ve hayal kurmaya başlamıştı Veronica.
İlk kez geleceğe dair hayaller kurmak nasıl bir şey yaşatmışlardı ona. Bu tam olarak öldüm denildiği yerden tüm yüklerinden kurtularak yeniden doğmak gibi bir şeydi.
Sonra yine olan olmuş, kaderi yine hiç istemediği bir yerden vurmuştu. Dua'sız, Serdar'sız, Barbaros'suz kalmıştı. Kollarında minicik bir bebekle dik durmak zorundaydı. Ama canı çok acıyordu! Canı öyle çok acıyordu ki nefesi bile yakıyordu.
Önceden bilmediği için yokluğunu da hissetmezdi. Ama sevgiyi öğrenmişti. Kıymet verilmeyi, özenilmeyi, üzerine titrenen o kişi olmak nasıl bir his öğretmişlerdi. Sonra yer ayaklarının altından çekildi. Veronica önceden zaten cehennemin en kuytu köşesindeydi. Düşmek acıtmazdı ama öğrendiklerini bir anda yitirince çok acıdı.
Çığlık çığlığa ağlatıp bir bebeği göğsüne bastırırken canı çok yandı. Dua diye gırtlağı yırtılana kadar bağırdığını biliyordu. Bir kere onu cehennemden kurtaran Serdar yine çıkıp gelsin diye kapı gözlüyordu. Ve ona on yedi yaşında yaşamayı öğretmek için her dair etrafında olan toprak gözlü o çocuğu istiyordu.
Duhan "gitti" dedi. Veronicanın aklı almadı ki bu kelimeyi. Nasıl giderdi? Gidemezdi Barbaros! Kollarında ağlayan bir bebek varken gidemezdi. Ona bakmaları lazımdı. Onu korumaları, her şeyden sakınmaları gerekiyordu. Duaya ne derdi Veronica? Serdarın yüzüne bakamazdı. Dua ona ölümden sonraki hayatı anlatmıştı. Eğer bu bir gerçekse, Veronica diğer hayatta Duanın karşısında duramazdı.
Acısı yırtıcı bir hayvan gibi göğsünü pençelerken öfkesi onu boğuyordu. Nasıl giderdi? Veronica bebek bakmayı bilmiyorken Barbaros onu nasıl bırakırdı?
İsyan edecekti, daha çok ağlayacaktı, Duhanın omuzlarına yapışıp onu geri getirmesini isteyecekti. Tam o an minicik bir elin tenine değdiğini görmeseydi...
Yaşlarla ıslanmış gözleri, kucağında battaniyesi aralanmış ve minicik eli titreyerek ona uzanan elde kilitli kaldı.
Veronica ölümün onu almasını beklediği anlardan birinde gelen kurtuluşla değiştim demişti. O kadar emindi ki hayatının değişim noktası olarak gördüğü kısımdan. Şu anı yaşamamış olsa da öyle sanacaktı.
Veronica tam olarak bu anda değişti. Gözündeki yaş durdu. Titreyen dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. Acıyı sinesinden kazıyarak silip attı. Burnu bir tutamı bile geçmeyecek saçla kaplı küçük bir kafaya dokundu. Kokuyu soludu.
Veronica dizlerinin üstüne çöktüğü yerden ayağa kalkıp ona hüzünle bakan Şahin'e, Hakana ve Duhana bir an bile bakmadı.
Ardını dönüp, geçici olarak kaldıkları eve girdi. Bebek için Duanın hazırladığı valiz dalga geçer gibi köşedeydi. Yatağın üzerine bırakıp, battaniyesini açmıştı. Getirilmeden önce doktorların baktığını biliyordu. Hepsini çıkardı. Bunu yıllardır yapıyormuş gibi bir alışmışlık vardı ellerinde. Annesinin onun için hazırladığı her şeyi tek tek giydirdi. Ellerine geçirdiği eldivenlere bakıp bir damla daha yanağından aşağı kaymasına izin verdi.
Mamasını yedirirken, altını temizlerken, üzerini değiştirirken gözlerini bile kırpmaz hâle geldi. Öyle bağlandı ki koynuna bırakılan bebeğe, dişlerini bıçak yapıp onu Veronicadan almak isteyenleri parçaladı.
O kadar çok bağlandı ki yanında kalabilmek için kendi savaşını başlattı. Erkeklerle yalnız kalamayan Veronica, tüm dehşetini içine gömüp ne dedilerse yaptı. Tenine dokunulmasına müsade edemezken, ona dövüşmeyi öğretecek herkesin dokunuşunda atmak istediği çığlıkları yuttu. Kandan korkan bir kızken, ağzını kanla dolduracak o kişi oldu.
Sayısız terapi gördü. Sayısız teste tabi tutuldu. En kıymetlisinden ona kalanın yanında olmak için itirazsız, ne istenildiyse yaptı.
Öyle bir zaman geldi ki adanmışlığı, sadakati ve itaati sorgulanamaz bir konuma taşıdı Veronicayı.
Yılları bir şekilde geçmişti. Şifa, yaşıyordu ve geri kalan hiçbir şey önemli değildi. Veronica için asıl olan buydu. Emanetini geride bırakan bir adamın yasını tuttuğunu kimse bilmedi. Çoğu zaman kendine de bolca yalan söyledi. Bir çoğuna da inandı.
Ama şimdi bu duydukları neydi böyle?
Gözlerini açıp bakamıyordu karşısındaki adama. Alnını çenesinden çekip yüz yüze gelemiyordu.
Koskoca adam ellerinin altında tir tir titrerken Veronica aldığı nefesle bile yanıyordu.
Elleri dermanı çekilmiş gibi yanlarına düştü. Ayakları tonlarca yükün altında kalmış gibi güçsüzdü.
Çok canı yanıyor ama insanın. O kadar canı yanıyor ki ölüyor sandığı anları olmuştu. Bacaklarının arasında hatırlamak istemediği o bıçak darbeleri yerinde duruyordu sanki.
Annesinin bir paket eroin için onu sattığı anlar gününü beklermiş gibi tam da şu an doluştu zihnine. Veronica öyle çok korkmuştu ki! Onu tutan, saçını çeken, yüzüne dilini sürten adamdan o kadar çok korkmuştu ki konuşamayan diline ilk orda lanet etmişti. Zorda olsa anne derdi. Korku ondan bunu bile almıştı. Onu satan annesine, kurtarması için yalvaran sözcükler bile çıkaramamıştı hasarlı dili.
Annesinin damarına giren şırıngayı, o şırıngadan sonra dönüştüğü halleri etini kesiyordu. Nasıl kendinden geçmiş bir vahşilikte, köşeye sinen Veronicaya saldırdığını hatırlatıyordu. Acıyla attığı çığlıkların karşılığında duyduğu o kahkaha şu an bile kulaklarını parçalıyordu.
Ağır adımlarla geri çekildi. Yavaş yavaş geri dönüp merdivenlere doğru yöneldi. Kapıdan çıkıp yuvayı terk ederken sessizce onu izleyen adamın varlığından her bir zerresi emindi.
İçinde kıyamet koparken teninde rüzgar esmiyordu. Bir mahşer kalabalığı sarmıştı her yanını. Ama gözü hiç bir şey göremeyecek kadar kördü.
Atlattım dediği her şey nasıl böyle rahat Veronicaya uzanabilirdi? Hepsinden kurtulmak için verdiği savaşta kaybetmiş miydi yani?
Ayağındaki ayakkabılar zorluk çıkardığı için eğilip bantlarını açtı, olduğu yere bırakıp yalın ayak yürümeye devam etti. Yuva'nın ardında kalan korunun karanlığı zerre kadar korkutmuyordu onu. Ayağını sızlatan taşların ya da dalların farkında bile değildi belki de.
Yarım saatten fazla yürümüş ve takip edilmişti. Kalın gövdeli bir çınarın altına geldiğinde en sevdiği tasarımcının özel koleksiyonundan bir parça olan elbisesini umursamayıp olduğu yere çöktü. Yüzünün yan kısmını ağacın kalın gövdesine yaslayıp gözlerini yumdu.
Uzun yıllardır terapilerini aksatmadı. Duhanın en önemli şartıydı ve Veronica birini bile kaçırmadı. O seanslardan birinde kullanılmış cümle zihninde yankılandı sanki.
Sırça bir acı taşıyorsun. Saklamak onu yok etmeyecek...
Haklıymış dedi Veronica kendine. Ne kadar haklıymış ki darmadağınığım...
Hesap mı sorması gerekiyordu birilerine? Veronica tam olarak ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu aslında. Şu an öylece gerisinde onu izleyen adam neyi bekliyordu.
Dua'ya 'neden öldün?' diyemiyordu. Serdar'a 'hani koruyacaktın' diye hesap soramıyordu. Duhan'a 'neden sustun?' mu diyecekti?
Peki ya Barbaros! Nasıl gidersin mi diyecekti!
Ne gerek vardı ki? Cevabını öğrenmişti işte. Sürekli içini yiyip bitiren o sorunun cevabını almıştı sonunda. Bilmeseydi keşke! Bilmeseydi ve kendi mahkemesinin öfkesinde yargılanmaya devam etseydi adam. Bencilce bir hisle bu duyduklarının asıl yalan olmasını çok istedi.
Bir kaç adım mesafede başı önde öylece bekliyordu. Gözlerini çekmeden izledi. Geçen yılların ardından değişen her bir zerresine tekrar tekrar baktı.
Veronica aslında döndüğünden beri ona hiç bakmadığını işte o an anladı. Giden Barbaros, bir çocuktu. Zayıftı mesela bedeni, şimdi biraz daha heybetlenmişti. Koyu kahve saçları daha uzun ve dalgalıyken şimdi önleri hariç oldukça kısaydı ve şakaklarını beyazlar karışmıştı. Kirli sakallarına da sıçramıştı yılların izlerini saklayan o aklar. Göz kenarlarına ince çizgiler yer etmişti ve o çizgilerin biraz daha derini iki kaşının ortasında da vardı. Bedeninde yüzlerce iz vardı, kimini kendinin açtığı kimisini de hiç bilmediği yerlerden üzerine kazıdığı.
Toprağı andıran kahvelikteki gözleri artık parlamıyordu. Neşeyle, heyecanla, öfkeyle asla parlamıyordu. Şimdi ne hissederse hissetsin bir buz tabakasının ardındaymışçasına bir donukluk sirayet etmişti benliğine. Veronica'dan giden gitmişti ama Barbaros'tan her giden, bir darbeyi hediye bırakarak terk etmişti demek onu.
Aklı biraz da duyduklarını algılayamıyordu şu an aslında. Yıllar önce kabuslarındaki sözcükler için bile kahrolan adama bunları yaptırmışlar mıydı yani? Çocukları çok seven bir adama onların katledilmesine seyirci olmasını mı istemişlerdi? "Kadın berekettir, merhamettir, nimettir" diyen adam, kadın mı pazarlamıştı?
Allah kahretsin ama hayatı boyunca gördüğü en naif kalbe sahip adamı bir şeytana dönüştürmek nasıl bir dehşetti?
Sesini bulmak için kendini kastı. Boğazı yanıyordu.
"İlk kez... İlk kez Serdar'dan nefret ediyorum. Bana değil ama sana bunu yaptığı için ilk kez ondan ölümüne nefret ediyorum!"1
Barbaros her bir zerreciği utanç kaplı irislerini saklandıkları yerden kaldırıp kadına baktı. Yavaş adımlarla tam kadının önüne gelip dizlerinin üzerine çöktü. Barbaros sadece yuvanın içerisinde kendi olabilirdi. Bin farklı surete sahip, hisleri alınmış bir adam olarak eski Barbarostan kalan artıkları bir tek yuvanın içerisinde, ellerindeki kanı görmeyen Veronicayla diri tutardı.
Şimdi bunu yitirmiş olmak hissiz sandığı derisine, tahmin edilemez acılar veriyordu.
Veronica öylece bakmanın ötesine geçmeden seyretti Barbarosun gözlerindeki yitikliği. Öyle yıkık bir hâli vardı ki acıma hissini dolduruyordu onda. Teselli etme, merhamet etme, avutma hissini ayyuka çıkarıyordu.
"Utana utana bende ettim Veronica. "
Gerçekten sesinde saklı bir utanç vardı. Bu cümleyi kurarken biri duyacakmış gibi fısıldıyordu.
"Çok çıkmazda kaldığım kuyular da kimseye dert yanamadığımda tek çare olarak ölmüş abime veryansın ettim. Neden bana bu yükü yükleyerek gittin diye küfürler ettim, kavgalar ettim, çocuk gibi bağıra çağıra ağladım. Ama sonra ben abimi anladım."
Veronicanın öylece bakan gözlerinden çekmedi bakışlarını. İnsan her acısına bir suçlu bulursa acısı hafifler sanıyor içten içe. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilse de yine hırsını, öfkesini yönlendirecek bir kurban arıyor.
"Abim bir çaresizliğin ortasında, yüreğinin en yanık anında beni seçti. Güveneceği tek kişi olarak beni seçti."
Barbaros gözlerini sıkıca kapattığında, onu hiç bırakmayan o sesi tekrar duydu sanki.
Serdar halefi olarak Duhanı değil de Barbarosu bırakırken son cümlesi bu olmuştu.
"Ne silah arkadaşı, ne de can arkadaşları... O, sadece kanıyla değil ama canıyla kardeşi olan bana sırtını yaslayabildi. Bıçaklanmayacağı tek insan olarak o beni gördü. Çok büyük bir güç çünkü bu Veronica. Ellerimi kire bularken tahmin edilemez bir güce sahip oldum. Bunu abim de biliyordu. Gücün ihtişamına kapılıp, kızını gözden çıkarmayacak iki kişi var çünkü. Duhanı yakınında beni ise en uzakta onu korumak için bıraktı."1
Barbaros söylediği her şeyi zamanında yaşayarak emin olmuştu. Ağabeyinin neden böyle bir yetkiyi onun kadar toy birinin avuçlarına bıraktığını o zamanlar anlamasada sonra sonra öğrenmişti. Bir elçiydi o. Dokunulmazlığının yanı sıra ulaşılmayacak yerlere ulaşan, adının etrafında toplanan herkesi bir şekilde istediği noktaya taşıyan güç nefsi olan herkesi yoldan çıkarırdı. Öyle ki amaç diye sarıldıkları proje yoldan çıkmış bir elçiyi en tepeye taşıyabilirdi. Tek ve mutlak güç haline dönüştürecek sırra Serdar için ihanet etmeyecek tek kişi Barbarossa geçip gitmiş ömrünün yasını tutmak yakışmazdı onun kardeşliğine.
"Bile bile... Senin yaşayacaklarını bilerek..."
"Nasıl canı yandı kim bilir? Ben biliyorum son isteğini söyleyip kaydı durdurduktan sonraki patlamaya kadar geçen bir kaç dakikada hayatı boyunca hiç ağlamayan Serdar komutanın deli gibi ağladığını. Bunu bana yaptığı için en acılı ölümden belki kendini kurtarmak için kafasına sıkması lazımdı. Ama yanarak ölmeyi diyet seçtiğini biliyorum." 2
Duraksadı Barbaros. Veronicanın altın parçacıklarla bezeli irislerine çaresizce baktı.
"Biliyorum artık sesi neden titredi. Duanın bakışından aklını okuyan abim atmayan kalbini hissetmez mi? Kaybettiği karısı, geride bıraktığı kızı, kardeşi ona bir kaç dakikada nasıl azap olmuştur Veronica."
Veronicanın Duanın adını duyar duymaz gözünden kayan yaşa baktı öylece.
"Yaşım ilerledikçe, yaşadıklarım biriktikçe hayatın nasıl bir kahpe olduğunu gördüm Veronica. Hayalleri gezmek, eğlenmek, içmek ve yaşamak olan o oğlan çocuk, o günlerin keyfini bunun için babasıyla bile kavga eden abisi sayesinde yaşayabildi. Herkesin ihanet ettiği bir zamanın içerisinde ben de sıkışıp kalsaydım, ben de aynısını yapardım. Bende en kıymetlimi bir tek kardeşime emanet ederdim."
"Gittin ama! Gittin! Büyümesini bile izleyemedin! Seni bir canavara çevirmeleri için gittin! "
Barbaros hâlâ aynı olan bir şeyler görmekten mutlu oldu aslında. Veronica Şifa'nın yanında her an nefesinde olan bir ödüldü. Ama hâlâ çok öteleri görmeyi kabullenemeyen bir çiçekti. Barbaros gördüğünde ve yüzleştiğinde canı çok acımıştı. Veronicanın bilmiyor, anlamıyor olması içten içe onu sevindirdi.
"Senin gözlerinle görseydim bende böyle düşünürdüm muhtemelen."
Veronica bacaklarını kendine çekip, kollarıyla iyice doladı. Zayıf bedeni daha da ufalmıştı.
"Ne demek bu? Anlat! Duhandan duyduklarını istemiyorum ben, bu kez gitme ve anlat!"
Barbaros bir süre baktı sadece. Her şeyi değil ama bir kısmını... Bunca yıldır kendi için hiç bir şey yapmamış, istememiş benliği için küçük bir taviz...
Sonuçta tiksinmeden bakılıyordu ona. Duyduklarında sonra yüz çevirilmemişti hâlâ.
"Güneş içerisinde duyulanın aksine proje olduğu gibi ifşa olmuştu midilemist."
Veronica duyduğuyla kaskatı kesildi. Yanmak için an gözleyen öfke bile dondu. Hissiz sandığı tenindeki her bir gözenek sızladı.
Eli bir anda iki göğsünün ortasına gitti kadının. Gözleri dolu dolu en çokta büyük bir korkuyla açıldı.
"Nasıl olur? Duhan dedi ki sorun yok dedi. Alamadılar hiçbir şey dedi. Bilmiyorlar! Şifayı bilmiyorlar! Öyle dedi bana."
"Aldılar güzelim! Dua'yı da bebeği de biliyorlardı. İşin daha da kötüsü Cuntos için yapılan tüm hazırlıktan haberdarlardı. İçlerine, en derinlerine sızmamız lazımdı. Biran önce Cuntos'u bulmamız gerekiyordu. Güneş için finansal destek sağlayacak kapılar açıp güçlenmemiz lazımdı. Bunu söylemekten çok utanıyorum ama Veronica onlardan çok daha kötü biri haline dönüşerek onların gözünde ilahlaşmam şarttı. Dünya'nın düzenini değiştirdikleri, canları nerede nasıl isterse savaş başlattıkları, ülkeleri bir birlerine kırdırdıkları bir masa kurmuşlar. Altı asil üyesi olan bir masa. Altı yedi olmuyor, beş de olmuyor Veronica. İçlerine giremeyecektim ama hepsini kendime gebe bırakabilecek bir konuma gelirsem işte o zaman dengeyi değiştirecek güç Güneş'e geçecekti. Her şey planlıydı ama sıralıydı da aynı zamanda. Bu görev abimindi. O kızını zaten büyütemeyecekti. Dua bunu bilmiyordu. Çok çıkmazdaydı abim. Ama öncelik doğum ve ikisinin sağlığıydı. Doğumdan sonra Duanın bedeni ne kadar hasar aldı emin olacaktı. Doktorun intiharı da yoktu planlarda. Her şey bir anda dağıldı. Doğum için beklenilen alana saldırı yoktu, her zaman hazırlıklıydık ama aynı anda öyle noktalara da saldırı yapıldı ki çok kan kaybettik. Güneş o zaman bu kadar güçlü de değildi üstelik."
Her şeyi biliyorum sanırdı Veronica. Ne yapar ne eder gizlide kalmış şeyleri bir şekilde yakalardı. Duhanın aslında onu oyalamak için ne kadar çok şeyi sakladığını Barbaros söylememiş olsa asla anlayamayacaktı.
"Şimdi peki... Var mı Şifa için tehlike Barbaros? Bunca yıl susmuşken şimdi söylüyorsun, bu ne anlama geliyor onu bile düşünecek durumda değilim."
Hala içinde bir öfke vardı Veronica'nın. Kime olduğu da artık önemli değildi. Aslında derinlerine inip baksa yaşadıklarına da değildi ama Barbaros'un olmak zorunda kaldığı adama karşı içinde ne olduğunu adlandıramadığı bir duygu oluşuyordu.
"İnan elimde olsa bilmeni hiç istemezdim. Yükün büyükken şimdi çok daha ağır. Tek inancım şu an gördüğüm kadın. Benim olduğum gibi o zaman da sen hazır değildin. Veronica eğer dişlerini bıçak edip Şifa'yı o adamlardan kurtarmasaydın sen Güneş'in bünyesinde bile kalamayacaktın. Bir İngiliz'in böyle bir toplulukta barınmasına hiçbir üssün liderinin rızası yoktu. O gün oraya Şifa'yı öldürmeye değil onu alıp kendileri projeyi tamamlamaya geldiler. Şu günümüze biz, senin kazandırdığın o iki üç dakika ile gelebildik Veronica."
Şifanın adı geçtiği andan itibaren odağı da tamamen bambaşka oldu. İşte Barbarosun dilini çözen buydu. Veronicanın Şifaya olan sadakati, geçmişte yaşadığı her acıdan daha üstteydi. Barbarosun yaptıklarını Veronica bir tek Şifa söz konusuysa yok sayardı.
"Şimdi ne durumdayız peki? Bunları bana şimdi hazır olduğum için anlatmıyorsun Barbaros."
"Uyanık oluşun her zaman çok işimize yaradı" dedi adam. Dudağının kıyısı buruk bir tebessümle kıvrılmıştı.
"Ben birliğin de adımı koyduğu gibi bir elçiyim. Güneşle bağım bilinmeyecek hiç bir zaman. İlk kar suyunu kaçıracak, sonra da büyük adımların önünü açacak kişi olacağım. Ordan sonrası Şifa ve Alparslan'ın."
Yine sessizlik çöktü aralarına. Bir konuda haklıydı Barbaros. O zamanlar ki kız yoktu artık. Öfkesini bile eğitmişti çünkü. Önceden olsa yaşadığı her şeye eli değmiş adama tiksinerek bakardı. Ama birliğin düzenini, kaidelerini kabullendikten sonra anlıyordu. Düşmana gül atarak galip gelinmiyordu savaş meydanında. Açık yaraya bakamayan bir kızı yara açacak hale getiren hayatta bu ne adaletsizlik diyemiyordu. Bin kişiyi kurtarmak için vazgeçilmesi gereken yüz kişi ne anlam ifade ediyor biliyordu.
Ama yine de saklı köşelerden bakan o kız çocuğu merak ediyordu.
"Sen... Sen dayanamazsın ki. Merhametin izin vermez kıyamazsın. Nasıl?"
Oturduğu yerden bir anda ayaklandı kadın. Kendisine, bir suçlunun utanç dolu bakışlarıyla bakan adamın karşısında durdu.
"Sen kaldıramazsın... Ruhunda yok! Nasıl?"
"Bana baksana midilemist, sen eski o toy çocuğun zerresini görüyor musun bende? İyi bak çünkü gördüklerin seni üzdükçe gözlerini kapatmana neden oluyor. Ben dünyanın düzenini öğrendim ve kabullendim. Eğer daha çok çocuk katledilsin istemiyorsam göz yummam gereken cinayetlerde susup oturdum. Kabullen Veronica, herkes çok kötü, herkes çok merhametsiz. Ölümler durmuyor, şerefli ölümlere bile razıyız ama zalim çok daha zalim ve mazlum hiç bir çağda olmadığı kadar güçsüz ve aciz. Eğer yüz kadın kurtarmam için önümdeki kadını katletmem gerekiyorsa gözünün yaşına bakmam!"
Bu cümle bir tokat etkisi yaratmıştı Veronica'da. Onun tanıdığı Barbaros 'o kadınla ölürüm' demeliydi ama şimdiki adam da onun tanıdığıyla hiç benzerlik taşımıyordu zaten.
"Ne zamana kadar? Ne zaman bitecek, gerçekten iyi olacaksınız?"
"Hala anlamıyorsun, amaç iyi olmak değil. Hiç iyi olmak için kurulmadı bu örgüt! Amaç kötünün önünde duracak en azından püskürtecek bir güç oluşturmak. Zalimi kayıran varken mazluma set olacak bir inanca ihtiyaç var dünyada. Saf iyilik bize bunu vermiyor, sende bunu zaten biliyorsun. Sadece..."1
Barbarosun uzanan eli yanağına dokunmadan duraksadı. Veronicanın ondan kaçmayan gözlerinden aldığı cesaretle tenine dokunabildi.
"Ben olduğum için kabullenemiyorsun güzel İngiliz çiçeği. Senin tanıdığın Barbaros çocuktu. Büyüdü! Büyürken o çocuğun ölmesi gerekiyordu, öldürdüm."1
Bir kadın kaç kere yıkılır ve kaç kere ayağa kalkar bilmiyordu. Sürekli birileri ona öğretme çabasına giriyordu. Ama kötülüğün dehşetinin farkındaydı, bire bir yaşayarak öğrenmişti. Onun kabullenemediği aslında kötülüğü önlemek için bile ellerini kirletmek zorunda oluşları değildi ki. Barbaros çok haklıydı. Onun kabullenemediği Barbarosun ta kendisiydi. Hayatı boyunca merhameti ellerinden akan tek erkek görmüştü ve o artık tanıdığı halinden çok uzaktaydı.
Bunları nasıl kaldırdığını sorup durdu. Duhanın sözleri tekrar düştü aklına. Maceristanda üç yıl geçirmişti. Bir ölüm tacirinin ilk eğitimi duygularını tamamen kapatması üzerineydi. Duygularını yok edene kadar katlanmak zorunda kaldıklarını düşündükçe...
"Hiişşttt... Durmam gereken o yerdeyim. Ne olur Veronica? Yalan söylemek zorunda bırakma beni. Lütfen."
Barbarosun yüzündeki eline yanağını yasladığını da gözlerini kabullenmişlikle kapattığını da fark edemedi. Dinlenmek istiyordu. Çok yorgundu ve vücudu ağrılar içindeymiş gibi bitkindi.
Barbaros uysal sesinden aldığı güçle bir adım daha yakınına sokuldu. Diğer elini de yanağını kavrayacak şekilde yüzüne yerleştirdi.
"Ben gideceğim Veronica. Üzerime düşen ne varsa yapacağım. Ne zaman dönerim belirsiz. Ama bundan fazlasını konuşamam?"
"Gideceksin... Her zaman olduğu gibi."
Sesinde engelleyemediği bir serzeniş vardı. 'Ben ne olacağım?' demesine hiç ihtiyaç bırakmayan bir sızı. Düşmüş omuzlarına bir yük daha ekledi Barbaros.
"Bu hikaye bizim değil midilemist. Biz emaneti korumak için seçilenleriz sadece. Ben sana beni bekle diyemem. Eğer dilersen... Kendin için bir hayat..."
Duraksadı. Kendine bir hayat kurmak istersen, benim vermediğim o aile için çabala diyecek kadar yürekli değildi işte. Başını iki yana salladı.
" Biz her tarafından hasar almış ama o son düğümün kopmasına müsaade etmeyen halatız."
Veronica'nın dudaklarından hastalıklı bir kıkırtı döküldü. Adam komik hiç bir şey dememişti ama kadına göre durum öyle değildi anlaşılan.
"Bir hayat kurabilir mişim gibi... Bir hayat kur derken başka bir erkek bul, evlen mi diyorsun Barbaros? Çocuk doğurmak da var mı bu kurulacak hayatın içinde? Sen gitsen ben sana sırtımı dönebilir mişim gibi bir hayat kurayım öyle mi?"
Teselli cümleleri yada yatıştırıcı sözcükleri yoktu çünkü Barbaros ona yalan söylemeyecekti. Ama Veronica içindeki acısını büyük büyük bağırışlarla adama kusacaksa da sesini çıkarmayacaktı.
İki el göğsüne sertçe vurup, onu geriletmişti. Veronica başarabilse bir volkan olup gözlerinden lav taşıracak kadar yanıyordu.
"Ben yıllardır kaçtığım korkumla savaşmaya ne zaman başladım biliyor musun Barbaros?"
Bağırtısı koruda belki de uykuya çekilmiş bir kaç kuşu ürküttü.
"Ben dokunamıyorum kimseye! Ben bir erkek beni gözleriyle süzdüğünde mide bulantımı tutmak için kafayı yiyorum. Bunları yaşarken ben seni öptüm Barbaros. Yıllardır terapistimin önüne set gerdiğim korkumdan kurtulmak için gittim bu kez o seanslara. Niye biliyor musun?"
Gırtlağını yırtacak kadar bağırıyordu. Gözlerini bile kırpmadan ona bakan adamın üzerine ateşten kelimeler fırlatıyordu. Bir kez daha çarptı ellerini göğsüne. İki adım daha gerilemesine neden oldu.
"Bir ihtimal için! Gittim yıllardır her şeyimi anlattığım doktoruma korkumdan arınmak istiyorum dedim."
Çığlık gibi bir kahkaha döküldü dudaklarından.
"Ben kendime bile bunu söyledim Barbaros. Olurda bir gün diyemediğim için korkumdan kurtulacağım dedim. Olur da işler yoluna girerse! Öptüm ya seni! Olur da bizim için de güzel bir hayat ihtimali doğarsa seninle korkmadan sevişebilmek için gittim kendime yalan söyledim. Sen bana uzanırsan sıçramamak için! Bedenimi görmek istersen korkmamak için bağıra çağıra yalan söyledim. Bak senle beraber bende ilk kez duyuyorum bunları! Döndüğün andan beri gittiğim seansların hepsi korkmadan birlikte olabilmek için. Kaçırma gözlerini!!!!!"
Veronica, yere çevrilmiş toprak gözler tekrar kendine dönsün diye çenesini tırnaklarını saplayarak kendine çekti.
"Bir hayat kurayım öyle mi Barbaros?"
Barbaros her bir cümlenin boğazında takılarak nasıl yutulamayacağını hissediyordu. İnsanın kendine bile söyleyemediği ama içten içe silik bir umut olarak yüreğinde gizledikleri ne demek biliyordu. Veronica 'bir ihtimal' demişti. İkisi için iyileşmeye çalışmışken hiç bir şey yapmamış olanın kendisi olması çok acıydı.
Elleri iki yanda yumruk oldu adamın. Umut gerçekten hiç yok muydu?
"Ben sana söz veremem ki! Söylediğin her şeyi yaşamak için gözümü kırpmadan ölürüm ama şu an bunu bile yapamam. Ama Veronica..."
Veronicanın ona bakan gözlerinden aldığı güçle tekrar uzandı ona. Teninin ısısı Barbarosun buza çevirdiği her duygusunu çözüyordu sanki.
"Sana dokunmak... Seni korkutmadan, geçmiş karabasanlarına yaklaştırmadan tenine dokunmak benim hayallerimde bile yaşatamayacağım kadar mükemmel bir şey."
"Ben senden söz istemiyorum Barbaros, ama çabala! Lütfen dönmek için çabala. Senden başka kimseyle yaşayamam ben bunu. Bir hayatım olamaz sen yoksan."
Barbaros bir adım attı. Sonra iki küçük adım daha ilerledi. Nefesini yüzünde hissedecek kadar Veronicanın tenine yaklaşmıştı.
"Veronica... Ben şimdi sana dokunsam, ellerim korkutmaz değil mi seni? Yaşıma başıma bakma hâlâ çok korkak bir herifim. Sıçrarsın, gözlerin yine öyle dehşetle bana bakar diye aklım çıkıyor. Ben sana karışsam kabuslarla dolar mı uykuların?"
Kadın omuzlarını kaldırıp bezgin bir edayla indirmekle yetinde. Bilemezdi ki, hiç denememişlerdi. Bunu bir cevap olarak kabul eden adam kadının çıplak ayaklarına baktı. Karanlıktan ve yer yer konumlandırılmış led lambaların loşluğundan çok bir şey görünmese de çizildiklerine emindi. Veronicanın sık sık dudaklarına bakıp kaçırdığı bakışlarıyla gülümsemek istedi. Öpülmek için aralanan dudaklarına bir solukluk mesafede durup bir anda bedenini kucağına almıştı. Veronicanın beklediği bu olmadığı için muhtemelen tiz bir çığlık attı.
"Ne yapıyorsun aptal! Çuval mıyım ben? Bu ne hadsizlik!"
Barbaros kollarını biraz daha sıkılaştırıp, iyice üşümüş bedenini kendine sokulması için yaklaştırdı.
"Kapa çeneni kızıl. Buz gibi oldun, hâle bak. Madem tam olamıyoruz yarım da kalmayalım. Görünen o ki anlayışlı davranma çabam hoşuna gitmedi, anladığın dilden konuşalım senle. Gideceğim, dönene kadar da beni bekleyeceksin! Şimdi gidip o terapiler ne kadar işe yaramış öğrenmemiz lazım."
Barbaros ağzını açtığında, tüm silahlarını kuşanıp cümlesi biter bitmez mermilerini boşaltmayı planlayan Veronica dut yemiş bülbüle döndü bir anda. İma edilen şey anladığı değilse diye konuşamıyordu. Veronica aptal durumuna düşecek kadın mıydı da emin olmadan ağzını açacaktı.
Üst dudağını alt dişlerinin arasına kıstırdı. Terapilerin işe yarayıp yaramadığını anlamak için derken yanlış anlamamıştı galiba. "biz şimdi sevişmeye mi gidiyoruz?" da denmezdi ki canım. Daha demin sinirden ve üzüntüden deliren o değilmiş gibi gülmesi geliyordu aksi gibi. Duygusuz denilen adam bile azıcık imayla ne hâle gelmişti.
"Kolların buz gibi, iyice sarıl bana. Ayakların da çıplak, hasta olacaksın. İlaç da içmeyi sevmiyorsun."
Ne olursa olsun kadın ruhu ilgiyi, düşünülmeyi çok seviyordu. Üşümüş kollarını, yaralanan ayaklarını hesaba katarak hareket etmesi bile istemeden dudaklarının kıvrılmasına neden oluyordu. İlaçlardan buruşan yüzünü unutmamıştı demek ki. Dudakları daha çok gülmek için sıkıştırıyordu onu. Başını boynuna yakın bir yere bıraktı. Sandal ağacının kokusunu derin derin soludu ciğerleri. İnsan sevdiği kişinin kokusunu neye benzetirdi Veronica bilmiyordu ama Barbaros'un kokusu ona bir kozadaymış gibi hissettiriyordu.
Arabalarına ulaşana kadar konuşmadılar. Kucağından koltuğa yerleştirilince, Beşiktaş'ta bir rezidansa girdiklerinde ya da asansörle 27. kata çıktıklarında da hiç konuşmadılar. Sessizlik yemini varmış gibiydi aralarında.
İçeri adımlarını attığında oldukça ferah bir salon karşıladı Veronicayı. Mutfak ve salon iç içeydi. Adımları pırıl pırıl gece ışıklarını yansıtan cama gitti. L şeklinde iki duvarın olması gereken yer tamamen camla kaplıydı. Kollarını bir birine dolayarak altlarında kalan ışıltılı yaşamı seyretti bir süre. Gece olması hiç önemli değilmiş gibi caddeler insanlarla doluydu. Oldukça sevilen iki eğlence mekanının yakın oluşu da büyük etkendi bu canlılığa. Camın yansımasından arkadaki dış kapının yanında aynı kendi gibi kollarını sararak onu izleyen adamla göz göze geldi.
Ev tamamen gri ve fümeden oluşuyor gibiydi. Oturma alanını sadece L bir koltuk, TV ve ünitesi, orta sehpası oluşturuyordu. Mutfakla salon iç içeydi. Gözleri merdivenlere doğru kaydı. Büyük ihtimalle yatak odasına uzanıyordu.
Barbarosun dikkatli bakışlarından kurtulma çabasıyla gözlerini etrafta dolaştırmaya devam etti. Ev hiç yaşanılmamış gibiydi. Öylece onu izleyen adamın yanından kayarak merdivenlere yöneldi. Düşündüğü gibi yatak odasıydı. Her hangi bir kapı mahremiyeti yoktu. Üst kattaki alan sadece yatak odasını oluşturuyordu.
Burada tıpkı salon gibi olabildiğine koyu renklerle döşenmişti. Tek sıcaklık katan suni şömine olabilirdi. Yaşanmışlık olmadığı o kadar belliydi ki duvarları soğuk hava üflüyordu sanki. Tüm ilgisi odadaki detaylarda olacak şekilde burdada dolaştı.
Peşi sıra kendini takip eden adama dönüp konuşmuştu Veronica. Daireyi ince ince gezerken sessizce takip etmiş hiç ses çıkarmamıştı Barbaros.
Veronicanın dudaklarında eğlenen bir gülümseme yakaladı.
"Çok havalı, şömine sevgin değişmemiş."
Barbaros kollarını göğsünde dolayıp, sırtını duvara yasladı.
"Kasvetli demek için cümlelerini mi yumuşatıyorsun?"
Veronica dudaklarını büzüp tekrar gözlerini üstün körü çevirdi etrafta.
"Aslında evet, çok fazla karanlık değil mi?"
"Aydınlatırsın diye umuyorum."
Veronica kulağa melodi gibi gelen bir kahkahayla cevap verdi Barbarosa. Güldükçe dalgalanan kızıl saçlarının Barbaros'a muazzam bir büyü gibi geldiğini bilse ne hissederdi acaba?
"Evinin dekorasyonunu bana mı yıkmaya çalışıyorsun sen?"
"Ev işte, güzel de daha ne istiyorsun?"
"Sen olursan ev olur midilemist. Ne senin ne de benim hiç evimiz olmadı, istersen bura bizim olur."
Veronica da Barbarosu taklit eder gibi kollarını göğüslerinde topladı. Onun duruşundan kaynaklı saf kibir akıyordu her tarafından.
"Bura küçücük, ben gösteriş severim, lüks severim yalnız."
Barbaros burnundan güler gibi bir ses çıkarıp Veronicaya doğru adımlamaya başladı.
"Hayır... Gösterişi, herkese gücünü gösterip yumuşak karnını saklamaya çalışan Veronica seviyor. Benim kızıl İngiliz çiçeğim ise kendine ait bir sığınakta kulağına geçmiş zaman efsaneleri anlatılarak uyumayı sever."
Barbaros biraz daha yaklaştı Veronicaya.
"Şah Cihan ve Mümtaz Mahalin aşkını hâlâ çok seviyor musun Veronica? Rivayete göre Taç Mahalin mermerleri hâlâ kokusunu saklıyormuş Mümtaz Mahalin."
Biraz önce gülen o değilmiş gibi sağ gözünde bir damla yaş kaydı Veronicanın. Minik minik adımlarla adama sokuldu. Elleri yüzüne dokunmak için uzandı.
"Çok uzun zaman oldu Barbaros. Bana anlatacak yeni hikayelerin var mı?"
Barbarosun alnı Veronicanın alnına dokunmak için öne doğru eğildi. Derin bir kaç nefes sonrasında burnu, burnuna sataşır gibi bir iki kez sürtündü.
"Olur da bir gün dinlersin diye gittiğim her yerden bir hikaye öğrendim senin için."
Cümlesi biter bitmez dudaklarına kapandı Veronica. Biliyordu ki Veronica bir adım atmazsa Barbaros incinir korkusuyla dokunmaya çekinirdi.
Çölde su bulan bir bedevi gibi kana kana öptü hasret kaldığı teni. Belki bir çok kadın için çok normal bir eylem olarak görülebilirdi öpüşmesi ama Veronica o bir çok kadının anlayamayacağı bir şeytanla yaşıyordu benliğinde.
Annesi onu borcu karşılığında bir gurup adama satana kadar dayak yemiş, eziyet görmüştü ama tecavüze uğramamıştı. Çok zayıf ve bakımsız oluşu onu korumuştu bir nevi. Kendisinin aksine annesi çok güzel bir kadındı, asla müşterisiz kalamayacak kadar bir güzellikti bu.
Annesinin güzelliğine olan aşkı, Veronica'yı hep aşağılamasına ve bu işte asla beceri sahibi olamayacağına inandırmıştı. Bu aslında muhteşem bir korunmaydı küçük Veronica için. Evi temizlerdi, annesinin müşterilerini ağırladığı zamanlar için ikram hazırlardı, elindeki listeye göre alışveriş yapardı, dayak yer ve günü tamamlardı.
Sonra cehennem onun için aralanmıştı.
Bedenindeki tüm kıyafetler parçalanarak yırtıldığında, ayağına bir hayvan gibi zincir bağlandığında ölümü kutlu bir gün gibi beklemişti.
Tanrı ona acıyıp kurtarıcı meleklerini gönderene kadar bir cesetten farkı kalmamıştı. Şimdi ise kendi rızasıyla bir adama dokunabilecek kadar iyiydi. Annesi cehennemde yanmaya devam edebilirdi, Veronica artık gerçekten iyiydi.
Barbaros titreyen elleriyle boynunu avuçladığı kadının teninden ayırmadı dudaklarını. Yavaş yavaş çenesine ve boynuna doğru yeni bir rota oluşturdu kendine.
"Çok... Çok fazla özledim Veronica. Gerimde bıraktığım o kızı çok özledim."
Ürkütmekten korkan parmakları yer yer toprak olan elbisenin sırtındaki fermuara gitti. Omuzlarında duran kalın askılar gevşeyen formla kollarına düşmüşlerdi bile.
Dudağının köşesine bastırdı tekrar dudaklarını. Geriye çekilip Veronicanın altın ışıltılarına baktı.
"Söylersin değil mi bana? Rahatsız hissedersen söylersin."
Yaşını başını almış iki yetişkin olmaları bilmedikleri sularda kulaç atarken onları ürkütmeyeceği anlamına gelmiyordu işte. Biri geçmişindeki kara hatıraların gölgesinde, diğeri tecrübesizliğinin cenderesinde iki ergen çocuktan farksızdılar aslında.
Teninde ince bir titreme vardı ama karnını saran o dehşet hissi yoktu Veronicanın. Midesi kasılıyordu ama bulantıdan gelen bir tiksinme değildi bu.
Karşısında asla kollarını açıkta bırakacak şeyler giymeyen adamın üzerindeki gömleğin düğmelerini araladı. Kol manşetlerini elleriyle çözdü. Teninden sıyırıp gelişi güzel attı. Bedenindeki kesikler, dikiş izleri, küçük küçük yanık izleri kalbini kırıyordu. Bunlardan bir çoğuna kendinin sebep olduğunu bilmek, acısıyla böyle baş etmeye çalışması kalbini çok fena kırıyordu.
Söyleyebilecek hiç bir kelimesi yoktu Barbaros'un. Kendini savunacak hiç bir cümle olamazdı zaten. Hasta ruhu mazoşist bir arzuya kapılıyordu bazen, baş edilmez oluyordu. Ruhundaki acıyı bedenindeki acıyla görmezden gelmeye çalışıyordu. Bazense zihninin şeytanlarıyla baş edemiyor ve eğitmek için pişirdiği beyninden bazı anları siliyordu. Bir bağımlının zaafiyetiydi bu. Çaresiz kaldığı anda, ilerleyecek gücü bulamadığında Macaristandan aldığı en büyük eğitimi kullanıyordu. Kısa süreli zihninde kayıp zamanlar yaratıyor ve yola anca bu şekilde devam edebiliyordu.
Ama hepsi bir yere kadar işe yarıyordu. Acıyı uyuştursa bile yaraları bakiydi.
Bu gece yaşadıklarından sonra Veronica'nın narin elleri iyileştirmek ister gibi dolaşmasa üzerlerinde, yeniymiş gibi acımaya da devam edeceklerdi muhtemelen.
Ellerinin yerini ılık ve ıslak dudakları aldığında bir inilti koptu dudaklarından. Bilinçsizce başı geri düşmüştü.
"Hepsini öperek iyileştireceğim, sende yenilerini eklemeyeceksin!"
Barbaros ona baktığında bir yemin bekler gibi hâline kayıtsız kalamadı. Başını iki yana salladı. Acısını uyuşturmaya ihtiyacı yoktu artık. Şifasını kaybettiği yerde, onu beklerken bulmuştu neticede.
Bilinmezin hasretliği böyle çöküyormuş ruhun aynasına. Çok sevmek yetmiyormuş çoğu zaman, sabırla beklemek de gerekiyormuş yâri.
"Ben öpeceğim midilemist. Her bir zerrene biat edeceğim."
Bedeni hiç tatmadığı bir arzuyla harlanırken, kalbi titriyordu kırk dört yaşında bir adamın. Elleri ipek saçları okşadıkça arınıyordu kirinden. Ürkütmeden ardında kalan yatağa yavaşça serdi tıpkı kendi gibi titreyen bedeni. Yatağına dağılan kızıl tutamları, kar gibi beyaz tene serpiştirilmiş küçük benleri tekrar tekrar nakışladı belleğine.
İlk derin busesi sol köprücük kemiğindeki takım yıldızını andıran beş minik bene armağan etti. Sırayla hepsinin gönlünü yapmaktı niyeti. İki göğsünün arasına kondurulan, diğerlerine nazaran daha minik kalan üç beni okşadı dudakları. Göbek deliğinin üstünde varlığını haykıran bir tanesi daha nasiplendi.
İstemsiz tedirgindi de. Bir sakınma yada korkulu bir kasılmada durmak için tetikte beklerken dudaklarının dolaştığı tenden aldığı tek karşılık kendi gibi arzulu titreşimlerdi.
Gözleri heyecandan ışıl ışıl olan altın parçacıklarına uğradı.'Küçücük de olsa bir endişe kırıntısı görürsem dönerim' dediği hareler heyecanla parlıyordu.
Öptü, okşadı, ikisinin de iniltilerinin arttığı bir zamanda elleri bacaklarının arasına doğru kaydı. Gözleri anlık da olsa örtülmüyordu. Ona bakan kadının her bir tepkisini hafızasına kazımak ister gibi yüzünden ayrılmıyordu. Parmakları sıcak bir ıslaklığa bulandığında Veronicanın geriye doğru düşen başı, kuğu zerafetinde ortaya çıkan boynuyla tedirgin her hücresi duruldu.
Dokunuşu zevk veriyordu ve Veronica bunu görmesi için kendini hiç gizlemiyordu. Kuytularındaki okşama daha ritmik bir hâl aldığında bacaklarının biraz daha aralanması bedenini tamamen tenine değecek şekilde üzerine yerleştirmesi için gerekli cesareti vermişti. Kendini biraz kaydırdı. Eli bacaklarının arasında hareket etmeyi bıraktığında gelen o inilti Barbarosa hayatı boyunca hiç hissetmediği kadar büyük bir zevk veriyordu.
Uçları sivrilmiş göğüslerine bakarken Veronicayla kısacık bir an göz göze geldi.
Barbarosun gülümsemesi büyüdü. Yüzünde çizgi şeklinde bir gamze ortaya çıktı.
"Çok güzelsin sen. Çiçeksin derken hiç bu kadar haklı olacağım aklıma gelmezdi."
Barbaros gözünü ayırmadan sağ göğsüne doğru dudaklarını yaklaştırıp, ucunu dişleriyle yakalayıp çekiştirdi. Veronicanın bacaklarının arasına öyle şiddetli bir sancı girdi ki başı tekrar geriye düştü.
Ağzının içine alıp, diliyle okşadığı uçtan alabileceği tüm hazzı tükettiğinde aynı özeni diğer göğsüne de gösterdi. Sonra onu mest eden tenindeki yıldızlarla ilgilenmeye geri döndü. Biraz daha aşağı kaydığında kadınlığının üzerinde, kasık çizgisine yakın bir yerde aynı yıldızlardan biri vardı. Dili aşağı yukarı hareketlerle okşadı.
"Tüm bedeninde yıldızlar var. Hepsini tek tek sayacağım."
Veronica ne söyleyeceğini bile bilmeden ağzını açtığında soluğu durdu.
Soluğu kadınlığına kapanan ıslak dudaklar yüzünden gerçekten durdu. Nefes almayı akıl edene kadar ciğerleri yanmaya başlamıştı. Gözleri irice açılmış bir hâlde başını kaldırdığında gördüğü manzara neredeyse iki büklüm kıvranmasına neden olacaktı.
Hiç böyle bir his uyandıracağını düşünmemişti. Bu kadar zevk vereceğini asla tahmin edemezdi o. Sadece acısız bir birliktelik beklerken cayır cayır yanan bir beden, ihtiyaçla sızlayan kasıklar ve puslu görmesine neden olacak haz vardı.
Bilinçsizce karnını içine çekişi, bacaklarının ipek çarşaflarda kayışı, tutunmak ister gibi çarşafı avuçlayan elleri sonunda neyi beklediğini bile bilmeden bir sarsıntıyla sıkılaştı. Onu bir titreme almıştı. Karnından aşağı bir sıcaklık inerken göğsü şiddetli çarpıntılar yüzünden kafesini zorluyordu.
Kendinden çıktığını bile idrak edemedi bir çığlık yayıldı odaya. Ayak bileklerini sıkıca tutan eller bacaklarını daha çok araladı. Ve Veronica hazzın kucağına düştü.
Sarsıntıları hafiflememişti bile ve bir anda Barbarosun sıcak bedeni, bedenini örttü. Gözleri aralandığında görüşü net değildi ama ona gülümsediğini görebiliyordu.
Veronicanın ısırılmaktan kıpkırmızı olmuş dudakları aralandı. Barbaros da bunu beklermiş gibi dudaklarına kapandı. O anda bacaklarının arasında sert bir sıcaklık, ıslaklığına dokundu.
Öpücük bu kadar akıl çekici olmasa belki paniklerdi ama tüm duyuları beklenilen tepkileri veremeyecek kadar kendinden geçmişti. Sıcak sertlik bedeninden içeri kaydığında bir an kastı kendini.
Barbaros geriye çekilip gözlerine baktı.
"Bana bak bebeğim. Gözlerini benden asla ayırma."
Veronica, kulağa bir tık emir gibi gelen sözlere itaat edip gözlerini ayırmadı Barbarostan. Kim olduğunu bir anlık bile olsa unutmasına izin vermeyen adam kendini biraz geri çekip tekrar bedeninden içeri kaydı.
"Şah Cihan sevdiğinin kokusunu tüm harçta kullanmış."
Veronicanın titreyen altın bakışları biraz daha irileşti. Karnının içindeki doluluk geçmişte ona yaşatılan zulümle asla benzemiyordu.
"Binlerce yıl silinmesin diye koku, güzzarlar aylarca uğraşmış."
Veronicanın gevşeyen kasları, Barbarosun daha rahat hareket etmesine olanak sağladı. Gözleri bir an olsun bir birinden ayrılmadı.
"Seni TaçMahale götüreceğim Veronica. Şah Cihanın mermerine Mümtaz Mahalin kokusunu işlediği o yerde bir kez daha anlatacağım birbirlerine ne kadar aşık olduklarını."
Sevişmenin, nefeslenme olduğunu gerçek seven dışında kimsenin anlayamayacağı bir yeniden doğuşa tanık oldu ay o gece.
Tüm erkek ırkından korkan bir kadın, bir erkeğin dokunuşlarından delice zevk aldı. Bedeninde dolaşan elleri, dudakları hiç yabancılamadı.
Hiç korkmadan doyasıya kalbinin sevdiğini öptü, okşadı ve bu gece için tüm yaşadıklarını affetti. Tüm acılarını azat etti karanlığından.
"Elçi haber göndermiş buluşma için, kardinal üyesi yola çıkmış bile efendim."
Elindeki ejderha başını okşadı adam. Boston görünümlü oldukça keskin ince kılıcın her an yanında oluşu ona büyük bir haz veriyordu. 1
"Elçi'ye ulaşabildiklerine göre Adanmış Ruh projesi tamamlandı Michail. Peki elçi ne karşılığında aracı oluyor?"
"Kont Patricin sağlık sıkıntıları devam ediyor efendim."
Ejder bastonu elinde çevirip gülümsedi.
"Masada boşalan yeri arzuluyor."
Sağ kolunun altmış santim gerisinde, dim dik duran adamına çevirdi gözlerini.
"Ne düşündüğümü sormayacak mısın Michail?"
"Efendim dilerse bilgilendirir beni."
Yaşlı bedenine yakışmayacak bir kahkaha duyuldu odada.
"Limanlarında sıkıntı var efendim. Kurt kim olduğunu hatırlatmak için limanlardan başlayarak Doğu da kendini gösterecek."
"Akıllıca... CUNTOS için özel dokunmuş bir kilim gibi."
Tatlı bir aromayla buluşmuş gibi dilini dudağının etrafına sürttü.
"Elçiyle ilgilen Michail. Onu memnun edecek bir kaç şey fısılda. Masaya yaklaştığını bilmeyi hak ediyor."1
Michail gözlerini açıp kapatarak onay verdi. Bir süre ikisinden de ses çıkmamıştı. Michail nadir efendisinden önce konuşurdu. Şu anda da o nadir anlardan birini yaşadılar.
"Majesteleri! Tahminlerimizden ilerideyse proje, katoliklere bu fırsatı vermek ne kadar doğru?"
"Sadece sevinsinler bırak Michail. Umut etsinler. Aldığımız üç adam ne durumda?"
Michailin yüzünü bir utanç örttü bu soruyla. Başı öne doğru hafif bir açıyla eğimlendi.
"Maalesef majesteleri, asla konuşmuyorlar! Hiç bir canlı, böylesi bir işkenceye katlanamazdı ama onları eğiten gerçekten hayret edilesi bir inanç ekmiş içlerine." 2
Duydukları, adamın yaşlı suratında göreni ürpertecek korkunçlukta bir tebessüme neden oldu. Daha azını beklememişti zaten.
"Onun da zamanı gelecek. Sırf teslim olmamak için kendini ve tüm ekibini öldüren bir kadının kızından daha azını beklememiştik değil mi Michail?"
"Şimdi ne yapmamı istersiniz majesteleri?"
Adam derin bir nefes aldı. Parmağı keskin bastonunun kıyılarında dolaştı. İşaret parmağı yine aynı yerden kesilip bir damla kanı sızdırmıştı bile.
"CUNTOSiçin hazırlanın Michail, uyanışı hızlandırmamız gerekecek. Onu bana getir!" 1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
34.31k Okunma |
5.05k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |